Kupa Galipleri Kupası ardında birçok hikayeyle birlikte tarih oldu. Bunlar arasında başarı hikayelerinden, hüzünlü taraftar hikayelerine kadar aslında bize bu oyunu sevdiren anlar var. Ancak tüm bunların yanı sıra Avrupa’nın geçirdiği tüm siyasi ve politik değişimlerden de kupa nasibini aldı.
Futbola hakkında methiyeler düzülürken hep klişe, klasik cümleler kurulur. Herkes oyuna karşı duyduğu tutkuyu farklı cümlelerle ifade etmeye çalışsa da hep aynı anlama ulaşırlar aslında. Bize bu cümleleri kurduran ise içinde rekabetin yanı sıra müthiş hikayeleri barındırması. Bu hikayelerden ilginç olanlarından biri de Real Madrid’in alt yapı takımlarından Castilla’nın müthiş bir sezon sonunda Kral Kupası’nda finale ulaşması. Hikâyeyi daha da güzel yapan kısım ise finalde büyük kardeşi Real Madrid ile eşleşmiş olmaları.
1991’den önce İspanya’da takımların alt yapı takımları farklı bir takım gibi kendi tüzel kişiliklerine sahipti. Bundan dolayı Kral Kupası’na da katılmalarına izin veriliyordu. Ancak kurada A takımla eşleşirlerse o kura tekrar çekiliyor, böylelikle de iki takım birbiriyle eşleştirilmeyerek herhangi bir şaibenin önüne geçiliyordu. Bir altyapı takımının A takım ile eşleşebilmesinin tek yolu Kral Kupası’nda finale kadar ulaşmasıydı. Federasyon yetkilileri de bunun pek mümkün olabileceğine ihtimal vermiyordu. Ki zaten kupa düzenlenmeye başladığından sonra böyle bir şey gerçekleşmemmiş, alt yapı takımları ilk turun ötesine hiç geçememişlerdi.
Yetmişlerin sonunda Franco sonrası İspanya’da yaşanan özgürlükçü akım gençliği de etkilemişti. Her alanda atılımda olan gençler, sporda da yeteneklerini özgürce sergileme ortamı yakalayabilmişlerdi. Bu da özellikle futbolda altyapı takımlarına yansıdı. 1979-80 sezonunda ise Castilla’nın tüm İspanyol takımlarına bir başkaldırısını izlendi. O sezon 18 altyapı takımı Kral Kupası’na katıldı. Ancak futbol tarihine geçmeyi başaran bu 18 takımdan Castilla oldu. En büyüğü 23 yaşında, yaş ortalaması 20 olan futbolculardan kurulu gencecik bir takımdı. Kalede Agustín Rodriguez vardı. Rodriguez daha sonra Real Madrid’de 76 kez forma giydi. Defansın göbeğinde ise Real Madrid’de oynayamasa da bir Osasuna efsanesine dönüşmüş Javier Castaneda vardı. Castaneda aynı zamanda takımın kaptanıydı. Orta sahanın merkezi ise Ricardo Gallego’ya emanetti. Gallego ertesi sezon Real Madrid kadrosuna dahil olmuş ve 250 kez bu formayı giymeyi başarmıştı. Forvette ise fırsatçı golcü Francisco Pineda vardı. Pinada da tıpkı Gallego gibi 250 kez eflatun beyazlı formayı terletme başarısı göstermişti. Teknik direktörleri ise Juanjo Garcia Santos’tu. O da takımı gibi çok genç bir hocaydı. Takımı bu başarıyı elde ettiğinde daha 34 yaşındaydı.
Sırasıyla Athletic Bilbao, Real Sociedad, Sporting de Gijon gibi La Liga ekipleri elendi. Özellikle Sporting de Gijon’la oynan ilk maç deplasmanda 2-0 kaybedilince rüyanın bittiğine dair yorumlar da yapıldı ancak Santiago Bernabeu’da 80 bin kişi önünde oynanan rövanş karşılaşması 4-1 kazanıldı ve Castilla A takımı Real Madrid ile finalde eşleşti.
Final maçı ne olursa olsun, bu Castilla için büyük bir başarıydı. Tadının çıkarılması gerekiyordu. Öyle de yaptılar. Maç 6-1 kaybedildi ancak geleceğin Real Madridli yıldız adayları, Barnabau’da taraftarının karşısında Kral Kupası final maçına çıkmıştı. Final sonrası asıl hikayeyi güzel kılan ayrıntı ortaya çıktı. Real Madrid o sezon La Liga’yı da şampiyon tamamlamıştı. Bu da onlara Avrupa Kupası’nda oynama hakkı verdi. Bu nedenle Kral Kupası finalisti Castilla’ya finali kaybetse de Kupa Galipleri Kupası’nda oynama hakkı doğurdu. Bir alt yapı takımı ülkenin yerel kupasında yakaladığı bu başarıdan dolayı Avrupa’nın iki numaralı kupasında boy gösterecekti.
Kadronun iskeletini oluşturan önemli futbolcular yaşları çok genç de olsa A takımın yolunu tuttu. Geri kalanlarla birlikte Castilla Kupa Galipleri Kupası’na ilk turdan giriş yaptı. Ancak rakibi Kupa’nın iddialı ekiplerinden West Ham’dı. İlk maç Madrid’de oynandı. Castilla yine herkesi şaşırtan bir skorla sahadan ayrılmayı başardı. Rakibini, maçın hemen başlarından 1-0 yenik duruma düşseler de 3-1 yenmeyi başardılar. Herkes turun geçildiğini düşünmüştü. Ancak Londra’daki rövanş karşılaşmasında hikaye farklı yazıldı. Ev sahibi ekip maçın ilk yarında skoru 3-0 yapmayı başardı. Castilla ikinci yarıda bir gol buldu ve toplam skoru eşitlemeyi başardı. Geri kalan sürede gol olmadı ve maç uzatmalara gitti. Uzatmalarda West Ham iki gol daha bularak skoru 5-1 yaptı ve ikinci tura çıkan takım oldu. Castilla’nın bir önceki sezon Kral Kupası’nda başlayıp finale uzanan oradan da Kupa Galipleri Kupası’nda mücadele etmeye kadar uzanan yolculuğu Londra’da son buldu.
Kupanın Yarattığı İki Dost
İkinci Dünya savaşı sonrası Avrupa hem politik hem de sosyolojik olarak yeniden şekillenirken, savaş boyunca ara verilen futbol, sonrasında ülkelerin tekrar canlanması için en önemli araçlardan biri oldu. Özellikle savaş sonrası yaraların sarılmasında, bozulan araların tekrar ısınmasında önemli rollerden biri de futbola düştü. Avrupa kupaları bunun için biçilmez kaftandı. Kulüp düzeyinde Avrupa’nın iki kupasında büyük hakiyeler yazıldı.
Bu hikayelerden birini de Kupa Galipleri Kupası’nda karşılan Doğu Almanya Takımı Carl Zeiss Jena ve Galler temsilcisi Newport County yazdılar. Sanayi şehrine ait iki takım, dönemlerinde de aslında çok büyük unvanlara sahip değillerdi. Ancak iki takımında anlık yaşadıkları başarılar onları Kupa Galipleri Kupası’nın yolu tutmalarına yol açtı. Doğu Alman Carl Zeiss Jena, daha önce Doğu Almanya Kupası’nı birkaç kez kazanmayı başarmıştı. Bunlardan birini de 1980’de başardılar. Bu başarı da onlara Kupa 2 vizesini getirdi. Galler temsilcisi ise daha zorlu yollardan geliyordu. Eski İngiliz Futbol Ligi sisteminin Dördüncü Ligi’nde mücadele eden Newport Country, 1979-80 sezonunda ligi üçüncü sırada bitirerek bir üst lige yükselme hakkı elde etmeyi başardı. Ancak başarıları bunla da sınırlı kalmadı. O sezon Galler Kupası’nda da rakiplerini bir bir alt etmeyi başardılar ve kupayı kaldırdılar. Onlar da bir sonraki sezon Kupa Galipleri Kupası’nın yolu tuttu.
Newport Country sırasıyla Kuzey İrlanda’dan Crusaders FC ve Norveç’ten SK Haugar’ı ilk iki turda saf dışı bırakarak çeyrek finale ulaşmayı başardı. Carl Zeiss Jena’nın yolu ise çok daha zorluydu. Almanlar, ilk turda Roma’yı geçtiler. Deplasmanda alınan 3-0’lık yenilgiye rağmen, Jena’da rakiplerini 4-0’la alt etmeyi başardılar. İkinci turdaki rakip ise Valencia’ydı. İspanyolları da toplamda 3-2’lık skorla geçmeyi bildiler. Çeyrek finale gelindiğinde ise Newport Country – Carl Zeiss Jena kurası çekilmişti. Eşleşmenin ilk ayağı Doğu Almanya’da oynandı. Maç 2-2 beraber sonuçlandı. Turun galibi deplasmanda belli olacaktı. Jena, kupa boyunca deplasmandaki maçları kaybetmiş evinde aldığı farklı galibiyetlerle tur atlamıştı. Newport için bu skor büyük bir fırsattı. Ancak rövanşta Almanlar deplasmandaki ilk galibiyetlerini almayı başararak bir ilke daha imza atmayı bildiler. Maç 1-0 galibiyetler bitti ve Carl Zeiss Jena adını yarı finale yazdırdı. Newport Country içinse rüya çeyrek finalde sonlanmıştı.
Jena’nın bir sonraki rakibi bu kez Portekiz’den geldi. Önceki turlarda da dişli rakiplerle eşleşen Almanların bu kez rakibi Benfica’ydı. Ancak deplasmanda alınan 1-0’lık yenilgiye rağmen Jena’daki 2-0’lık galibiyet onları finale taşımaya yetti. Finalde ise o dönem Sovyetler Birliği topraklarında olan Gürcistan takımı Dinamo Tiflis onları bekliyordu. Gürcü ekibi de tıpkı Doğu Almanlar gibi beklenmedik bir şekilde herkesi eleyerek finale kadar yükselmeyi başarmıştı. Finalde de bu kez Carl Zeiss Jena’yı 2-1’le geçmeyi başardılar ve kupaya uzandılar. Newport Country gibi Jena’nın da rüyası bitmişti.
İki kulübün 80’lerin hemen başındaki bu amansız yükselişi pek uzun sürmedi. Önce Newport Country ekonomik çöküntüye girdi. İflas ettiler ve mahkeme kulübü alt liglere düşmesine hükmetti. Ardından Carl Zeiss Jena da aynı senaryoları yaşadı. Duvar yıkılıp Almanya birleşince Bundesliga 2’den yollarına devam ettiler ancak işler hiç yolunda gitmedi. Bir de yıllar sonra adları şike skandalına da karışınca kulüp itibarı da yerle bir oldu.
Bu yaşananlar iki kulübün oynanan bir kupa çeyrek finalinden sonra bağının kopmamasına eski anıların tekrar canlanmasına vesile oldu. Birbirleriyle empati yapabiliyorlardı ve iki maç oynanırken özellikle taraftarlar arasında kurulan bağ yıllar sonra da olsa canlı bir şekilde duruyordu. 2013 yılında Carl Zeiss Jena’nın 110’uncu yıl kutlamaları için Almanlar, Galler ekibine bir davet yolladı. Birlikte bir maç yapmak için çağrıda bulundular. Bu çağrı da Gallerli dostları tarafından karşılık buldu. Newport futbol direktörü Tim Harries, “Carl Zeiss Jena’ya gitmek çok fazla anıyı geri getirecek.” diyerek bu davetten çok memnun olduklarını dile getirdi. İki kulüp Jena’da maç için karşı karşıya geldiler. Oyun esnasında bir de sorunla karşılaştılar. Maçın tam ortasında stadyum ışıklarında bir problem yaşandı. Problemin aşılamayacağı da kısa sürede anlaşıldı. Maçın yarıda kalacağı düşünülüyordu ancak iki takımda o şartlarda da olsa oynamaya devam etmek istediler. Oynadılar da ve 2-2’lik skorla maçı tamamladılar. Maçtan sonra ise Carl Zeiss Jena başkanı Rainer Zipfel, “Newport Country’nin burada olmasından çok memnunuz. Bu bizim ve taraftarımız için oldukça duygusal bir maç oldu.” diyerek memnuniyetini dile getirmişti.
Bu ziyaret karşılıksız kalmadı elbet. Bir sonraki davet Galler’den geldi. Newport Country ekibi ve taraftarı Alman dostlarını Galler’de ağırlayıp sezon öncesi hazırlık maçı yaptılar. Bu maçları da geleneksel hale getirip her sezon başında fırsat buldukça hazırlık maçı yapmaya gayret gösterdiler.
Politik Hamleler
İkinci savaşı sonrasın Amerika ile Sovyetler Birliği’nin girdiği Soğuk Savaş, tüm Dünya’yı etkisi altına almıştı. Avrupa’da cepheler belirlenmiş, Sosyalizm’in tüm Dünya’ya yayılması amacı taşıyan Sovyetler ve onlarla hareket eden Doğu Bloku ülkeleriyle, Batı Avrupa ülkeleri karşı karşıya kalmıştı. Dönem dönem artan gerginlikler, karşılıklı atılan politik hamlelerle körüklenebiliyordu. 1955’te Sosyalizmle yönetilen ve Doğu Bloku’nu oluşturan sekiz ülke (Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Romanya ve Sovyetler Birliği) birbirlerine politik ve askeri anlamda destek vermek ve dostluklarını pekiştirmek amacıyla Varşova Paktı’nı imzaladılar. Bu pakt sonrası çeşitli askeri adımlar atıldı. Bunlardan en önemlisi ise Çekoslovakya’nın işgali oldu. 20-21 Ağustos 1968’de, Alexander Dubcek’in “Prag Baharı” adı verilen siyasi liberalleşme reformlarını durdurmak için Sovyetler Birliği ile diğer Varşova Paktı müttefikleri olan Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan ve Macaristan, Çekoslovakya’yı işgal etti.
Bu olayın Avrupa genelinde çeşitli yansımaları oldu. En büyük yansımalardan biri de futboldaydı. 1968-69 sezonu Kupa Galipleri Kupası büyük bir kaosla başlama hazırlığı yapıyordu. UEFA ilk tur kuralarını çekti. Ancak Varşova Paktı ülkelerinin Çekoslovakya’ya girmesiyle gerilen Batı Avrupa ülkeleriyle Doğu Bloku ülkeleri, gerginliği bu platforma taşımaktan çekince duymadılar. Batı Avrupalılar, kurada kendileriyle eşleşen Doğu Bloku takımlarıyla oynamak istemedi. Bunun sonucunda UEFA, tekrar kura çekti. Bu sefer de Varşova Paktı ülkelerinin takımları kupadan çekildi. FK Dinamo Moskova (SSCB), FC Union Berlin (Doğu Almanya), Gornik Zabrze (Polonya), Gyor (Macaristan) ve Spartak Sofya (Bulgaristan) karşı atak yaparak kupaya bu şartlar altında katılmayacaklarını açıkladılar.
Karşılıklı bu restleşmeler ardından kupa oynanmaya başladı. Çekilen takımlarla eşleşen ekipler, bir üst tura hemen geçerek yollarına devam ettiler. O denem kupaya katılma hakkı elde eden temsilcimiz Altay, ilk kurada Polonya ekibi Gornik Zabrze ile eşleşmişti. Bu kura iptal edilince ikinci kurada Norveçli Lyn Oslo ile eşleşti. İzmir’deki ilk maçı 3-1 kazanmalarına rağmen Norveç’te oynan maç 4-1 kaybedildi ve temsilcimiz ilk turda kupadan elendi. O sezon kupa finalinde ise müthiş bir ironi gerçekleşti. Varşova Paktı ülkeleri tarafından İşgale uğrayan Çekoslovakya takımı Slovan Bratislava finale kadar yükselmeyi başardı. Rakibi İspanya’dan Barcelona’ydı. Slovan Bratislava, tüm bu yaşanılan gariplikler ve ülkelerinin işgal edilmesinin acısını çıkarırcasına maçta iyi bir performans sergiledi ve Barcelona’yı 3-2 yenmeyi başardı. Kupa da ilk kez Doğu Bloku’ndan bir ülkeye gitmiş oldu.