-Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-
Trabzonspor’un ilk şampiyonluğunun hikayesi…
Akçaabat’ta bir ev… Kemal amca, eşi ve onlara bu akşamlık bakmaları için bırakılan 5-6 yaşlarında torunları… Hep beraber bir masanın etrafına oturmuş, yemek yiyordur.
Küçük çocuğun yüz ifadesinden, anneannesinin yaptığı ve önündeki tabakta duran sebzeli yemekten memnun olmadığı anlaşılıyordur. Anneanneler hep şımartır torunlarını ama bugün, o gün değildir.
Üzgün üzgün duran ufaklık, birden masanın yanında duran evin sevimli kedisi Taka’yı fark eder, ardından aklına cin bir fikir gelmişcesine gülümser. Hemen etrafına bakınır, anneannesi ve dedesi ona bakıyor mudur acaba. Onların bakmadığını anlayınca, hemen tabağı masanın kenarına getirir ve çatalıyla sebzeleri kediye doğru ittirmeye başlar.
Birden uzaktan bir ses gelir: Öhö öhö….
Ufaklık yakalanmışçasına sesin geldiği yöne döner ve tüm sevecenliğiyle dedesine, Kemal amcaya gülümser.
Kemal amca, tüm ciddiyetiyle ‘o yemek yenilecek’ edasıyla torununa tabağı gösterir. N’apalım yiyeceğiz artık düşünceleriyle ufaklık yemeğe başlar.
Bu sırada Kemal amca torununun afacanlığını yakalamanın verdiği gururla gülümser ve aklından “60’lı yaşlarımda olsam da gözümden hala bir şey kaçmıyor.” diye geçirir. “Ah keşke o golü de kaçırmasaydım! O sezonun en anlamlı golüydü.”
Kemal amcanın kaçırdığı o golden önce biraz daha geçmişe gidelim ve bir devrimin ilk kıvılcımlarına değinelim.
1960’lı yılların başında dönemin Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak, Türkiye liglerini güçlendirmek ve tüm yurda yaymak amacıyla bir seferberlik başlatır. 1962-63 sezonunda tüm yurtta il takımları kurulması ister. Trabzon şehri elbette ki bunun dışında kalamazdı. Yalnız bir il kulübü kurulmasının en zor olan illerin başında kuşkusuz Trabzon gelmekteydi. Zira İdmanocağı, İdmangücü rekabeti şehrin futbolunda öyle baskındır ki; Karadeniz’in hırçın dalgalarına karşı yüzmek bile o iki kulübü bir araya getirmekten daha kolaydır.
Sonunda şehrin ileri gelenleri imkansızı başarır ve uzun uğraşlar ve mahkemeler sonucunda 2 Ağustos 1967’de o iki takıma Karadenizgücü ve Martıspor’un da katılımıyla Trabzonspor kulübü kurulur.
Trabzonspor yeni çıktığı ligde ilk sezonunu dokuzuncu sırada tamamlar. İkinci sezonunda mevcut kadroyu korur ve birkaç takviyeyle birlikte 1975-76 sezonuna; Mustafa, Şener, Kadir, Necati, Cemil, Bekir, Faruk, A. Yavuz, Ali Kemal, Hüseyin, Mehmet Cemil, Ahmet, Turgay Semercioğlu, Necmi, Serdar, Şenol Güneş, Tuncay, Güngör, Engin, İhsan, Hüsnü Özkara kadrosu ve yeni hocası Şükrü Ersoy ile başlar. Sezon öncesinde teknik direktör Ersoy yerel basına yaptığı açıklamalarda hedeflerinin dördüncü veya beşincilik olduğunun altını çizecektir. Oysa onları bir devrim bekliyordur.
1975-1976 sezonu ilk maçında deplasmanda Galatasaray maçı ile sezonu açacar bordo-mavililer. 7 Eylül 1975 tarihinde oynanan bu karşılaşmayı Mehmet Cemil ve Hüseyin’in golleriyle 1-2 kazanan Trabzon lige harika bir başlangıç yapar. O gün İstanbul’da olup, maçı tribünden izlemeyen ünlü İngiliz antrenör Don Howe, Trabzonspor’un oyunu için şöyle diyecektir: “Trabzonspor, İngiltere liglerinde mücadele edebilecek güçte.”
İkinci hafta deplasmanda Balıkesirspor ile 0-0 berabere kalınırken, o dönemde Romanya ve İrlanda milli maçları için açıklanan kadroda takımdan 5 oyuncunun (Şenol-Necati-Kadir-Hüseyin-Ali Kemal) davet edilmesi şehirde bayram havası yaşanmasına sebep olur.
Şehirde mutluluk çok uzun sürmez. Üçüncü hafta Ankaragücü maçında yaşanan talihsiz bir olay takıma gönül verenleri üzer. Çünkü maçta kaleci Şenol (Güneş), Ankaragücülü Erman (Toroğlu) ile çarpışıp beyin sarsıntısı geçirmiş, ama Allah’tan hayati bir tehlike yaşamamıştır.
Dördüncü hafta kendi seyircisi önünde Eskişehir’le oynayan Karadeniz temsilcisi maçı Cemil Usta ve Hüseyin Tok’un golleriyle 2-1 kazanır. Bir sonraki iki haftada alınan Orduspor ve Adana Demirspor galibiyetleri takımın liderlik koltuğuna yerleşmesini sağlar.
Yedinci hafta sahasında Altay karşısında alınan 1-2’lik beklenmedik mağlubiyet ve kaybedilen liderlikle Trabzon’da duraklama dönemi de başlar. İstanbul’da Fenerbahçe beraberliği, ardından Zonguldak mağlubiyeti (1-0) ve Bursaspor, Boluspor beraberlikleri lige harika bir başlangıç yapan takımın hızını keser. Haftalardır galibiyete hasret kalan Trabzonspor, on ikinci hafta nihayet kendi evinde Giresunspor’u Ali Kemal’in golleriyle 2-0 mağlup eder. Ardından Adanaspor deplasmanından alınan 2-1’lik mağlubiyet takımda bazı değişikliklerin habercisidir. Teknik direktör Şükrü Ersoy ile yollar ayrılır ve takımın başına, Trabzonspor’u ikinci ligde şampiyon yapan ve bir önceki yılın antrenörü Ahmet Suat Özyazıcı getirilir. Yeni teknik direktörüyle çıktığı Göztepe ve Beşiktaş maçlarını kazanan bordo mavililer, ligin ilk yarısını lider Fenerbahçe’nin bir puan gerisinde kapatır.
Artık ikinci yarı için hedef bellidir, o devrim yapılacak ve takım şampiyon olacaktır!
İkinci yarı ilk maçta Galatasaray ile karşılaşan Trabzon, Hüseyin Tok’un golüyle maçı 1-0 kazanır ve ikinci yarıya harika bir başlangıç yapar. Ardından bir galibiyet (Balıkesir) ve iki beraberlik (Ankaragücü, Eskişehir) gelir.
Üstelik Eskişehir maçında bitime 5 dakika kala gol yenir, maçtan sonra Kadir Özcan sahayı gözyaşlarıyla terk eder. Ardından gelen Ordu ve Ankara Demirspor ve Altay galibiyetleri tüm gözyaşlarını siler. Sezonun düğümünü çözecek o meşhur maç gelip çatar. Trabzon evinde Fenerbahçe ile oynayacaktır. Ve aralarında sadece bir puan vardır. Dönemin başkanı Şamil Ekinci o ünlü sözü sarf eder: “Bu haftaki Fenerbahçe maçı, Trabzonspor’u hem lider hem de şampiyon yapacaktır”.
Nitekim de öyle olur. Trabzon sahada gösterdiği mücadelenin mükafatını, Hüseyin Tok’un 61. dakikada attığı gol ile Fenerbahçe’yi 1-0 yenerek alır. Bitime yedi hafta kala liderliğe yükselir. Maç sırasında ve öncesinde Trabzon taraftarı da en az futbolcular kadar ter dökmüştür. Maçtan bir gece önce Fenerbahçe’nin Trabzon’da kaldığı otelin önünde davul zurna çalar, gürültü yaparak futbolcuları uyutmaz. O günden sonra zaten Fenerbahçe, Trabzon deplasmanında hep Rize’de kalmaya başlar. İşte o maçta tribündedir Kemal amca. Bir ara arkadaşına bir şey anlatıyordur, Hüseyin o sırada golü atar. O nedenle golü çıplak gözle göremez. Hep ona anlatıldığıyla kalır. Hayatında en büyük pişmanlıklarından biridir o an Kemal amcanın. O aklına geldikçe “Sahi o an ne anlatıyordum ki? Hatırlamadığıma göre gereksiz bir şeydi herhalde.” diye aklından geçirir her seferinde ve daha çok kızar kendine.
O sezon kalan maçlarında kayıp yaşamak istemeyen Trabzonspor, Zonguldakspor, Bursaspor ve Adanaspor galibiyetleri ve Giresunspor beraberliğiyle yoluna devam eder ve son iki haftada puan farkının dörde çıkmasını sağlar. Son iki maçta alınacak bir puan bile şampiyonluğu getirecektir. Ve o büyük gün gelir. İzmir’de Göztepe ile berabere kalan bordo-mavililer Anadolu devrimine imza atar ve şampiyonluğunu ilan eder. Maç sonunda tüm Trabzon ve Anadolu ayaktadır. Antrenör Ahmet Suat Özyazıcı ise futbolcularının omuzlarında…
Ülke basınında ‘Şampiyonluk Anadolu ve Trabzona kutlu olsun’ başlıkları sıkça yer alırken, bu başarı Avrupa’da da geniş yankı bulur. Dünyanın en önemli haber istasyonlarından İngiliz BBC radyosu Trabzonspor’un başarısını şöyle duyurur: ‘Trabzonspor’un başarısı Türk futbolunda bir reform!’
Artık son hafta oynanacak Beşiktaş maçı formalitedir. Tüm şehir son düdüğü ve kupayı beklemektedir. 1-1 biten maçın sonunda şehirde devrim kutlamaları başlar. Bu öyle bir devrimdir ki, sadece lig şampiyonluğuyla kalmaz, yedi gün sonra Başbakanlık Kupası ve hemen ardından Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanılarak devrim altı kalın çizgiyle çizilir.
Kemal amca, paşa paşa yemeğini yiyen torununa baktı ve “Çabuk büyüse de maça gitsek” dedi içinden.