-Bir Batu ANADOLU yazısı-
Siz hiç Arşimet’le, Socrates’le ya da Heidegger’le top koşturdunuz mu? Beckenbauer bunu başarmıştı.
Konu komedi olunca birçok ünlü sanatçıdan bahsetmek mümkün. Henüz 20. yüzyılın başında ortaya çıkan Şarlo efsanesini takip eden Laurel ile Hardy’i, Marx Kardeşler’i ya da Türkiye sınırları içerisinde Devekuşu Kabare’yi hala keyifle izleriz. 1969 yılında İngiltere’de kurulan; Graham Chapman, John Cleese, Terry Gilliam, Eric Idle, Terry Jones ve Michael Palin’den oluşan Monty Python da tarihe damga vuran komedi ekiplerden oldu. Öncelikle televizyonda yayınlanan Flying Circus isimli şovla ilgi gören ekip, şansını sinemada da denemiş ve beş unutulmaz filme imza atmıştı. Taşı toprağı futbol olan ülkeden çıkan ekibin, doğal olarak bu spora ilgi göstermemesi şaşırtıcı olurdu.
5 Aralık 1974’te yayınlanan “The Philosophers’ Football Match” skeci sadece futbolla ilgili olmakla kalmaz; bu sporu, sürekli tartışılan felsefe ilişkisi üzerinden ele alan bir başyapıta dönüşür. Aslında konsept oldukça basittir: Hayali bir Almanya-Yunanistan maçı oynanacaktır. Ama ortada garip bir durum vardır: İki takım da filozoflardan oluşur! Bir tarafta Arşimet, Heraklitos, Sokrates diğer tarafta ise Hegel, Schopenauer, Nietzsche vardır. Maçın hakemi Konfüçyüs, Almanya teknik direktörü Martin Luther’dir ve Marx saha kenarında ısınmaktadır. Daha da ilginci; Viktorya dönemi kıyafetleri ile sahaya çıkan Almanlar ile beyazlar içerisinde Yunanlar arasında, gözümüze kırmızı beyaz çizgili formasıyla biri takılır. Aynen bizim gibi şaşkın gözlerle sahaya bakan bu kişi, Franz Beckenbauer’den başkası değildir! Peki ya Beckenbauer bu maçta ne arıyordu? Sahada garanti bir futbolcu olsun diye mi vardı yoksa sahadaki diğer filozoflardan eksik kalır bir yanı yok diye mi? Cevabı hala tam olarak bilemesek de, bu şık hareketi biraz irdelemekten pek zarar gelmez.
Monty Python’ın bu skecinin fikir babalığını John Cleese ve Eric Idle yaparlar. Futbola düşkün olan ikiliden Idle, “neden futbol?” sorusunu şöyle cevaplar: “Diğer sporlara göre daha komik olmasının nedeni; futbolun bir takım sporu olmasına karşın felsefenin olmaması.” Terry Jones’un ise şöyle bir görüşü var: “Futbol hakkında o kadar fazla düşünemezsin, sadece yapman gerekir.” Zaten skecin komedi yükünü de sahada koşmayan, sadece düşünen ve kendi kendine söylenen filozoflar çeker. İşin ilginci Beckenbauer de bir şey yapamaz. Şaşkınlıkla etrafına bakar, bir şeyler yapmak istemektedir fakat Almanlar sanki takım olamamıştır. Bertrand Russell’ın felsefenin amacını ifade eden “Felsefenin amacı, ifade etmeye değmez görünecek kadar basit bir şeyle başlayıp, hiç kimsenin inanmayacağı kadar paradoksal bir şeyle bitirmektir.” sözünü bir bakıma gerçek ve görünür kılar.
Biraz Beckenbauer Övmek
Buna karşın Beckenbauer’in sahada sadece absürt ya da paradoksal biçimde yer aldığını düşünmek sanki biraz kolaycılık olur. Ulus Baker’in “O Bir Mucitti” isimli yazısında ünlü Rus teknik adamı Valeri Lobanovski’yi “Spinoza” olarak övdüğü bilinir. Fakat genel bir bakışla şu ifadeyi kullanır: “Her durumda futbol da bir yaratıcılık alanıdır ve bu bakımdan sanattan, felsefeden, sinemadan aşağı kalmaz…” Yani futbol stabil olarak insanların top peşinde koştuğu bir etkinlik değildir; yıllar içerisinde farklı taktikler, düşünceler ve kurallar ortaya çıkar ve çıkmaya devam edecektir. O halde futbolu, ayaklarıyla olduğu kadar beyinleriyle oynayan ve kimsenin düşünemediği şeyleri düşünen; kaba tabirle “futbol düşünürleri” vardır diyelim. Baker de yazısında Beckenbauer’e atıfta bulunur: “Mesela Franz Beckenbauer, futbol tarihinde ilk kez ‘geriden ileriye 45 metrelik dripling’i icat etmişti. yani, libero dediğimiz kurumun oyuna en çarpıcı katkısını… bu icattan sonra, onun bu 40-50 metrelik yolunda karşısına çıkabilen defans oyuncusu pek bulunamadı.” Yani Beckenbauer, o güne kadar defansı garanti altına alan süpürücülerden farklı olarak, karşı tarafın beklemediği bir meziyet gösteriyordu. Bunu da sadece beceri ile değil; cesaret ile de açıklamak gerekir. Belki bu noktada Platon’un Symposium’unda yer alan Erdemler Etiği bize yol gösterir.
Dört Erdemli 4 Numara
Platon, insanların sahip olması gereken dört erdem olduğundan söz eder: Basiret, Adalet, Cesaret ve İtidal. Yeşil sahada başarılı olmak ya da Monty Python’ın Beckenbauer’e verdiği payeye sahip olmak sadece güzel futbolla açıklanamaz. Örneğin; Beckenbauer’in en unutulmaz anlarından biri, 1970’de İtalya’ya karşı oynanan maçı kolu sargılı bir biçimde sürdürmesidir. Acılar içinde kıvranmasına rağmen gösterdiği mücadele, cesaret ile açıklanabilir. Baker’in belirttiği gibi farklı oyun tarzı ve kendisinden sonra gelenlere yol göstermesi, onun hem cesaretini hem de vizyonun sağladığı basireti gözler önüne sürer. Belki tüm bu özellikleri, onun birey olarak yükseltirrken takımını aşağı çekmesine sebep olabilirdi. Buna karşın 1974 Dünya Kupası’nın kaos ortamında yaptığı itidal çağrısı ve olgun davranışları ile “İmparator” lakabını alması boşuna değil. Zaten tüm bunların zirvesinde yer alan “adalet” duygusu, onun futbol kariyerini özetler niteliktedir. Kaybettiği zaman hatayı kendinde arayan ve gelişime açık, kazandığı zaman ise kafalarda soru işareti bırakmayacak şekilde bunu yapmak isteyen; yanlışları söylemekten çekinmeyen bir futbolcudur Beckenbauer.
Kısacası; Beckenbauer’in Monty Python’ın başyapıtında yer alması yüzlerde bir gülümsemeye yol açar. Orada olması tuhaftır ama bir o kadar doğrudur aslında. Maçın sonucu mu? Onu da videodan öğrenin diyelim.