Futbolun bir dönemine oyuncu-menajerler damga vurdu. Kimileri takımını hem gol atarak hem taktik vererek büyük başarılara taşırken kimileri de hezimetler yaşadı. Adeta takımın her şeyi olan ve futbol tarihinde öne çıkan oyuncu-menajerleri derledik.
Graeme Souness
Graeme Souness ismini çoğu insan Kadıköy’e diktiği bayrakla hatırlasa da o bundan çok daha fazlasıdır. Futbolculuğunda Liverpool’un efsanevi döneminde birçok başarılara imza atan Souness, kariyerinin sonlarında dünya çapında tanınmış bir orta saha oyuncusuyken Rangers’tan değişik bir teklif alır. Glasgow takımı uzun süredir en büyük rakipleri Celtic’in ligte büyük üstünlük kurması nedeniyle yeni bir çıkış aramaktadır. Bu çıkışı da Souness’ın yapabileceğini düşünür ancak İskoç oyuncuya yapılan teklif onun hem orta saha oyuncusu olarak futbolculuğa devam etmesi hem de kulübün teknik direktörü olmasıdır. Souness, 1986 yılında bu teklifi kabul eder.
İlk maçta yaşananlar daha ilk baştan büyük bir şoka neden olur. Souness, henüz maçtın 34. dakikasında rakibine çok sert girdiği için oyundan atılır. Daha sonra basına durumu şöyle açıklar: “Ayakkabılarım adamın bacağı üzerinde koştu” Bu durum onun daha ilk haftadan sorgulanmasına yol açtı. Ancak Souness bu atmosferi hızla tersine çevirir ve Rangers’ı ilk sezonunda şampiyonluğa taşır. Lig Kupası’nda ise İskoç futboluna yıllardır hükmeden Celtic’i finalde 2-1’le geçmeyi başarır.
Ertesi yıl “Souness’ın yaptığı en iyi transfer” olarak adlandırılan anlaşma gerçekleşir. Asistan olarak yanına Alex Fergosun’un iki numarası Walter Smith’i alır. Smith, Souness kulübü bıraktıktan sonra takımı devralıp şampiyonluk serisine kaldığı yerden devam edecektir. 1989 senesinde ise Rangers kulübünde asla unutulmayacak bir devrime imza atar. O güne kadar transfer politikası olarak sadece Katolik futbolcuları kulüp bünyesine katan Rangers, Souness önderliğinde Mo Johnston ile sözleşme imzalayarak bu politikayı yıkar. Johnston iki sezonda toplam 76 maçta 31 gol atarak takımına büyük katkı yapar.
Souness liderliğindeki Rangers art arda üç şampiyonluk ve üç Lig Kupası kazanır. 1991 yılında kulüpten ayrılarak efsanesi olduğu Liverpool’a geri döner. Ondan sonra görevi devralan Smith Souness’la başlayan şampiyonluk serisini 9’a tamamlar. Rangers’ın 1986 senesinde yaptığı hamle başarıya ulaşır. Souness’la birlikte Ibrox Stadı, İskoç Ligi’ni yıllarca domine eden takıma ev sahipliği yapmış olur. 2009 yılında verdiği bir röportajda o yıllara ilişkin şöyle der Souness: “Geri dönüp Ibrox’daki yaptıklarıma bakınca kuralları yıktığımı görüyorum”
Aykut Kocaman
Konyaspor’un son sezondaki üçüncülüğü ve taktik anlayışıyla ligde büyük başarı kazanan Aykut Kocaman’ın Türkiye futbol ligine damga vurduğu onlarca an vardı. 1988 yılında Sakaryaspor’dan Fenerbahçe’ye transfer olmuş ve bu kulübün efsanelerinden birine dönüşmüştü. Oynadığı sekiz yıl içerisinde tam üç kez gol krallığına ulaşmayı başardı. 1996 yılında Avni Aker’de unutulmaz Trabzonspor-Fenerbahçe maçında takımını 1-0 gerideyken önce Oğuz’un sonra kendisinin attığı golle şampiyonluğa taşıdı. Ancak garip bir şekilde o maçtan sonra Fenerbahçe bu iki oyuncuyu da kadro dışı bırakıp başka kulüplere gönderdi.
Yıllar sonra o dönem kulübün başkanlığını yapan Ali Şen bundan dolayı çok pişman olduğunu açıklasa da Aykut Kocaman İstanbulspor’un yolunu tuttu. Bu kulüpte bir süre oynadıktan sonra son senesinde oyuncu-menajer olarak görev aldı. Bu son sene aynı zamanda onun ligde 200. golünü attığı yıldı. Trabzonspor’u 1-0’dan gelip 5-1 gibi bir skorla darmadağın ettikleri maçta attığı o golleri ve aştığı 200 barajını Murat Kosova’ya verdiği röportajda şöyle anlatıyor: “Çok ilginç bir şey, Trabzon maçı öyleydi, arkadaşlarla beraber soyunma odasındayız, futbolcu arkadaşlarım, hem de bir taraftan bir antrenör pozisyonunda, bir çalıştırıcı pozisyonundasın. Soyunma odasına girdik, 1-0 mağlubuz, ne söylediğimi hatırlamıyorum, söylemem gereken birşeyler vardı, birşeyler söylendi falan filan..Oyunun da başlamasına artık 5 dakika falan var, eşofmanlarımlayım, “Ben oyuna giriyorum” dedim, üstümü çıkardığımı hatırlıyorum sadece. Ondan sonra “Ben ısınmaya gidiyorum, siz gelirsiniz” dedim, çıktım ısınmaya gittim. Hakikaten çok ilginçti. Bir rüya gibi oldu, aslında bir kabus gibi olacaktı…Girdim, önce 1-1 yaptık, sonra 2-1 yaptık durumu… Sonra güven karşı karşıya attı, bir tane gol de ben attım, 3-1 oldu… Bir tane daha attım sonra 4-1, bir tane daha attım sonra 92’inci dakikada bir tane daha attım“
Aykut Kocaman oyuncu-menajer olarak görev aldığı o yıl takımı, 44 puanla 12. sırada yer aldı. Kendisi ise attığı gollerle Türkiye futbolunda en çok gol atan 5. oyuncu olarak adını tarihe yazdırdı.
Ruud Gullit
PSV Eindhoven’dan gittiği Milan kulübüyle İtalya’da ve Avrupa’da elde etiği kupaların ardından son senesinde iyiden iyiye yedek kulübesine çakılı kalan Gullit, Sampdoria’ya transfer oldu. 15 gol attığı Sampdoria serüvenini de boş geçmeyerek Sven Goran Erikson’un öndeliğinde takımının İtalya Kupası’nı kazanmasında rol almıştı.
1995 yılına gelindiğinde Glenn Hoddle’ın çalıştırdığı Chelsea’ye ücretsiz olarak transfer oldu. İlk sezonunda takım ligde hayal kırıklığına uğrarken FA Cup’ta yarı finali görmüştü. Bir yıl sonra takımın teknik direktörü İngiltere Milli Takımı başına geçti. Ardından Gullit oyuncu-menajer görevine getirildi. Hoddle’ın ayrılışı 1995/96 sezonunun son iç saha maçından önce onaylanmıştı. Gazeteler Kulübün sahibi Ken Bate’in favorisinin Arsenal’i henüz terk eden George Graham olduğunu iddia ediyordu. Ancak rakip Londra temsilcisiyle olan bağları ve negatif futbol anlayışı nedeniyle Chelsea taraftarları İskoç menajeri kulüpte görmek istemiyordu ve Gullit’in takımın başına getirilmesini istiyordu. Öyle de oldu. Böylece İlk kez bir Hollandalı İngiliz futbol liginde teknik direktör olarak görev almış oluyordu.
Gullit’in oyuncu-menajer olarak görev yaptığı ilk yılda Maviler ligi 6. sırada bitirirken FA Cup’ı kazanarak beklentileri aştılar. Bu süreç Chelsea’nin resmi internet sitesinde şöyle anlatılıyor: “Kulübün süper taraftarı ve yatırımcısı Mathew Harding sezon ortasında helikopter kazasında öldüğünde, Gullit bu trajediyi FA Cup finaline ve zaferine ulaşmak için yeterince iyi kullandı” Bu aynı zamanda 26 yıl sonra ilk büyük başarı anlamına geliyordu. Gullit şöyle açıklama yaptı: “İnsanların benim arkamdan bağırmalarını ve bu ‘seksi futbol’ nedeniyle memnuniyetlerini görünce büyük bir tatmin yaşadım”
Bir sonraki sezon Maviler yükselişini devam ettirip ikinci sıraya kadar çıkmışken Gullit yönetimle girdiği anlaşmazlık nedeniyle beklenmedik bir şekilde takımdan kovuldu. Daha sonra Newcastle, Feyenoord ve LA Galaksi gibi takımları çalıştırdıktan sonra başarılı bir TV kariyerine imza attı. Hollandalı Chelsea günlerini şöyle anıyor: “Gerçekten eğlendiğim tek zamandı”

Kenny Dalglish, futbolcu olarak büyülediği Anfield tribünlerini, menajer olarak da etkilemişti…
Kenny Dalglish
1985-86 sezonunda Dalglish 34 yaşındayken Liverpool’da oyuncu-menajer görevine getirildiğinde halihazırda Kop tribününün tartışmasız kralıydı. Ancak yeni oturduğu koltuk kim olursa olsun çok zor bir görevi ifade ediyordu. Henüz birkaç ay önce futbol tarihinin en akıl almaz olaylarından biri olan Heysel faciası gerçekleşmiş 38 İtalyan taraftar hayatını kaybetmişti. İngiliz futbolu ve bu olayın içerisinde yer alan Liverpool ağır bir travmanın içindeydi. Futbolculuk döneminde efsaneleşen Dalglish’in oyuncu-menajer olarak ilk yapması gerekenlerden de bu travma ile başa çıkmaktı.
İskoçyalı bunu muazzam şekilde başardı. Takımını, görev aldığı ilk sezon hem ligde hem de FA Cup’ta şampiyonluğa taşıdı. Hatta şampiyonluk maçında Chelsea’ye maçın tek golünü atmayı da başardı. Dalglish hem oyuncu hem de menajer olarak takıma büyük katkı yaptığını kanıtlamıştı. Ancak gelecek yıllarda maçlara daha az girip işin menajerlik boyutuna daha çok odaklandı.
İlk sezonu çok iyi kapatmasına rağmen ikinci sezonu boş geçmiş takımın en önemli oyuncusu Ian Rush’ı da Juventus’a kaptırmıştı. Bu da Liverpoollular da soru işaretlerinin artmasına yol açtı. Ancak Dalglish muhteşem bir geri dönüş hazırlıyordu.
John Barnes ve Peter Beardsley’in sezon başı, John Aldridge’in de sezon ortasında takıma katılmasıyla Liverpool sezon sonunda bitime dört hafta kala tekrar şampiyonluğa ulaştı. Özellikle şampiyonluk yarışındaki Nothingham Forest’ı 5-0 yendikleri maçta oynadıkları futbol uzun süre hafızalarda yer etmişti. Bu sezon Liverpool’un resmi internet sitesinde şöyle tanımlanıyor: “Kırmızılar sadece tekrar İngiliz futbolu zirvesindeki yerine ulaşmamış aynı zamanda Anfield’da görülen en eğlenceli futbolu da oynamaya başlamıştı.”
Bir sonraki sezon Rush’ı takıma yeniden kazandıran Dalglish FA Cup finalinde Everton’ı yenerek bir kez daha kupayı Anfield’a getirirken bu kez lig şampiyonluğunu son maçta Arsenal’e kaptırıyordu. Ancak bu sezon kupalardan ve oynanan futboldan çok Hillsborough’da meydana gelen ve 96 Liverpool taraftarının ölümüne yol açan faciayla anılacaktı. Dalglish elinden geldiğince hatta bazı zamanlar günde dört kez ölen taraftarların cenazesine katıldı. Takımı Heysel travmasından başarıyla çıkaran Dalglish kendini çok daha ağır bir travmanın ortasında bulmuştu. 2009 yılında verdiği bir demeçte olayların sorumlusunun polis ve Futbol Federasyonu olduğunu söyleyerek maçın geç başlatılarak olayların önüne geçilebileceğini açıkladı.
1989-90 sezonunda yeniden lig şampiyonu oldu. Ancak FA Cup yarı finalinde uzatmalarda Crystal Palace’a yenilerek kupaya veda ettiler. Bu yıl Dalglish’in aynı zamanda futbolculuk kariyerinin de sonu oldu. Bir sonraki sezon ise ligde üç puan önde gidiyorken ve yine şampiyonluğun en büyük adayıyken 22 Şubat 1991 tarihinde istifa etti. Daha sonra Blackburn Rovers, Newcastle United, Celtic gibi kulüpleri çalıştıran İskoç teknik adam tekrar Liverpool’un başına döndü ancak ilk dönemdeki başarısından uzak kaldı.
Romario
Futbolculuk döneminde her anlamıyla Romario için büyük dünya yıldızı diyebiliriz. Muhteşem bir gol atma yeteneğine sahip olan Brezilyalı kariyerinde 700’den fazla gol attı. Eğer bu gollere genç takım ve hazırlık maçlarını da katarsak sayı 1000’i geçiyor. Oynadığı PSV Eindhoven ve Barcelona ile büyük başarılara imza attı. Milli ve kulüp takımlarıyla, turnuvanın en iyi oyuncusu seçildiği 1994 Dünya Kupası dahil, toplamda 33 kupa kazandı. Futbolculuk kariyerinin son zamanlarını da ülkesi Brezilya’da geçirdi.
Romario, Amerika’da ve Avustralya’da kısa dönemli teknik direktörlük döneminden sonra Ekim 2007’de Vasco da Gama’nın başına Celso Roth’un yerine getirildi. Bu birçokları için tam bir sürpriz olmuştu. Romario 41 yaşındaydı ve kulüpte hem oyuncu hem de menajer olarak görev yapacaktı.
Sadece birkaç ay sonra 6 Şubat’ta takım için tartışma patlak verdi. Kulüp başkanı Miranda’nın kadro seçimine karışmasına karşı çıkan Romario teknik direktörlük görevinden istifa ederek tarihin en kötü oyuncu-menajer performanslarından birini gösterdi. Ancak oyuncu olarak sözleşmesi devam etti. Bu gelişmelerin çok daha kötüsü aralık ayında yaşandı. Romario 4 Aralık’ta Palmeiras maçından sonra doping testinin pozitif çıktığını açıkladı. Savunması da oldukça ilginçti. İlerleyen yaşı nedeniyle saçı dökülüyordu ve kelliğe karşı kullandığı ilaç nedeniyle doping testi örneğinde anabolic steroid maddesine rastlandığını iddia etmişti. Bu skandalın ardından hem futbolcu olarak hem de menajer olarak kariyerine son verdi.
Gianluca Vialli
Chelsea’nin Ruud Gullit’le yeniden yapılanmasının bir parçası olarak Vialli, 1996 yılında Bosman kuralının ilk transferlerinden biri olarak Stamford Bridge’e ayak bastı. Önceki kulübü Juventus onu 1992 yılında 12.5 milyon poundla kadrosuna katarak bir dünya rekoru kırmıştı. O da bunun karşılığını oynadığı futbolla ve 102 maçta attığı 38 golle vermişti.
Chelsea’ye transferinin ardından ilk 11’e tutunmakta zorluk çekse de Gullit’in 1998’deki şok ayrılığından sonra 33 yaşındayken takımıyla oyuncu-menajer olarak yeni sözleşme imzaladı. Vialli, takımın başına geçtiğinde Chelsea Lig Kupası’nda yarı finalde, Avrupa Kupası’nda ise çeyrek finaldeydi. İtalyan inanılmaz bir performans göstererek mucizevi bir şekilde iki kupayı da aldı. Ligi de dördüncü sırada bitirerek Chelsea efsanesi olma yolunda büyük adımlar atacağını gösterdi. Aynı zamanda Kazanılan Avrupa Kupası onu aynı zamanda bu kupayı kazanan en genç teknik direktör yapıyordu (bu rekor 2011 yılında Andre Villas-Boas tarafından kırılmıştır).
Bir sonraki sezona çok iyi başlayan Vialli’nin ekibi Avrupa Süper Kupası maçında Real Madrid’i geçerek kupaya uzandı. Ligi şampiyon tamamlayan Manchester United’ın sadece 4 puan gerisinde üçüncü tamamladı. Bu aynı zamanda Maviler’in ligde 1970’den beri gördüğü en üst sıra anlamına geliyordu. Sezon sonu menajerlik görevine daha fazla yoğunlaşabilmek için futbolculuğa nokta koyan Vialli son kez Derby County karşısında forma giydi ve o maçta golünü de attı. Chelsea’de oynadığı iki sezonda 83 maçta tam 40 gol atmayı başardı.
Yeni sezona sadece teknik direktör olarak giren İtalyan, Şampiyonlar Ligi’nde Barcelona’ya kaybettiği çeyrek finale kadar yükseldi. Bu sezon aynı zamanda finalde Aston Villa’yı yenerek FA Cup’ı müzesine götürdüler. Ancak ligde işler iyi gitmedi ve sezon sonunda beşinci sırada yer aldılar.
Takımın başında yer aldığı son sezon olan 2000-2001 sezonuna kötü başlayan Vialli ligin henüz 5. haftasındayken kovuldu. Ancak 3 yıldan daha az bir sürede kazandığı 5 kupayla kulüp tarihinin en başarılı teknik direktörü olarak İngiliz futbol tarihine geçti.