Doksanlı yıllarda Beşiktaş için Avrupa’da unutulmaz maçlar vardı. Bazısı zaferlerle doluydu, bazısı da hüzünle… 5 Kasım 1998’deki 3-3’lük Valerenga karşılaşması da bu anılardan belki de en dramatik olanıydı.. İlhan Özgen ile Sezgin Rızaoğlu; o maçın öncesini, 90 dakikasını ve sonrasını tanıklarına sordu…
Kupa Galipleri Kupası, 1998-1999 sezonunda son kez sahibi buldu. Kazanan Lazio, tarihindeki ilk Avrupa Kupası’nı müzesine götürürken, kaybeden tarafta yer alan Mallorca ise kulüp tarihinin en büyük başarısının kıyısından dönmüştü. Bu son sezon, Türk futbolunda da iz bıraktı, bir an önce silinmesi istenen cinsten izler…
İlk turda Spartak Trnava’yı geçen Beşiktaş, ikinci turda Norveç ekibi Valerenga ile eşleşti. Siyah-beyazlılar, deplasmandaki ilk maçtan 1-0 mağlubiyetle dönse de Türk futbolseverler çeyrek final biletini cepte görüyorlardı. 5 Kasım akşamı maç başladı ve beklenen senaryoda ilerledi… Takımlar ikinci yarıya çıktığında ise film bambaşka bir hâl almaya başlamıştı…
Dişimize Göre
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK (Beşiktaş kaptanı): Futbol çok ciddi bir oyun, son düdük çalmadan “Bitti” diyemezsiniz.
TORE KROGSTAD (Valerenga kalecisi): O dönem Beşiktaş’ın çok güçlü bir takım olduğunu biliyorduk ve dürüst olmak gerekirse onlara karşı şansımızın olduğunu düşünmüyorduk.
OKTAY DERELİOĞLU (Beşiktaş forveti): Aslında o maçtan iki yıl evvel Rasim Kara döneminde Dinamo Minsk, Molenbeek, Legia Warszawa ve Valencia’ya kadar uzanan bir UEFA macerası vardı. Orada Avrupa’da artık bir şeyler yağabileceğimizi göstermiştik.
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: Beşiktaş’ın o dönemlerdeki en büyük sorunlarından biri de Türkiye’de önemli işler yapsa da Avrupa’da beklenen başarıya ulaşamamasıydı. Bunun nedenlerinden ilki Avrupa’da statünün bugüne nazaran farklı olmasıydı. İkincisi de yabancı oyuncuların bu süreçte takıma beklenen katkıyı vermemeleriydi. Bizim ‘Altın Jenerasyon’ dediğimiz o takımın en büyük hayal kırıklığı Avrupa Kupaları olmuştu. Oyun olarak hiç sıkıntı çekmedik ama sonuç açısından hep sorunlar yaşadık. Valerenga maçı, bunlardan biraz farklıydı. Daha dişimize göre bir rakipti.
TORE KROGSTAD: Rakibimiz özellikle evinde nadiren maç kaybediyordu. Bu nedenle biz bu eşleşmede bir şeyler yapacaksak Oslo’da yapmalıydık ve evimizde iyi bir sonuç almalıydık.
OKTAY DERELİOĞLU: Norveç’te 1-0 yenildik ama İstanbul’daki rövanşta yeneceğimizden emindik. Bizim kalitemizde değillerdi. Tamam, John Carew vardı ama genel olarak bizden iyi değillerdi.
Tempo, Tempo, Tempo!
TORE KROGSTAD: Türkiye’deki maçın çok zor geçeceğini biliyorduk. İstanbul’a geldiğimizde stadyumun atmosferi inanılmazdı. Stadın dışı da… Otobüsle stadyuma gelirkenki manzarayı hala hatırlıyorum. Bir sürü taraftar vardı. Kimisi otobüsümüze elleriyle vuruyor, kimisi çığlık atıyor, kimisi bize bağırıyordu. Ortam, rakip takım için olumsuz gibi gözükse de biz Beşiktaş’ın taraftarına hayran kalmıştık.
FEVZİ TUNCAY (Beşiktaş kalecisi): İnönü’deki atmosferin de yardımıyla onları çok rahat yeneceğimizi düşünüyorduk.
TORE KROGSTAD: Antrenörümüz; Egil ‘Drillo’ Olsen maçtan önce Beşiktaş’la ilgili çok iyi araştırma yapmıştı ve istatistiklere göre Beşiktaş’ın kendi sahasındaki sonuçları çok etkileyiciydi. Bu sebeple ilk maçtaki 1-0’ın deplasman için yeteceğine gerçekten inanmadık. Teknik direktörümüz Olsen’in, maçtan önce soyunma odamızdaki konuşmasını hatırlıyorum: “Çok iyi bir takımla oynuyoruz. Muhtemelen maça çok agresif başlayacaklar ve ilk yarıda bir veya iki gol atsalar bile hücumda pes etmeyeceklerdir ama unutmayın biz şans bulacağız.” Ayrıca şu sözünü de hiç unutamam: “İlk yarıda iki veya üç gol yesek bile oyuna tutunmaktan vazgeçmeyeceğiz.”
ALİ EREN BEŞERLER (Beşiktaş defans oyuncusu): İlk yarıda 3-0 oldu ama daha da önemlisi muhteşem oynamıştık. Feci bir tempo yaptık. 1-0, 2-0, 3-0… Bastırıyoruz…
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: İlk yarıyı sürklase etmiştik. Kalemize bile hemen hemen hiç gelemediler. Biz de tam tersi başlama düdüğüyle beraber feci bir coşkulu oynuyorduk.
TORE KROGSTAD: Beşiktaş’ın ilk ve ikinci golünü çok iyi hatırlıyorum. Biz de pozisyonlara giriyorduk ama o gollerden sonra turu geçme inancım azalmıştı.
Rehavet
OKTAY DERELİOĞLU: Keşke ilk yarıyı 1-0 bitirseydik… Devre arasında soyunma odasında turu garantilemişiz gibi bir hava vardı. Biz devreye girdiğimizde işi bitirdik aslında… Konsantrasyonu koruyamadık. Soyunma odasında kaybettik o maçı.
ALİ EREN BEŞERLER: Yok yok yok! Rehavet yoktu.
TORE KROGSTAD: Üç farkla devre arasına girdik, soyunma odamızda Bay Olsen bize maçtan önce söylediklerini hatırlatan kısa bir konuşma yaptı: “0-2, 0-3 olabilir! Hala mümkün beyler; büyük olasılıkla ikinci yarıda biraz daha az odaklanmış ve agresif olacaklar, biz pozisyona gireceğiz” dedi.
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: İlk yarı bittiğinde soyunma odasında elbette maçın daha bitmediğini söyledik birbirimize ama ortada güç anlamında ciddi bir fark vardı. Valerenga’dan çok daha iyi bir takımdık. 3-0’ın verdiği moralle ikinci yarıya çok güvenli başladık. Sahaya çıkarken skoru korumayı da düşünmüyorduk; dört hatta beşi de kovalamak amacındaydık.
FEVZİ TUNCAY: İkinci yarıya çıkarken “0-0 gibi çıkacağız, gevşemek yok!” dedik. Ama işler karmakarışık oldu…
ALİ EREN BEŞERLER: İkinci devrenin başında Mehmet Abi’nin bir pozisyonu vardı…
OKTAY DERELİOĞLU: Maçın bana göre kırılma anıydı… Solda Ohen, sağda ben varım… Mehmet Abi, birimize çıkarsa dördü bulacağız ama kaleci yattı ve topu aldı.
FEVZİ TUNCAY: Skor 4-0 olacaktı ve bitecekti ama olmadı.
OKTAY DERELİOĞLU: Pozisyonun devamında da 3-1 yapan golü yedik.
ALİ EREN BEŞERLER: O gol de kornerden geldi. Hatta top kafamın üstünden geçti.
Tepetaklak
TORE KROGSTAD: İlk golü attık ama kendi kendime “Güzel ama sonuç daha kötü olabilir” dedim.
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: 3-1’den sonra tabii oyununun atmosferi, gidişatı bir anda tepetaklak oldu. İnanılmaz basit hatalar yaptık.
FEVZİ TUNCAY: Elbette hatalar oluyor. Misal Alpay bir süre sonra ileriye çıkmaya başlamıştı. “Çıkma, çıkma” dedim ama o pozisyonun dönüşü gol oldu… Oluyor, bir süre sonra kontrolü kaybedebiliyorsun.
ALİ EREN BEŞERLER: İlk golden sonra o moralle saldırdılar.
TORE KROGSTAD: İkinci golü attık, ilk kez tribündeki taraftarlarımızın sesini duydum. Hep birlikte marşlar söylüyorlardı.
ALİ EREN BEŞERLER: 3-2’ye de onlar tur atlıyordu. Fark bire inince saldırmaya başladılar ve 3-3’ü buldular. Çok kötü goller yedik ya, hakikaten…
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: Yine bir hayal kırıklığı… Rakibe hediye ettik elimizdeki maçı… İlk yarı bembeyaz bir sayfa açmışken, ikinci yarıda kapkara oldu her şey bir anda…
TORE KROGSTAD: Sonunda üçüncü golü atmıştık. Gerçekten inanılmazdı! O an çok fazla enerjimiz ve coşkumuz vardı ve birdenbire hepimiz “kaybedemeyeceğimizi” hissettik. Maçı 3-0’dan 3-3’e getirmemiz pek çok şeyin sonucuydu: antrenörümüzün konuşmaları, devre arasında 4-5-1’den 4-4-2’ye dönmemiz, sahada mücadele eden arkadaşlarım… Beşiktaş ilk golü yedikten sonra oyuna konsantrasyonu neredeyse %40 düşmüştü. Tabi ki, bize umut ve açlık gelmişti.
FEVZİ TUNCAY: Seyirci, o, bu… Hiçbir şey düşünmüyorsun ki. Beşiktaş oyuncusu olarak bir şeyler bulup maçı kazanmak istiyorsun… Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadık ama 3-3 olunca da “Allah’ım, ne yapacağız, iki gol daha atmak lazım” diyor insan kendi kendine. Seyirciyi filan duymuyorsun zaten.
ALİ EREN BEŞERLER: Şoka giriyorsun maç oraya gelince. Çok da tecrübeli değildim o zamanlar. Oradan bir dönüş olabilir miydi? Bilemiyorum ama günümüzde de bu maçlar onanıyor. Tottenham maçında Ajax da benzerini yaşadı.
Yıkım
TORE KROGSTAD: Hakemin bitiş düdüğüyle birlikte, sadece şarkı söyleyen taraftarlarımızı, hepsi birbirinden mutlu takım arkadaşlarımı, antrenörümü ve aynı zamanda bir çeşit boşluğu hatırlıyorum… Çünkü çok yorulmuştum.
FEVZİ TUNCAY: Soyunma odasına girdik… Kimse kimseyle konuşmuyordu, üstümüzü dahi çıkarmadık. Çöktük kaldık. Şaka gibiydi ya! İnanamadık ki… Kimse birbirini de suçlamadı.
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: Stat tamamen doluydu. Atmosfer böyle olunca insanların duyguları daha da yukarlara taşınıyor.
TORE KROGSTAD: Maçtan sonra soyunma odamızdaki ortamı tarif etmek ise imkânsızdı; gözyaşları, şarkılar, sarılmalar… Tatlı bir kaos vardı. Birçok gazeteci gelmişti, her yerde televizyon kameraları vardı.
OKTAY DERELİOĞLU: Tesisler o dönem İstanbul’un merkezindeydi ve insanlar bize çok çabuk ulaşabiliyordu. Mutluluğu ve hüsranın da tepkisini çabuk alabiliyorduk.
FEVZİ TUNCAY: Futbolcu, taraftardan daha da fazla üzülüyor. Hele bizim dönemimizdeki gibi büyük takımlarda oynayan ve gerçekten de o takımın taraftarı olan oyuncular sahadaysa… Taraftar bir üzülüyorsa, biz bin üzülüyoruz. Taraftar desteğini veriyor, desteğini esirgemiyor sağ olsun ama biz de sahada bir şeyler yapmaya çalışıyor, emek veriyoruz. Bu, hem zor hem de çok stresli bir şey. Hem kendimiz için hem taraftar için mücadele ediyoruz ama en ufak bir aksaklıkta işler ters gidiyor. Bir doktor, ameliyatta nasıl hastası öldüğünde üzülüyorsa biz de aynı şekilde üzülüyoruz.
ALİ EREN BEŞERLER: Taraftarlar geldi tesislere ama haklılar. İki 45 dakika çok çok farklı.
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: Fulya’da tesislerde taraftarların tepkisi vardı tabii. Takım kaptanı olarak otobüsten en son ben indim. Orada bir baba vardı. Çok dokunaklı bir şekilde, “Kaptan, ben oğlumu skor 3-0’ken yatırdım, yarın okula gidecek diye. Sabah kalktığında ben oğluma ne diyeceğim?” dedi. Çok duygusal bir andı benim için. Ben de çok üzgündüm. “Haklısınız, zor bir süreç. Bizim için daha da zor bir durum ama yapacak bir şey de yok. Maçlar bir daha oynanmıyor” gibisinden bir şeyler söyledim. “Sabah oğluma ne diyeceğim?” olayını belki o andaki ruh halim nedeniyle çok iyi algılayamadım ama o baba için durumun ne kadar zor olduğunu da anlamaya çalıştım.
O Gece
FEVZİ TUNCAY: Sahadayken belki bu açıdan düşünmüyorsun ama baktığında da insani bir tarafı bu işin. Küçük bir çocuğun hayalleri var ortada… Düşünsene, kalktığında Beşiktaş yenilmiş, elenmiş… İstemeden de olsa onu üzmüş olduk… Tesislerde de lobide oturduk kaldık öyle… Olaylar da olmuştu yanlış hatırlamıyorsam. Yukarıya odalara bile çıkmadık. Televizyonu açtık, ne olup bittiğine bakmak için… Bu arada kimse konuşmuyordu, kimse! Hâlâ şoktaydı herkes. 100 maçta bir olur diyorsun ama denk geliyor işte.
OKTAY DERELİOĞLU: Birçok taraftar benzer şeyler yaşamıştır o gece. O geceyi yaşattığımız için bugün bile üzülüyoruz. Herkes üzüldü ama bu oyun böyle…
ALİ EREN BEŞERLER: O maçtan sonra bir hafta boyunca idmanlara saklanarak gittim. Çok üzüldük çok. Utandım insan içine çıkmaktan. Gezine gezine, saklanarak antrenmana gidiyordum, ara sokaklardan. Neredeyse bir hafta uyuyamadım. İnsanlar zannediyor ki futbolcular takmıyor. Büyük yıkım yaşıyorsunuz. Lige dönmek, idmana gitmek… Çok zor o toparlanma süreci. İnsanlar, futbolcular maçı oynuyor, bitince de hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar sanıyor. Bizim de duygularımız var. Anlatamıyorsunuz bunu. Beşiktaş’ı en çok seven taraftar kimse o gün, en az bakın bir kez daha söylüyorum en az onlar kadar üzüldüm o gece. Hepimiz o derece üzüldük. Onlar destekliyor tamam ama biz de emek veriyoruz.
FEVZİ TUNCAY: Halilagiç’in geri pasında yediğim gol, Galatasaray maçı… Benim için ilk sıradadır. İkinci maç Rize’dir, kale direğine kafa attığım pozisyon var ya… Onu nasıl yaptığımı ben de anlamıyorum hâlâ. O anda ben ben değildim herhalde. Bir de Valerenga var işte…
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: Daha sonra o çocuk büyüdü ve yıllar sonra buluştuk. Elbette onun gözünden de bakınca, hayatının büyük bölümü Beşiktaş olan küçücük bir çocuğun o sabah uyandığında o haberi alması büyük bir travma tabii. Avrupa biraz da tecrübeyle alakalı. O zamanlar bu kadar sık uluslararası maçlar da oynanmıyordu. Bu tecrübeyi kazanmak çok önemli. Böyle maçlarda çok ihtiyaç olur bu tecrübeye.
TORE KROGSTAD: Aldığımız inanılmaz sonuç ve üst tura çıkmamız, o dönemde Norveç futbolu için oldukça önemliydi. Ülkemdeki futbol 80’lerin sonlarında ve 90’ların başında iyi sonuçlar elde etmişti. Özellikle Şampiyonlar Ligi’nde Rosenborg , uluslararası turnuvalarda da milli takımla… Ancak sonraki yıllarda ülkece uluslararası sahnede başarılı olamıyorduk. Beşiktaş’ı yenip çeyrek finale çıkmamız, sporumuz için çok fazla pozitif enerji vermişti. Mesela o sezon çeyrek finalde rakibimiz Chelsea idi. Takım olarak Beşiktaş maçındaki geri dönüşümüzle tüm dikkatleri üzerimize çekmiştik. İngiliz basını bizi yakından takip etmeye başlamıştı.
“ŞİFO” MEHMET ÖZDİLEK: Beşiktaş’ta hep Avrupa arenasında tedirginlik vardı. Çok iyi oynayıp da basit hatalarla verdiğimiz çok tur vardır. Belki onun getirdiği bir baskı da olabilir. Malmö maçı mesela… 2-0’dan 2-2 oldu, çok iyi oynuyorduk… Ama Malmö’de Avrupa’da Valerenga’ya nazaran güçlü takımdı. Malmö maçını deplasmanda da çok iyi oynadık ama Recep’in röveşatası ile 3-2 yenildik. İstanbul’da da “İş bitti!” derken, 2-2 oldu. Ama dediğim gibi Malmö, Avrupa’da daha tecrübeli bir takımdı. Valerenga maçındaki şok, bu nedenle daha büyüktü. Bu tür travmaları atlatmak camia olarak çok kolay değildi. Ama lig devam etti ve maç kazandıkça o şoku hafif atlattık…
TORE KROGSTAD: O Beşiktaş maçının benim için önemi büyüktü. Maalesef yarı finaldeki Chelsea maçından üç hafta önce sırtımdan sakatlandım. Bir daha da sahalara dönemedim. İşte kariyerimin son 90 dakikası da 3-3’lük Beşiktaş maçıydı. O akşamı hep neşe ve mutlulukla hatırlıyorum.
ALİ EREN BEŞERLER: Bana bugün bile “En kötü maçınız hangisi?” diye sorduklarında düşünmeden bu maçı söylerim. Çok güzel başladı, faciayla bitti. Bu kadar siyah-beyaz maç olamaz.