Hayrettin Demirbaş, bir dönemin tüm başarısızlığındaki günah keçisiydi. Oysa aynı dönemin başarılarında da onun imzası vardı.
Türkiye’de kaleci denilince akla gelen ilk isimlerden biri Hayrettin Demirbaş. Üstelik bu algının oluşma nedeni onun kalecilik meziyetlerinden kaynaklanmıyor. Daha doğrusu yetenek kısmı tartışmaya müsait. Fakat, son yirmi yılda giderek büyüyen espriler bu konunun tartışılmasını dahi engelliyor. 90’lı yıllarda birçok maçta milli takım kalesini koruyan, Zoran Simovic’ten sonra Galatasaray kalesini devralan ‘Hayro’, yeni kuşakların zihninde iyi bir kaleci olarak değil, tam tersi şekilde espri malzemesi olarak yer alıyor.
Oysa Hayrettin, birçok tarihi başarıda Galatasaray’ı galibiyetlere taşımıştı. Onun kariyerinde en çok hatırlanan maç belki de 1996’daki Paris SG karşılaşmasıydı ama Galatasaray’ın 90’lardaki Avrupa maçlarında çoğu defa başroldeydi.
Hayrettin, Güney Amerikalı kalecileri andıran özelliklere sahipti. Duygusuyla oynayan, yeri geldi mi devleşen yeri geldi mi takımını yakan, maçın başında bir kurtarış yaptı mı neredeyse gol yememeye yemin eden ama kötü başladı mı bir daha toparlanamayan kalecilerden… Bunun sıkıntısını özellikle kariyerinin sonunda defalarca yaşadı. Hayrettin Demirbaş’ı herkes kötü günleriyle anıyor, bu sefer iyi maçlarını hatırlama zamanı…
23 Mayıs 1990 Galatasaray-Trabzonspor maçı
Köln’de oynanan efsanevi Galatasaray-Monaco maçına yaşı yetenler bir görüntüyü unutamaz. 90 dakikanın sonunda Zoran Simoviç Türk bayrağı ile stadyumu turlar. Galatasaray, o sezon Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynar ve Yugoslav kaleci, sarı-kırmızı tarihin efsaneleri arasına o kareyle geçer.
1988-89 sezonunu unutulmayacak maçlarla geçiren Galatasaray, sonraki sezon yükselttiği çıtanın altında kaldı. 1989-90 sezonu Simoviç’in son sezonuydu ve Galatasaray’ın da kötü bir dönemiydi. Sigi Held yönetiminde lige erkenden havlu atıldı, kupaya da henüz 5. turda veda edildi. Ama yine de o karanlık sezonu kupayla kapatmak için bir fırsat daha vardı. Galatasaray, 23 Mayıs’taki Trabzonspor maçını kazandığı takdirde sezonu hiç olmazsa Başbakanlık Kupası ile kapatacaktı.
Finalden yaklaşık iki hafta önce Trabzon’da oynanan lig maçını Trabzonspor 1-0 kazandı. O gün kalede Hayrettin Demirbaş vardı. Nisan ayında sakatlanan Zoran Simovic, eldivenleri uzun zamandır arkasında bekleyen Hayrettin’e verdi. Hayrettin de bu sorumluluk karşısında bocalamadan fena maçlar çıkarmadı. Hatası yoktu ama yine de bir sonraki sezon ona güvenilmesini sağlayacak kadar kendini de ispatlayamadı. Onun ispat maçı; Ankara’da Galatasaray’a kupa kazandırdı.
19 Mayıs Stadı’ndaki Başbakanlık Kupası finalinde iki takım da rotasyon yaparak çıktı. Buna rağmen baskıyı kuran Trabzonspor oldu. Kalesinde devleşen ise Hayrettin’di. Rakip forvetlere izin vermeyen ”Hayro”, 70. dakikaya kadar takımının oyunda kalmasını sağladı. 71. dakikada da yakın dostu Tanju Çolak, Hasan Vezir’in pasını filelere gönderince 1-0’lık skorla kazanan Galatasaray ve Hayrettin oldu. Hayrettin maçın ardından yaptığı açıklamada “Bu maçla kendimi kanıtlamam gerekiyordu. Bunu da başardım. Kale artık benim” derken haklıydı. Yaklaşık altı sene boyunca Galatasaray’ın kalesi ona emanet edildi. Zaten Simoviç’in arkasında beklemesini sağlayan sabrının sonunda eldivenleri giymeyi haketmişti de.. Hayrettin, Galatasaray’ın kalesine geçtiğinde 26 yaşındaydı ve yaklaşık dört sezon boyunca sıranın ona gelmesini beklemişti.
7 Kasım 1991 Banik Ostrava-Galatasaray
Galatasaray, 1990-91 sezonuna iyi başlamıştı. Hatta sezona TSYD Kupası kazanılarak girilmişti. Fakat ekim ayındaki iki kritik maçta yaşanan yenilgiler bir krizin fitilini yaktı. Sarı-kırmızılı takım önce sezon başında kulüpten ayrılan Tanju Çolak’ın iki golüyle Fenerbahçe’ye yenilmiş, ardından da Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nda Banik Ostrava’ya Ali Sami Yen Stadı’nda 1-0 mağlup olmuştu.
Eşleşmenin öncesine kendisini favori olarak gören Galatasaray büyük bir şok yaşayınca rövanş için umutlar azaldı. Hatta ilk maçın son anlarında stadyumda ıslık sesleri duyuldu. Rövanş maçı sezonun geri kalanı için de oldukça önemliydi ama Galatasaray o 90 dakikaya da kötü başladı. İlk maçın tek golünü atan Zbynek Ollender, 31. dakikada bir kez daha fileleri havalandırınca toplam skor 2-0 oldu. Galatasaray’a yemeden atacağı iki gol gerekiyordu. Atılacak goller arka arkaya geldi. ‘Rambo’ Yusuf ve Kosecki ilk yarının son beş dakikasında Galatasaray’ı öne geçirdi. İşin ‘yemeden’ kısmını ise ikinci yarıda Hayrettin halletti. Özellikle 50-65 dakikaları arasında kritik kurtarışlar yaptı. Necas’ın frikiğini doksandan çıkarması jenerlik bir görüntüye neden oldu. Hayrettin, karşılaşma sonunda ‘Ostrava Panteri’ lakabını alsa da, hem bu lakabı hem de maçın zorluğunu hatırlayanlar azınlıkta kaldı.
21 Ekim 1992 – 4 Kasım 1992 Galatasaray – E.Frankfurt maçları
1992-93 sezonu Galatasaray’ın en özel sezonlarından biriydi. Karl Heinz Feldkamp ile başlayan serüven sadece dört kupa ile sona ermemiş, 1989’da başlayan ve 2000 yılında taçlanan Avrupa yürüyüşünün bir sınıf yukarıya taşınmasına neden olan ‘diş gösterme’ maçlarına sahne olmuştu.
Galatasaray, o sezon UEFA Kupası ilk turunda Katowice’yi eleyerek ikinci tura yükseldi. Eşleştiği takım ise Almanya’nın güçlü ekibi E.Frankfurt oldu. Kırmızı-siyahlı ekip, bir önceki turda Polonya temsilcisi Widzem Lodz’u elerken iki maçta 11 gol attığı için Türkiye’de tedirginlik yarattı. Fakat Galatasaray karşısında skor tabelasını bir kez bile değiştiremediler!
İlk maç öncesi Türkiye’deki futbolseverlerin duaları Hayrettin içindi. Oysa beklenin tam tersi oldu. Galatasaray maç boyunca baskılı olan taraftı. Yine de az sayıdaki Frankfurt atağında Hayrettin tecrübesini konuşturdu. Bir duran top, bir karşı karşıya, bir de karambol pozisyonda; yani üç farklı aksiyonda rakiplerine gol izni vermedi. Karşılaşma 0-0 sona erdi. Galatasaray’ın bu kadar etkili olacağı, Hayrettin’in de bu kadar sorunsuz bir maç çıkaracağı tahmin edilemiyordu. Her zamanki gibi ‘gaz’ı alınca iddiasını ortaya koymaktan çekinmeyen Hayrettin, maç sonunda ”Yeboah dediler ama var mı yok mu anlamadım” diyerek kendine has açıklamalarına bir yenisini ekledi. Maçı Almanya’da yayınlayan RTL kanalı ise Hayrettin’i, ‘Futbolun Profesörü’ olarak tanımladı.
İstanbul’a 0-0’ın avantajıyla dönen Galatasaray, Ali Sami Yen Stadı’ndaki gündüz maçında henüz 5. dakikada Uğur Tütüneker’in golüyle öne geçti. Bu skor tur için yeterliydi ama daha 85 dakika vardı. Bundan sonrası, yani neredeyse maçın tamamı, artık Frankfurt ve Hayrettin arasındaydı. Alman takımı son dakikaya kadar gol için saldırdı ama parmağından sakat olarak sahaya çıkan Hayrettin’i bir türlü geçemedi. Karşılaşma 1-0 sona erince bir Türk temsilcisi ilk kez bir Alman takımını Avrupa’da elemiş oldu. İlk maçtan sonra Hayrettin’e profesör diyen Alman basını ise bu sefer çıtayı daha da yukarıya çekti: Şeytan’ın Oğlu.
24 Kasım 1993 Galatasaray – Barcelona maçı
Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’ne ilk kez katılması oldukça zor olmuştu. Rainer Holmann’ın öğrencileri dünya devi Manchester United’ı elerken performanslarının üstüne çıkmıştı. Hayrettin de özellikle ikinci maçın 0-0 bitmesinde büyük pay sahibiydi. Fakat artık kalenin tartışmasız sahibi olan başarılı kaleci için o sezonun en iyi maçı grup aşamasında oynanmıştı.
Galatasaray’ın Manchester United’ı eleyerek büyük bir futbol mucizesi gerçekleştirdiği ve grup aşamasında averaj takımı olacağı düşünülüyordu. O nedenle gruptaki ilk karşılaşmada Barcelona karşısında Galatasaray’a şans verenlerin sayısı oldukça azdı. Aslında böyle düşünenlerin futbol açısından pek yanıldığını da söylemeyiz. Barcelona, Ali Sami Yen Stadı’nda birçok pozisyona girmesine rağmen gol atamadı. Karşılaşma 0-0 sona erdi. Galatasaray sürprizlerine devam ederek Devler Ligi’ndeki ilk puanını kaparken, maçın en iyilerinden biri Hayrettin Demirbaş oldu. Özellikle Romario’nun aşırtmasında gole izin vermeyişi, bugün yaşı geçkin Galatasaraylılar tarafından hâlâ hatırlanmakta…
17 Ağustos 1996 Galatasaray – Trabzonspor maçı
Türkiye bu maçı çok farklı hatırlıyor!
Bir yaz günü oynanan 90 dakikada, tüm ülke Hagi’nin Ali Sami Yen Stadı’nda attığı ilk gole tanıklık etti. Hagi seneler ilerledikçe Galatasaray tarihine adını kazıdı, böylece bu maçın geri kalanı unutuldu ve sadece Hagi ile özdeşleşti. Oysa o maçın yıldızı Hagi değildi! Zaten Galatasaray da o maçta çok iyi oynamamıştı.
Hagi, karşılaşmanın 25. dakikasında frikikten ağları havalandırdı. Maçın geri kalanı ise Galatasaray yarı sahasında geçti. Başta Hami’nin frikiği olmak üzere birçok pozisyonda rakip forvetlere gol izni vermeyen Hayrettin, ertesi gün gazetelerden dört yıldız alacaktı. En büyük övgü ise maçın sonunda Fatih Terim’den geldi. Galatasaray’ın yeni teknik direktörü, tecrübeli kalecisi hakkında, ”Ona güvenmek zorundayım. O da beni mahcup etmiyor” ifadelerini kullandı. Fakat bu aslında Hayrettin’in övgülerle kapattığı son maçlarından biriydi. Ağustos ayında oynanan maçın ardından her şey Ekim ayında değişmeye başladı. Paris SG maçları Hayrettin için son nokta oldu. Trabzonspor maçından dört ay sonra, Hayrettin çok sevdiği Galatasaray’dan ayrılarak Zeytinburnu’nun yolunu tuttu. Kısa bir süre sonra ise futbolu bıraktı.