Gelin, 5o yıllık Eskişehirspor tarihinin derinliklerinde bir yolculuğa çıkalım.
1963 yılında Türkiye Akademilerarası Futbol Şampiyonası düzenlenir. Eskişehir Ticari İlimler Akademisi finalde Ege Üniversitesi’ni 6-0 gibi büyük bir farkla mağlup eder. Maçın bitiminin ardından gözlemci Burhanettin Türker, Kafile Başkanı Nafiz Yazıcıoğlu’nun kulağına şöyle sorar: “Madem elinizde böyle bir kadro var niye 2. Lig’e katılmıyorsunuz?” 1965 yılında Eskişehirspor kurulur ve başkanlığına Aziz Bolel getirilir. Başta Fethi Heper olmak üzere Akademispor’un birçok futbolcusu Eskişehirspor’un formasını giyer.
Eskişehirspor’un kurucu yönetimi takımın renkleri olarak ilk başta mavi-beyaza karar kılar; lületaşının beyazıyla Hava Kuvvetleri’nin mavisi… Ancak sonra bu renkler Yunan bayrağını çağırıştıyor diye vazgeçiliyor. Ardından yönetim, dönemin Federasyon Başkanı Orhan Şeref Apak’a sevgi ve şükran ifadesi olarak, onun daha önce başkanlığını yaptığı Gençlerbirliği’nin renklerini yani kırmızı-siyahı seçer. Hatta takımın kuruluşunda büyük rol oynayan Nafiz Yazıcıoğlu, Fransa Kupası’nı kazanan Rennes futbol takımının bir dergi kapağındaki resimlerini diğer yöneticilere gösterir. Kulübün renklerinin kırmızı-siyah olması fikri daha da yoğunlaşmıştır ve sonunda kabul edilir.
Takımın ilk formaları da Rennes’tendir. Nafiz Yazıcıoğlu’nun teyze oğlu Teyfik Bey, Rennes formalarının aynılarını Fransa’dan Eskişehirspor yönetimine hediye olarak gönderir. Formalar haftalarca gümrükte kalsa da daha sonra uzun yıllar takımın değişmezi olacaktır.
Eskişehirspor’un ilk üyesi, Belediye’nin arkasındaki bir handa yer alan meşhur Abdülselam Köfteçisi’nin o günkü çırağı bugünkü sahibi Necdet Gengeç’tir. Yolunuz Eskişehir’e düşerse mutlaka oraya uğrayıp Balaban Kebabı’nı yiyin deriz.
Eskişehirspor efsanesinin mimarı Abdullah Gegiç’in ikinci çocuğunun adı Anadol’dur. Nedeni mi? Gelin kendisinden dinleyelim… “Anadolu’da futbol ihtilalini kim yaptı? Ben yaptım; Eskişehir’de! O yüzden 1969 Ekimi’nde doğan oğlumun adını Anadol koydum.” Gegiç’in diğer çocuklarının adı da ilginçtir. İlkinin adı Brüksel’dir. Brüksel’de Real Madrid’e karşı Partizan’ın başında son 15 dakika kaybettiği maçın anısına… En küçük çocuğunun adı ise Kadir. 1975 yılında İstanbul’da bir Kadir Gecesi dünyaya geldiği için…
Kırmızı Şimşekler’in yaptığı çıkışı sadece saha içinde oynanan futbolla açıklamak son derece eksik bir teşhistir. Çünkü bu hareket aslında bir şehrin ayaklanması, yediden yetmişe kenetlenen bir kitle yer alır. Bu kitlenin lideri ise Amigo Orhan’dır. Öyle ki namı tüm ülkeyi sarmıştır. Fenerbahçe 1968’de Şampiyon Kulüpler Kupası’nda İngiltere’nin dev takımı Manchester City ile eşleşmiş, deplasmandaki maçtan da 0-0’la dönmüştür. Rövanşta elde edilecek bir galibiyet Fenerbahçe’ye Türk futbol tarihinin en büyük zaferlerinden birisini getirecektir. Fenerbahçe yönetimi, bu maç için taraftar desteğine büyük ihtiyaç duymaktadır ve gözler hemen Eskişehir’e çevrilir. Türkiye’nin en organize taraftar topluluğu onlardır çünkü. Başlarında “orkestra şefi” olarak anılan Orhan Erpek vardır. Fenerbahçe yönetimi, Eskişehirspor kulübüne resmi bir yazı ile başvurup Amigo Orhan’ı bu maç için destek vermeye davet eder. Orhan Erpek ve 40 arkadaşı ‘millî göreve’ koşa koşa gider. Amigo Orhan’ın organize ettiği tribünlerin de müthiş desteğiyle Fenerbahçe, 2 Ekim 1968 günü İnönü Stadı’ndaki rövanşı Abdullah Çevrim ve Ogün Altıparmak’ın golleriyle 2-1 alarak turu geçer. Amigo Orhan ve arkadaşları, 2 Ekim 1985’teki Bordeaux maçı için de Fenerbahçe’den davet alacak ancak UEFA’nın yeni kuralları gereği sahanın ortasına inip o ünlü şovlarını gerçekleştiremeyecektir.
1970-71 sezonunda, Avrupa Fuar Şehirleri Kupası’nda karşılaşır Eskişehirspor ile Sevilla. İlk maç İspanya’da oynanır, Sevilla maçı tek golle alır. Turun favorisi olan Sevilla, Eskişehir’e rahat bir şekilde gelir, skoru da uzun bir süre 0-0 götürmeyi başarır. Derken, dakikalar 77’yi gösterdiğinde Sevilla 1-0 öne geçer. Geriye yalnızca 13 dakika ve Eskişehir’e tur için gereken 3 gol kalmıştır. Herkes umutsuz, şaşkın bakışlarla maçı takip ederken Eskişehir’in beraberliği yakalaması uzun sürmez. Sevilla’nın golünden sadece 1 dakika sonra, yani 78.dakikada Fethi skoru 1-1’e getiren golü kaydeder. Bu golden dört dakika sonra Eskişehir, Fethi ile bir gol daha bulur. Eskişehir’e artık 1 gol yetecektir, geride de sekiz dakika gibi azımsanmayacak bir süre vardır. “Acaba olur mu?” diye iç geçiren Eskişehir taraftarlarını sevince boğan gol, son dakikada yine Fethi’den gelir ve 16 Eylül 1970 günü Türk futbol tarihine altın harflerle yazılır.
Eskişehirspor için en unutulmaz sezon muhakkak ki 1970-71 sezonudur. Ligi ikinci bitiren takım, Türkiye Kupası’nda finale kalır. İlk maçı deplasmanda Bursaspor’a 1-0 kaybeder. Eskişehir’de oynanan karşılaşma ise uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek niteliktedir. Rövanş karşılaşması Atatürk Stadyumu’nda oynanır. 27. ve 65. dakikalarda ‘Riva’ Halil’in attığı iki gol ile Es-Es kupayı müzesine götürür. Aynı yıl Cumurbaşkanlığı Kupası’nda Es-Es, Galatasaray ile karşılaşır. Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nda oynanan maçı Eskişehirspor 3-2 kazanarak sezonu iki kupa ile kapatır. 19 Mayıs Stadı’nda oynanan Cumurbaşkanlığı Kupası maçı tam bir gol düellosu şeklinde geçer. Maçın hemen 5. dakikasında Galatasaray efsanevi golcü Metin Oktay ile 1-0 üstünlük sağlar ve ilk yarı bu sonuç ile kapanır. Es-Es ikinci yarıya hızla başlar. 51. dakikada Fethi skoru eşitler. 64. dakikada ise yine Fethi Es-Es’i 2-1 öne geçiren golü atar. Maçın bitimine 5 dakika kalmış ve maçın böyle biteceği sanılırken, 85. dakikada sahneye çıkan Gökmen’in attıgı golle skor eşitlenir. Ancak kaptan Fethi 88. dakikada Cim Bom’un filelerini bir kez daha havalandırır ve kupayı Eskişehir’e kazandırır. Ligde de Fethi Heper 13 gol atarak gol kralı olur.
En unutulması istenen sezon ise 1981-82 sezonudur. Eskişehirspor 17 yıl sonra 29 puan ile ligi onbeşinci sırada bitirir ve küme düşer. Üstelik ligin son maçında Beşiktaş ile karşılaşır ve maç olaylar sebebiyle yarıda kalır ve Es-Es maçı hükmen kaybeder.
1991-1992 sezonunda 2. Türkiye Ligi’nde şampiyonluğu kovalayan kırmızı siyahlılar bir anda kendilerini 3. Lig’de bulur. 18 maçta 40 puan toplayan Eskişehirspor tarihinde ilk kez 3.Lig’e düşer. Neyse ki 3. Lig esareti uzun sürmez ve bir sonraki sezon 73 puanla şampiyonluğu kazanarak yeniden Türkiye 2. Ligi’ne döner.
Eskişehirspor bazen simsiyah demektir. Ölüm demektir. Çoğumuz Es-Es’li Ediz Bahtiyaroğlu’nu trajik ölümünü biliriz ama maalesef siyah-kırmızıların tarihinde başka ölümler de vardır. Es Es’te ölümle ilk tanışan futbolcu Necdet Yıldırım’dır. Yıldız futbolcu 1966 yılında Eskişehir forması giymeye başlar. 1969 yılında Yıldırım’a bağırsak kanseri teşhisi konulur. Şubat 1969’da tedavi amacıyla Eskişehirspor tarafından Londra, İngiltere’ye gönderilir. Necdet Yıldırım, birkaç defa ameliyat olmasına karşın, 1 Kasım 1969 günü vefat eder. Eskişehirspor’ı bir matem havası kaplar. Kulüp, futbolcularının bir süre numarasız siyah forma ile maça çıkacağını açıklar. Döneminde Sinan Alaağaç, Eskişehirspor camiasi için kulübün gelmiş geçmiş en büyük kalecilerinden birisi olarak görülür. Maalesef 24 Kasım 1985’de Eskişehirspor’un Bolu-Abant kampında yapılan sabah antrenmanı sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu genç yaşta aramızdan ayrılır. Daha sonra ismi yeğenine verilmiş ve o yeğeni de 2000’li yıllarda Eskişehirspor ve U-19 Milli Futbol takımımızın kalesini korumuştur. Ve diğer erken ölümler; Abdurrahman Temel, Fevzi Rama, Aykut Yiğit…
Kaynakçalar:
* www.tff.org/default.aspx?pageID=286&ftxtID=12457
* Socrates Dergi/ Haziran sayısı (03) / Sayfa 126-129
* Anadolu Yıldızı Eskişehirspor / Özgür Topyıldız / İletişim Yayınları / 2003
* Neredesin Eskişehirspor? / Emre Aköz / Sabah Gazetesi / 10 Ekim 2005
* http://spormenusu.blogspot.com.tr/2008/10/efsaneler-lmez-eskiehirspor.html