Kulüpler ve onların taraftarları nadiren evlerini yani stadyumlarını en büyük rakipleriyle paylaşma isteği duyar. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ortak stadyumlar olsa da İtalya’da bu durum biraz daha fazla.
2013 yılında çıkan, James Robinson ve Daron Acemoğlu’nun birlikte kaleme aldığı Ulusların Düşüşü kitabında “Yenilik, yarın daha fazlasına sahip olabilmek için bugün fedakârlık yapmaktır” diye yazar.
Hepimizin bildiği gibi 2019’un son günlerinde Asya kıtasından gelen haberler Çin’de bir salgının başladığı ve kısa sürede yayıldığı yönündeydi. Zamanla bu virüs tüm dünyayı etkisi altına aldı. 1 Şubat’ta ise İtalya’da ilk Koronavirüs vakası duyuruldu. O günlerde genel kanı, ilk vakadan sonra İtalyanların hastalığı çok ciddiye almadığı yönündeydi. Sonunda vaka sayıları hızla arttı ve önce ülkede hastalığın çıktığı 10 yerleşim yeri, sonra 16 milyon kişinin yaşadığı kuzey bölgesi, en sonunda da 60 milyonluk ülkenin tamamı karantinaya alındı.
Il Fatto Quotidiano gazetesi, onlara göre salgın süresince aşamalı olarak fedakârlıklar yapmaya itilen ülkede artık bundan daha öteye gidilemeyeceğini anlatan, tüm ülkeyi kilit altına alan, sokağa çıkma yasağını okurlarına şu manşetle duyuruyordu: “E l’ultimo Sacrificio” yani “Son Fedakârlık”.
Samimiyeti, sosyalleşmeyi, birliği, birlikte olmayı, iletişimi seven İtalyanlar bir son fedakârlık yapıp, evlerinden çıkmayacaklardı. Kimi balkonlarında buldu çareyi kimisi sosyal medyada. Hatta kimi İtalyanlar sosyalleşmeden ödün vermemek için ev arkadaşları bularak bu duruma bir çözüm üretti.
Üstelik bir evi paylaşmak, İtalyan futbolunda yıllardır olan bir şeydi. Ortak kullanılan stadyumlarda en popüler vakalar ağırlıklı olarak İtalyan futbolunda görülüyordu. Bunun nedeni ise; futbol kulüplerinin kendilerine ait bir stadyumu olmamasıydı. İtalya’da stadyumlar ya belediye aitti ya da İtalyan Olimpiyat Komitesine. Belediyeler o şehre ikinci büyük bir stadyum daha inşa ederek maliyetleri artırmak istemiyordu. Kim bilir, birden fazla büyük ve köklü kulüpler de belki güzel yarınlar için fedakârlık yapıyor belki de onlara dayatılan karar sonucunda o stadyumu rakipleriyle birlikte kullanıyorlardı. Tabii ki; son yıllardaki Juventus örneğinde olduğu gibi kendi sahalarını inşa ederek yenilik yapanlar da vardı. İşte o ortak kullanılan stadyumlar:
Stadio San Siro/ Stadio Giuseppe Meazza (AC Milan – Internazionale)
“Burası aldatıcı bir stadyum. Doğru kişiliğe sahipseniz, size yardımcı olur. Ancak doğru kişiliğe sahip değilseniz, burada sahaya çıkmak çok zor olabilir.”
-Eski AC Milanlı futbolcu Paolo Maldini-
Dünya futbol tarihinin en büyük rekabetlerinden biri aynı zamanda en büyük kader ortaklığına da sahip. Milano’daki San Siro yani resmi adıyla Stadio Guiseppe Meazza…
Kuşkusuz büyük ve başarılı kulüpler ve onların taraftarları nadiren bir stadyumu en büyük rakipleriyle paylaşma isteği duyarlar. Peki Milano’daki bu stadyum tam olarak hangi tarafa ait?
Associazione Calcio Milan, Nottingham doğumlu Herbert Kilpin’in önderliğinde 1899’da bir futbol ve kriket derneği olarak kurulur ve takımın isminde Milano şehrinin İngilizce yazımına yer verilir. Football Club Internazionale Milano SpA ise sadece dokuz yıl sonra 1908’de sahneye çıkar. Aslında AC Milan içerisinde özellikle yabancı oyuncular konusunda yaşanan bir tartışma sonucunda, bir bölünme nedeniyle doğar kulüp. Çünkü o tartışmada bazı AC Milan üyeleri kulübün daha İtalyan merkezli olmasını ister. Sonuçta, İsviçreli sekiz üye istifa ederek yabancılar konusunda daha farklı yaklaşım gösterecek olan Internazionale’i kurar.

Internazionale’in ilk sahası Arena Civica
Peki stadyumda nasıl aynı noktaya gelindi? 1926 yılında AC Milan başkanı Piero Pirelli (evet yanlış duymadınız Pirelli ailesinden) San Siro bölgesinde bir stadyum inşa ettirir: Nuovo Stadio Calcistico San Siro (Yeni San Siro Futbol Stadyumu). İngiliz sahalarını örnek alınarak inşa edilen ve resmi olarak kırmızı-siyahlıların olan stadyumun açılış maçında ise ezeli rakipleri Internazionale ağırlanır ve 35 bin kişinin önünde maçı 6-3 kaybederler.
Internazionale ise maçlarını ezeli rakiplerinin stadyumuna sadece 4,5 kilometre uzaklıktaki Sempione Parkı içerisinde yer alan Arena Civica’da oynamaktadır. 1800’lerin başında eski arkeolojik alana kurulan spor sahası, Internazionale’in kuruluşuyla birlikte mavi-siyahlılara da ev sahipliği yapar. Üstelik 15 Mayıs 1910’da İtalya Milli Takımı da ilk maçını burada oynar. Fransa karşısında 6-2 kazanırlar.
1935 yılında ise AC Milan kulübü, Nuovo Stadio Calcistico San Siro’yu Milano Belediyesi’ne satar. Belediye tarafından yeniden restore edilen ve kapasitesi 55 bine çıkarılan stadyum İkinci Dünya Savaşının ardından şehrin diğer takımı Internazionale’in de yeni evi olacaktır.
1980’lerde stadyuma Giuseppe Meazza ismi verilmesine kadar verilir. Meazza, ülkesiyle iki kez Dünya Kupası’nı kazanan bir İtalya ve Milano efsanesidir. Bu tercih beraberinde tartışmaları da getirir. Meazza, her ne kadar AC Milan’da iki sezon forma giyse de Serie A’da 10 sezonda yaklaşık 200 lig golüne imza atmış Internazionale idolüdür. Meazza’nın İtalya’nın tüm zamanların en iyi oyuncularından biri olduğu inkâr edilemez ama kulüp düzeyinde gerçekten sadece bir takıma ait gibidir. Bu sebeple AC Milan yönetimi ve taraftarları bu ismi onaylamaz. Onlar için orası hala San Siro.
Stadio Luigi Ferraris (Genoa CFC -Sampdoria)
“Stadyum satılık. Cenova kulüplerinden biri de alabilir, başka bir yatırımcı da.”
-Belediye Başkanı Marco Bucci-
Cenova şehri İtalyan futbolunun doğduğu ve yayıldığı şehir. 7 Eylül 1893’te, ilk İtalyan futbol kulübü olan Genoa Cricket and Football Club SpA burada kurulur. İlerleyen yıllarda şehir; bir tarafta ‘Griffin’, diğer tarafta ‘Baciccia’ olarak simgelenen iki farklı ruha ayrılır: Genoa CFC ve Sampdoria.
Genoa CFC’nin renkleri, kulübün İngiltere kökenlerini kutlamak için seçilen kırmızı ve mavidir. Ambleminde Rönesans vurgusu olarak da aslan vücutlu, kartal kanatlı ve başlı mitolojik yaratık Griffin’e yer verilir.
Sampdoria takımının doğuşu ise şehirdeki rakibiyle belirgin bir tezat oluşturur. 1946 yılında Sampierdarenese ve Andrea Doria adlı iki yerel takımın birleşmesiyle kurulur ve Sampdoria ismi de doğar. Armasında siyah, beyaz, kırmızı ve kraliyet mavisi ile 1970’lerde ‘Baciccia’ diye isimlendirilen bir denizci yer alır.
Şehrin iki takımı arasındaki ilişkide ortak nokta ise Stadio Luigi Ferraris’tir. 1910 yılında Genoa CFC başkanı Musso Piantelli’nin kulüp için bir futbol sahası inşa etme fikrinden doğan yeni stadyum bir yıl sonra açılır. Campo di Via del Piano adıyla anılan bu stadyum, başlangıçta sadece bir ahşap tribünlerden oluşurken 1930’larda hızla tribünler genişletilerek kapasitesi 30 bine çıkarılır. 1933’te ise stadyuma Birinci Dünya Savaşı’nda ölen eski kaptanlarının onuruna Stadio Luigi Ferraris adı verilir.
Stadio Comunale Luigi Ferraris, 1946’ya kadar sadece Genoa CFC takımınındır ancak Sampdoria’nın kuruluşundan sonra belediye kararıyla stadyum iki rakip arasında ortak kullanılır.
1980’lerin sonuna doğru Stadio Luigi Ferraris, geçtiğimiz günlerde koronavirüs salgınından dolayı 92 yaşında vefat eden İtalya’nın en tanınmış çağdaş mimarlarından Vittoria Gregotti tarafından 90 Dünya Kupası için neredeyse tamamen yeniden tasarlanır.
Her ne kadar şehrin iki büyük takımı stadyumu ortak kullanmaya devam etseler de Genoalılar, Sampdorialılara hep misafir gözüyle bakar. Şehrin balıkçıları yeni stadyumlarına geçene kadar iki takım da son fedakarlıklarını yapacak gibi çünkü ufukta Sampdoria için yeni bir stadyum projesi var. Üstelik ortada belediye tarafından satılığa çıkarılmış bir Stadio Luigi Ferraris de var.
Gewiss Stadium (Atalanta BC- UC AlbinoLeffe)
“Burası gençliğin sahası… Burada Donadoni’ye hayran kaldım. Morfeo için çılgına döndüm. Pazzini’yi çok sevdim, Locatelli içinse çok düşündüm. Burası bana Tacchinardi’nin çıkışını hatırlattığı yer.”
–İtalyan gazeteci Paolo Condo-
Lombardinia bölgesinde yer alan ve köklü bir tarihe sahip Bergamo şehri, İtalyan sporunun önemli merkezlerinden biri. Atalanta Bergamasca Calcio da şehrin göz bebeği. 1907’de kurulan kulübün ismi Yunan mitolojisinde hızı, gücü ve avcılık yetenekleriyle tanınan yarı tanrıça Atalanta’dan gelir.
Tarihi büyük başarılarla dolu olmasa da Atalanta BC futbol dünyasına kazandırdığı yeni yeteneklerle eski adıyla Stadio Atleti Azzurri d’Italia yeni adıyla Gewiss Stadyumu’nda taraftarlarını mest etmeyi hep başarmıştır. Stadio Atleti Azzurri d’Italia, 1928 yılında açılır ve o dönemin siyasi otoriteleri tarafından İtalyan sporuna bir armağan olarak sunulur. Milliyetçi duygular ön planda tutularak stada İtalyancada “İtalya’nın Mavi Atletleri Stadyumu” anlamına gelen bir isim verilir. Stadyum belediye ait olsa da ilk günden beri Atalanta’nın evi olmuştur. 1949, 1984 ve 2015 yıllarında üç kez tadilattan geçer. Nihayetinde kulüp, yaklaşık 12 milyon Euro harcayarak stadyumun yeni sahibi olur. Stada da sponsorlarının ismi verilir.
Stadyum, Atalanta’nın da olsa paylaştıkları bir takım vardır: UC AlbinoLeffe. Alt liglerde dolaşan şehrin diğer takımı, aslında eski ve köklü bir kulüp değildir. Yakın zamanda, 1998 yılında kurulmuş ve stadyuma 2003 yılında taşınmıştır. Sanırım Atalanta’nın fedakarlığı, şehrin abisi olarak onlara kol kanat germesidir.
Stadio Olimpico (SS Lazio -AS Roma)
“Hem 1990 Dünya Kupası’nı kazanırken hem de Roma forması giyerken Stadio Olimpico’da harika anlar yaşadım, ancak orası tam olarak bir futbol stadyumu değil! Bir kere tribünler çok uzak.”
-Eski Alman futbolcu ve teknik direktör Rudi Völler-
Hikayemiz dönemin İtalyan diktatörü ‘Duce’ Benito Mussolini’nin Roma İmparatorluğu’nu canlandırma hayalleriyle başlar. Bu hayalden Roma şehri de futbol da nasibini alır. Genoa, Pro Vercelli, Juventus, Torino FC, AC Milan, Internazionale ve Bologna gibi Kuzey İtalyan takımları o yıllarda ülke futbolunda etkilidir. Yirminci yüzyılın başında İtalyan Ordusu mensupları tarafından kurulmuş olan başkenti temsilcisi SS Lazio ise bir türlü istenilen sonuçları alamıyordur. Üstelik takım içinde, muhalif generallerin etkisi de fazladır.
Tüm bu sebeplerden dolayı Benito Mussolini güçlü bir başkent takımı kurulmasını emreder ve böylece 1927 yılında SS Alba-Audace, Roman FC ve Fortitudo-Pro Roma SGS takımları birleşerek AS Roma adını alır.
Benito Mussolini’nin hayallerinden biri de Roma şehrine ihtişamlı bir spor kompleksi ve dev bir stadyum inşa etmektir. Stadyumun adı ülkenin ulusal simgelerinden biri olan Akdeniz servisine gönderme yapacak şekilde Stadio dei Cipressi olacaktır. 1927’de ilk adımlar atılır ama projeler bir türlü Mussolini tarafından beğenilmez ve inşaat İkinci Dünya Savaşı’nın da başlamasıyla yarım kalır. Savaş sonrası, dev stadyum tamamlanır ve 1953’te açılır. 100 bin kişilik stadın adına, kapasitesine göndermek yapmak için Stadio dei Centomila yani “Yüz Bin Stadyumu” ismi verilir. Stadyum açıldığından itibaren şehrin iki büyük kulübüne de ev sahipliği yapar.
AS Roma ilk olarak, kurucu takımlardan SS Alba-Audace’nun maçlarını oynadığı ve şehrin kuzeyinde yer alan Motovelodromo Appio’da sahaya çıkar. Ardından şehir merkezindeki Campo Testaccio’da on bir yıl, 1934 Dünya Kupası’na da ev sahipliği yapan Stadio Nazionale del PNF’de on üç yıl oynar.
SS Lazio tarafından kullanılan ilk saha ise Piazza d’Armi’dir. 1905’te Villa Borghese’ye taşınırlar. Orada 1913’e kadar oynarlar ve sonrasında kısa süreliğine önce Farnesina’ye, ardından da 1931’e kadar oynayacakları Rondinella stadyumuna taşınırlar. Sonraki evleri ise Roma ile ortak kaderlerinin birinci bölümüdür. Onlar da Roma gibi maçlarını Stadio Nazionale del PNF’de oynamaya başlarlar. 1953’te Roma ile birkikte Stadio dei Centomila’ya geçerler.
Başkent takımlarının yeni evi olan Centomila Stadyumu’nun ismi 1960’ta bir kez daha değiştirir ve Roma şehrinde düzenlenen Olimpiyat Oyunları sebebiyle Stadio Olimpico adını alır ve mülkü İtalyan Olimpiyat Komitesi’ne verilir.
1953’te başlayan bu ev birlikteliği önümüzdeki yıllarda bir ayrılığa dönüşecek gibi. Her ne kadar, AS Roma’nın SS Lazio ile ortak kullandığı Stadio Olimpico’dan ayrılıp kendi stadında oynamasını sağlayacak Stadio Della Roma projesi yılan hikayesine dönse de.
Stadio Marcantonio Bentegodi (AC Chievo Verona-Hellas Verona FC)
“O pazar günü futbolun zirvesinde olduğumuzu anladık çünkü Bentegodi’de 40 bin taraftar vardı. Normal şartlarda bizi izlemeye o kadar insan gelmezdi.”
-Eski Hellas Verona teknik direktörü Osvaldo Bagnoli–
Romeo ve Juliet hikayesinin doğduğu şehir Verona ezeli bir rekabete ve ezeli bir stadyum birlikteliğine imza atar.
Önce Associazione Calcio Chievo Verona’dan başlayalım. 1929′da bir pastane sahibi tarafından Paluani Chievo ismiyle kurulur ve 1986′ya kadar da o küçük pastanenin ismini taşımaya devam eder. O yıl ismini AC Chievo Verona olarak değiştirir ve kulübün ambleminde de Veronalı bir soylu olan Cangrande I della Scala yer almaya başlar.
1986′da İtalya dördüncü ligi olan Serie C2′ye yükselen Chievo Verona zamanla ve yetenekli gençlerle ‘Serie B’ye yani İtalya ikinci ligine çıkmayı başarır. Takımın Romeo ve Juliet hikayesi gibi oldukça popüler olan bir lakabı vardır: ‘mussi volanti’ yani ‘uçan eşekler’. Bu lakabı onlara şehrin diğer takımı, ezeli rakipleri Hellas Verona taraftarları vermiştir. İki takım tarihte ilk kez 1989-90 sezonunda Serie B’de karşılaşmış ve Hellas taraftarları rakiplerine “Ancak eşekler uçtuğunda şampiyon olabilirsiniz!” diye tezahürat yapmıştır. İşin ilginç yanı Chievo Verona 2000–01 sezonunda Serie B’yi üçüncü sırada bitirip tarihlerinde ilk kez ülke futbolun en üst liginde oynamaya hak kazanır. Üstelik ‘Uçan Eşekler’in Şampiyonlar Ligi’nde ilk kez boy gösterdiği zamanlarda Hellas Verona Serie C1’e kadar düşmüştür.
Hellas Verona FC takımı ise, 1902’de bir grup öğrenci tarafından kurulmuştur. Antik tarih profesörü hocaları kulübe isim arayan öğrencilerine, Antik Yunan’a duyduğu ilgiden dolayı Hellas ismini kullanmalarını önerir ve Hellas Verona FC takımı doğar.
1963’e kadar Verona, şehrin tarihi merkezinde yer alan 5 bin kişilik Bentegodi’de iç saha maçlarını oynar. Verona Belediyesi ile varılan anlaşmaya göre de 1963 yılında şehirde yeni inşa edilen ve 40 bin kişilik kapasitesinden dolayı lakabı “Kırk Bin Stadyumu” olan sahaya geçer. Stadyuma Veronalı spor adamı Marcantonio Bentegodi’nin adı verilir. Takım uzun yıllar ikinci ligde oynadıktan sonra nihayetinde Serie A’ya çıkar ve Osvaldo Bagnoli önderliğinde sürpriz bir şekilde, 1984-85 sezonunda şampiyonluğu kazanır.
AC Chievo Verona ise kuruluşundan sonra uzun yıllar ‘Cardi Biondani’ sahasını kullanır. 1957’de sahasını değiştirir ve adını araziyi kulübe ücretsiz veren iş adamından alan ‘Carlantonio Bottagisio’ya taşınır. İlerleyen yıllarda AC Chievo Verona’nın Serie B’ye çıkmasıyla birlikte saha kulüp için yetersiz kalır ve en sonunda onlar da ezeli rakiplerinin yanına yani Stadio Marcantonio Bentegodi’ye taşınır. İki kulübün de gelecekteki başarıları için fedakârlık yapmaları gerekecektir.
Stadio MAPEI (US Sassuolo Calcio – AC Reggiana)
“Mirabello Stadyumu kimliğimizin ve tarihimizin bir parçası, bu nedenle sadece bir kurumun değil şehrin ortak mirası olmalı.”
-2019 seçimlerinde belediye başkanı adayı Rossella Ognibene-
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İtalya’nın Emilia bölgesinde yaşayanlar çocuklarının daha iyi bir eğitim alabilmesi için bir arayış içine girer. Hangi sosyal, kültürel ve ekonomik statüye sahip olursa olsun tüm çocukların eşit ve kaliteli bir eğitim almaya hakkı olduğu düşüncesi bu hareketin temelini oluşturur. Nihayetinde idealist bir öğretmen olan Loris Malaguzzi, burada her çocuğun potansiyelini dikkate alan ve onu ortaya çıkarmak adına çocuklara alan açan bir anlayışın yani Reggio Emilia Felsefesi’nin temelini atar.
Sorgulamak ve daha iyisini istemek Reggio Emilia bölgesindekilerin sanırım genlerinde var. Tıpkı şehrin köklü takımlarından (1919 yılında kurulan) AC Reggiana’nın 1993 yılında yaptığı gibi. Kulüp Serie A’ya yükseldikleri için büyük bir stadyum inşa etme arayışına girer ve sonunda uzun soluklu kombineler satarak parayı toplar. Stadyum 1995 yılında Stadio Mirabello adı ve Juventus maçıyla açılır.
2005’te dağılması ve sonrasında yeniden yapılandırılmasının ardından AC Reggiana, stadyumun mülkünü kaybeder ve saha Reggio Emilia Mahkemesi’nce belediyeye verilir. Belediye meclisi 2012 yılında stadyuma ‘Citta del Tricolore’ adını verir çünkü İtalyan bayrağının renklerini betimleyen ‘il Tricolore’, ilk kez 1797 yılında bu bölgede kullanılmıştır.
2013 yılında tekrar mahkeme devreye girer ve stadyum için bir açık artırma düzenlenir. İnşaat devi MAPEI öncülüğündeki şehrin ikinci takımı olan ve 2012-13 sezonunun sonunda Serie A’da terfi eden US Sassuolo Calcio açık artırmayı kazanır ve stadyumun yeni sahibi olur. Stadyum kulüple şirket arasındaki anlaşma gereği ‘Stadio MAPEI’ adını alır.
Peki nerden çıktı bu Unione Sportiva Sassuolo Calcio? 1922 yılında kurulan US Sassuolo Calcio, şehrin de renkleri olan sarı-kırmızıyı benimser. Uzun süre İtalyan futbolunun amatör seviyelerinde dolaşan kulüp 1970-71 sezonundan itibaren Serie D’de mücadele etmeye başlar ve renklerini sarı-kırmızıdan yeşil-siyaha çevirir, ismini de FC Sassuolo olarak değiştirir. Bir yıl sonra isimleri bu sefer FC Sportiva Sassuolo olur. 1974’te ise bugünkü isimlerini alırlar, Stadio Enzo Ricci stadyumuna taşınırlar ve 36 yıl boyunca burada kalırlar. 2007-08 sezonunda Serie B’yi görürler. Bu süreçte ise maçlarını Modena şehrindeki Stadio Alberto Braglia’da oynarlar. 2013 yılında ise Serie A’ya çıkan takım bu sefer de yeni bir ev arayışına girer ve arkasına aldığı MAPEI ile açık artırmaya girerek şehrin en önemli stadı ve AC Reggiana’nın eski evi ‘Citta del Tricolore’yı alır. Her ne kadar iki takım da bu stadyumu kullanmaya başlasa da tabii ki bu durum AC Reggiana taraftarlarını memnun etmez.
Çıkış Kapısı
19. yüzyılın başlarında Napoleon, Avrupa haritasını altüst etmiş ve Avrupa’nın muhtelif yerlerine Fransız İhtilali’nin getirdiği fikirleri yaymıştır. Bu durum birçok imparatorluğun yıkılmasına ve yeni devletlerin, birliklerin doğmasına neden olmuştur. İtalya, Avrupa ülkeleri arasında birliğini en son sağlayanlardandır ama fedakarlıklarla birlik olmayı en hızlı öğrenen, her seferinde zorlukların üstesinden gelmeyi başaran da bir ülkedir. Bunu, en güzel futbol sahalarında, bir de Koronavirüs salgını sonrası normalleşmeye başlayan bugünlerde görürüz.