Türk takımlarının on numaralı formalarını taşıyan yabancı oyuncuları listeleyip anmak için çıktığımız yolda hemen hepsinin yabancı kalmayıp, ya kimlikleri ya dilleri ya da tipleriyle bizden olduklarını gördük. Hagi ve Alex’i söylemeye lüzum bile duymadık…
Nejat Biyediç: 1959’da o yıllarda Yugoslavya sınırları içerisinde olan Mostar’da dünyaya geldi. 11 yaşındayken doğduğu şehrin takımı FK Velež Mostar altyapısına girdi. 9 yıl oyunca bu kulübün altyapısında yer aldıktan sonra 1979 yılında aynı takımla profesyonel oldu. 1979 – 1986 yılları arasında 138 kez giydiği FK Velež Mostar formasıyla 17 gol attı.
86 yılında kariyerinde oynadığı iki takımdan biri olacak olan Bursaspor’la sözleşme imzaladı ve on numaralı formayı giydi. Uzaktan sert şutları ve başarılı serbest vuruşlarıyla ilk sezonunda takımın önemli oyuncularından biri olacağının sinyalini vermeye başladı. Bursaspor’da kaptanlık yapan ilk yabancı oyuncu olan Biyediç, oynadığı dört sezon boyunca 125 maça çıkıp 41 gol attı. 1990 – 1991 sezonu başında 31 yaşındayken jübile yaparak futbolu bıraktı. Ancak on numarasını, yani saha içindeki aklını yitiren takım kötü gitmeye başlayınca o sezon içinde yedi maç daha oynayarak kötü gidişi terse çevirmeye çalıştı.
Futbolu kesin olarak bıraktıktan sonra 1994 yılında yardımcı antrenör olarak Bursaspor’a döndü. Nevzat Güzelırmak yönetimindeki takım başarısız sonuçlar alıp, Güzelırmak istifa edince Biyediç’in Bursaspor’daki teknik direktörlük macerası başlamış oldu. Nevzat Güzelırmak’tan formsuz bir durumda aldığı takımı 1994 – 1995 sezonunda lig altıncısı yapmayı başardı. Lig altıncılığı sonraki sezon ilk kez düzenlenen İntertoto Kupası’na gitmenin anahtarına dönüşüp büyük önem arz etti. İntertoto Kupası’nda önce grup maçlarını oynayan yeşil beyazlı ekip İngiltere’nin Londra takımı Wimbledon’ı 4 – 0, İsrail’in Beitar Jerusalem FC takımını 2 – 0, Belçika’nin Charleroi takımını 2 – 0 yenip, Slovakya’nın MFK Košice takımı ile 1 – 1 berabere kalarak grup birincisi oldu. İlk eleme turunda Yunanistan’ın OFI Girit takımını 2 – 1’le eleyen Bursaspor, Almanya’nın Karlsruher SC takımıyla eşleşti. Atatürk Stadyumu’ndaki maçın normal süresi 2 – 2, uzatma devreleri ise 3 – 3 sonuçlandı. Penaltı atışları sonucunda turu geçen taraf 9 – 8 üstünlükle Karslruher oldu. Intertoto Kupası’nda gösterdiği bu başarılı performansla teknik direktörlük kariyerine ciddi bir başlangıç yapan Biyediç, bu karşılaşmalarda sergilenen futbol ile Bursaspor’u bir anda Türkiye’nin gündemine taşıdı.
Buna rağmen sezonu 9. sırada, zirveden uzakta bitirince takımdan gönderildi. Bursaspor’dan ayrıldıktan sonra Karşıyaka, Kardemir Karabükspor, Adanaspor, Konyaspor, Diyarbakırspor, Sakaryaspor, Eskişehirspor kulüpleriyle çalıştı. Fakat bu kulüplerin hiçbirinde bir sezondan fazla görev almadı. Karabük’tan Adana’ya ve Konya’dan Diyarbakır’a gitmeden önce verdiği molalarda Bursaspor’la tekrar çalıştı. İlki bir, ikincisi iki yıl süren bu birliktelikler de iyi sonuç vermedi.
Kariyerinin sonunda lösemi hastalığına yakalanan Biyediç, Bursa’da ikamet etmeye devam etti. Hastalığının şiddetini arttırdığı günlerde memleketi Mostar’a gitmek istedi ve gittikten 10 gün sonra doğduğu şehirde hayatını kaybetti.
Alex Yordanov: Türkiye’ye ayak bastığında pek de genç bir yaşta (27) olmamasına rağmen bu ülkedeki kariyerine beş farklı takım, beş farklı şehir sığdırmayı başardı. Tıpkı çalımlarını sıralarken rakip takımların kalabalık savunmalarının arasına hem topu hem de göbeğini sığdırmayı başardığı gibi.
Bulgaristan’ın Plovdiv şehrinde dünyaya gelip farklı kulüplerin altyapılarında forma giydi, yetenekli ayakların farkına varan ülkenin önemli kulüplerinden Levski Sofia’nın on numarasını giydiğindeyse 25 yaşına gelmişti bile. Bir buçuk yıl sonraysa Kapıkule’den geçip Kocaelispor’la sözleşme imzaladı. Üst seviye tekniğiyle dikkatleri çekti ancak çabuk yorulan, antrenman sevmeyen bir futbolcu olduğu için takıma pek katkı veremedi. Kocaelispor’la küme düşünce İstanbulspor’a gitmiş, İstanbulspor macerasının sonu da küme düşmeyle gelince Kayserispor’la İç Anadolu macerası başlamış oldu. Kayserispor’da tek sezon kalan “göbekli on numara” diğer İç Anadolu Bölgesi ekibi Konyaspor’a transfer oldu. Konyaspor’da sezonu bile tamamlamadan başkent takımı Ankaragücü’ne geçti. Ankaragücü’yle olan beraberliği de tıpkı Konyaspor’daki gibi yarım sezon sürdü. Temmuz 2007’de Türkiye kariyerini sonlandırarak, altyapısında oynadığı Cherno More kulübüne transfer olup ülkesine döndü.
6 yıla yakın kaldığı Türkiye’de gol ve asistlerinden çok; top tekniği, göbeği ve on numaralı formasıyla hatırlanıyor.
Haim Revivo: Futbol yolculuğuna ülkesi İsrail’in Bnei Yehuda takımında başlayan Haim, ardından Hapoel Tel Aviv ve Maccabi Hayfa gibi önemli kulüplerin formasını giydi. Özellikle Maccabi Hayfa’da geçirdiği iki sezonda 57 maça çıkıp 45 gol atması ve göze hoş gelen futbolu İspanyolların gözünden kaçmadı ve Celta Vigo’yla sözleşme imzaladı.
Celta Vigo’da istatiksel olarak Maccabi Hafya’daki kadar başarılı olamasa da attığı estetik gollerle yapılmış video klipler daha kendisi gelmeden Fenerbahçe taraftarını heyecanlandırmaya yetti. Hızlı bir giriş yaptığı Fenerbahçe kariyerinde on numaralı formayla 66 maçta 29 gol attı. Bu goller uzaklardan çatala giden sert vuruşlarla da oldu, rakipleri ipe dizerek ilerleyip boş kaleye bırakarak da oldu. Bir duran top ustası olarak serbest vuruşlardan da çokça goller attı. Attığı goller biçim olarak farklılık gösterse de gol sevinçleri değişmedi. Taraftarlar Revivo’yu gollerden sonra havada taklalar atarken gördü hep. Fenerbahçe’de ilk sezonunda şampiyonluk yaşadı, sonraki sezon hem şampiyon olunmadığı için hem de bir başka on numara pozisyonu oyuncusu Ortega’nın transfer edilmesiyle gözden düştü ve sözleşmesi feshedildi. Boşta kalan Haim, Fenerbahçe’nin en önemli rakiplerinden Galatasaray’la anlaştı. Galatasaray’la çıktığı ilk maçta üç gol atarak tıpkı Fenerbahçe’deki gibi hızlı bir başlangıç yaptı. Ancak devamında oldukça sönük kaldı ve başka gol atamadı. Sonraki sezonun başında Fatih Terim’in izin vermemesine rağmen İsrail Milli Takımı kampına katılınca ipler koptu, Galatasaray ve Türkiye kariyeri sonlandı.
Türkiye’den İsrail’e döndü ve Aşdod ile sözleşme imzaladı. Ancak 12 maçtan sonra futbolu bıraktığını açıkladı. Akıllarda attığı birbirinden güzel goller ve o gollerden sonra attığı taklalar kaldı.
Jay-Jay Okocha: Nijerya’da doğup Almanya’da profesyonel olmuş, top tekniği ve sıklıkla skora dönüşen serbest vuruşlarıyla “on numara” olmayı daha kariyerinin ilk yıllarında hak etti. Eintracht Frankfurt’tan Fenerbahçe’ye transfer olduğunda da forma numarası değişmedi.
2 sezon oynadığı Türkiye’de ayağını kırmak için hamle yapan her oyuncuya sıradışı, akıl dolu çalımlarla bellerini kırarak cevap verdi. Fenerbahçe formasıyla şampiyonluk göremedi ancak 98 yılında Atatürk Kupası ve Başbakanlık Kupası’nı kazandı. 63 maçta sarı – lacivert giyinip, bu maçlarda toplam 30 gol attı. Yabancı kontenjanını rahatlamak için Türk vatandaşlığına geçti ve Muhammed Yavuz ismini aldı.
Fenerbahçe’den 16.5 milyon dolar karşılığı, o dönem için transfer rekoru da kırarak PSG’ye katıldı. Nijerya Milli Takımı’nda da on numaralı formayı giydi ve 75 karşılaşmada 14 gol attı. PSG’den Bolton’a oradan Katar’a, sonrasında Hull City’le tekrar İngiltere’ye dönüp burada futbolu bıraktı.
Kırmızı kramponları, akıl almaz çalımlarıyla unutulmazlar arasına adını yazdırdı.
Sead Çelebiç: 1956’da Yugoslovya’da doğan Boşnak asıllı Çelebiç, futbola geç denecek bir yaşta, 16 yaşında başladı. Ülkesinde iki farklı kulüpte 92 maça çıktı. 82 yılında menajerler vasıtasıyla İstanbul kulüplerine transfer olmak için Türkiye’ye geldi. İlk başta Fenerbahçe’yle temasa geçse de kendini bu kulübe beğendirmeyi başaramadı ve akabinde bir başka İstanbul ekibi Sarıyer’le anlaştı. Böylelikle 5 yıl boyunca giyeceği Sarıyer’in on numaralı forması artık ondaydı.
Kendisinden bir yıl sonra transfer edilen Rıdvan Dilmen’le beklenmedik bir ikili oluşturdular. Rıdvan’ın bitmek bilmez koşuları ve bitiriciliğiyle, Çelebiç’in saha görüşü, pas yeteneği ve güdümlü şutlarıyla Sarıyer adına birçok gole imza attılar. Çelebiç bir röportajında Rıdvan’la uyumlarını şöyle anlatıyor: “1982’de Sarıyer’e transfer oldum. İyi takımdık. Orada özellikle Rıdvan’la yan yana oynamamız ikimiz için de büyük bir şanstı. Futbolu zekasıyla oynayan iki futbolcu yan yana gelince o takımın seyrine doyum olmaz. Defansın arkasına sarkıp öyle noktalara koşular yapardı ki bana sadece adrese topu yollamak kalırdı.”
“Rıdvan’ı Şeytan yapan adam” denilen Çelebiç, pek koşup mücadele etmiyor ancak topu ayağına aldığında bir sihirbazlık numarası yapmadan da bırakmıyordu. Yine aynı röportajında bu konuyla ilgili, “Maçlarda çok koşmadığım için bir gazetecinin yaptığı eleştiriye ‘Koşsaydım Sarıyer’e değil Real Madrid’e giderdim’ diye cevap vermem Türkiye’de olay yarattı. Görüyorum ki hala bu açıklamamın benzerlerini az koşan futbolcular için yapıyorlar. Ben maçlarda koşmazdım ama beynim koşardı. Kondisyonu az bir futbolcuydum ancak kondisyon eksikliğimi beynimi koşturarak tamamlardım. Futbol bizim dönemimizde başka türlüydü.” diyor.
5 yılın sonunda Sarıyer’de jübile yaparak futbolu bırakan Çelebiç, bir Türk kadınıyla da evlenerek Türk vatandaşlığına geçip Saffet Çelebiç adını aldı.