-Bir Mustafa KOÇ yazısı-
Soğuk insanı kendine getirir derler ya, bizim futbol dünyamızda tam tersi, bizi bizden aldı. İskandinavlarla her oynadığımızda başımıza elbet kötü bir şey geldi. Haliyle donduk. Isınana kadar da iş işten geçmiş oldu.
Ağustos 2005’te UEFA Avrupa Ligi ilk turu için kuralar çekildiğinde Galatasaray taraftarı derin bir oh çekmişti. Gruplara kalmak için Norveç’in Tromsö denilen bir takımıyla eşleşilmişti ve Ergün Gürsoy’a göre aslında Tromsö bir Norveç takımıydı. Daha haritada şehrin ne kadar kuzeyde olduğunu bilmeden eşleşilen bu takımın, kolayca geçilip gurup hesapları tabii ki yapılmaya başlanmıştı ancak işler hiç de umulduğu gibi gitmedi. 15 Eylül’de Norveç’te oynan ilk maç tam bir faciaydı. Maçı izlemek için kanalı açan herkes saha yerine pirinç tarlası görünce gözlerini iyice ovuşturdu ancak görüntü değişmedi. Herkes UEFA, bu sahada ve koşullarda, bu maçı nasıl oynatıyor diye birbirine sorarken ilk yarı çoktan bitmişti ve Galatasaraylı oyuncular ayakta nasıl duracaklarını daha çözememişlerdi. Oyun başladıktan bir müddet sonra çamur deryasına dönen saha, futbol oynanamaz haldeydi ancak top sekiyordu. Bu da hakemin oyunu devam ettirmesi için yeterliydi. İkinci yarı Hakan Şükür’le forvet ikilense de yine fayda yoktu. 77’de Tromsö, bir de gol atınca maç 1-0 kaybedildi ve umutlar İstanbul’da oynanacak rövanşa saklandı. Ancak Galatasaray kafilesi Norveç’te nasıl üşüdüyse kendilerine bir türlü gelememişlerdi. İstanbul’daki maç 1-1 bitti ve Norveç ekibi grup aşamasına yükselen taraf oldu. Kuzey soğuğu sarı kırmızılıları fena çarpmıştı. Lakin bu ilk onların başına gelmemişti. İskandinav takımları her zaman başa bele olmuşlardı. Zorlu hava şartları, uzaklığı, sert futbolu her zaman ekiplerimize zor anlar yaşattı. Öyle ki küfür ederken bile dengemizi şaşırttı.
Baş Belası Göteborg
1985-86 sezonu Şampiyon Kulüpler Kupası’na Fenerbahçe fırtına gibi girmişti. İlk turda Fransız Bordeaux’u eleyen sarı lacivertliler, ikinci turda İsveç’in Göteborg takımını çekti. Eh dişe göre rakip, kesin geçeriz denildi ancak, İsveçliler, Fenerbahçe’yi hazırladıkları sürprizle karşıladılar. 23 Ekim’de oynanacak maç için İsveç’e giden kafile havaalanında büyük bir şok yaşadı. Tüm kafileye özel bir arama protokolü uygulayan polis, futbolcuların soyunmasını istedi. Yetmedi bir de o halde havaalanında bir oraya bir buraya sürükledikleri futbolcuları, rencide ettiler. Bu görüntüler de gazetelerde yayınlanınca kıyamet koptu. O psikoloji ile maça çıkan takım ise, büyük bir şok da sahada yaşadı. İlk yarı 2-0 geriye düşen takım, bir de yaşananların gerginliği ile sahada da sertleşti. İkinci yarı Onur Kayador kırmızı kartla oyundan atılınca Abdulkerim Durmaz çıldırdı. Orta sahada rakibe arkadan yaptığı müdahale sonrası hakem oyunu durdurunca bağırmaya başladı. Daha sonra kaleci Yaşar’ın anlatımıyla öğrendik ki; Abdülkerim, hakeme Fuck me! Fuck me! diye bağırıyormuş. Sinirden, ya da bilmemekten küfrü kendine çeviren Abdülkerim de oyundan atılınca, Fenerbahçe sahadan 4-0’lık ağır bir yenilgiyle ayrıldı. Yaşar yine yediği gollerle anılırken uzaktan yediği gol çok konuşuldu. 50 metreden yediği iddia ediliyordu ancak kendisi “50 olmasa bile 40 metre vardı!” diyerek mesafeler konusundaki hakimiyetini de bizlere daha sonra göstermiş oldu. Ancak İsveç soğuğu öyle bir çarpmıştı ki kafileyi, o maç yedek olarak kulübede oturan Nurettin Yıldız bile daha sonra beş maç ceza almıştı. O olay da şöyle gerçekleşmişti;
Maç önce İsveç Büyükelçisi, takımı soyunma odasında ziyareti sırasında, futbolculara seyircilere vermesi için çiçek verir. Nurettin çiçeği elinde unutup kulübede çiçekle maçı izler ve tabii sahada olanlara o da dayanamaz. Maç bitimi çiçeği hakeme uzatır, almayınca da bir kez daha ısrarla verince kırmızı kartı yer. UEFA’dan bu karttan dolayı beş maç ceza alan Nurettin, daha sonra verdiği röportajlarda daha cezasının devam edip etmediğinden emin olmadığını da söylemişti.
Ha, bu maçın rövanşı ne mi oldu? İsveç ekibi, havaalanında çiçeklerle karşılandı. Harika bir ağırlama töreninden sonra oynanan maç 2-1 Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sonuçlandı ancak bu skor tur için yeterli değildi. Bu ilginç hikayelerle sarı lacivertliler Şampiyon Kulüpler Kupası’na veda etmiş oldu.
22 Korner 0 Gol
E, Göteborg bu. Başa bela oldu bir kere. Bu kez hikayenin kahramanı Galatasaray’dı. 1994 Dünya Kupası’nı üçüncü bitiren İsveç Milli Takımı kadrosundan 10 oyuncusu olan Göteborg, Şampiyonlar Ligi grubunda sarı kırmızılıların grubuna düşmüştü. İsveç’te oynan maç Galatasaraylı oyuncuların tüm baskısına ve uğraşına rağmen 1-0’lık mağlubiyetle sonuçlandı. Ali Sami Yen’deki rövanş maçı ise derslik nitelikte geçti. Galatasaray neredeyse 90 dakika boyunca rakip kalede oynadığı maçı yine 1-0 yenilgiyle tamamladı. Öyle ki bir maçta atılan en fazla korner rekorunu bile kırmışlardı belki de. 22 köşe vuruşu kullanan sarı kırmızılılar, bir türlü topu içeriye sokamadı. Buna rağmen de neredeyse atağa çıkmayı bile düşünmeyen İsveçlilerden gol yemeyi de başardılar. Böylece de maç yine 1-0 Göteborg üstünlüğü ile tamamlanmış oldu.
Ben Bunu Oğluma Nasıl Anlatacağım?
Malum Valerenga maçları. 1998-99 sezonu Kupa Galipleri Kupası 2’inci turda Beşiktaş Norveç takımı, Valerenga ile eşleşti. Yine süper bir kura çekmiştik! Ancak kazın ayağı hiç de öyle değildi. Norveçte’ki maç Valerenga’nın 1-0’lık üstünlüğü ile sona erdi. Deplasmandan yine bir Türk takımı galibiyetle dönememişti. İnönü’de bu iş farklı galibiyetle biter diye düşünülmeye başlandı. Dolmabahçe’de ilk yarı biterken herkes bu düşüncesinde ne kadar haklı olduğunu, bir yanındakine böbürlene böbürlene anlatıyordu. Siyah beyazlılar 3-0’lık bir skorla soyunma odasına gitmeyi başarmıştı. Tur artık cepteydi. Ancak Norveçlilerin söyleyecek daha sözü olduğunu ikinci yarı başlayınca öğrendik. Art arda gelen üç golle, maç bir anda 3-3 oldu. Beşiktaş tüm çabasına rağmen gol de bulamadı ve bu skorla siyah beyazlılar kupadan elendi. Jhon Carew’in futbol vitrinine çıktığı maç olarak da bilinen bu talihsiz gece daha sonra, o dönem Fulya’da olan Beşiktaş tesislerine taraftarın akın etmesi ve orada kaptan Şifo ile bir taraftarın yaşadığı diyalogla hafızalara kazındı.
“İlk yarı bitince oğlumu yatırdım maç 3-0’dı, sabah oğlum uyanınca ona ne diyeceğim kaptan!”
Dar Formalar
31 Ekim 1984’te, Türkiye, Dünya Kupası Eleme grup maçı için Finlandiya’yı Antalya’da ağırladı. Forma sponsoru Adidas da milli takımımız için yeni formalar tasarlamıştı ve bu formaları Türkiye’ye maçtan önce gönderdiler. Yetkililer bu maçta yeni formaların giyilmesine karar verdi. Ancak tasarlanan formlar futbolculara dar geldi. Kafasını içine sokan, kolunu sokamadı. E, bu da tam bizlik bir aksaklıktı. Çözümü tekrar eski formalara geri dönüşte buldular. Milli takımımız o ve daha sonraki maçlara klasik eski kırmızı formalarıyla devam etti.
Hah! Maç ne mi oldu? E, biz İskandinavya’ya gittiğimizde donduk bir kere. Nasıl yeneceğiz? Maç 2-1 Finlilerin galibiyetiyle sonuçlandı. Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe yenememiş, milli takım mı yenecekti İskandinavları?