– Bir Batu ANADOLU –
Bir Afrika Uluslar Kupası daha yaklaşırken taraftarların endişesi gözlerinden okunuyor. “Kupaya giden oyuncularımız ne zaman döner?” diye soran gözler bir gerçeği yeniden akıllara getiriyor: Takımlarımız için büyük önem taşıyan bu oyuncular yıllardır futbolumuzu derinden etkilemeye devam ediyorlar.
İnsanlığın doğduğu kıta olarak bilinen Afrika, artık günümüzde “gözü yaşlı kıta” olarak anılıyor. Yıllarca Afrika topraklarını sömüren “yaşlı kıta” Avrupa’nın sömürgelerini bir bir kaybetmesinden sonra ise Afrika’yı hayata bağlayan etkinliklerden biri futbol. Kendine has kültürel özelliklere sahip olan bu kıta; futbola kendi değerlerini katarken son yirmi yılda bu değerlerin, Avrupa’ya yolculuklarına tanık oldu. Yolu Türkiye’ye düşenler de bu topraklara kendi izlerini bıraktılar. Gelin, bu izleri takip ederek futbolumuzun öyküsüne tekrar göz atalım.
Öncüler
Afrika kıtasından yola çıkarak Kristof Kolomb misali ülkemizi ilk keşfeden futbolcu Rial Sellam olur. Faslı oyuncu, 1966-67 sezonunda İkinci Lig temsilcisi Bursaspor’un formasını giyer ve yeşil beyazlıların birinci lige yükselmesinde önemli rol oynar. Görevini tamamlamanın verdiği tatmin duygusundan mıdır bilinmez ama Sellam, aynı yıl Türkiye’den ayrılır. Afrika’dan gelecek ikinci oyuncu için yirmi yıl beklenir.
1987’de Tunuslu Al Fahem Riadh Denizlispor’la anlaşır. 30 yaşındaki defans oyuncusu, Sellam’ın aksine kötü bir sezon geçirir ve takımının küme düşmesine engel olamaz. Riadh’ın gidişinden üç sene sonra ise Aydınspor, Anadolu’nun kapılarını Afrikalı oyunculara açan ekip olur. 1990 Afrika Uluslar Kupası şampiyonu Cezayir’den üç oyuncu Aydın’a gelirken, üç büyükler de gözlerini bu kıtaya çevirirler. Galatasaray Dominic Iorfa, Beşiktaş Fani Madida ve Fenerbahçe Uche’yi kadrolarına katarak Türk futbol tarihinde yeni bir dönemi başlatırlar.
Mihenk Taşları
Ülkemize gelen Afrikalı oyuncuların bir kısmı takımlarıyla şampiyonluklar kazanırken bir kısmı daha da üst seviyeye çıkarak kulüpleri için “bayrak adam” haline gelirler. Fenerbahçe’nin 1993 yılında Brondby takımından kadrosuna kattığı Uche Okechukwu, dokuz yıl takımının başarısı için ter döker ve kulübün iki bininci golüne imza atar. Jes Högh ile oluşturduğu ikili sarı lacivertliler için hala aşılamayan bir eşik olurken Ebru Gündeş’in bir klibinde oynaması da taraftarın ona bakışını ifade eder: “Sen Allah’ın bir lütfusun.”
Uche’yle aynı yıl ülkemize gelip Gaziantepspor forması giyen Steve Komphela da hareketli yaşamıyla dikkat çeker. İlk yıllarında başarılı futboluyla öne çıksa da sonradan yeşil sahalardan çok “Televole” programında görünmeye başlar. Akın Sel ile birlikte “Akın Akın Kompela” programını sunan oyuncu, bugünün medyatik yabancı futbolcularının da atası olur. Yıllar sonra Gaziantep’e Lucas Radebe ile birlikte denenmek için getirildiği ama Radebe’nin beğenilmeyerek geri gönderildiği iddiaları da kırmızı siyahlı taraftarların inanmak istemedikleri bir efsane halini alır.
İlk Afrikalı oyuncu Sellam’ın takımı Bursaspor, 1994-95 sezonunun başında Majid Musisi ile anlaşır. Timsahların Intertoto Kupası yürüyüşünde attığı gollerle pay sahibi olan Ugandalı oyuncu, Necmettin Erbakan’ın “Türkiye Uganda değil, orada insanla besleniyorlar.” sözü üzerine kendisini Uganda’ya davet eder. Bursa günleri sona erdikten sonra ülkesinde tecavüz suçuyla yargılanan Musisi, 2005 yılında HIV virüsü nedeniyle hayatını kaybederken “timsah yürüyüşünü icat eden adam” olarak Bursaspor tarihine geçer.
1996 yılında ise iki büyük transferle yer yerinden oynar. Nijerya’nın iki önemli futbolcusundan Daniel Amokachi Beşiktaş’a, Jay Jay Okocha ise Fenerbahçe’ye transfer olurlar. İki takımın da şampiyonluğu Galatasaray’a bıraktığı yıllarda “boğa” lakaplı Amokachi sahada bekleneni veremese de taraftarın sevgilisi haline gelir. Öyle ki bir Fenerbahçe maçına son anda yetişmesi stadyumda anonsla taraftara duyurulur. Jay Jay Okocha ise kırmızı kramponlarıyla sahada resital vermesine karşın bir dönemden sonra takımın sahadaki tek umudu haline gelerek yalnızları oynar. Paris Saint Germain’e transferi sonrasında da serbest vuruş golleri hiç unutulmaz. Fenerbahçe taraftarı için Okocha’nın özetini de popüler şarkıcı M.I.A.,d Paper Planes şarkısında yapar: “Ben bir efsaneyim. Tıpkı Jay Jay Okocha gibi.”
Ankara 19 Mayıs Stadı’ndan yola çıkarak Real Madrid, Chelsea, Newcastle United gibi takımlarda oynayan “bir İlhan Cavcav harikası” Geremi Njitap, Gençlerbirliği’ne beş yıl hizmet veren Alfred Phiri, dokuz yıl Trabzonspor forması giyen ve Haşmet Babaoğlu’nun hakkında “Onun 15 dakikada yaptıklarını diğer büyüklerin kanat oyuncuları 90 dakikada ancak yapabiliyor.” dediği İbrahim Yattara, gol yedikçe gülen kaleci Ike Shorunmu, istikrar abidesi Rigobert Song, İtalya’ya telefon açan gol sevinciyle Stephen Appiah ile 2008’de Fenerbahçe’ye attığı golle Galatasaray’a şampiyonluğu getiren Shabani Nonda da unutulmayan oyuncular arasına girerler.
Çeteler
Yıllar önce Romen ve Yugoslav oyuncuların oluşturduğu; günümüzde ise Beşiktaş’ta dağılmaya yüz tutan Portekiz çetesine benzer takım içi gruplaşma örnekleri, 90’lı yıllarda bazı takımlarımızda Afrika çeteleri olarak ortaya çıkar.
İlk örnek Aydınspor’un Cezayir açılımıdır. Djamel Amani, Khelifa Bouchet ve El Ouazzani’den oluşan üçlü, meşhur 6-1’lik Fenerbahçe zaferinin mimarları olurlar. İki üç yıl içinde Negazzi, Kadri ve Lounici gibi oyuncuların katılımıyla genişleyen çete, takımın 1994’te küme düşmesine engel olamaz. “Feda” demeyen Cezayirli oyuncular Aydınspor’a “veda” ederler.
Afrika kıtasına binlerce yetenek avcısı gönderdiğinden şüphelenilen Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav ise Kongolu Andre Kona’yı, Güney Afrikalı Donald Khuse ile John Leshima Moshoeu’yu kadrosuna katar. Kona attığı gollerle yüzler kulübünün kıyısından dönerken Khuse gösterişsiz oyunu nedeniyle taraftarlarca beğenilmez. Moshoeu ise kulüpte bir yıl kalarak Kocaeli üzerinden Fenerbahçe’ye aktarma yapar. Sonrasında Bursaspor formasını terleten oyuncu, “1” numaralı formayı giyerek yeni bir moda başlatır.
Çete örneğini “çok yanlış anlayan” kulüp ise Fenerbahçe olur. Rıdvan Dilmen döneminde büyük umutlarla transfer edilen Souleymane Oulare, Samuel Johnson ve Yaw Preko üçlüsünden sezon bittiğinde geriye sadece Johnson kalır. Oulare bir Altay maçı sonrası yanlış takım otobüsüne binerek niyetini belli ederken Preko, Celal Doğan’ın “Johnson’ı alana Preko hediye” kampanyasının bir parçası olarak görülür. Sahada “Rocky 4” filminin unutulmaz şarkısı “Burning Heart”ı hatırlatan mücadelesiyle ve maç sonrası terli formasını sıkarak şov yapmasıyla meşhur olan Johnson ise, Galatasaray’ın üç kupayı topladığı senede kendi takımının itibarını kurtaran golün sahibidir.
Dolaşanlar
Türkiye’ye gelen Afrikalı oyunculardan bazıları ülkemize o kadar çok ısınırlar ki başka bir yere gitmek istemezler. Bu uğurda “zorunlu hizmet”e tabiymiş gibi Anadolu’yu bir uçtan diğer uca gezen futbolcular Evliya Çelebi’yi andırırlar.
Malili golcü Fernand Coulibaly, Adana’da başladığı futbol serüvenine dokuz yılda sekiz takım sığdırır. Yaşadığı farklı tecrübeler sonucu “Ben Türkiye’yi çözdüm. Bir işi yapacaksan gizli yapacaksın.” diyerek bizi ne kadar iyi tanıdığını gösterir.
Gordon Milne’in orta sahadaki prensi ve taraftarların adına marşlar bestelediği Fani Madida, üç yıllık Beşiktaş serüveninden sonra “ben ülkeme dönüyorum” diyerek yola çıkar ama ülkesine varması üç yıl içinde Antalya’ya, Bursa’ya, tekrar Antalya’ya ve tekrar Bursa’ya uğramasından sonra gerçekleşir. Galatasaray’ın Zimbabveli oyuncusu Norman Mapeza ise Saftig döneminin kötü bir hatırası olarak takımdan gönderilir ve sekiz yılda dört farklı takımda boy gösterir. Zaman zaman Claude Makelele ile karıştırılması bile heyecan yaratan Güney Afrikalı Helman Mkhalele de dört takım değiştirirken “Geceyarısı Ekspresi” lakabını hem sahada koşarak hem de takımlar arasında mekik dokuyarak elde eder. Mısırlı orta saha oyuncusu Ayman Abdelaziz’in özelliği ise oynadığı yedi takımın dördünde Ziya Doğan ile çalışmasıdır. Öyle ki Ziya Doğan Konyaspor’un başındayken Ayman’ın alınmaması küçük çaplı bir krize neden olur. Namibyalı Razundara Tijikuzu ise farklı bir rekora imza atar: Bir yıl içerisinde üç farklı takımın formasını giyer.
Rüzgar gibi geçenler
Ülkemizde oynayan Afrikalı oyuncuların bazıları, dolaşanların aksine bu topraklardan transit geçiş yaparlar. Bir kısmı hatırlanmak bile istenmezken geriye kalanların oynadığı futbolun tadı damaklarda kalır.
1992’de Galatasaray’a büyük umutlarla getirilen Nijeryalı forvet Dominic Iorfa, takımıyla sekiz maça çıkar ama kendi ortasına kafa vurmaya çalıştıktan sonra kulüpten uğurlanır. Ali Lukunku, Mohammed Sahr, Ismael Bouzid, Ahmed Barusso gibi oyuncularla Afrikalılar konusunda baltayı hep taşa vuran sarı kırmızılıların talihi yıllar sonra Abdul Kader Keita ile döner. Fildişili oyuncunun bir yıllık performansı bile kısa süre içerisinde efsaneleşir.
Bir başka Fildişili futbolcunun yolu da İzmir’den geçer. Monaco oynadığı futbolla 90’lı yılların başında dikkatleri çeken Yusuf Fofana, Karşıyaka ile anlaşır. Yıllar önce Monaco formasıyla Galatasaray’a karşı oynamış olan futbolcu, sürekli olarak Galatasaray maçını beklediğini söylese de sakatlığından dolayı etkili olamaz ve üç maç sonunda Türkiye macerasını noktalar.
1997 yılı Trabzonspor taraftarları için kötü bir rüya gibidir. Nijeryalı kaleci Victor Shaka tek maç oynamadan Güney Kore’ye gider ve “soğuk şaka” olarak nitelendirilir. Takımda devrim yapması beklenen Jean Jacques Misse Misse ise bir UEFA Kupası maçında ağlara giden topa dokunarak ofsayta düşer ve takımın elenmesine neden olur. İlerleyen yıllarda Türkiye’ye gelen en kariyerli oyunculardan biri olan Kiki Musampa ile ülkesindeki iç savaştan kaçan genç yetenek Faty Papy de Karadeniz ekibine merhem olamaz. Açılan yaraları ise futboldan çok maalesef ırkçılık olaylarıyla gündeme gelecek olan Didier Zokora kapatır.
Beşiktaş’ın Kuzey Afrika seferlerinden getirdiği ama performans alamadığı Jamal Sellami ile Zoubeir Baya, futbol tarihinin en sert düşüşlerinden birini yaşayarak kendisini Diyarbakır’da bulan Joseph Desire-Job, bir yıl içinde Manchester United’dan sırasıyla Buca ve Manisa’ya gelen ama aynı hızla İspanya’ya kaçan Manucho gibi oyuncular da futbolumuzun içinde yer aldığı kavga dövüşün gürültüsü içinde kaybolurlar.
Sonsöz
80’li yıllardan itibaren Avrupa futbolu içinde adlarından söz ettirerek “yaşlı kıta”ya enerji kazandıran Afrikalı futbolcular ülkemizde de futbolu derinden etkiledi. Bazıları şampiyonluklar ve taraftarın sevgisini kazandılar bazıları ise kovulmaktan beter duruma düşürüldüler. Ama gerçek şu ki Türk futbolu onlarla bambaşka bir kimliğe kavuştu. Kamerunlu ünlü futbolcu Roger Milla, “Oraya gidip sadece futbol oynamayın. Onurunuzla oynayın ve tüm tutkunuzu sahaya yansıtın” demişti. Afrika’dan ülkemize gelen futbolcuların tutkularını sahaya yansıtmaları dileğiyle…