-Eski bir Fotospor yazısı-
İki cihan savaşını kaybeden Almanya’da ulusal bir yıldız doğuyordu. Doğumun ilk heyecanı Türk basınının satırlarında da yer aldı. Nasıl mı? Gelin o dönemin ünlü spor dergisi Fotospor’daki Beckenbauer yazısına misafir olalım. Tarih 9 Eylül 1968…
Münih’in kalabalık bir caddesindeki, küçük bir manifaturacı mağazasının tezgahının ardında genç bir tezgahtar vardı… Bankoya dayanıp ufuklara baktığı o günler (daha üç yıl önce) şimdi Almanya’da ‘Futbolun genç ilahı’ diye adlandırılan Franz Beckenbauer için hem çok yakında hem de çok uzaktaydı. Caddeden gelip geçenleri seyredip, ara sıra uğrayan müşterilere, çalışma hayatının bunalımı içinde isteksizce hizmet etmek, Beckenbauer için dudağında ezik tebessümler bırakan anılar olmuşlardı.
1965’de daha adı sanı bilinmezken Stockholm’de İsveç milli maçına çıkan bu genç oyuncu, seyircinin uzun bir ayrılıktan sonra sahalara dönen Uwe Seeler’le beraber, gözüyle didik didik ettiği ikinci yıldız oluyordu. O maçta, tüm seyircilerin gözlerinin retina tabakasında bir daha silinmeyecekmiş gibi iz bırakan gencecik, bir Yunan ilahı kadar yakışıklı ve bir gazel kadar ritmik futbol oynayan Franz Beckenbauer için ilk hocası Zlatko Çaykowski, “Bu öyle bir futbolcudur ki, böyle futbolcular bulundukları ülkelerden beş, hatta on yılda bir ancak yetişirler” diyordu.
Seeler’den Sonra
23 yaşındaki bu genç ilah üç sezonda 24 kere milli takım formasını giymişti. Son Dünya Kupası’nda (Editörün eklemesi: 1966) Almanya ikinci gelirken bundaki en büyük pay şiirsel futboluna akıl almaz kondisyon üstünlüğünü katan Beckenbauer’e ait oluyordu. Bu gidişle Franz sahalardan çekilince milli olduğu maçların sayısı herhalde yaşının üç misline rahatça varacaktı. Beckenbauer, kulübü Bayern Münih’in 1 numaralı adamıydı, yorulan Seeler’den sonra da Almanya milli takımının 1 numaralı adamı olmuştu. Ve zirveye yükselirken ne bir başkası onu zorlayabilmiş ne de kimse onu istememezlik etmemişti. Beckenbauer, Almanya’nın bir bakıma mili sevgilisiydi.
21 yaşındayken evlendiği karısına ailesinin surat asması bile onun yaşama zevkini kıramamıştı. “Bir yerde kaybettiğimi, bir yerde buldum” diyerek, karısıyla mutluluk yollarını el ele aramaya başlamıştı.
Çağımızda kişilerin ‘zirve’ olmaları, yazdıkları bir otobiyografi ve çevirecekleri bir filmle tescil edilecekse bu günler de Beckenbauer için çok yakındı. Yazmaya başladığı otobiyografisi, matbaacı olan kardeşi tarafından en büyük özen gösterilerek basılacaktı. Aktörlük konusunda ise kendisine defalarca başroller teklif edilmişti. Bu arada Almanya’dan ayrılması da hayli zorlaşmıştı… Onun çapındaki bir ‘İlah’ için en büyük tehlikenin ‘Para’nın bol olduğu İtalya’ya bile gitmek, Beckenbauer için uzun uzadıya düşünülecek bir konuydu. Çünkü kulübünden aldığı paralar dışında çalıştığı sigorta şirketinden de yılda 700 bin lira alarak geleceğini sağlama almıştı.
O ve Diğerleri…
Franz Beckenbauer için Almanlar ‘Ausputzer’ diyorlardı… bu deyim ‘Tozu dumana kattıktan sonra ortalığı yeniden sakinleştiren’ anlamına geliyordu. Gerçekten de Beckenbauer’in kendine özgü, kişiyi hayran bırakacak kadar güzel bir oyun stili vardı. Defansta, o en büyük ‘Betoncu’ydu, atağa kalktığı zaman nereden nasıl geldiği belli olmayan laiser ışını süratinde gollerin sahibi de yine bu genç ilahtı. Henüz üç haftadır devam eden Almanya liginde Bayern Münih yine liderdi ama bu başarıda ‘Ausputzer’le beraber diğer takım arkadaşlarının da rolü vardı. Örneğin gol atılması çok güç bir kaleci olan Maier, orta sahanın büyük yıldızı Starek, adaleli, vurduğu yerden ses getiren sahra topu Muller vardı. Bunların yanında geri dörtlünün güvenilir taktikçisi Prim, boş topların devamlı takipçisi Roth, bir sprinter süratindeki açık Brenninger ve diğerleri Avrupa Şampiyon Kulüpler turnuvasındaki Fransız rakipleri Saint Etienne’i kara kara düşündürüyorlardı.