İskandinavlar, futbol tarihine önemli isimler kazandırmakta epey marifetli. Bölgelerinden dünyaya yayılan şöhretleriyle üç kaleci de bu listenin başköşesinde…
Futbol âleminde kuzey topraklarının sesi, 1940’larda duyulmaya başladı. İsveç, İkinci Dünya Savaş’ında ağır yaralar alan Avrupa’nın futbol patronlarının arasından sıyrılarak 1948 Olimpiyat Oyunları’nda altın madalyaya ulaşırken, bronz madalyayı da Danimarka kazanıyordu. Danimarka’nın kalesini koruyan Eigil Nielsen, futbol kariyeri sonrasında sahalara hizmetini farklı bir kulvardan gerçekleştirecekti. Sık sık karşı karşıya geldiği futbol toplarından kopamayan Nielsen, Select Sport Şirketi’ni kurdu ve yıllarca uluslararası karşılaşmalarda yer alan futbol toplarını üretti.
Madalyalı ‘part time’ İskandinav kaleci geleneği, 1958’de bu sefer İsveç’te sürdü. Helsinborgs kalesini koruyan ve milli takımı ile 1958’de Dünya Kupası Finali’nde boy gösteren Kalle Svennson, futboldan kalan zamanlarında itfaiyeci olarak sokakları arşınladı. İki kaleci de ülkelerine ve futbola yadsınamaz hizmetler sunsa da 1970’lerden itibaren profesyonelliği seçecek mevkiidaşları, futbol alemine büyük turnuvlarda izler bırakacaktı.
Maier’den İyi mi?
Giacinto Facchetti ile paslaşan Angelo Domenghini, İsveç kalesine çok da sert olmayan bir şut gönderdiğinde, belki de gole hiç inanmamıştı. Ama İsveç’in genç kalecisi, bu zayıf şutu futbol tabiriyle ‘yumurtladı’ ve İtalya, 1970 Dünya Kupası’ndaki ilk maçında 1-0 öne geçti…
Ronnie Hellström için ilk Dünya Kupası tecrübesi böylesine kötü başlamıştı. Grubun diğer maçlarında, yerini Sven-Gunnar Larsson’a kaptırması kimseyi şaşırtmamıştı. Fakat Hammarby kalesini koruyan 21 yaşındaki Hellström, dört yıl sonra dünyayı şaşırtacaktı…
İsveç, 1974 Dünya Kupası için Federal Almanya’ya ayak bastığında birçok futbol meraklısı, ilk turdan sonra onları bir daha izlemeyeceklerini düşünüyordu. Ama izleyenleri yanılttılar ve bir önceki Dünya Kupası’nın yarı finalisti Uruguay’ı geride bırakarak üst tura adlarını yazdırdılar. Bunu yaparken de üç maç sonunda kalelerinde gol görmemişlerdi. Üstelik rakiplerden biri de ‘hücum makinası’ Hollanda’ydı. Başarının gerçek manada arkasındaki isim, Ronnie Hellström’dü.
İsveç Ligi hava şartları nedeniyle erken bitse de Hellström, Dünya Kupası’na formda gidebilmek için İngiltere’nin yolunu tutmuş ve Chelsea kalecisi Peter Bonetti ile mesai yapmıştı. Azminin meyvelerini Almanya’da topladı da. Özellikle grubun son maçında Uruguay karşısında harika oynadı ve son sekize kalan İsveç’in en dikkat çeken ismi oldu. Çeyrek final gruplarının ilk maçında Polonya karşısında yine devleşti ama mağlubiyeti engelleyemedi. İsveç, ikinci grup aşamasında Almanya ve Polonya’nın ardında yer alıp elense de Hellström için kariyer turnuvası geride kalmıştı.
Hammarby Başkanı’nın sahibi olduğu kıyafet mağazasında satış direktörü olarak çalışan Ronnie Hellström, 1974 Dünya Kupası sonrasında Bundesliga’ya transfer oldu ve ‘tam zamanlı’ oalrak Kaiserslautern’in kalesini korumaya başladı. O yaz kendisiyle bir röportaj yapan World Soccer yazarı Keir Radnedge Zoff, Maier ve Tomaszewski gibi büyük yıldızları bir kenara bırakarak, kaleme aldığı Hellström profilini şu başlıkla açıyordu: “Hellström, Almanya’daki En İyi Kaleciydi”
Hellström, 1984 yılına kadar Kaiserslautern’de oynadı. 1971 ve 1978’deki İsveç’in en iyi futbolcusuna verilen ‘Guldbollen’ ödülünü kazandı. Bugünlerde İsveç’in katıldığı turnuvalardan önce Alman basınının sık sık kapısını çalması, bıraktığı etkinin ne kadar olumlu olduğunu gösteriyor.
Deli
Hellström’ün kariyerinin sonu yaklaşırken, İsveç kalesi genç Thomas Ravelli’ye emanet edilmişti. 1981’de eldivenleri alan Ravelli, 1997’ye kadar takımın 1 numarası olacaktı. Fakat 16 yıllık milli takım kariyerinin zirvesi, 1994 yazında yaşandı…
İsveç, 1980’lerde kulüpler düzeyinde özellikle Göteborg’la iyi işlere imza atsa da 1970’lerdeki milli takım performansından uzaktı. Büyük turnuva bahtsızlığı, 1990 İtalya ile kırıldı. İlk turda elenseler de uzun süreli hasrete son vermişlerdi. 1992 Avrupa Şampiyonası’nda ise kendi evlerinde, seyircilerinin önünde fena iş yapmadılar. Özellikle İngiltere maçı ve gruptan lider çıkmaları Kennet Andersson, Tomas Brolin ve Martin Dahlin gibi gençlerin ilerleyen yıllarda önemli işler yapabileceğinin kanıtıydı. 1994 Dünya Kupası için bileti kaptıklarında çoğu futbol takipçisi buna şaşırmadı ama İsveç’te takım içinde sanıldığı gibi bir rahatlık yoktu. Takımın en yaşlı ismi, kaleci Thomas Ravelli, Göteborg’da berbat bir sezon geçirmişti ve basına göre milli takımda yer almamalıydı.
Savunma oyuncularından Pontus Kamark, yıllar sonra “Bir ara başka bir kaleci ile oynamamız gerektiği düşündük çünkü Thomas antrenmanlarda çok tembeldi ve hiç de ciddi gözükmüyordu.” diyecekti. Fakat Thomas Ravelli’ye göre işler tıkırındaydı: “Boğazıma dayanmış bir bıçakla her zaman en iyi maçlarımı oynamışımdır.” Ravelli, turnuvaya iyi başladı ve İsveç çeyrek finale kadar ilerledi. Son sekizde rakip, Romanya’ydı. Normal süre 2-2 bitmiş ve uzatmalarda da gol çıkmayınca yarı finalisti penaltılar belirleyecekti. Antrenör Tommy Svensson, kalecisinin yanına geldi ve şunları söyledi: “İşte senin zamanın geldi.” Thomas Ravelli, Miodrag Belodedici’nin penaltısını kurtardı ve takımını yarı finale taşıdı. O anları, “İlk çocuğunu kucağına almak gibiydi” sözleriyle hatırlıyor.
Turnuvanın en iyi kalecilerinden biri olmasının yanı sıra, dilini dışarı çıkararak kameralara yansıdığı anlar da izleyicinin hafızasına bu ‘delinin’ kazınmasının bir başka sebebiydi. Takım arkadaşı Kennet Andersson, onun için şunları söylüyordu: “Her zaman duygularını yansıttı. Ravelli buydu; vahşi ve deli bir herif!”
Kazanma Hırsı
Thomas Ravelli, hırsını ve duygu patlamalarını İtalyan köklerine bağlarken, yakın diyar Danimarka’dan da Polonyalı genlerine sahip bir gencin ayak sesleri duyuluyordu. Peter Boleslaw Schmeichel, yerel takımlardan Gladsaxe-Hero’da kariyerine başladı. O dönemlerde kulübün kalecilerinden olan, bugünün gazetecisi Niels Rasmussen, Peter’ı ilk izlediğinde yanındakilere şunu söylemişti: “Bence emekli olmalıyım ve kaleye o geçmeli. Bu, iyi bir fikir.” Rasmussen’e göre Peter’ın öğrenmesi gereken hiçbir şey yoktu. Yıllar sonra onu zirveye taşıyacak bütün özellikleri henüz 20’sine dahi gelmemiş genç kalecide bulunuyordu.
Schmeichel, Danimarka’nın güçlü takımlarından Brondby’de sürdürme kararı aldığında tarihler 1987’yi gösteriyordu. Takım, 1991’de UEFA Kupası yarı finaline yükseldiğinde en büyük pay sahiplerinden biriydi. Aynı sezon, hayranı olduğu kalecilerden Gary Bailey’nin takımı Manchester United’a geçti. Onun için “Sahip olduğum en iyi kaleci” diyecek Alex Ferguson ile mesaisi onlarca kupa kazandırsa da, kariyerinin en masalsı dönemi 1992 yazında yaşanacaktı…
Danimarka, bugün bile sık sık gündeme gelen şampiyonluğa tahmin edileceği gibi kolay ulaşmamıştı. Hatta sık sık modernlikle aynı cümlede yer alan ülkenin basını, turnuva öncesinde gayet ‘Akdenizli’ bir tutum içerisindeydi: “Gol atabileceğinizi ya da puan alabileceğinizi mi sanıyorsunuz? İyisi mi evinizde kalın!” Belki de Danimarka Milli Takımı oyuncularının birçoğu da basınla aynı fikirdeydi ama içlerinden biri, inanarak buna karşı koyuyordu. Bu, Schmeichel’dan başkası değildi: “Küçük bir ülkeyiz ama başarabiliriz.”
İlk sinyali, grubun son maçında Fransa’yı yenerek verdiler. Fransa’nın o dönemki antranörü Michel Platini, yıllar sonra Schmeichel’la katıldığı bir gol turnuvasında şunları söyleyecekti: “Hala 1992’yi unutamıyorum. O maç canımı çok yaktı.” Gruptan çıkan Danimarka, karşısında Hollanda’yı bulmuştu. Penaltılara giden maçta Marco van Basten’in penaltısını kurtaran Peter Schmeichel, turnuva öncesinde söylediklerini gerçekleştirmişti. Finalde, Almanya karşısında takım olarak vasat bir futbol oynasalar da özellikle ilk yarıda Reuters ile Klinsmann’ın pozisyonlarında Schmeichel harika işler çıkardı ve takımını ayakta tuttu. 2-0’lık galibiyet, kupa tarihinin en büyük sürprizini doğurmuştu: Danimarka, Avrupa Şampiyonuydu. Finalde takımını öne geçiren John Jensen’e göre 1984 ve 1986’daki Danimarka Milli Takımı’nın gölgesinden kurtulmaları anlamına geliyordu bu zafer. Yedek kaleci Mogens Krogh ise yıllar sonra Schmeichel için yapılan belgeselde şunları söyleyecekti: “Peter olmasa başaramazdık”
Bu üç isim, oynadıkları döneme ve özellikle de ülke futboluna önemli miraslar bıraktı. Bıraktıkları etkiyi rakamlarla anlatmak gerekirse, Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu’nun (IFFHS) ‘Dünyada Yüzyılın Kalecileri’ listesine göz atmamız yeterli. Peter Schmeichel yedinci, Thomas Ravelli ise 19.sırada kendilerine yer bulmuş durumda. Ronnie Hellström ise Avrupa için yapılan listenin 22. sırasında bulunuyor. Bunda, ondan sonra eldivenleri eline geçiren Ravelli’nin Dünya Kupası başarısının payı büyük tabii. Fakat Ravelli ve Schmeichel’dan sonra ne Danimarka ne de İsveç, aradığı güvenceleri pek de bulmuş değil…