Rakiplerinin takip etmekte zorlandığı zarif bilek hareketleri ona ‘Futbolun Nureyev’i’ lakabını kazandırmıştı. Doğduğu ülkeden firarı da Nureyev’inkinden farksızdı aslında…
“Vasilis Hatzipanagis, mükemmel bir ara pas ile topu, Venetidis ile buluşturdu. Venetidis’in önünde bomboş bir alan var, Venetidis, şutunu atıyor… Kaleci başarılı ama Kypariis orada… Kypariis, boş kaleye topu yuvarlıyor. Yunanistan 1-Gana 0. Golün kahramanı, ilk resmi milli maçını oynayan, 45 yaşındaki Hatzipanagis!” 45 yaşında ve ilk milli maçı mı? İyisi mi hikâyeyi başa saralım…
22 Kasım 1975. 1949’da cuntanın başa geçmesiyle sonlanan Yunanistan İç Savaşı’nın üzerinden 26 yıl geçmiş, demokrasi rüzgarları, meltem şeklinde Ege’nin üzerine esmeye başlamıştı. Savaştan kaçarak, mülteci olarak Sovyetler Birliği’ne sığınan Hatzipanagis ailensin ferdi Vasilis, vatan topraklarına adımını atmıştı tekrar. FC Pokhatar Tashkent takımı ile Sovyet 1. Ligi (2.Lig’e tekabül eder) şampiyonluğu yaşayan ve efsane Oleg Blokhin’den sonra S.S.C.B topraklarının en fırtına açığı olarak gösterilen Vasilis Hatzipanagis, artık İraklis forması ile Yunan futboluna sunacaktı büyük gösterisini. Fakat sahadaki büyük oyununu, saha dışında ona oynananların yanında zaman zaman sönük kalacaktı…
Kalitesini ilk olarak 1976 yılında Olimpiakos’a karşı oynanan Yunanistan Kupası finalinde ortaya koyar. Normal süresi 4-4 biten maçta iki gol atan Hatzipanagis, seri penaltı atışlarında penaltıdan yararlanamasa da, 7-6’lık skorla gülen taraf İraklis olur ve ülkenin büyük kulüpleri arasında adı anılmasa da kahramanımız ile hatırı sayılır yerlere gelmeye başlar. Bu arada Yunanistan Milli Takımı ile de ilk maçına aynı yılın mart ayında, Bulgaristan karşısında çıkar. Bu kısa sürecek milli serüveni, Balkan Kupası’ndaki Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya maçları takip eder. Milli takımın yıldızı statüsüne yükselmesi an meselesi iken ilk saha dışı müdahaleyi sert biçimde alır.
Polonya ile 6 Mayıs 1976’da oynanacak olan ulusal maç öncesinde ‘resmi maçlarda forma giyemez’ kararı çıkar. Bunun nedeni, Tashkent kariyeri esnasında S.S.C.B formasıyla Montreal Olimpiyat Oyunlar için verdiği dört maçlık mücadeledir. Sovyetler Biriği’nin Blokhin’li, Kolotov’lu, Buryak’lı Kiev ağırlıklı kadrosunda yer bulan Hatzipanagis, takımını Montreal’e götüren isimlerden olsa da, kariyerinin bu döneminin ileride başına açacağı sorunlardan habersizdir. Hoş, Tashkent gibi vasat bir takım ile Kupa Galipleri Kupası şampiyonu Dinamo Kiev’i 5-0 gibi fantastik bir skorla mağlup ettikleri ve bir gol, dört asistle oynadığı o meşhur maçtan sonra S.S.C.B Mili Takımı’na seçilmese, bu sefer de ‘Hakkı Yenen Yıldız’ minvalinde bir yazıya konu olacaktır ya neyse… Vasilis, ilk hayal kırıklığının üstünden gelmek için tam 33 yıl savaşacaktır.
Bu ‘milli mesele’ belki çoğu oyuncuyu kötü etkileyebilirdi ama Hatzipanagis, ‘çoğu oyuncu’ statüsünde değildir. Kendine yeni bir hedef seçip, menzile ulaşmak için saha içi zarafetini konuşturmaya başlar. 70’lerin sonuna gelindiğinde Porto, Arsenal, Stuttgart ve Lazio gibi takımların merceğindedir artık. Hatta söylentilere göre Arsenal, Hatzipanagis’i Ada’ya getirmek için yüksek meblağları Ege’ye dökmeye hazırdır. Ama yine en çetin rakibi ‘hayal kırıklığı’ vardır karşısında. Bir saha dışı tekme daha yiyen Vasili Hatzipanagis, 76 Kasım’ında imzaladığı sözleşmenin iki yıllık değil, 10 yıllık ‘kuvvetli’ bir bağlılık mukavelesi olduğunu geç de olsa öğrenir. Tevatüre göre bu uzun süreli kontratın müsebbibi de bir Sovyetler ajanıdır. Yeşil sahalardaki dripling yeteneğiyle rakipleri de dahil olmak üzere herkesi büyüleyen Vasilis’i durduran tek güç S.S.C.B olmuştur. Arabesk deyimle Sovyetler, Vasilis’e “Ya benimsin ya kara toprağın” demiştir. Zorluklarla ahbap olan kahramanımız, İrakilis’le yaşadığı masa başı sorunları, Kaftanzoglio Stadı’na hiç taşımaz. Oyun stili, attığı ve attırdığı goller belki de takımına şampiyonluklar kazandırmaz ama on binlerce Yunan futbolsevere unutulmaz deneyimler yaşatır. ‘Unutulmaz’ deneyim yaşayan defans oyunculardan dilerseniz hiç bahsetmeyelim.
Misak-ı Milli topraklarının ‘anormal’ yeteneklerinden Yusuf Şimşek’i tasvir ederken sıkça kullanılan ‘Telefon kulübesinde bile çalım atabilir’ deyişi, Ege’nin karşı kıyısındaki Selanik’te Vasilis Hatzipanagis için kullanılmıştır; hem de 30 yıl evvelinden. Sürati, kuvveti, top hakimiyeti ve saçlarıyla ‘Yunan Maradona’ olarak da adlandırılan 10 numara için belki de en ‘cuk oturan’ lakap ‘Futbolun Nureyev’i’ olur. Hem Tatar asıllı efsanevi Sovyet balet Rudolf Nureyev gibi zarif ve seri ayak hareketlerine sahip bir başka sanatın temsilcisi hem de Nureyev gibi S.S.C.B ile sürekli mücadele halindedir (Nureyev, 1961 yılında olaylı bir şekilde Paris’e kaçmış ve Fransa’ya sığınma talebinde bulunmuştu. 1983’te ise Avusturya vatandaşlığına geçti).
Tanrıların memleketi Yunanistan’ın yeni tanrısı olan Hatzipanagis, 1984 yılında Rochetau, Beckenbauer, Pfaff, Shilton ve Keegan gibi yıldızların yer aldığı Dünya Karması’na seçilerek, uluslar arası şöhretinin ne raddeye geldiğini kanıtlar. Aynı sezon (84-85) İraklis ile Balkan Kupası’nı kazanır. Bu arada hala şampiyonluk yoktur ortada ve hala Yunanistan Milli Takımı formasını giyememektedir. O meşhur ‘10 yıllık’ kontratın sonuna gelmesine rağmen İraklis’i de terk etmemiştir üstelik. Tarihler 26 Ekim 1990’ı gösterdiğinde takımı ile son maçına çıkar. İraklis ile UEFA Kupası’na katılma hakkı kazanmıştır ve rakip Valencia’dır. 36 yaşından gün almakta olan yıldızımız, bu maçla birlikte yeşil saha resitaline son verir.
Futbolu bıraksa da ‘milli davası’ bitmez. 1999 yılının 14 Aralık gecesi, Yunanistan ile Gana arasında oynanan dostluk maçıyla 21 dakikada olsa milli formayı nihayet girer ve girişteki golde başrolü oynar. Kariyerinin en büyük zaferini kazanmış görünen ‘Futbolun Nureyev’i, 2004 yılında son 50 yılda Yunan futbolunun en büyük ismi olarak seçilir. Bütün bu mutlu gibi sona rağmen, Hatzipanagis’in ‘keşkesi’ farklıdır aslında: Avrupa’da, büyük sahnede top oynayamamak.