-Bir Sercan YAZGAN yazısı-
Çok sevdiği sevgilisi tarafından terk edilen, yerine gelenlerin hiçbir zaman onun gibi olmayacağını bilen mutsuzlar futbolda da varlar. Bunlar bazen taraftardır, futbolcudur, yöneticidir… Gidenler mi? Hocalar!
Matt Busby – Wilf McGuinness: Futbolculuk kariyerinin büyük bir kısmında Manchester City forması giyen Busby, teknik direktörlük kariyerinde İskoçya Milli Takımı ve Büyük Britanya Olimpik Milli Takımı dışında sadece Manchester’ın diğer tarafında, United’da çalışmıştır. United’la beş lig şampiyonluğu, bir Şampiyonlar Ligi kazanan İskoç Hoca, 2010 yılında Sir Alex Ferguson’un kırılması zor rekoruna kadar Kırmızılar’ı en uzun süre çalıştıran teknik direktör olma onurunu elinde tutuyordu. 1945’te başlayıp, 26 yıl süren Manchester United kariyerine iki FA Cup, beş de Community Shield zaferi katan Busby, yerini 1971 yılında Wilf McGuinness’e bıraktı. Rezerv takımdan A takımın başına gelen McGuinness, Busby efsanesinin yanından bile geçemedi ve takımdan kovulduğu güne kadar gideni arattı.
Don Revie – Brian Clough: Günümüzün şampiyonu Leicester City ile futbolculuk kariyerine başlayan Revie, sırasıyla Hull City, Manchester City, Sunderland ve her şeyin kırılma noktası olan Leeds United’ta forma giydi. Leeds United’ta oynadığı son sezonda forvetten antrenörlüğe evrildi ve devamında yönetim takımı kendisine emanet etti. Takımın başına geçtiği ilk sezondan itibaren iyi bir grafik çizen Revie, 13 yıl süren bu macerasında sayısız başarı kazandı. Şampiyonluk yaşadığı 73 – 74 sezonunun sonunda İngiltere Milli Takımı’nın menajeri olmak için yerini bir başka efsane hoca Brian Clough’a bıraktı. Ancak Clough, Leeds United’ta değil Nottingham Forest’ta efsaneleşecekti. Zira Leeds’in başında olduğu tek sezonda Revie’nin bıraktığından çok uzakta bir grafik çizmiş ve efsaneye dönüşmek için takımdan ayrılıp, Nottingham yollarına düşmüştü. Olan ise başarıya alışmış Leeds United taraftarına olmuştu.
Mustafa Denizli – Sigfried Held: Jupp Derwall’ın yanında üç yıl yardımcı antrenörlük yaptıktan sonra Derwall’ın hastalandığı bir maçla takımın başına geçen ve buradan sonra Galatasaray’ın teknik direktörü olan Mustafa Denizli, yıllar sonra iki kere daha başına geçeceği bu takıma ilk sezonunda bir şampiyonluk, ardından gelen sezonda ise Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynama başarısını kazandırdı. O yıllarda tecrübesiz ve genç sayılabilecek Denizli’nin performansı futbol camiasını şaşırttığı gibi, taraftarın da kalbini kazanmasını sağlamıştı. Bu performans Almanya’da da dikkat çekince 88 – 89 sezonunda Alemannia Aachen’ın başına geçmek için Galatasaray’dan ayrıldı. Onun yerini doldurmak için seçilen isimse Alman Sigfried Held idi. Ancak Held’in takımın başına geçişiyle başarısızlıklar da art arda gelmeye başladı. Kötü sonuçların sonucu olarak taraftardan kendisine maç esnasında çakı atılmasına kadar vardı olaylar. Çok geçmeden taraftarın büyük öfkesinin etkisiyle, takımdan Denizli’yi mumla aratarak gönderildi.
Fabio Capello – Óscar Tabárez: Milan’da futbolu bıraktıktan on yıl sonra teknik direktörlük deneyimine 1991 yılında Milan ile başladı Capello. Milan’ın başına geçtiği bu ilk ama sonuncu olmayan deneyiminde takımda beş sezon kaldı. Beş sezona neler sığdırmadı ki? Dört Seria A şampiyonluğu, üç İtalya Süper Kupası, bir Şampiyonlar Ligi ve bir Avrupa Süper Kupası. Kaybedilen iki Şampiyonlar Ligi finali de cabası. 94 – 95 sezonunda takımı şampiyon yaparak ayrılan Capello’nun ardından kim gelse bu başarıların gölgesinde başarısız kalacaktı. Ama yine de kimse Óscar Tabárez’den böylesine kötü bir performans beklemiyordu. Zira son beş yılda fırtınalar estiren takım Tabárez’li sezonu 11. bitirip herhangi bir başarı kazanamadı. Güney Amerika’nın El Maestro’su o günlerden beri İtalya’da pek de güzel anılmaz oldu.