– Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı –
10 numara deyince akla; Pele, Maradona ya da genç nesil için Messi gelir. Çizgi dünyada da Tsubasa. Peki Kaptan Tsubasa serisindeki diğer 10 numaralar?
Takahashi her zamanki gibi ofisindeki masasında oturmuş, yaratıcısı olduğu manga serisi Kaptan Tsubasa’nın yeni sayısı için çalışıyordu.
“Tsubasa da çok oldu! Onu bir şekilde oyundan çıkarmalıyım!”
Yoichi Takahashi, Tsubasa serisiyle dünyaca ün kazanmıştı kazanmasına ama herkes onu Bay Takahashi olarak değil de, ‘Tsubasa’nın yaratıcısı’ olarak biliyordu. Hatta bu sene başında Barcelona konu özel olarak kulübe davet etmişti ama yine de ilgi odağı olan Tsubasa’ydı.
“Tamam kahramanın yaratıcısını aştığı birçok kitap, film vb. var. Mesela ‘Don Kişot’u herkes bilir ama o hep Cervantes’ten daha ünlüdür. Faust, Goethe kadar isim yapmıştır. ‘Alice’, Lewis Carol’dan daha çok tanınır. Frankestein’ın yazarını çoğu insan bilmez bile… Tamam, Godzilla kültürel bir karakterdir ama kimse Inoshiro Honda’yı yadsıyamaz!” diye yine aklından geçirdi Bay Takahashi.
Çevresindekilere belli etmiyordu ama artık bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştı. Sadece karısı biliyordu bu rahatsızlığını. Bir gün ona Tsubasa’yı bir bahaneyle emekli edeceğinden bahsetmişti. O da ona “Sana nasıl uyuyorsa öyle yap, ama insanlar bunu pek hoş karşılamayacaktır” diye cevap vermişti.
“Yeni seride Tsubasa Oozora’dan bir şekilde kurtulmalıyım” dedi Takahashi. “Ama onun yerine kimi ana karakter yapacağım?” “10 numaralardan kim yeni Kaptan Tsubasa olacak?”
Belki de bir yazarın en zor işiydi karakter yaratmak, sonra da bir sandalye çekip karşısına oturup seyretmek. Ekranda izlerken kimi zaman ona gülmek kimi zaman da onunla ağlayıp zırlamak…
“Taro Misaki olabilir” diye aklından geçirdi Takahashi. Hem Tsubasa’nın da en yakın arkadaşı. Babası ressam olduğundan bir çok yer gezmişti. Bundan dolayı Meiwa ve Furano da oynamıştı. Nankatsu ile şampiyon olduktan sonra Tsubasa ile beraber Japonya Milli Takımı’yla finalde Almanya’yı yenip şampiyon olmuşlardı. Sonra ise Babasının mesleği gereği Fransa’ya taşınıp orada da futbol oynamıştı. Onu yeni serinin 10 numarası yapsam kimse itiraz etmez herhalde!”
Yanındaki genç çizere dönerek “Misaki’ye ne dersin? dedi.
-Efendim!
Bay Takahashi, “Yok bi şey” diye mırıldanarak tekrar önündeki kağıda bakmaya, zihninde yeni düşüncelere yelken açmaya başladı.
“Natureza da olabilir! Onu ilk kez World Youth’ta okuyucunun karşısına çıkarmıştık ve oldukça etkili olmuştu. Hem hikayesi de iyi…. Brezilya’nın Amazon ormanlarında doğdu ve Roberto onu keşfedene kadar orada büyüdü. Hatta Tsubasa’yı keşfeden Roberto Narureza ile ilgili duygularını şöyle dile getirmemiş miydi? ‘Tsubasa’yı ilk gördüğüm anda hissettiklerimi Natureza’da hissediyorum.’ Okuyucunun da itirazı olmaz herhalde. Kaptan Natureza! Futbol topunu ayağıyla basketbol topu gibi de sektiriyor! Dünya Gençler Şampiyonasının finalinde son iki dakikada oyuna girmesine rağmen Wakabayashi’ye ceza sahası dışından gol atmayı da başarmıştı. Hem bir 10 numara için defans yönü de iyi.”
“Acaba okuyucuyu şaşırtsam mı? Sürpriz bir isimle mi onların karşısına çıksam? Mesela…”
Çayından bir yudum alır.
“Mesela Brian Cruyfford! Onu yaratırken, Hollanda Milli Takımı’nın efsanevi oyuncusu Sarı Fare’den yani Johan Cruyff’tan esinlenmiştik. Ama okuyucu Brian’ın oyununu bir türlü görememişti. Japonya ile oynadıkları maçlarda ya Tsubasa yoktu ya da Cruyfford! Hem ona da bir Roberto-Tsubasa hikayesi yazmıştık. Çok altını çizmemiştik ama tüm Ajax oyuncuları gibi onu da Denis Kramer bulmuştu. Hatta Kramer, bir seride Cruyfford’a milli takıma liderlik edip etmeyeceğini sormuştu. Çünkü Hollanda dünyanın en iyi takımı olmadan önce uluslararası turnuvaları hiç kazanamamıştı. O sorudan kısa bir süre sonra da Kramer vefat etmişti. Cruyfford mezarının başındayken onun son isteğini yerine getireceğine dair söz vermişti. Acaba bu hikayenin başına mı dönsek?”
“Peki ya Arjantin Milli Takımı’nın kaptanı Juan Diaz olmaz mı? Tamam onu da tasarlarken Armando Diego Maradona’dan esinlendiğimi inkar etmeyeceğim. Oyun tarzı, saçları, numarasını aynı yapmıştık. Hatta Japonya takımından 8 kişiyi geçip gol atmasına kadar aynı.”
“Hem Tsubasa’nın ‘Drive Shoot’unu da yapabiliyor ve Üstelik aniden hızlanabiliyor da. Zaten okuyucu Tsubasa’nın bir ceza sahasından diğerine sayfalarca koşmasından sıkılmıştı. Hem Güney Amerika pazarında da iş yaparız. Özellikle Boca Juniors taraftarları bu olaya fazlasıyla sevinir. Belki de seneye beni Boca kulübünden davet alırım. Hem Tsubasa’nın Misaki’si varsa Diaz’ında çocukluk arkadaşı Alan Pascal var. 5 yaşından beri arkadaşlar… Okuyucuyla ilk kez 86. sayıda tanışmışlardı. Üzerinden çok zaman geçti. Ama Diaz’ın kibirli ve kendini beğenmiş karakteri ne olacak? Başka birini bulmalıyım!?”
Bay Takahashi gözüne hemen yan masadaki genç çizerin çizimleri çarpar.
– Hey genç! Söyle bakalım Kaptan Tsubasa serisinde en sevdiğin 10 numara kim?
– Tabi ki Tsubasa efendim!
– Sen çalışmaya devam et. O çizimler olmamış bu arada!
Bay Takahashi’nin aklına yine o cümle düştü; “Bu Tsubasa’dan kesinlikle kurtulmalıyım!”
“Ama kim?”
“Rivaldo’dan esinlerek yarattığımız Rivaul’u mu parlatsak! Kimi okuyucular onu dünyanın en iyi 10 numarası hatta futbolcusu olarak düşünüyor zaten. Sakin ve sessiz bir karakterdi. Yanlış hatırlamıyorsam kariyerinde sadece bir kere sarı kart görmüştü. Üstelik bu sarı kartı, Real Madrid karşısında oynadıkları bir maçta almıştı. Kendisini markaj altına alan Madrid kaptanı Blueno’dan sıyrılıp gol pozisyonu yaratamıyordu. Topu kapmak için girdikleri mücadelelerden birinde Blueno, Rivaul’den bir dirsek darbesi aldı. Bu dirsek darbesi, Rivaul’un sarı kart görmesine sebep olmuştu. İtiraf edeyim o dirsek darbesinin kasıtlı mı kasıtsız mı olduğunu Rivaul’den başka kimse bilmiyor!”
Bay Takahashi’nin kahkahası tüm odayı inletti. Ardından aklına Tsubasa ile Rivaul’un Barça’daki karşılaşmaları geldi.
Sezonun ilk antrenmanından önce, Rivaul ve Tsubasa, antrenmandan 2 saat önce birbirleriyle karşılaşmışlardı. İkisi de antrenman sahasına erken gelmişti. Tsubasa, Rivaul’u bir düelloya davet etmişti. Tsubasa, Rivaul’den topu alamamıştı ve kapışma sırasında, Rivaul’den bir dirsek darbesi yiyip bilincini kaybetmişti. Bu dirsek darbesi yüzünden, Tsubasa revirde doktorlar birlikte bir kaç saat geçirmek zorunda kalmıştı.
“Ara ara Tsubasa’dan intikamımı böyle almışım demek ki…”
“Yedi rengin, ‘gökkuşağı çalımının’ mucidi Bayern Münich forması giyen İsveçli Stefan Levin olmaz mı? Ya da 88. bölümde yarattığımız ‘Kontrol Kulesi’ Franz Schester? Bir dakika! Almanya’dan bir 10 numara olacaksa o kesin Karl Heinz Schneider olmalı! Hamburg’un 10 numarası, Almanya Milli Takımı’nın kaptanı… Hem Wakabayashi de ondan çok çekiniyor!”
Yine bu topraklardan mı bir kahraman çıkarsam… Mesela Meiwa Kulübü’nde 10 numarayı giyen Kojiro Hyuga… Daha sonra ona hep 9 numarayı vermiştik. Forvet oyuncusu ama olabilir. Hem hikayesi de çok tutulmuştu. Babası o çok küçükken ölmüştü. Bu yüzden karamsar bir kişiliği vardı. Annesi onun okul masraflarını karşılayabilmek için çalışır ve o bundan hiç memnun olmazdı. Ya da Hanawa Kulübü’nde 10 numarayı giyen Kazuo Tachibana. Müthiş bir defans/orta saha oyuncusu. Hem hızı hem tekniği hem de bitiriciliğiyle tanınıyor. Ama onu baş karakter yaparsam kardeşi Masao ne olacak? İkisinin
Japonya Milli Takımı’nda özel bir ikiz şut geliştirmişlerdi. Başka kim olabilir? Tabii ki! Hikaru Matsuyama! Furano Kulübü’nde 10 numarayı giyen kaptan, Japonya Milli Takımı’nda ise 12 numarayı giyen ön libero. Başındaki beyaz bandanasıyla da dikkat çekiyor. O bandana için beni ne zor ikna etmişlerdi . Peki, Shutetsu Kulübü’nde 10, Nankatsu Kulübü’nde 8, Japonya Milli Takımı’nda ise yine 8 numarayı giyen orta saha oyuncusu Mamoru Izawa? Ama okuyucular onu çok tutmaz! Milli takımda genelde hep yedek oturttuk!”
“Fransa takımının 10 numarası “Sahaların Artisti” Elle Sid Pierre, CR Flamengo’nun 10, Brezilya Milli Takımı’nın 11 numarayı giyen müthiş oyuncusu Carlos Santana, bir dönem Paris Saint Germain’de oynayan Nijeryalı oyuncudan esinlendiğimiz Jay Jay Ochado… Sahi Tsubasa’nın karşısına ne çok 10 numara çıkarmışız! Hepsi de onun gölgesinde kalmış. “
– Efendim!?
Takahashi, kapıda beliren genç kadına baktı. Asistanıydı.
– Efendim, bakanlıktan aradılar şimdi. Bu sene tenis üzerine bir manga yapmanızı istiyorlar. Sizden görüşme talep ediyorlar!