Avni Aker, Trabzonspor’un sayısız başarılarına yuva olmuştu. Aralarından bazıları unutulmamak üzere hafızalarda yer etti.
Bugün Türkiye futbolu denince sayılan ilk dört kulüpten biri Trabzonspor. Bunu İstanbul takımlarının ambargo koyduğu bir ligde, kendi “evlatlarından” oluşturduğu kadrosuyla ligin tarihini değiştirmeyi başarmalarına borçlular. Bu başarının temel noktası ise maçlarını oynadıkları ve şehri bir bütün halinde futbol takımına bağlayan Avni Aker olmuştu.
Avni Aker’de oynanan sayısız maç ve kazanılan kupalar, Trabzonspor’un bütün Anadolu’da sevilmesini sağlamıştı. Ama aralarında bazıları vardı ki zaferlerle, hüsranlarla, imkansız geri dönüşlerle kimsenin hafızasından silinmemek üzere geleceğe miras kaldı.
1) Usta’nın Penaltısı
Trabzonspor, Anadolu devrimini tamamlayıp ligde şampiyon olduktan sonra ertesi yıl Türkiye’yi, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda temsil etmeye başlamıştı. İlk turda İzlanda takımı Akrenas’ı geçtiler. İkinci turda ise işleri çok daha zordu. O yıllarda Avrupa’nın istisnasız en iyi takımlarından biri olan Liverpool’la eşleşmişlerdi.
İlk maç 20 Ekim 1976’da Trabzon’da oynandı. Turun İngiliz tarafı oldukça rahattı. Liverpool son beş yıla damgasını vurmuş, kazanabilecekleri (Şampiyon Kulüpler Kupası dışında) ne var ne yok hepsine sahip olmuşlardı. Bir önceki turda Crusader deplasmanında son on dakika dört gol birden atmayı başarmışlardı. Yani Trabzon’dan korkacak pek de bir şey yoktu!
Aslında onlar için Trabzon macerası daha şehre ulaştıkları ilk andan pek de istedikleri gibi geçmemeye başlamıştı. Usta futbol yazarı Jonathan Wilson 2016’da Doruk Yurdesin çevirisiyle İthaki’den çıkan Liverpool FC kitabında o günlere değinmişti.
İşler Liverpool için iyi gitmiyordu. Kaldıkları otelde gece aniden elektrikler de kesildi. Trabzon şehri için son derece sıradan olan bu durum İngilizler için pek de öyle değildi. Elektrik geri geldiğinde aralarında spor spikeri Trabzonlu yöneticilerin oluşturduğu bir grup İngilizlerin kaldığı bölüme gittiklerinde çok şaşırmışlardı. Futbolcuların çoğu masaların altına girmiş bekliyordu. Daha sonra sorduklarında bir saldırı korkusuyla oraya gizlendiklerini anlamışlardı. Kırmızılar için gece epey zor geçmişti. Ertesi gün oynayacakları maç da öyle olacaktı.
İlk düdüğün çalmasıyla birlikte, Trabzonlu futbolcular, Avrupa’nın en iyi takımlarından biriyle oynadıkları için öncesinde yaşadıkları büyük heyecanı yavaş yavaş üzerlerinden attılar. Sahada oynanan futbol iki takım açısından da pek iyi değildi ama İngilizler de bekledikleri rahat galibiyeti alacaklar gibi gözükmüyordu. Kontrollü oyun uzun süre skorun bozulmamasına neden oldu ama sonra Emlyn Hughes’ün yaptığı müdahalede, Necmi Perekli yerde kaldı ve maçın Rumen hakemi Nicolae Rainea penaltı kararı verdi. Bu kararı gören teknik direktör Ahmet Suat Özyazıcı yerinden fırladı ve hemen takımın penaltıcısı olan Kadir Özcan’a “sen at” diye işaret etti. Ama Kadir tereddüt etti. Yıllar sonra o anları şöyle anlatacaktı: “Tabii kalede Clemence var, 1.90, yani kaleyi kapatıyor. Hiç unutmuyorum, Suat Hoca hemen bana bağırdı, “at” diye. Birden korktum. İçimde atamam diye bir duygu oluştu.”
Kadir’in tereddütte kaldığını gören takım kaptanı Cemil Usta, topu aldı. Kimseyle konuşmadan penaltı noktasına koydu ve olağanüstü bir soğuk kanlılıkla hakemin düdüğünü bekledi. İşareti aldıktan sonra da güzel bir vuruşla takımını öne geçirdi. Ve o golle bordo Mavililer maçtan 1-0’lık galibiyetle ayrıldı.
Her ne kadar 3 Kasım’daki rövanşta 3-0 mağlup olsalar da Avni Aker’deki zafer gecesi, yaptıkları Anadolu devriminin Avrupa’ya kadar uzanabileceği potansiyelini göstermişti. Bu Avni Aker’de o zamana kadar alınan en önemli galibiyetlerden biriydi.
2) Büyük Hüsran
“O kadro bizden daha iyiydi. Eğer şampiyonluğu kaybettikten sonra kadroyu dağıtmayıp korusalardı, 3-4 sene şampiyon olurlardı.” Bu sözlerin sahibi, Trabzon’un İstanbul hegemonyasına rağmen zirveye çıktığı 70’li yıllarda, o efsane kadronun en iyi oyuncularından biri olan Ali Kemal Denizci’ye ait. “O kadro” diye tanımladığı da Trabzonspor’u 1995/96 sezonunda şampiyonluğun kıyısına kadar getiren ancak ligin bitiminde Fenerbahçe’ye Avni Aker’de kaybederek umutları yerle bir olan, Ogün Temizkanoğlu, Lemi Çelik, Abdullah Ercan, Ünal Karaman, Shota Arveladze ve Hami Mandıralı gibi yıldızları barındıran oyuncu topluluğuydu.
Trabzonspor 1976’yla 1984 yılları arasında altı kez şampiyon oldu. İlk şampiyonluğundan üç sene önce birinci lige yükselme maçında PTT’ye kaybedince “yerelden” yetişen gençlere yönelen ve bu stratejiyle art arda şampiyonluklar kazanan Trabzon ekibi daha sonra, bu politikadan ödün verince ligdeki eski hegemonyasını da kaybetti. Bu keskin dönüş Alman teknik direktör Jürgen Sundermann’ın takımın başına geçtiği sezon olan 1985-1986 sezonunda başlamıştı. Yaşanan kırılmayla uzun yıllar ligdeki hedeflerinin oldukça gerisinde kalan Trabzonspor 1995/96 sezonunda Şenol Güneş yönetiminde yeniden şampiyonluk için en iddialı takımlardan biri haline geldi. Zirve yürüyüşünün en önemli müsabakası ise Trabzon’da Fenerbahçe’ye karşı oynadıkları maçtı.
5 Mayıs günü oynanan maçtan önce bütün şehir şampiyonluğa hazırlanmıştı. Zira Trabzon’un sezon boyunca ortaya koyduğu iyi oyun ve Fenerbahçe’nin tatsız futbolu, herkesin şampiyonluk adayı olarak Karadeniz’i işaret etmesine neden olmuştu.
Maç da tam beklendiği gibi Trabzonspor’un oyuna hükmetmesiyle başladı. 18. dakikada Abdullah Ercan’ın golüyle ev sahibi ekip öne geçince herkes bir an önce şampiyonluk kutlamalarına geçmek için sabırsızlanıyordu. İkinci yarının henüz 10 dakikası geride kalmıştı ki Fenerbahçe, Oğuz Çetin’in frikik golüyle eşitliği sağladı. Ancak yine de konuk ekibin maçı kazanabileceği düşünülmüyordu. Çünkü sahada Trabzonspor çok daha üstün gözüküyordu. 82. Dakikaya gelindiğinde ise Fenerbahçe’nin başarısız ortalarıyla bilinen oyuncusu Erol Bulut bu kez içeriye muazzam bir top gönderdi, olağanüstü bir bitiriciliğe sahip olan Aykut Kocaman arka direkte topa yine çok iyi vurunca Trabzon için felaket senaryosu gerçek oldu. Fenerbahçe o maçı 2-1 kazandı ve haftayı Trabzonspor’un önünde kapattı. Bordo Mavililer son iki maçını 11 gol atıp kazansa da şampiyonluk yine İstanbul takımlarına gitti.
O gece sadece Avni Aker’de değil, Trabzon’un her yerinde büyük bir travma yaşandı. Olaylar çıktı, intiharlar gerçekleşti. Kulüp ve şehir yıllar boyu sürecek olumsuz bir psikolojinin altına girdi. Kriz dönemi kötü yönetildi ve belki de ligi uzun süre sürüklese edecek o takım, sonraki senelerde istediği hedeflere bir türlü yaklaşamadı.
3) Vanspor Mağlubiyeti
1995/96 sezonunda şampiyonluğu kaybeden Trabzonspor için en büyük travma, zirve için yarıştığı Fenerbahçe’ye kendi evinde yenilmesi olmuştu. O yenilgi, Trabzonspor tarihinde öyle bir kırılma noktasıydı ki aslında Bordo Mavililerin belki de Fenerbahçe karşılaşmasından önce, çoktan şampiyonluğunu ilan edebileceği bir maçın gözden kaçmasına neden oldu.
Fenerbahçe maçından iki hafta önce kümede kalma mücadelesi veren Vansporlu oyuncular, Avni Aker çimlerine çıktığında maçı baştan kaybettikleri inancını taşıyorlardı. Trabzon tarafı da galibiyetten emindi. Önlerinde Vanspor, İstanbulspor, Fenerbahçe, Karşıyaka ve Eskişehirspor maçları kalmıştı. Fenerbahçe’ye yenilseler dahi diğer takımları kolayca yenip sene sonunda lig kupasını Trabzon’a getirmeyi düşünüyorlardı. Oysa 19 Nisan günü evde yapılan hesap çarşıya uymadı.
Trabzonspor, o maçta şampiyon gibi oynadı. Vanspor kalesine onlarca akın gerçekleştirdi, birçok gol pozisyonuna girdi ancak adeta saha dışında bir güç gol atmalarına engel olur gibiydi. Bir türlü topu çizgiden içeriye sokamadılar. Van kalecisi Dumitru Stingaciu Türkiye kariyerinin en iyi maçlarından birini oynadı. Bu da yetmezmiş gibi üstüne bir de gol yediler. O gün maç Erkan Avsever’in golüyle 1-0 Vanspor lehine sonuçlandı. Konuk ekibin aldığı o üç puan onları bir sonraki sezon da birinci lige bağlarken, Karadeniz ekibini şampiyonluktan etmişti.
4) 61. Dakika
1975/76 sezonunda birinci ligdeki ikinci yılında, yerel oyunculardan kurulu Trabzonspor’un İstanbul’un üç büyüklerinin önünde ligi bitireceğini kimse beklemiyordu. Spor basını, bir yandan hayran bir şekilde bir yandan şampiyon olabileceklerine hiç ihtimal vermeden ilgiyle izliyordu değirmenlere karşı direnen Karadenizlileri.
4 Nisan’da hâlâ şampiyonluk için en büyük aday olarak gösterilen Fenerbahçe, Avni Aker’e avantajlı bir skor elde etmek için gelmişti. Zaten futbol kamuoyu da bu maçla birlikte Trabzonspor’un nefesinin kesileceğini ve zirve iddiasının biteceğini düşünüyordu. Fakat Fenerbahçe sahada beklendiği kadar etkili değildi. Sonra Trabzon’un plaka numarası da olan 61. dakika geldi. Takımın golcü isimlerinden Hüseyin Tok sahneye çıktı ve Bordo Mavilileri 1-0 öne geçirdi. Golden sonra Fenerbahçe’de oyuna giren Nevruz Şerif ve Selahattin Karasu etkili olamayınca maç bu skorla tamamlandı.
Bir yıl önce, Trabzonspor Kıbrıs’ta düzenlenen Barış Kupası’nda Galatasaray ve Beşiktaş gibi büyük takımları yenerek kupayı almıştı. O dönemde oynayan futbolcular o kupa sayesinde şampiyon olabileceklerine inandıklarını defalarca anlattılar. Yaklaşık bir yıl sonra Fenerbahçe’yi yendiklerinde ise o inançları artık gerçeğe dönüşmüştü. O günden sonra İstanbul basını bile yeni bir şampiyonun ismini tereddüde düşmeden gazetelerine yazmaya başlamışlard
Hüseyin Tok, masallara konu olacak bir şekilde, Fenerbahçe maçından sonraki Zonguldakspor, Bursaspor maçlarında da takımının tek golünü 61’de atarak galibiyeti getiren oyuncu olmuş hatta bugünkü 61. Dakika kutlamasının tohumlarını da atmıştı. Ancak, Fenerbahçe’ye attığı 61. Dakika golü bu Karadeniz şehrinin ileriki yıllarda kaderini değiştirecekti.
5) Dört Kupa Birden
Haziran 1976’da Trabzonspor ligde şampiyonluk mücadelesinde yendiği Fenerbahçe’yle bu kez de Başbakanlık kupasında karşı karşıya gelmişti. Kazanan yine aynı taraf oldu. Sonraki sezon Karadeniz ekibi Türkiye’de oynanan her turnuvaya damga vurarak ligde yeninden şampiyonluğu kazanırken, Türkiye Kupası’nı da müzesine götürmeyi başardı.
O sezon sonunda da yine Cumhurbaşkanlığı Kupası için Ankara’nın yolunu tuttular. Rakip Başbakanlık Kupası’nı kazanan Beşiktaş’tı. Bordo Mavililer kupalar kazandıkça gittiği her stat tıka basa Trabzon taraftarıyla doluyordu. Sadece Trabzonlular değil, Anadolu’nun dört bir yanından binlerce kişi, ligin hegemonyasını kıran bu takımı desteklemeye başlamıştı. Bu destek sayesinde Trabzonspor neredeyse gittiği hiçbir yerde yabancılık çekmiyordu. Yine de o yıllar Türkiye’ye damgasını vuran bu takım için Avni Aker çok önemli bir yuvaydı ve bu hegemonyanın adımları orada atılmıştı. Mücadele ettiği her kupada orada elde ettiği avantaj onları şampiyonluğa kadar taşıyordu.
12 Haziran’da Ankara’da tribünlerde yine çok sayıda Trabzon taraftarı vardı. O taraftar önünde Bordo Mavililer bir kez daha şampiyonluğu kazanmayı başardı. Kupa seremonisinde ise ilginç bir olay yaşanmıştı.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Trabzonspor’a kupayı teslim etmek için törene katıldı. Kupayı yetkililerden aldı ve vermek için Trabzonsporlu Bekir Barçın’a uzattı. Kupayı tam vermek üzereydi ki Bekir’e doğru eğilip “Bari bir kupayı da başkası alsaydı” dedi. Bekir dönüp önce takım arkadaşlarına baktı sonra da Cumhurbaşkanı’na cevap verdi: “Tamam Fahri Abi!”
Bekir’in sözleri sonrası tüm Trabzonspor oyuncuları kahkahalara boğulmuştu. Devlet yetkilileri Trabzonspor’a kupa vermekten yorulmuş, ancak onlar kupa kazanmaktan hiç de yorulmuşa benzemiyorlardı.
6) Cruyff’un Takdiri
1989/90 sezonunu Fenerbahçe’nin hemen ardından üçüncü bitiren Trabzonspor Kupa Galipleri Kupası’nda oynamaya hak kazanmıştı. İlk turda rakip hiç kimsenin karşılaşmak istemeyeceği Johan Cruyff yönetimindeki Barcelona’ydı. Ama dönemin spor basınına göre Trabzonspor tur için çok şanslıydı. Çünkü Katalanlar, maçın gündüz oynanacak olması sebebiyle şaşırabilir(!) ve sürpriz bir şekilde mağlup olabilirlerdi. Üstelik taraftarlar da Barcelona’nın kaldığı otelin önünde sabaha kadar davul zurnalarla ses yapmıştı.
1990’ın 19 Eylül günü Maç başladığında Bordo Mavililer, rakibi şaşırtan bir şekilde hücuma odaklı bir anlayış sergilemeye başladı. Bu Barcelona’yı bir miktar şaşırtsa da oyun kısa sürede dengelendi. 67. dakikaya girildiğinde Trabzonspor bir korner atışı kazandı. Topun başına Ünal Karaman geçti. Tam topa vuruş açısında oturan foto muhabirine çekilmesi için işaret etti, foto muhabiri pek oralı olmayınca polis gelerek olaya müdahale etti. Ardından Ünal topu kale sahasına doğru ortaladı. Kemal Serdar’ın kale önüne indirdiği top arka direğe doğru sekti ve Hamdi Aslan’ın dokunuşuyla ağlarla buluştu.
Maç sonuna kadar skoru korumayı başaran Trabzonspor, Liverpool’dan sonra bir Avrupa devini daha Avni Aker’de yenmeyi başarmıştı. Hatta o gün ortaya koydukları oyundan fazlasıyla etkilenen Cruyff maçın ardından “Herkesin bildiği gibi ben teknik futbolu seviyorum ve onlarında futbolu teknik bir anlayış üzerine dayalı” demişti.
Karadeniz ekibinin bu galibiyeti futbol kamuoyunda ne kadar ses getirdiyse, rövanştaki mağlubiyeti de aynı oranda ses getirdi. İkinci maça çok iyi hazırlanan Barcelona, ilk golü kalesinde görmesine rağmen Ronald Koeman’ın üç, Hristo Stoickhov’un iki gol attığı maçta güzel bir oyunla ve Özkan Sümer’in “ilginç” ofsayt taktiğinin de yardımıyla maçı 7-2 kazanıp turu rahat atlayan taraf oldu.
7) Şota’nın Hayal Gücü
Unutulmaz TRT spikerlerinden Öztürk Pekin, ODTÜ’deki teknikerlik görevinden ayrılıp spor spikeri olduğunda, ekipteki en acemi kişi olarak kimsenin pek de gitmek istemediği yer olan Trabzon’a maç anlatımları için gönderilmişti. Başta pek bilmediği bu şehri, birçok kez ziyaret ettikten sonra benimsemiş, güzel dostluklar edinmişti. O dostlardan biri de Shota Arveladze’yd
Shota bir gün, Pekin’in yanına geldi. “Abi hayalimde bir gol var. Böyle topu alıyorum, kafamda sektire sektire ceza sahasına kadar giriyorum. Sonra vuruyorum ve gol oluyor dedi.” Pekin, her ne kadar Shota’nın inanılmaz yeteneklere sahip bir oyuncu olduğunu bilse de bu hayali, ilk anda pek de gerçekçi bulmadı.
TRT spikeri, 19 Mayıs 1976 günü, yine maç anlatmak için geldiği Trabzon’da Avni Aker Stadı’nda kendine ayrılan bölümdeki yerini aldı ve anlatıma başladı. Trabzonspor ataklarından birinde defansın arkasına doğru havadan bir pas atıldı. Top önce Stevica Kuzmanovski’nin kafasından sekti sonra Şota ayağıyla topu bir kez daha havalandırarak önüne aldı. Ceza sahasına girerken kafasıyla sektirdi. Sonra bir daha ve bir kez daha… Dördüncü sektirişinde, artık kaleciyle karşı karşıyaydı ve güzel bir vuruşla ağları havalandırdı. Maçı büyük bir keyifle anlatan Pekin’in aklına aynı anda, Shota’nın kendisine anlattığı hayal geldi. Ve mikrofona şöyle seslendi: “Şhota’nın hayal gücü çok yüksek!”
8) “Kim vurursa gol olur”
“Sert bir korner. Kim vurursa gol olur ve goooool.” Öztürk Pekin alışıldığı gibi yine 18 Ekim 1994’te Trabzon’da mikrofon başındaydı. UEFA Kupası ilk maçında Dinamo Bükreş’i eleyen Trabzonspor dönemin iyi takımlarından Aston Villa’yla eşleşmişti.
İlk yarıda İngiliz ekibi iyi oynayan taraftı. Bazı fırsatlar yakalamış ancak golü bulamamıştı. 76. dakikada ise Hami köşe vuruşunu kullanmak için topun başındaydı. Kale önüne doğru o kadar güzel bir top gönderdi ki Öztürk Pekin dayanamayıp “Kim vurursa gol olur” dedi ve dediği gibi de oldu. Küçük Orhan’ın kafasıyla vurduğu top ağlarla buluştu. Zaten Küçük Orhan’da maç sonunda golü anlatmasını isteyen gazetecilere “Abi, Hami çok güzel kesti ya” diye cevap vermişti. Yine olmuştu. Trabzonspor, Liverpool ve Barcelona gibi devleri aynı skorla Avni Aker’de yenmiş ve aynı tarifeyi Aston Villa’ya da uygulamıştı. Garip olan ise üç golün de duran toptan gelmesiydi.
Rövanş 1 Kasım’da oynandı. Bordo Mavililer 75’e kadar tüm gücüyle direnmesine rağmen, Aston Villa, Ogün’ün eliyle topu çizgiden çıkarmasının ardından penaltı kazandı. Ogün oyundan atıldı. Kaleci Victor hem penaltı vuruşunu hem de kendisinden seken topa vurulan şutu inanılmaz bir gayretle çıkardı ama Trabzonlu futbolcular hâlâ kale önüne koşmamış, Victor’u izlemişlerdi. İkinci kez seken topu Atkinson bu kez gole çevirdi. Karadeniz ekibi daha sonra 10 kişi kalmasına rağmen uzatma dakikalarında yine Küçük Orhan’la golü buldu. Maç bitmeden bir gol daha yemesine rağmen Trabzonspor turu atlayan taraf olarak çok önemli bir zaferi Türkiye futbol tarihine armağan etti.
9) Şenol Güneş’in Yumruğu
1986-1987 Sezonu Federasyon Kupası çeyrek final ilk maçında Trabzonspor, Gençlerbirliği’ne Ankara’da 1-0 yenilmişti. Rövanş Avni Aker’de oynanacaktı. Maçın başlamasına az bir süre kala, neredeyse herkes Trabzonspor’un turu çok rahat bir şekilde geçeceğini düşünüyordu. Çünkü Ankara ekibi, Trabzon’a gelirken büyük sıkıntılar yaşamıştı ve takım oldukça yorgundu.
Tanıl Bora, “Ankara rüzgarı” kitabında o yolculuğu şöyle anlatmıştı:
“Gençlerbirliği kupa maçından önceki hafta sonu Ankara’da Bursaspor’a 1-0 mağlup olmuş ve şike ithamlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Bu moral bozukluğuna yolculukta çıkan beklenmedik sorunların getirdiği feci yorgunluk da eklenmişti. Dönemin genel kaptanı Ekrem Üstündağ anlatıyor: ‘salı günü öğlen 11’de havaalanına gittik takımla. Uçak havalandı, 15 dakika sonra tekrar indik. Saat 5’e kadar havaalanında bekledik. Kalkmayacak sis var dediler. Telefon ettim kulüp otobüsü havaalanına geldi. Ankara’dan çıktık, karayoluyla, maç sabahı saat 4’e doğru Trabzon’a vardık’. Maç saati, maçın uzama ihtimaline karşı 12 olarak belirlenmişti. Günlerden 1 Nisan’dı ama şaka falan değildi bu!
Bütün bunlara rağmen Gençlerbirliği, kalecisi Okan Gedikali’nin harika oynadığı maç boyunca iyi savunma yaptı. Trabzonspor aradığı golü bulamadıkça saha içinde gerginlik tırmandı. Bir anda girdiği pozisyon sebebiyle sinirlenen Trabzonsporlu Dobi Hasan rakibiyle tartışmaya başladı. Tartışma giderek uzadı ve diğer oyuncular da katıldı. Katılanlar arasında Bahattin Güneş de vardı. Kavga giderek büyürken kaptan Şenol Güneş hızla kalesinden çıkıp arkadaşlarını sakinleştirmeye çalıştı. Bahattin o sıra oldukça hırçındı ve Şenol Güneş onu durdurabilmek için yumruğunu takım arkadaşına salladı. Gerçekten de işe yaramış, Bahattin sakinleşmişti. Fakat 0-0 bitip, Gençlerbirliği’nin tur atladığı o maç, Şenol Güneş’in o yumruğuyla hatırlanacaktı.
10) İnanılmaz Geri Dönüş
Trabzonspor’un ne kadar inatçı bir takım olduğunu gösteren maçlar seçilse onlardan biri kesinlikle 1991-1992 Sezonu Federasyon Kupası Finali ikinci maçı olurdu.
22 Nisan’da finalin ilk ayağı Bursa’daydı. Ev sahibi ekip 2-0 öndeyken son dakikada Hakan Şükür, kaleci Petranovic’in çıkıp kendisine doğru koştuğunu görünce kendini mükemmel bir şekilde yere bıraktı ve takımına penaltı kazandırdı. Petronovic de kırmızı kartı görmüştü. Bu sayede ilk maç Bursaspor’un 3-0’lık üstünlüğüyle bitmişti. Maç sonunda Trabzonlu yönetici Kenan İskender ve teknik direktör Urbain Braems hakemin yanına giderek verilen penaltıya isyan ettiler. O ana şahit olan Yılmaz Vural biraz da üzülerek Kenan İskender’in yanına gitti ve şöyle dedi: “Gel abi senle bir resim çektirelim, bu kadar üzülme.”
Fotoğraf çekilirken soyunma odasına başkan Sadri Şener inmişti. Oyuncular maç sonu üzgün haldeyken başkan masum bir soru yöneltti: “Şimdi biz bu Bursa’yı yenip kupayı alamaz mıyız?” Soru oyuncuları biraz şaşırtmıştı. Hami Mandıralı hemen öne atıldı. “Alırız başkanım, hiç merak etmeyin.” Hami bununla da yetinmedi. Akşam yemeğinde üzüntüden hiç konuşmayan Breams’ın yanına gitti, sarıldı, yanaklarından öptü ve şöyle dedi: “Hocam hiç merak etmeyin, biz bu kupayı alacağız ve ben de iki gol atacağım.”
Hami’nin iyimserliği ertesi gün bütün Trabzon’a yayıldı. Ancak ilginç biçimde herkes 4-0 değil de 5-1 kazanacağız diyordu. Gazeteler, 5-1 biter yazıyor hatta taksiciler bile camlarına 5-1 yazdıkları kağıtları asıyordu. Efsane kaptan Cemil Usta da maçın 5-1 biteceğini söylemişti. “Neden 1 gol yiyelim” sorusunun cevabı yoktu, herkes sadece 5-1 diyordu!
İki kupa maçının arasında oynanan Beşiktaş karşılaşmasında da bir ilginç olay daha yaşanmıştı. Maç sonunda Beşiktaş’ın hocası Gordon Milne, Breams’in yanına giderek “Erken gol bulursanız kupayı alırsınız” diye fısıldamıştı.
Maç günü Trabzonlular sanki ilk ayağı 3-0 kazanmış havasındaydılar. Kupayı kesin kazanacaklarını düşünüyorlardı. Hatta maçtan önce ara ara yağan yağmura aldırış etmeden tribünlerde dev horon ekipleri kurmuşlar, eğlenip duruyorlardı. Sonra maçın ilk düdüğü çaldı. İkinci dakikada Hami çok uzun mesafeden serbest vuruşu kullandı ve top Soner Boz’un ayağına çarparak ağlarla buluştu. Bordo Mavililer hemen öne geçmişti. İyice ateşlenmişlerdi ki Vedat Vatansever eşitliği sağladı. Yine de her şey senaryoya uygun gidiyordu. İlk yarı Hami’nin golüyle 2-1 bitti.
İkinci yarı iyi oyununu sürdüren Trabzonspor, Bülent Yavuz son düdüğü çaldığında, maçın bitimine dakikalar kala attığı son golle birlikte, gerçekten de 5-1 kazanarak olağanüstü bir iş başarmıştı. Kupa töreninde ise federasyon başkanı Şenes Erzik, kupayı kaptan Kemal Serdar’a verirken, o hengâmede Soner şeref tribünün camları üzerine düşerek sakatlandı.
İlk maçta yenilen Trabzonsporluları teselli ederek onlarla fotoğraf çektiren Yılmaz Vural bu maçın sonunda ise çok sinirliydi. Basına şöyle açıklama yaptı: “Bundan sonra bir takım çalıştıracaksam kontratıma şöyle bir madde koyduracağım: Bir daha Trabzonspor deplasmanlarına gelmem!”