Toprak Saha – Aylık retro futbol e-mecmuası
  • Zat-ı Muhteremler
  • An-ı Şahaneler
  • Yad-ı Hafta
  • Fi Maçı
  • Kadim Takımlar
  • Cemiyet Haberleri
  • Malumat Saha
MALUMAT SAHA

O Zaman Şarkı Söylemek Lazım

Toprak Saha · Ağustos 2015

sarkž söylemek lazžm o zaman

-Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-

Pavarotti, Alpay, Rod Stewart, Julio Iglesias, Fecri Ebcioğlu ve Mustafa Uyar. Onlar, küçüklüğünde meşin topla tanışıp sonrasında çeşitli sebeplerle ondan uzaklaşanlar. Şarkı söylemek, düşlemek, gülmek ve yürümek için…

17. yy’da yaşamış Parisli şair Savinien Cyrano de Bergerac’ın gerçek hayat öyküsünden esinlenilerek yazılmış bir tiyatro oyunu vardır: Cyrano de Bergerac! Oyunun unutulmazlarında biri ise bir tiradtır. Türkçeye çevireceksek tiradın adı ”İstemem, Eksik Olsun”dur. Rüştü Asyalı’nun muhteşem sesinden o tiradı dinlediğinizde hiç şüphe yok ki; sizi şu cümleler kucaklayacak, dört bir yanınızı saracaktır: “Korkmak, tükenmek, bitmek…  İstemem! Eksik olsun! Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek… Tek başına… Özgür olmak… Dünyaya kendi gözlerinle bakmak…”

İşte biraz sonra okuyacağınız ünlü şarkıcılar, küçüklüğünde meşin topla tanışıp sonrasında çeşitli sebeplerle ondan uzaklaşanlar. Şarkı söylemek, düşlemek, gülmek ve yürümek için…

“Ayrılık Rüzgarı”

Hüznün baki olduğu sesler vardır. Türk müzik tarihine damga vuran Alpay da onlardan biridir. Gençlik yıllarında yüzme, Uzakdoğu sporları, koşu gibi branşlarda başarılı olan Alpay Nazikioğlu, futbolda da kısa sürede dikkatleri üzerine çeker ve Ankara Demirspor’da futbol oynamaya başlar. Ardından, Gençlerbirliği’nde devam ettirir, profesyonel futbol yaşamını. İzmir’de katıldıkları bir turnuvada gol kralı bile olur. Böylece, lise öğrencisi iken Genç Milli Futbol Takımı’na seçilir. Kadroda kimler yoktur ki; Fenerbahçeli Akgün, Beşiktaşlı Coşkun Taş, Ercan Ertuğ, kalede Varol…

“Eğitim mi, top peşinde koşmak mı?” O dönemde büyük bir sorundur. Çünkü Alpay futbol oynar oynamasına ama bu sefer derslerde devamsızlık yapması problem olmaktadır. Hatta bu sebepten dolayı okulunu bile değiştirir ama sonunda liseden mezun olur. Ardından, biraz da babasının isteğiyle Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yazılır ve futboldan uzaklaşır. İleride seslendireceği “Ayrılık Rüzgarı” şarkısı bir nevi tam içinde bulunduğu o dönemi anlatıyordur.

Alpay, eğitimi için futboldan uzaklaşır uzaklaşmasına ama bu sefer de sanatsal yanlarını geliştirir. Böylece 1960’ların başında müzik kariyeri başlar. Romantik folk ve rock tarzında deneysel müzikler yapar. Radyoda birçok Fransız chanson’unun ve İtalyan napolitan’larının aranjmanlarını Türkçe’ye uyarlıyarak seslendir. Popüleritesi özellikle kadın dinleyiciler arasında git gide artar. Ama sahneye çıkmadığı için Alpay’ın kim olduğu uzun zaman öğrenilemez. Hatta çıkan dedikodularda, özürlü olduğu, onun için ortaya çıkmadığı veya çok çirkin biri olduğu için resim çektirmediği dedikoduları kulaktan kulağa yayılır.

Hatta bir anısında Alpay, trende bir genç kızın ona, Alpay adında bir şarkıcı olduğunu ve onunla çok tanışmak istediğini söyler. Tam karşısında duran o adamın aradığı kişi olduğunu bilmeden… Sonunda Alpay o hayranına kendini tanıtır.

Alpay sahneye ilk çıktığında, takvim yapraklarının yıl hanesinde 1964 yazıyordur. O sırada Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde son sınıf öğrencisidir. Ankara’daki Büyük Sinema’da ilk ciddi konserini verir ve de yüzünü gösterdir. O dönemde konser biletleri ortalama 2.5 liradır. Alpay’ı dinlemek için 25 lira ödeyen hayranları sinema salonunu hınca hınç doldurur.

O ilk konserden bugüne onlarca hit parçayı seslendirir Alpay. Türk müziğine damgasını vurur. Çoğu haftalarca liste başı olan parçaların arasında hangileri yoktur ki; ‘Kara Tren’, ‘Eylül’de Gel’, ‘Maria’, ‘Ayrılık Rüzgarı’, ‘Fabrika Kızı’, ‘Senin İçin’, ‘Gitme’, ‘Hayalimdeki Resim’, ‘Estrella Del Mar’, ‘Now I’m Alone’, ‘El Vagabundo’, ‘Adios Maria’, ‘Norma Mia’, ‘Bu Kaçıncı Sevda’, ‘Yüreğimi Al’, ‘Bir Daha Böyle Seversem’, ‘Muhabbet Kuşları’, ‘Yüreğine Al Küçük Bir Öykü’…

“Uyan Luciano”

Bir dönem tam bir Juventus taraftarı olan İtalyan tenor Luciano Pavarotti’nin futbolla ilişkisi sadece taraftarlıktan ibaret değildir. Çocukluğunda Modena kulübünün alt yapısında futbol oynamışlığı da vardır. Kalede panter kesilip kesilmediği bilinmez ama antrenmaları kaçırmadığı hep söylenir. Taa ki; annesinin onu öğretmen olması için ikna etmesine kadar.

Pavarotti, 12 Ekim 1935’te İtalya’nın Modena şehrinde doğar. Babası Fernando fırıncıdır ve aynı zamanda müzikle de ilgileniyordur. 2. Dünya Savaşı nedeniyle aile 1943 yılında şehir dışına taşınmak zorunda kalır. Bir çiftlikte küçük bir oda kiralarlar. Pavarotti’nin müzikle ilk tanışması, bu küçük odada babasının günün önemli tenorlarından oluşan müzik arşiviyle başlar. Ardından, 9 yaşındayken kasabadaki küçük kilisenin korosunda şarkı söylemeye başlar.

Erkek çocukların pek çoğunda olduğu gibi küçük Luciano da futbola çok meraklıdır. Okuldan mezun olduktan sonra kariyeriyle ilgili bir ikilemle yüzleşmek zorunda kalır. O, profesyonel bir futbolcu olmak istese de annesi onu öğretmen olmaya ikna eder. İki yıl öğretmenlik eğitimi alsa da ilerleyen yaşlarda bu sefer müzik tutkusu baskın gelir ve dönemin ünlü müzisyenlerinden aldığı derslerle 1961 yılında ‘Concorso Internazionale’ adlı müzik ödülünü kazanır. Opera dalındaki başlangıcını bir tiyatro salonunda ‘La Boheme’ eseri ile aynı yılın 29 Nisan’ında yapar. Ama onu dünyaca üne kavuşturan ise Giacomo Puccini’nin Turandot operasının en ünlü aryası olan ‘Nessun Dorma’dır (Kimse Uyanmasın).

Başarılarla dolu kariyerinden sonra 2007 yılında, doğduğu şehir olan Modena’da hayatını kayber. Çocukken antenmanlarına çıktığı Modena takımının maçından bir gün önce…

“Hayat Devam Ediyor”

Şöyle bir arkanıza yaslanıp, düşünün… Bir gün dünyaca ünlü bir kulübün mesela Real Madrid’in gelecek vaad eden kalecisisiniz, ertesi gün ise dünyaca ünlü bir şarkıcı. Olur mu öyle şey diyorsanız; buyurun, sizi Julio Iglesias ile tanıştıralım. Evet o bildiğimiz ‘baba’ Iglesias…

Julio Iglesias, gençliğinde Real Madrid’in ikinci takımı olan Castilla FC’nin kalesini korur. Ama 20 yaşına girmeden bir gün önce talihsiz bir trafik kazası geçirir. Yaklaşık 1.5 yıl boyunca yarı felçli olarak yaşar. Hatta doktorlar bile bir daha yürüyebileceğine inanmazlar. Fakat yaşam ona ikinci bir şans verir. Hastanede kaldığı sürede ona, parmaklarını hareket ettirip, egzersiz yapabilmesi için bir gitar hediye edilir. Hatta bu gitarla ilk şarkısı olan ‘La Vida Sigue Igual’ı (Hayat Devam Ediyor) besteler. Kaza ile birlikte futbol hayatı sona ermiştir ama artık yeni bir hayat onu bekliyordur. Azminin attığı ara paslarla ve zamanla iyileşir. Üstelik eline aldığı o gitarı bir daha bırakmaz. İspanya’da 1968 yılında düzenlenen Benidorm Festivali’ne katılır ve müzik kariyeri başlar. Her kazada bir hayır vardır derler ya; işte onun canlı tanığıdır Julio Iglesias.

Diana Ross ile birlikte söylediği ‘All of You’, geleneksel flamengo şarkısı olan ‘La Cumparsita‘, disko pop parçası olan ‘Sono Un Vagabondo’, Dolly Parton il yaptığı düet ‘When You Tell Me You Love Me’, Portekizce seslendirdiği ‘Agua Doce, Agua Do Mare’, bir klasik olan ‘Moonlight Lady’, dört dilde söylediği “Nathalie”, İtalyanca okuduğu ‘Se Mi Lasce, Non Vale’, dillerden düşmeyen ‘Yesterday When I Was Young’, listeleri altüst eden ve Willie Nelson ile birlikte söylediği ‘To All The Girls I’ve Loved Before’ şarkılarından sadece birkaçı…

“Dünya Dönüyor”

1927 yılının bir Mart günü, sabaha karşı bir bebek doğar Cihangir’de… Babası bu fecir zamanı doğan çocuğa Fecri adını koymayı uygun görür. İşte o çocuk Türk popunun babası‚ Türkiye´ye pop müziği getiren adam olarak bilinen Fecri Ebcioğlu’dur. Bilinmeyen yönü ise bir dönem kaleci olduğudur. Anadoluhisarı’nda başlayan futbol hayatı Karşıyaka ile devam eder. Zamanla ona “Kedi Kaleci” lakabı takılır. Ardından Fenerbahçe’ye transfer olur. Ama takımın yedek kalecisidir. Çünkü önünde Cihat Arman gibi bir efsane vardır. Fazla forma şansı bulamadığı için askere gider ve askerliği sırasında Muhafızgücü takımının kalesini korur, sonra ise yeni kurulan İstanbul’un Adalet kulübüne transfer olur. Milli Takım’a da seçilir. Adalet ile başarılı maçlar çıkarırken bir sezon, son maçta Galatasaray karşısında talihsiz goller yer. Son on dakikaya 3-1 önde giren Adalet, “Kedi Kaleci” Fecri’nin hatalarıyla maçı 4-3 kaybeder. Fecri Ebcioğlu da o andan itibaren kaleciği bırakır. Futbolu bıraktıktan sonra, bir süre Amerika’ya gider. Orada müzik eğitimi alır.

Yabancı şarkıları Türkçe’ye çevirme fikriyle Türkiye’ye pop müziği getiren kişi olarak tanınan Fecri Ebcioğlu, Ajda Pekkan’ın seslendirdiği şarkıların aranjmanını yaparak bir döneme damga vurur. ‘Eylül’de Gel’, ‘İki Yabancı’, ‘Dünya Dönüyor’, ‘Deniz ve Mehtap’ gibi unutulmaz şarkı sözlerine imza atan Ebcioğlu, futboldan kopamaz ve sarı-lacivertlilerin unutulmaz ‘Fenerbahçe Marşı’nı yazar.

“Beni Taşlara Vurun”

“Hep güleryüzlü ve alçak gönüllü bir insan olmasından ötürü, tarzı ne olursa olsun, insanlar onu seviyor.” Bir hayranı arabesk şarkıcı Mustafa Uğur’u neden sevildiğini yukarıdaki cümlelerle anlatıyor. Güleryüzü ve sesiyle unutulmaz şarkılara imza atar Uğur. Şimdi hayranlarını hüzünlendiren adam, gençliğinde teknik direktörünün yüzünü fazlasıyla güldürmüştür.

Uğur, Gaziantep’te henüz ikinci sınıftayken öğretmeninin tavsiyesiyle bir şarkı yarışmasına katılır. Yarışmada birinci olup daha 10 yaşındayken albüm çıkartır. Ama Uğur’un bir yeteneği daha vardır. O da futbol! Dönemin Gaziantep teknik direktörü Veselinoviç tarafından çok beğenilip, 16 yaşında A takıma çağırılır. Genç Milli Takım’a kadar yükselse de zamanla Mustafa Uğur’un müzik aşkı ağır basar ve futbolu bırakıp tekrar sahnelere döner. Ama ortada bir sorun vardır. Bonservisi Kahramanmaraşspor’daydır. Ve kulüp onun futbola vedasını tek bir şartla kabul eder; kulüp yararına bir konser verecektir. Nitekim de öyle olur ve Gaziantepspor, Küçükçekmecespor ve Kahramanmaraşspor’da geçen futbol hayatının yerini yurdun dört bir yanında verdiği konserler alır.

“ Önce Futbol Vardı”

‘Kadın avcısı’ ve ‘çapkın’ olarak nitelendirilen ünlü müzisyen Rod Stewart, bütün hayatı boyunca sadece kadınların peşinden koşmaz, gençliğinde meşin yuvarlağında da peşinden koşar.

Ünlü şarkıcının 1961 yılında Brentford kulübünde savunma oyuncusu olarak bir kariyer planladığına inanabiliyor musunuz? Ama işler pek düşündüğü gibi gitmez. Kimilerine göre seçmeleri geçemez. Oysa ünlü şarkıcı yıllar sonra niye müzik kariyerini seçtiği sorulunca şöyle cevap verir: ”Müzisyen hayatı çok daha kolaydı. Hem içki içip hem de müzik yapabiliyordum. Ancak aynı şeyi futbolda yapamazdım. Zaten hayatta yapabileceğim iki şey vardı: Futbol oynamak ya da şarkı söylemek. Ben de müziği seçtim.”

 

PaylaşShare on Facebook0Share on Google+0Share on LinkedIn0Email this to someonePin on Pinterest0Share on Tumblr0Print this page
37. SayıAlpayFecri EbcioğluFutbol ve Müzik Özel SayısıMustafa UyarPavarottiRod Stewart
Share Tweet

Toprak Saha

Eski Sayılardan

  • MALUMAT SAHA

    Ritüel

    Mayıs 2020
  • MALUMAT SAHA

    İtalyan Fedakarlığı

    Mayıs 2020
  • MALUMAT SAHA

    Evim Güzel Evim

    Mayıs 2020

REKLAM

REKLAM

ESKİ SAYILAR

TAKVİM-İ MAZİ

TAKVİM-İ MAZİ

@topraksaha_net

  • Şuan için bu twitter hesabının RSS beslemesi yüklenemez durumda.

Twitter'da @topraksaha_net Takip Et.

  • Anasayfa
  • İletişim

Toprak Saha © 2017. Tüm Hakları Saklıdır.