– Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-
Bir düşünün takımınızın bir lakabı yok. Lakap koyma işi size kaldı. Ne koyardınız? İşte size kılavuz olabilecek bir yazı…
Marmara’da bir kasabanın çay bahçesi… Boyunlarında tuttukları takımın atkılarıyla iki genç çaylarını yudumluyordu. Gençlerden biri elindeki gazeteyi okumayı bırakıp, heyecanla konuşmaya başladı.
“Abi hala inanamıyorum, 3 Lig’e çıktık be!”
Gencin bahsettiği şey kasaba takımının bir gün önce kazandığı maçla bir üst lige çıkmasını garantilemesiydi… Daha dört yıl önce kurulan ve maddi gücü iyi olamayan bir takım için bu durum büyük başarıydı. Genç, arkadaşına gazeteyi göstererek konuşmaya devam etti.
“Baksana Metin, gazetede bize yer vermemişler. Tüm haberler ‘Aslanlar zaferle döndü’… ‘Kartallar evinde harika’… ‘Kanaryalar istediğini aldı’… Sahi her takımın bir lakabı var, bizim niye lakabımız yok Metin!?”
Diğer genç onu onaylar bir şekilde kafasını sallıyordu. Oysa o da o güne kadar hiç düşünmemişti. Genç konuşmaya devam ediyordu.
“Bizim takımın lakabı ne olabilir acaba?”
Hemen Metin söze girdi.
“ Kutay, sanırım takıma lakap bulmanın en kolay yolu onu bir hayvanla özdeşleştirmek. Baksana her büyük takımın böyle!”
Kutay ona hak vermişti…
“Metin sana söyleyeyim, asıl bu konuda başı Afrikalılar çekiyor kardeşim. Geçen Afrika Kupası’ndan hatırlamıyor musun? Afrika Milli Takımları sanki birer Milli Park gibiydi… Nijerya desen Süper Kartallar… Burkina Faso’ya Aygırlar, Lesoto’ya Timsahlar, Mali’ye Kartallar, Gambiya ve Madagaskar’a Akrepler, Senegal’e Kaplanlar, Bostvana’ya Zebralar, Mozambik’e Yılanlar diyorlardı… Fildişi Sahilleri’ninki en kolayı, adı üstünde Filler… Cezayir’in Çöl Tilkileri, Fas’ın Atlas Aslanları, Kamerun’un ise Boyun Eğmeyen Aslanlar… Uzağa gitmemize gerek yok kardeşim, Milli Takım bazında Avrupa’da da örnekler var… Daha geçen bizim çocuklar Horozlar’a yani Fransa’ya karşı oynamadı mı? İspanya’ya Boğalar demiyor mu Türk basını her maç öncesinde… Sadece milli takımlar mı, kulüp takımlarının da hayvan lakapları var. Amcamların yaşadığı yerin takımı yani Köln’ün lakabı mesela Keçiler”
“Ama onların amblemlerinde zaten keçi var Kutay”
“Geçen hafta iddaada kuponumuzu yatıran Nice’in Kartallar… Eeee Benfica ve E.Frankfurt desen onların da Kartallar… Werden Bremen’in Eşekler… 1860 Münih, Olimpik Lyon ve Sporting Lizbon’un Aslanlar… Espanyol’un Papağanlar… Norwich ve Nantes’ın Kanaryalar… Leeds’in Tavuskuşları… Leicester’ın Tilkiler… NAC Breda’nın Fareler… Newcastle’ın Saksağanlar… Roma’nın ise Romalılar’dan dolayı Kurtlar… Bak mesela Chievo Verona Uçan Eşekler’”
“Uçan Eşekler mi? Niye ki?”
“Abi Chievo Verona ile Hellas Verona aynı şehrin iki takımı… Aralarında büyük bir rekabet var anlayacağın. Bizim karşı kasaba gibi… Hellas’ı da biliyorsun, uzun süredir 1. lig kuponlarında vardı. Chievo ise hep alt liglerde mücadele ediyordu. Hatta Hellaslılar yıllarca hep “Eşekler uçmaya başladığında ancak, Verona Chievo birinci lige çıkar!”diye dalga geçiyordu rakipleriyle. Sonunda eşekler kanatlandı ve “Mahalle takımı” Chievo Verona, 2001 sezonunda birinci lige çıktı. Taraflarları da bu lakabı sevdiler, takımlarını adı Uçan Eşekler olarak kaldı.”
“O istisna, mesela İnter-Yılanlar, Porto-Ejderhalar, Strazburg-Leylekler… Buradaki öncelik ne acaba? Takımın renklerine uygun olması mı, yoksa bulunduğu coğrafyaya uygun hayvan bulmak mı….”
“Sanırım ikisi de” dedi Kutay ve devam etti.
“O zaman, bizim buralarda en meşhur hayvan ne?”
İkisi hep bir ağızdan cevap verdi.
“Tavuk!”
“Yani Tavuklar mı olalım! Yok yok abi başka lakap bulalım. Aslında River Plate’in lakabı tavuklar ama !
“Acaba renklerimizden mi yola çıksak?”
“Hangi takımlar vardı ki, renkleriyle anılanlar?”
“Chelsea var Kutay, Maviler onların lakabı.”
“Başka?”
“İtalya! Gök mavililer! Finlandiya-Beyaz Mavililer, Haiti-Çift renkliler, Kolombiya-Üç Renk, Rangers- Açık Maviler…
“Oğlum bizim renkler kahverengi-yeşil. Sahi Kutay, bizim renkler neden kahverengi-yeşil. Şu ilk toplantıda başkana söyleyelim de başka renk bulalım!”
“Anlaşılan renklerden de bir yere gidemeyeceğiz Metin. Başka ne olabilir ki?
“Abi bak mesela Everton’ın lakabı Toffees, kentteki ünlü bir şeker dükkanından geliyor! Biz de öyle bir şey yapalım mesela?
“Metin bizim buraların meşhur tatlısı ne?
“Pişmaniye abi?”
“Pişmaniyeler olur mu sence?”
“Tamam abi sustum!
“ Metin şöyle daha havalı bir şey bulalım.”
“Abi havalı dedin ya, şöyle gökyüzüne mi çıksak? Hatta daha ileri mi gitsek?”
“Nasıl mesela?”
“Bak mesela Ajax’ın lakabı Tanrı’nın Çocukları, Manchester’ın Kırmızı Şeytanlar, Plymouth’un Hacılar, Southampton’ın Azizler, Atalanta’nın Tanrıçalar, Messina’nın Beyaz Koruyucular, Gürcistan’ın Haçlılar, Mısır’ın Firavunlar…”
“Oğlum ruhani işlere hiç girmeyelim! Oralardan buraya gel, neyin kafasını yaşıyorsun anlamıyorum ki?”
“Abi bak bu sefer buldum, biz takımımıza güveniyoruz değil mi? O zaman şöyle güven verekn kudretli bir isim bulalım. Bak şimdi Brezilya takımı Cruzeiro’nun Savaşçılar, İskoçya’nın Tartan Ordusu, Trinidad&Tobago’nun Soca Savaşçıları, Ürdün’ün Cesurlar, Arsenal’in Topçular, Hajduk Split’in Sahilin Efendileri, Monako’nun Prensler, Estudientes’in Fare Avcıları…”
“Fare Avcıları derken Metin, onun neresi kudretli”
“O arada kaynadı abi, ama anladın sen demek istediğimi”
“Buldum galiba Metin, bizim lakabımız…”
Metin tam lakabı söyleyecekken birden Masaya bir başka arkadaşları oturdu. Genç heyecanla Metin ve Kutay’a bir şeyler anlatmaya başladı.
“Beyler, şimdi bizim başkanla konuştum, seneye takım için bütçe çıkmıyormuş! Anlayacağınız 3. Lig’te mücadele edemeyeceğiz! Kahrolsun şu parasızlık!”
Metin ve Kutay bu haberle birlikte dona kaldı. İkisi de ne hayaller kurmuştu. Kendine gelen Kutay, Metin’e dönerek…
“Metin ben takımın lakabını buldum kardeşim, bizim takımın lakabı Çulsuzlar olsun!”