-Bir Buğra BALABAN yazısı-
Johan Cruyff, Barcelona’da hem futbolcu hem de antrenör olarak büyük izler bıraktı. Bu yolculukta en sadık dostlarından biri de Carles Rexach olmuştu…
“Hayır, hayır konuşamam. Henüz çok taze, belki daha sonra…”
Hoparlöre aldığımız telefonun öteki ucunda, dudaklarından kesik kesik çıkarabildiği yukarıdaki kelimelerle birlikte Carles Rexach vardı. Socrates Dergi ofisinde, yeni sayı teslimine çok az bir süre kala aldığımız Johan Cruyff’un vefat haberi, aynı zamanda bir acil durum sinyaliydi. Avrupa futbol tarihine en büyük imzalardan birini atan Hollandalı’nın vedası, ‘Sarı Fare’yi yakınlarından dinleme ihtiyacını doğurmuştu. İlhan Özgen’le birlikte telefona sarıldığımızda, Ajax ve milli takım formalarını onunla paylaşmış Ruud Krol, Sjaak Swart gibi takım arkadaşlarının yanında, dinlemezsek bir şeylerin eksik kalacağı bir Katalan da vardı. Eşi vasıtasıyla ulaşabildiğimiz Rexach, telefonu hanımefendiden aldıktan sonra, sualin Cruyff’la ilgili olduğunu öğrenir öğrenmez yukarıdaki kelimeleri sarf edip vakur bir şekilde anlayışımızı rica ediyordu. Kelimeler ağzından zorlukla dökülüyor, her biri arasında bıraktığı birkaç saniyelik boşluk, 40 yılı aşkın süredir tanıdığı Cruyff’a elveda demenin hiç de kolay olmadığını açıkça ortaya koyuyordu.
Carles Rexach ismi, geçtiğimiz yıllarda sık sık ‘Lionel Messi’yi keşfeden adam’ etiketiyle anıldı. Meşhur hikâyeyi işitmişsinizdir: Newell’s Old Boys, 13 yaşındaki Leo’nun hormon tedavisiyle alakalı masraflarını üstlenmeyi kesince, Jorge Messi, yetenekli oğlu için Avrupa’da kulüp arayışına girer. Deneme idmanlarına çıktığı takımlardan biri de Barcelona’dır. Deneme süresinin içerisinde Leo kendini kanıtlamaya çalışsa da çelimsiz çocuk hakkında La Masia’daki çalıştırıcıların tereddütleri dinmez. Rexach bir gün antrenmana bizzat katılır ve kendi kelimeleriyle aktarmak gerekirse “İki saniye içerisinde ne kadar özel bir yetenekle karşı karşıya olduğunu” anlar. Ancak Jorge Messi’nin daha fazla beklemeye niyeti yoktur; Barcelona kendisini oyalamaya devam edecekse, bir an önce başka duraklara uğramayı yeğleyecektir ve bunu yapmaması için birkaç kelimeden daha fazlasına ihtiyaç duymaktadır.
Leo’yu altyapıya kabul etmek, o dönem Barcelona için göründüğü kadar kolay bir karar değildir. Bir kere Leo’yu isteyen takımın, büyüme hormonu tedavisiyle alakalı masrafların yanı sıra, Messi ailesinin Arjantin’den taşınmasıyla ilgili maliyeti üstlenmeli, bir de baba Messi’ye iş bulmalıdır. Barcelona’da başkanlık koltuğuna o dönem yeni oturan Joan Gaspart’ın ise daha büyük problemleri vardır; takımın yıldızı Luis Figo ezeli rakip Real Madrid’in yolunu tutunca, o ayarda bir yıldızı takıma katmak taraftar nezdinde 13 yaşında bir çocukla sözleşme imzalamaktan çok daha önemlidir. Birkaç kez Arjantin’e dönüp geri gelmelerle geçen bekleyiş süreci, Rexach’ın devreye girmesiyle son bulur ve o antrenmanın ardından sabırsız Jorge Messi’yi daha fazla bekletmemek adına Rexach, etrafında kağıt bulamayınca eline bir peçete alır ve üzerine şu kelimeleri yazarak dünyanın yakın gelecekteki en iyi oyuncusunu Barcelona’nın bir parçası yapar:
“14 Aralık 2000 tarihinde, Josep Minguella ve Horacio Gaggioli’nin de hazır bulunduğu Barcelona’da, FCB teknik sekreteri Carles Rexach, bazı karşıt görüşlere rağmen kendi sorumluluğu çerçevesinde Lionel Messi’yle üzerinde anlaşılan şartlar dahilinde sözleşme imzalamayı taahhüt etmektedir.”
Messi’yi kulübe katmak, Rexach’ın Barcelona’ya yaptığı son hizmetlerden biriydi. Ondan önce ise neredeyse 44 seneye varan, altyapıdan başlayıp A takıma, scout, yardımcı antrenör ve teknik direktör sıfatlarına uzanan koca bir yolculuk mevcut. Küçükken Laszlo Kubala’yı izlemek için gittiği Camp Nou’nun oyuncu kapısından 12 yaşında altyapıya seçilerek giriş yapan ‘Charly Rexach’, Barcelona A takımıyla ilk maçına 1965’te Racing Santander karşısında çıkıp bir de gol attı. İki yıllık Condal -1970’ten itibaren Barcelona B adını aldı- macerasının ardından döndüğü kulüp çatısında yarım asra dayanan bir süre kaldı. Tıpkı Barcelona kulübü gibi onun kaderini değiştiren de Cruyff’un Akdeniz kıyısına taşınması oldu.
Bir efsaneye dönüştüğü Ajax’tan ayrılıp 1973’te Barcelona’ya transfer olan Hendrik Johannes Cruijff, daha ilk senesinde Katalanları mest etmeyi başardı. 14 senelik lig şampiyonluğu özlemini dindiren kadroda Cruyff’un önemli destekçilerinden biri de Rexach’tı. O sezon 10 gole imza atan Charly, Cruyff’un yeni kıtaya yelken açmasından önce birlikte geçirdikleri beş sezonun dördünde çift haneli gol rakamlarına ulaştı. Cruyff’un ayrılığının ardından son beş sezonunda bu başarıya yalnızca bir kez ulaşabilmesi, Hollandalı’yla aralarındaki uyumun kanıtı gibiydi.
1981’de, Diego Armando Maradona’nın da forma giydiği Arjantin’e karşı Camp Nou’da çıktığı jübile maçında dolu tribünlerin alkışlarıyla futbolculuk kariyerine nokta koyan Rexach, önce scout olarak çalıştı sonra da Barcelona alt yaş ve rezerv takımlarında antrenörlük yaptı. 1987-88 sezonunda Luis Aragones’in yardımcılığını yaptıktan sonra ise yolu bir kez daha Johan Cruyff’la kesişti. Aragones’in yerine teknik direktörlüğe getirilen, 10 yıl önce oyuncu olarak ayrıldığı Camp Nou’ya bir kez daha büyük umutlarla giren Cruyff, Barcelona’nın çehresini değiştirirken en büyük destekçilerinden biri yine Carles Rexach’tı.
“Barcelona, Hollandalı bir adamın şehre gelmesiyle tamamen değişti” diye anıyordu o günleri yıllar sonra Rexach, “Takıma birçok şey getirdi. Hollanda’nın total futboluyla Barcelona’nın tikitaka’sını birleştirerek bugün herkesin hayran olduğu futbolu yarattı.”
Hayranlık yaratan futbol, meyvelerini Cruyff’un ilk yılında vermeye başladı. 1989’da Sampdoria’yı Salinas ve Lopez Rekarte’nin golleriyle geçen Cruyff ve Rexach’ın Barça’sı, Kupa Galipleri Kupası’nı üçüncü kez müzesine götürdü. Takip eden dört yılda La Liga şampiyonluklarını kimseye bırakmayan Rüya Takım’ın en büyük mirası ise 1992’de kazandıkları kulüp tarihinin ilk Avrupa Kupası’ydı. Bugün Şampiyonlar Ligi olarak anılan, kıtanın bir numaralı kupasını 1992’ye dek kazanamamak, Rexach’a göre çok da şaşırtıcı değil: “Real Madrid’in 9, bizimse 4 Avrupa Kupası şampiyonluğumuz var. Ama Barcelona üç kez Kupa Galipleri Kupası, üç kez de UEFA Kupası kazandı. Onların neden mi daha fazla Avrupa Kupası şampiyonluğu var? Çünkü onlar o turnuvaya katılabiliyordu, biz ise şampiyon olamadığımız için gidemiyorduk. Katılamadığınız bir yarışı kazanamazsınız, Barcelona da bir nevi veto yemiş gibiydi.”
Rexach’ın 2014’te The Blizzard için Sid Lowe’a kurduğu bu sözler elbette Real Madrid-Barcelona rekabetinin politik tarafıyla da sıkı sıkıya bağlı. 1970’lere kadar İspanya’nın başında olan Franco’nun etkisi altında Barcelona’nın lig şampiyonluğuna ulaşmasının hiç de kolay olmadığı tezinde çoğu Katalan gibi Rexach da hemfikir. Takip eden yıllarda ise gelişen demokratik ortam, Katalan futboluna daha adil fırsatlar sundu. Bu sayede lig şampiyonluklarıyla birlikte elde edilen Avrupa Kupası vizeleri, Barcelona’nın 1992’deki ilk kupa 1 zaferinin kapılarını açtı.
Rüya Takım’ın en önemli parçalarından biri, 3-4-3 diziliminde savunma önünde top dağıtmakla yükümlü olan Josep Guardiola’ydı. 1990 yazında, Real Madrid’in yolunu tutan Luis Milla ve sakat olan Ronald Koeman’ın yokluğunda orta sahada alternatif arayan Barcelona’da Rexach’ın önerdiği isim, genç takımdaki 19’luk Pep Guardiola’dan başkası değildir. Genç takımın maçına gidip yetenekli orta sahayı gözleriyle izlemek isteyen Cruyff, Pep’in tüm maçı kulübede geçirmesiyle çılgına döner. Guardiola’nın biyografisini kaleme alan Guillem Balague’a göre Rexach’a dönüp “Onun iyi olduğunu söylüyorsun ama oyuna girmedi bile!” diye bağırır. Altyapı antrenörleri Cruyff’a, Guardiola’nın pozisyonunda daha fizikli ve dinamik oyuncuların tercih edildiğini söyleyince, Hollandalının cevabı “İyi bir oyuncu güçlü bir fiziğe sahip olmak zorunda değildir” olur.
Akabinde A takımla çalışmalara başlayan Guardiola, ilk sezonunda üç resmi maça çıkar. Cruyff’un kalp ameliyatı sebebiyle sezonun ikinci yarısında takımdan ayrı kaldığı aylarda takımı şampiyonluğa taşıyan isim Rexach’tır. Çaylak sezonunu bir öğrenme evresi olarak geçiren Guardiola, Rexach’ı yanıltmaz ve takip eden 1991-1992 sezonunda, Cruyff’un takımın başına dönüşüyle birlikte, takımın kilit isimlerinden birine dönüşür. Avrupa Kupası finalinde bir kez daha karşısında Sampdoria’yı bulan Barcelona, uzatma devrelerinde Ronald Koeman’ın serbest vuruştan attığı golle kulüp tarihinin ilk Avrupa Kupası’nı kazanır.
Kıta Avrupasına 4-4-2’nin hâkim olduğu yıllarda, Cruyff ve Rexach’ın 3-4-3’ü, bir anlamda devrim yaratmıştı. İkilinin başarılı birlikteliğiyle alakalı Rexach, benzer düşünce yapılarının etkili olduğu görüşünde: “Cruyff’la aynı futbol felsefesine sahip olduğumuz için şanslıyız: Atak futbolu ve sürekli baskı. Bu iki ilke, Rüya Takım olarak anılan takımı yarattı.”
Dört lig, bir Avrupa Kupası, bir Kupa Galipleri Kupası, bir İspanya Kupası ve dört İspanya Süper Kupası’yla süslenen Cruyff’un Katalunya’daki teknik direktörlük günleri, 1996’da son bulur. Başkan Josep Lluis Nuñez’le ters düşüp görevine son verilen Cruyff bavulunu toplarken, kalan maçlar için Rexach’ın takımın başına geçmesi, ikilinin arasını açar. Bu şekilde takımdan gönderilirken, uzun yıllardır omuz omuza olduğu partnerinin de onunla birlikte veda edeceğini düşünen Cruyff, hayal kırıklığına uğramıştır. Pedralbes’li Charly, kendisini zor bir ikilemin içinde bulsa da ucunda Hollandalı’yı kızdırmak olsa dahi yuvasını yarı yolda bırakmamayı seçer.
Rexach, takip eden yıllarda bir sezon Barcelona’nın başına geçse de kulüpteki son yıllarının çoğunu La Masia’da geçirdi. Carles Puyol, Xavi, Andres Iniesta gibi isimlerle küçük yaşlarda çalışma fırsatı bulan Rexach, onlarla arasında özel bir bağ olduğundan, A takıma çıktıklarında duyduğu büyük tatminden söz etmekten geri durmuyor. On yıllar önce 12 yaşında girdiği kulübün kapısına, benzer yaşlarda getirilen yetenekleri ondan daha iyi anlayabilecek biri olduğunu söylemek kolay değil.
Cruyff’la ilişkisine gelirsek, 2000’lerde aradaki soğukluğun azaldığına dair ipuçlarına rastlamak mümkün. 2001’de teknik direktörlüğe getirilen Rexach’ın koltuğu, alınan başarısız sonuçların ardından tehlikede görülürken eski dostu, “Rexach’ı göndermek çözüm değil” minvalinde açıklamalar yapmaktan geri durmamıştı örneğin. Yine de 1996’dan sonraki tüm o yıllar boyunca iki ismin birbirine karşı nasıl duygular beslediğini bilmek kolay değildi. Ancak o gün, telefonun öteki ucundan gelen birkaç kelime, en azından denklemin bir tarafında o sevginin ilk günkü gibi taze olduğunun kanıtı niteliğindeydi.