Beckenbauer, 70’li yıllara damgasını vururken, yolu Türkiye’yle de sık sık kesişti. Gerek kulüp, gerekse de milli takımlar düzeyinde ona karşı oynayan yıldız futbolculara Kaiser’i sorduk.
Franz Beckenbauer, 1970’li yıllarda Pele’den yadigâr ‘beynelmilel futbol ilahı’ tahtını Cruyff ile paylaşan isimdi. Onu televizyondan izlemek bile büyük bir ayrıcalık, gelecek nesillere karşı kullanacakları afili bir rütbeydi dönemin futbolseverlerinin omuzlarında. Onlardan daha şanslıları da vardı tabii ki; onu, stadyumlarda kanlı canlı izleyenler… Nitekim Kaiser’in yolu sık sık Türkiye’deki top sahalarına düşüyordu o yıllarda.
İlk olarak 1972 Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde Türkiye ile aynı grupta yer aldı Federal Almanya. Köln’deki ilk maç, Türk futbol tarihinin en büyük 90 dakikalarından biri olarak geçti kayıtlara: 1-1. Rövanş ise Beckenbauer ve saz arkadaşlarının resitaliyle, 3-0 olarak yazıldı skorborda. Türk seyircilerle ikinci vuslatı kulüp düzeyinde oldu. 1972-1973 sezonunda Bayern Münih, Galatasaray ile ilk turda eşleşmiş; İstanbul’daki 1-1’lik sonuç, Cim Bom sevdalılarını ümitlendirse de rövanş, 6-0’lık hüsranla noktalanmıştı. Son olarak ise hususi bir milli mesaide, 1975’in Aralık’ında çıktı İnönü’nün çamurla kaplı zeminine İmparator. Takımı, maçı 5-0 kazanırken, o da bir nevi Türk seyircilere vedasını gerçekleştiriyordu.
Büyük liberonun sanatını icrasına Mithatpaşa (İnönü) Stadyumu’nda şahit olan seyircileri saygıyla selamlarken, futbol resitaline daha da yakından tanıklık edenlere; ona karşı oynayan futbolculara Beckenbauer’i sorduk. 11 ismin ağzından bir ‘libero güzellemesine’ davetlisiniz!
Rasim Kara: 20 gün önce S.S.C.B’yi, İzmir’de güzel bir oyunla 1-0 mağlup etmiştik. Daha sonra F.Almanya ile İnönü’de oynayacaktık. Maçtan önce sulu kar yağışı vardı ve zemin bileklere kadar çamurla kaplıydı. Böyle bir durumda dahi Beckenbauer’in kaptanlığını yaptığı F.Almanya, pas hatası yapmadan oynadı diyebilirim. Bekleri dâhil gol pozisyonuna girmeyen adamları yoktu. Rakiplerimiz izleme imkânımız olmadığı için gözümüzde çok büyütmüştük Almanya’yı. Devamlı, “Beckenbauer nasıl oynuyor, arkadaşlarını nasıl oynatıyor?” gibi düşünceler vardı kafamızda.
Hiç unutmuyorum o maçta bir penaltı oldu Almanya lehine ve Beckenbauer geçti topun başına. Tüm oyuncular, penaltıyı nasıl gole çevirecek diye bakarken, iyi konsantre olup penaltıyı kurtarmıştım. Sol tarafıma plase bir vuruş yapmıştı, ben de köşeyi sezip topu çıkardım ama dışarıdan gelen Worm, golü atmıştı. Hayatımda ilk ve son kez beş gol yedim o maçta. Ona rağmen bizim takımın en iyi oyuncusu bendim yıldız tablosunda!
Müthiş bir karakterdi. Kaptan değil sanki devlet başkanı gibiydi. Maçtan sonra soyunma odasında gittik, normalde kaleciyle kazak değiştirmem lazım ama ben Beckenbauer’le değiştirmek istedim! Üzerinde forma yoktu, ben de Stielike’den aldım. Hala da saklarım…

“Tüm oyuncular, penaltıyı nasıl gole çevirecek diye bakarken, iyi konsantre olup penaltıyı kurtarmıştım” -Rasim Kara-
Turgay Semercioğlu: İnönü’deki 5-0’lık maçta karşı karşıyaydık. Ben sağ bek, o libero olunca pek karşı karşıya gelmedik ama Tarabya Oteli’nde birlikte kamp yapmıştık. O şahane Alman takımının kaptanı olarak müthiş bir havası vardı. Çok iyi bir eğitmen gibiydi arkadaşlarına karşı. Onların da Beckenbauer’e ne kadar saygı duyduklarını görmüştük.
Biz, zeminin çamur olması nedeniyle sevindik, “Almanlar çim sahaya alışık, burada oynayamazlar” dedik ama müthiş oynadılar ve 5-0 yendiler, engelleyemedik! Beckenbauer, arkada büyük bir virtüöz, büyük bir kaptandı. Saha içerisinde kendini dinletiyordu. O zamanlar liberolu sistem vardı. Önünde Schwarzenbeck oynardı ön kesici olarak. O keser, Beckenbauer de kurnazlığını kullanarak toplardı sekenleri. Bugün, onunla mukayese edebileceğim bir oyuncu yok!
Zekeriya Alp: 1971’de Avrupa Şampiyonası adı altındaki organizasyonun eleme müsabakasında Almanya ile İstanbul’da karşılaşıp 3-0 yenildiğimiz maç, benim ilk milli maçımdı. Beckenbauer, dünya futbol tarihinde en yetenekli, en efendi isimlerinden biriydi. Zaten futbolu bıraktıktan sonra da gerek Bayern Münih’e hem antrenör hem de başkan olarak hizmet vermesi gerekse de Alman futbolunda söz sahibi olmasıyla değerini kanıtlamış bir isim olduğunu görüyoruz.
İlk yıllarında orta alanda oyuncusuydu. Bir müddet sonra libero olarak oynamaya başladı ve o mevkinin gelmiş geçmiş en iyilerinden biri olarak tarihe geçti. Geriden aldığı toplarla hücuma çıkışı, paslarındaki yüzde oranının yüksek olması ve son derece zeki bir futbol anlayışını uygulaması sebebiyle örnek bir futbolcuydu. Benim için daha da önemli olanı, saha içinde rakiplerine karşı da futbolundaki zarafetini korumasıydı. İsminin en tepelerde olmasının sebeplerinden biri de budur bence.
İsmail Arca: Hem karakteri hem de oynadığı mevkideki başarısıyla dünyanın en iyilerinden biriydi. Onu izledikten sonra ben de onun gibi geriden oyun kurarak, verkaçlarla gol pozisyonu yaratma hususunda takımıma katkı sağlamışımdır. O zamanki şartlarda pek izleme fırsatımız olmadı. Belki daha çok izlesek, kendimizi daha da geliştirebilirdik.
1975’teki maçta ağır bir sahada karşılaştık. Çok iyi bir takımla oynamanın onurunu yaşamıştık. O takımın kaptanıydı ve bir maçla tanımama rağmen saygın bir iz bırakmıştı bende. Maçtan sonra elimle işaret ederek, “Forma değiştirelim” demiştim. Ben ona formamı verdim, o da Federal Almanya’nın o meşhur yeşil formasını verdi. 5 numaralı forma hala evimdeki müzemde durur.
Alpaslan Eratlı: 1970’te Köln’de oynadığımız 1-1’lik Almanya maçı, benim ilk milli maçımdı hatta. Üç defa ona karşı oynadım, belki bir şeyler kapmışımdır ondan! Öyle adamlara karşı oynadığınızda muhakkak yeni şeyler öğrenirsin. Bir kere top gelirken muhteşem pozisyon alırdı. Topu aldığında da öyle bir kontrol ederdi ki, yanına kimse yaklaşamazdı bile!
Bir de ayağının dışını fevkalade kullanırdı. Topu bir yere atacak diye tahmin edersin, bir bakmışsın tak, diğer tarafa atmış. Bire birde de hiç ağır bir adam değildi, geçemezdin! Ben Beckenbauer hayranıydım. Onun dışında hiçbir savunma oyuncusundan etkilenmedim zaten! Bazen “Bugün oynayabilir miydi?” tartışmaları oluyor ama rahatlıkla oynardı diye düşünüyorum, muhteşemdi!
Kamuran Yavuz: Dünyanın en iyisiydi! Mesela Cruyff da komutan gibidir. Ama Beckenbauer ondan da öteydi; hakikaten imparatordu. İlk karşılaştığımız Köln’deki milli maçta orta sahanın göbeğinde oynuyordu. Zaten 1970 Dünya Kupası’nda da orada oynamış, 70’lerin ortasına doğru liberoya kaydırılmıştı.
Tekniği, top kontrolü, pas kabiliyeti, gol pozisyonuna girmesi, gol pozisyonu hazırlaması… Bunların hepsinde müthişti. Beckenbauer’in karşısında oynuyorsanız bile, o sahadaysa onu seyretmek zorundaydınız; ne yapıyor, nasıl pas atıyor, nereye koşuyor… Ben onu izleyerek pas stilimi geliştirdim mesela. Ben de pasör bir orta saha oyuncusuydum ama ayağımın dışını o kadar kullanmazdım. Ona karşı oynadıktan sonra dışımı kullanmaya başladım. Ayağının her bölgesiyle pas atabiliyordu ama dışıyla attıkları inanılmazdı; top, garip bir şekilde havada döner ve adrese giderdi. Topu sağa attığını sanırsınız ama kavis alarak üstünüzden geçer ve sola gider!
Ben Beckenbauer’in topla hareketlerini, göldeki kuğuların yüzüşüne benzetirdim hep. Sahada bir buz pateni sporcusunu, bir baleti izliyordunuz sanki. İzlediğim en zarif futbolcuydu. Fakat rakiple mücadelelerinde de inanılmaz derecede çabuk, agresif ve boğuşabilme kapasitesi vardı. Topa çok hâkim olup iyi oynadığı maçlarda, onu tutan adam da üstüne gidemez, rezil olacağını düşünerek çekinirdi. Çok çabuk ağırlığını koyardı bu durumlarda. Rakibine karşı bu açıdan da bir üstünlük sağlar ve bütün maçı idare etmeye başlardı. Günümüz futbolunda nasıl bir Messi bir daha çıkmaz diyorsak, bir Beckenbauer’in daha çıkacağını da zannetmiyorum!

“Beckenbauer’i geçiyor, onu alt ediyor gibiyim ama işin aslı öyle değil!” -Ali Kemal Denizci-
Ali Kemal Denizci: Beckenbauer’i benim tarif etmeme gerek yok. Oynadığı futbolla dünya futbolunda iz bırakmış muazzam bir isimdi. Üstelik de karşılıklı oynama şerefine nail olduğum bir oyuncuydu. Bir kere sadece ayak topçusu değildi; zekasıyla oynardı. Aslında çok hızlı biri değildi ama zekasını ayaklarına katardı. Onunla birlikte bir karede göründüğümüz meşhur fotoğraf vardır. Günümüzde de her yerde gözüken bir fotoğraf aslında. 1975 yılında İstanbul’da oynadığımız Batı Almanya maçından… O fotoğrafta Beckenbauer’i geçiyor, onu alt ediyor gibiyim ama işin aslı öyle değil; maç onun da muazzam oyunuyla 5-0’lık mağlubiyetimizle bitmişti!
Sanlı Sarıalioğlu: İlk olarak 1970’te Köln’deki 1-1’lik maçta karşılaştım. O dönemin en önemli takımıydı Batı Almanya; Beckenbauer de onların başkomutanıydı.
Köln’deki maçtan biz de endişe duyuyorduk. Stada gittiğimizde, yarısının Türklerle dolu olduğunu gördük hatta mehter takımı bile vardı. Beckenbauer maçtan sonra, “Türklerin sıcakkanlılığına hayran oldum” tarzında bir açıklama yapmıştı. Maçtan önce ise Almanya’daki bir konsolos çalışanı, “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer” demiş ve bizi çıldırtmıştı. Hatta gazeteler de Maier’in, “Türklerden gol yersem saçlarımı kazıtırım” dediğini yazmıştı. Fakat o maçta çok iyi bir oyunla galibiyeti kaçırdık ve 1-1’le puan almayı başardık. Buna rağmen Beckenbauer’e hayran kalmıştık. Hatta hiç unutmam, bir pozisyonda topla üstüme geliyordu, ben de topu almak için bir hamle yaptım… Ani bir hareketle bana öyle bir bacak arası attı ki; o sağa gitti, ben sola…
İkinci maçta Almanlar gerçek gücünü gösterdi ve ilk maçın intikamını alırcasına muhteşem bir futbol oynayarak 3-0 galip geldiler. Orta sahalarında ‘maratoncu’ Wimmer vardı, onu tutuyordum. Adam beni maç boyunca öldürdü. Onunla uğraşırken Beckenbauer orta sahada cirit atmış ve galibiyette başrolü oynamıştı.
Gökmen Özdenak: Galatasaray-Bayern Münih eşleşmesinin iki maçında da oynadım ona karşı. Alman Milli Takımı’nın önemli isimleri vardı Bayern Münih’te; Maier, Schwarzenbeck, Beckenbauer, Breitner, Höeness, Müller… Buradaki maçta Schwarzenbeck ve Beckenbauer’i çok zorladım hatta iki-üç tane kafayla net pozisyonlar kaçırdım. Neyse maç 1-1 bitti, Almanya’ya gitmeye hazırlanıyoruz, gazetelerde “Bayern Münih, Gökmen Özdenak ile ilgileniyor” diye haberler çıktı. Sportif direktörleri beni izleyecekmiş filan… Benim hoşuma gitti tabii! Oraya gittik, bir de Alman gazetelerine röportaj verdim. “Gelirim ama Müller’den çekiniyorum, onu kesebilir miyim bilmiyorum” tarzında şeyler söyledim. Bir yandan da “Ulan, uçuyoruz galiba, gideceğiz Münih’e” diyorum kendi kendime. Sonra maça çıktık…
Bizim takımlar deplasmana çıktı mı 1-9-1 oynuyordu o zaman. Öyle oynayınca tek başıma ne yapacağım! Bir de ilk maçtan sonra Schwarzenbeck’e emanet etmişler beni! Beygir gibi bir adam, nereye gitsem arkamda, ne yapsam ensemde… Sonra sağdan bir orta geldi, tam hamle yapmıştım ki Schwarzenbeck bana bir koydu! Nadia Comaneci halt etmiş yanımda; sekiz taklayla Olimpiyat Stadı’nın tartan pistine uçtum! Maç 80’e kadar 3-0’dı, seyirci tepki gösterdi falan altı oldu!
Beckenbauer çok zeki adamdı, müthiş teknikti. O formayla oynardı ama sen sahadayken onu papyonla görürdün, feci havalıydı tam bir aristokrat. Schwarzenbeck, hücumcuyu sersemleterek onun işini kolaylaştırır, bir nevi tetikçiliğini yapardı. Kaiser, sekenleri toplayıp hazır lokmayı götürüyordu. En iyi dönemiydi ikisinin de. Ona savunmada çok gerek kalmazdı, daha çok verkaçlarla ileriye çıkarak rakibi afallatırdı. Aynı seviyedeki takımlara karşı oynarken çok ileri çıkmaz, zaman zaman da zorlanırdı hatta… Ama bizim gibi ailece kapanan takımları buldu mu, kendi sahasına dönmezdi bile neredeyse!

Rakibin, Beckenbauer ile kaleci arasında olduğu ender anlardan birine de Mehmet Oğuz tanıklık ediyor.
Mehmet Oğuz: Ben Beckenbauer’e karşı üç maç oynadım; Galatasaray’la Bayern Münih’in Şampiyon Kulüpler Kupası’nda oynadığı maçlar ve İstanbul’daki 3-0’lık milli maç. Köln’deki 1-1’lik maçta ise cezalıydım. Nisan 1970’te Türkiye Kupası’nda Eskişehirspor’la oynadığımız karşılaşmada Alman hakeme tekme attığım için 9 ay 22 gün futboldan men cezam vardı…
Beckenbauer, korkunç bir oyun kurucuydu. Seri, soğukkanlı ve zeki… Verkaçlarla rakip kaleye kadar gider ve pozisyon yaratırdı. Özellikle iç sahada oynadıkları maçlarda daha da ön plana çıkardı bu özelliği. Mesela Alman Milli Takımı’nın iç sahada oynadığı maçlarda orta sahada oyun kurucu olarak Köln’lü Overath oynardı. Overath, zarif ve pek mücadeleyi sevmeyen çok teknik bir adamdı. Onun oyunu yönlendirmesi, rakip kalede baskı kurmalarına ve Beckenbauer’in rahatça ileri gitmesine neden olurdu. Dış sahada ise Mönchengladbach’lı Netzer oynatılırdı Overath’ın yerine. O, fizik olarak Overath’tan daha avantajlıydı ve defansın arkasına inanılmaz ani toplar atar, müthiş driplingler yapardı. Böylece Beckenbauer’e hücumda çok iş düşmezdi. Galatasaray-Bayern Münih maçlarında da benzer durum oldu. İstanbul’daki maçta daha rölantide oynamış, Almanya’daki maçta ise bizim yarı sahadan ayrılmamıştı neredeyse. Sonuç olarak 6-0 yendiler bizi zaten.
Beckenbauer’in o yıllarda futbolda ne kadar söz sahibi olduğunu anlamak zor değildi. Türkiye’nin önemli futbolcuları, Adidas marka kramponlar giydiklerinde kramponun üzerinde ‘Beckenbauer’ yazardı. Adidas’ın Beckenbauer serisi epey yaygındı o dönemde. Düşünsene; maça çıkıyoruz çoğumuzun ayakkabısında Beckenbauer’in ismi var!
Ender Konca: Alman futbolunun imparatoruydu, müthiş bir adamdı. Hem milli takımda hem de Eintracht Frankfurt forması giyerken oynadım onunla. Hatta 101 gol atarak Bundesliga’yı kazandıkları sene Frankfurt’ta yenmiştik onları. O maçla ilgili değil de Münih’te oynadığımız maçla ilgili ilginç bir anım var. 1860 Münih’in sahası Grünwalder’de oynuyordu o zaman Bayern Münih… Karşımda sağ bek Hansen vardı. Onu epey bir zorladım o maç… Bir pozisyonda Hansen’i geçtim, Beckenbauer’e de bacak arası attım. Bunun üzerine Beckenbauer tekme attı bana! Pozisyon gereği bir bacak arasıydı o, Beckenbauer var diye yapmadım.
Milli takımlar düzeyinde de Köln’deki 1-1’lik maçı unutamam. Ama orada ben sık sık Berti Vogts’la karşı karşıya gelmiştim. Maçtan önce Özcan Arkoç geldi, o zaman Hamburg’da oynuyordu… “Müthiş bir takımla oynuyorsunuz” falan dedi ama çok iyi bir maç çıkardık ve galibiyeti kaçırdık. Benim Almanya’ya gitmeme neden olan maçtı o.