Hayatın seçimlerden ibaret olduğunu söyler dururlar. Ama bazen şansın kucağına bıraktığınız bazı kararlar bir forma numarası gibi üzerinize yapışır ve Cruyff’un dediği gibi “Tesadüf mantıklıdır”…
Johan 1964 yılında, henüz on yedi yaşındayken alt yapısından yetiştiği Ajax’ın A takım formasını ilk kez giydiğinde arkasında yazan numara dokuzdu. Kulüp, oynadığı pozisyon gereği kendisine bu formayı mı uygun görmüştü yoksa Johan bu ve bunun gibi başka başka seçimlerden ibaret olduğu söylenen hayatındaki kararlarından birini mi vermişti, bilinmez.
Bilinen ise miladi takvimin 30 Ekim 1970’i gösterdiği ve Johan’ın soyunma odasında 9 numaralı Ajax formasını omzuna atmış bir şekilde dolaşıyor olduğu. PSV Eindhoven ile karşılaşacak olan takımdaki en gergin isim ise Gerrie Muhren’di. Çünkü o yıllarda her oyuncunun her maç için sadece bir forması vardı ve Gerrie Muhren kendisine ait olan 7 numaralı formayı kaybetmişti. Formasını bulmak için soyunma odasının altını üstüne getiren Gerrie’ye omzundaki 9 numaralı formayı uzatan Johan “Al, bunu giy” dedi. Muhren’in aranıp durmasından rahatsız olup buna bir son mu vermek istemişti, takım arkadaşı için kendi formasından vazgeçecek kadar yardımsever miydi ya da 9 numaradan sıkılmış; yeni bir forma numarasıyla futbol dünyasına farklı bir imza mı bırakmak istemişti, bilinmez. Amacı bilinmez olsa da sonucunun futbol dünyasına bütün 10 numaralardan, bütün 9 numaralardan, bütün 7 numaralardan farklı bir şey bırakmış olduğu aşikâr.
Muhren’in elleri dokuz numaralı formayı kavrarken, gözleri soyunma odasının diğer köşesine yürüyen Johan’ı şaşkınlıkla izliyordu. İzlediği adam, yedek oyuncuların formalarının olduğu sepetten hangi numara olduğuna bakmadan, rastgele bir forma çekti. Hatta üzerine giyene kadar hangi numara olduğunu bilmiyordu yeni formasının. Johan hayatıyla ilgili önemli bir seçim yapmıştı. Ama bu seçimi yaparken şansa da pay bırakmıştı. Artık 14 numaralı olan Johan, formasından sonra kramponlarını giyerken Gerrie ona kurallar gereği maça bu formayla çıkamayacağını anlatmaya çalışıyordu. Zira Hollanda Futbol Federasyonu kurallarına göre ilk on bir oyuncuları sadece 1’den 11’e kadar olan numaralarla maça başlayabiliyorlardı. Johan ne bu kuralı ne de Gerrie’nin sözlerini dinledi. Hakemi de ikna ederek sadece oyuna sonradan giren bir oyuncunun numarası olabilecek 14 numarayla sahadaki yerini aldı.
İlk maçtaki yeni formalar Johan’dan çok Gerrie’ye uğurlu geldi ve Ajax onun attığı golle PSV Eindhoven’u 1-0 mağlup etti. Maç sonrası Johan, Gerrie’ye “Bu numaralarla gayet iyiydik, bunlarla oynamaya devam edelim” dedikten sonra futbolcuların istedikleri numarayla oynayabilmeleri konusunda federasyonu ikna etme sürecini başlattı. Futbol kariyerinde başarıdan başarıya koşan Johan bu ikna sürecinde de başarılı olacak ve o günden sonra Barcelona forması hariç giydiği tüm formalarda 14 numarayı seçecekti.
Öyle ki, 1974 Dünya Kupası’nda dönemin Hollanda Milli Takım Teknik Direktörü Rinus Michels forma numaralarını oyucuların seçimine bırakmıyor ya da mevkilere göre dağıtmıyordu. As ya da yedek ayırtmaksızın kadrodaki bütün oyuncuların soy isimlerinin alfabetik sıralanışına göre veriyordu numaraları. Buna göre forvet oyuncusu Ruud Geels 1 numaralı formayı giyerken, kaleci Jan Jongloed kalesine 8 numaralı formayla geçiyordu. Eğer Johan 14 numara giyeceği konusunda diretmese ve hocasına bunu kabul ettiremese alfabetik sıralamaya göre 1 numaralı formayı giymesi gereken kişi olacaktı.
Tüm bu diretmeler, karşı duruşlar, tutkular Johan Cruyff’u herkesten ayıran, başka bir kefeye konulması gereken bir futbolcu yapacaktı. 10 numaralı, 9 numaralı, 7 numaralı ya da başka herhangi numaralı bir oyuncudan farklı olarak 14’e tek başına değer katan, 14 denildiğinde akla gelen tek futbolcu olmanın ayrıcalığını da ona verecekti. Kendisinden sonra bu numarayı seçen oyuncuların tercih sebepleri ona öykünmek olacaktı.
Cruyff yıllar sonra yazdığı otobiyografisinde, başarılı bir takım ve daha iyi genç futbolcuların yetişmesinin sırrının olduğuna inandığı, forma numarasıyla yaraşır 14 temel kural belirledi: Takım oyuncusu, sorumluluk, saygı, bütünlük, girişim, antrenörlük, karakter, sosyallik, teknik, taktik, gelişim, öğrenme, birlikte oynama ve yaratıcılık. Bu kuralların başına onları belirlemesiyle ilgili bir de not düştü Johan: “Mısır piramitlerinin inşası hakkında bir yazı okudum. Bazı rakamların doğal kanunlarla tamamen aynı olduğu ortaya çıkıyor…” Bahsettiği kitapta mı yazıyordu bilinmez, Mısır inancına göre yaşamın temeli olan, yaratıcı gücün birincil etkeni ve işaretleri 14 nitelikten oluşur. Bu nitelikler sanki Johan’ı tanımlar gibi: Güç, gönenç, zafer, ışınım, anıklık, bolluk, ululuk, yaratıcı eylem, istikrar, erinç, tat, uyum, süs, zeka. Büyük bir tesadüf gibi duruyor değil mi? Evet, olabilir. Ama tesadüf mantıklıdır!