19 Mayıs 1999 akşamı Avusturyalı hakem Günter Benkö’nün çaldığı bir düdükle her şey sona erdi. Lazio, Mallorca’yı 2-1 mağlup ederek Kupa Galipleri Kupası’nın son galibi oldu ve 39 yıllık macera tarihe karıştı. Milenyumun sonunun aynı zamanda dünyanın sonunu getireceğine dair inanca kapılanlar haksız çıksa da biz futbolseverler için farklı bir acı son söz konusuydu. Belki konuyu çok dramatize ettiğimi düşünebilirsiniz ama Kupa Galipleri Kupası ilginç dinamikleri, sürprizleri ve anılarıyla özel bir turnuvaydı.
İlk Kupa Galipleri Kupası 1960-61 sezonunda yapılmış olsa da bu organizasyonun arkasında UEFA yerine Mitropa Kupası’nı düzenleyen ekip vardır. Zaten turnuvanın ilk yıllarında ne takımlar ne de izleyiciler bu organizasyonu pek sahiplenmezler. Bilinenin aksine katılım şartları oldukça serbest tutulur ve “kupa galibi olma şartı” aranmaz. 1968’de UEFA bünyesinde yer alan tüm ülkelerin kupa şampiyonlarının bu turnuvaya katılmak için davet edilmesi ile yeni bir dönem başlar. 39 yıllık süreçte Barcelona, AC Milan ve Chelsea gibi büyük kulüpler kupada başarı gösterse de sürprizler de sık sık yaşanır. Örneğin; Avrupa futbolunda pek ön planda olmayan Doğu Alman takımları, üç kez final oynama başarısı gösterirler. Kupayı müzesine götüren tek takım ise Magdeburg olur.

1981 Kupa Galipleri Finali… Dinamo Tiflis, Carl Zeiss Jena’ya karşı… Avrupa tarihinde ilk ve son kez finalde iki Demir Perde ülkesi karşılaşır.
Büyük Sürprizlerin Eşiğinde
1969-1974 yılları arasında Heinz Krügel yönetiminde ligde fırtına gibi esen ve neredeyse Milli Takım’ın tüm oyuncularını bünyesinde barındıran Magdeburg, aynı zamanda ülkesinde şampiyon olan en genç yaş ortalamasına sahip takım unvanını elde eder. 1973-74 sezonunun finalinde AC Milan’ı Lanzi’nin kendi kalesine ve Seguin’in attığı gollerle 2-0 yenerek büyük bir sürprize imza atarlar. Bu kadronun sürprizleri, 1974 Dünya Kupası’nda Federal Almanya karşısında alınacak galibiyetle devam edecektir. 1980-81 sezonunda ise Carl Zeiss Jena, tarihin en ilginç finallerinden birinde Sovyet ekibi Dinamo Tiflis ile karşılaşır. Avrupa tarihinde ilk ve son kez finalde iki Demir Perde ülkesinin karşılaşmasının yanı sıra maçı sadece 5 bin civarında izleyici takip eder. Magdeburg’dan sonra ülkenin önde gelen futbolcu fabrikasına dönüşen Carl Zeiss lenslerinin takımı, dripling ve pas üstadı David Kipiani’nin önderliğindeki Dinamo Tiflis’e 2-1 yenilmekten kurtulamaz. O dönem maçlarını 80 bin taraftara oynayan Tiflis ekibi de tarihe önemli bir iz bırakır. Carl Zeiss Jena’dan zirve ve çöküş bayrağını devralan bir sonraki takım ise Lokomotiv Leipzig olur. 1986-87 sezonunda finale çıkma başarısı gösterseler de Van Basten’li Ajax’a mağlup olmaktan kurtulamazlar.
Turnuvada yıldızı parlayan bir diğer Demir Perde ekibi ise Slovan Bratislava olur. 1968-69 sezonunda karmaşa hakimdir. Sovyet tanklarının Çekoslavakya’ya girmesiyle birçok Batı ülkesi Doğu Bloku takımlarıyla maç yapmayı reddeder. İkinci turda Dinamo Bükreş’in elenmesiyle de geriye sadece Slovan kalır. O dönem Michal Vican önderliğinde basit ve hızlı bir futbol oynayan takım; Porto, Torino, Basel ve Dunfermline engellerini aşar. Finalde ise karşılarında Katalan devi Barcelona vardır. Horvath, Hrivnak ve Capkovic’in golleriyle Golyat’ı 3-2 deviren Çekoslovak ekibi, Avrupa’da kupa kazanan ilk Demir Perde takımı olur. Hemen bir yıl sonra ise Polonya’dan Gornik Zarbze, kupanın kıyısından döner. 1972’de Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya kazanacak olan Milli Takım’ın iskeletini oluşturan (Kaleci Hubert Kostka, savunmada kule Jerzy Gorgon, orta sahada Zygrfryd Szołtysik ve Türkiye’ye 8 golü olan forvet Włodzimierz Lubański) takım; Olympiakos, Rangers, Levski Sofia ve AS Roma’yı saf dışı bırakır. Finalde ise Manchester City’e 2-1 yenilmekten kurtulamaz. İki takım bir yıl sonra bu sefer çeyrek finalde karşılaşsalar da Polonya ekibi makus talihini yenemez.
Demir Perde dışında da adını belki de ilk kez duyduğumuz takımlar Kupa Galipleri Kupası’nda büyük yürüyüşlerini sürdürürler. 1983’te finalde Real Madrid’i deviren ve Alex Ferguson’un çalıştırdığı Aberdeen bunlardan biridir. Celtic ve Rangers’ın dominasyonunu bitiren Aberdeen; Gordon Strachan, Mark McGhee ve Erik Black gibi oyuncularıyla göz kamaştırır. 1988’de ise sahneye Belçika takımı Mechelen çıkar. Tarihinde ilk kez bir Avrupa Kupası’nda yer alan sarı-kırmızılı ekip oynadıkları sekiz maçın altısını kazanıp hiç yenilmeden finale çıkarlar. Önceki yıl Leipzig’i mağlup edip kupayı kazanan Ajax’ı Hollandalı Piet den Boer’in golüyle devirerek kupaya ulaşırlar.
Kupadaki son sürpriz final ise 1995’te yaşanır. Gustavo Poyet ve Fernando Caceres gibi Arjantinli oyunculara sahip olsa da Real Zaragoza, finalde Arsenal’e karşı pek de favori değildir. Fakat maçta çektikleri tam tamına 44 şutun ikisini gole çevirmeleri yeterli olur. Özellikle de uzatmaların son dakikasında Nayim’in orta sahanın sağ köşesinden David Seaman’ı avlayan aşırtma golü unutulmazlar arasına girer.
Türkler ve Diğerleri
Turnuva başladığı yıllarda, Türk futbolunu yönetenler tarafından heyecanla karşılanır. Milli Lig takımlarının yaşadığı ekonomik krize rağmen Avrupa ile bağları güçlü tutmak isteyen Federasyon Başkanı Orhan Şeref Apak, 1962’de bir milli kupa düzenlenmesini ister. Avrupa’da yaygın olmasına karşın Türkiye’de ilk kez düzenlenecek olan kupaya ilk zamanlar yoğun bir tepki gösterilir. Amatör takımların da davet edilmesiyle maçlarda şiddet olayları, hakem saldırıları ve sakatlanmalar yaşanır. Buna rağmen “Avrupalı sayıldığımız bir devrede milletlerarası taahhütlerimizi yerine getirmeliyiz” diyen Apak eninde sonunda amacına ulaşır. Hatta ilk şampiyon Galatasaray’ın hocası Gündüz Kılıç, ligi de lider bitirmesine karşın takımını Kupa Galipleri Kupası’na götürmek ister. Bunun nedeni Şampiyon Kulüpler Kupası’na katılan Demir Perde ülkelerine karşı alınan başarısız sonuçlardır ve Kupa Galipleri’nde Doğu Avrupa’dan daha az takım vardır. Halbuki Gündüz Kılıç’ın görüşünün aksine Demir Perde ülkeleri ilerleyen yıllarda Kupa Galipleri Kupası’nda büyük başarılar göstermişlerdir. Nihayetinde bu istek kabul görmez ve kupa finalisti Fenerbahçe, Türkiye’den katılım gösteren ilk takım olur.
Kupa tarihinde zaman zaman Türk takımları da isimlerinden söz ettirirler. Yine de elde edilen başarılar çeyrek finalin ötesine geçemez. 1964’te Fenerbahçe, çeyrek finalde MTK Budapeşte’ye play off maçında 1-0 mağlup olarak yarı finali kaçırır. 1970’te Göztepe, Roma engeline takılır. Beş yıl sonra Bursaspor’un sürpriz çıkışı Dinamo Kiev engeline çarpar. Son olarak ise 1992’de Galatasaray, güneşli bir gün ve karlı bir sahada Werder Bremen’e elenerek yarı finalin kapısından döner.
Bugünün birçok dev kulübü de ilk kez Kupa Galipleri Kupası’nda dikkat çekerler. Örneğin; Tottenham Hotspur, 1963’te Avrupa’da kupa kazanan ilk İngiliz takımı olur. Bugünlerde umarsızca para harcayıp Avrupa’da hayal kırıklığı yaşayan Manchester City ve Paris Saint Germain, ilk ve tek Avrupa kupalarını bu turnuvada kazanırlar. Yine Chelsea, Barcelona ve Bayern Münih gibi ekipler ilk kıvılcımları burada çakarlar.
Bir Turnuvanın Hatırlattıkları…
Peki en çok neleri özlüyoruz? Bunun ilk cevabı, “Damdaki Kemancı” müzikalinin başkarakteri Tevye’nin sürekli tekrarladığı gibi “gelenek!” Kupa Galipleri Kupası’nın 39 yıllık tarihi çok uzun görünmese de kendine has dinamikleri uzunca bir süre futbolseverler tarafından benimsendi. Öncelikle bir “Kazananlar Kulübü” olarak görülüyordu. Kupa galibi olarak özel bir topluluğa katılma hissiyatı vermesinin yanı sıra küçük kulüplerin devleştiği ve kendilerini göstermek için fırsat bulduğu bir arena yarattı. UEFA Kupası zamanla üçüncü turun da yer aldığı uzunca bir maratona dönüşürken Kupa Galipleri’nde ikinci turdan çeyrek finale yükselme ihtimali hem bir fırsat hem de psikolojik eşik haline dönüştü. Turnuvanın ilk yılı hariç yapısı hiç değişmedi; elemeye dayalı ve tek maçlı final sistemi hep sürdü.
Bunun yanı sıra kendine has bir “lanet” de yarattı: Kupayı kazanan takımlardan sekizi, ertesi yıl tekrardan final oynama şansı elde etseler de hepsi kaybettiler. Atletico Madrid, Anderlecht, Arsenal, Ajax, Fiorentina, Milan, Parma ve Paris Saint Germain, yeri geldiğinde Magdeburg, Mechelen gibi favori olmayan ekiplere boyun eğdiler. Geleneğin yanı sıra Kupa Galipleri Kupası bazı yenilikçi yaklaşımların ilk kez uygulandığı yer oldu. Deplasman golü kuralının Avrupa’da uygulandığı ilk turnuva olarak tarihe geçerken 1972’de şampiyon olan Rangers’ın taraftarlarının taşkınlıkları nedeniyle ertesi yıl Avrupa’dan men edilmesi, ilk kez uygulanan bir karar oldu.

1972 Kupa Galipleri Kupası’nı kazanan Glasgow Rangers’lı futbolculardan galibiyet pozu.
Birkaç yıldır UEFA, Avrupa futbolunu yeniden tasarlamaya çalışıyor gibi görünse de aslında pastadan büyük pay alan ülkelerin ve takımların dilimlerini genişletmekten başka bir şey yapmıyor. Yıllardır hayal edilen ve eşitlikten uzak “Kapalı Devler Ligi”ni “Dream League” adı altında bir “Avrupa rüyası” gibi pazarlamanın yanı sıra küçük kulüplerin kendi aralarında maç yapıp kendi yağlarında kavrulacakları bir turnuvanın kurulması düşüncesi hep masada duruyor… Ve bu düşünceden bahsedilirken de Kupa Galipleri Kupası’nın ne kadar düşük profilli olduğundan söz ediliyor. Evet, özellikle son yıllarında kupada bariz bir kalite düşüklüğü gözlemleniyordu. Fakat bunun asıl nedeni, Şampiyonlar Ligi’nin genişletilmesi ve kupa şampiyonlarının ligdeki durumlarına göre buraya katılmalarıydı. Kısacası kupayı devlerin yarıştığı bir turnuva yapan da sonrasında onu kanatsız bir kuşa çeviren de UEFA’ydı. Yeni turnuva nasıl olur bilinmez ama sadece “tescilli kazananlar”ın kupa için yarıştığı bir turnuva için Kupa Galipleri Kupası’nı hatırlamaya devam edeceğiz gibi görünüyor.
Günter Benkö son düdüğü çaldı mı gerçekten?
Kupanın tüm kazananları: