– Bir Batu ANADOLU yazısı-
Edebi eserlerde kahramanın yazgısının değiştiği durumlara “baht dönüşü” denir. Çeşmeli bir gencin “baht dönüşü” ise Türk futbolunun dönüşümüne yol açacaktır.
“Şampiyonlar Ligi’nde sıfır çekmek için önce elemeyi geçmek gerekir.”
Mustafa Denizli’nin Fenerbahçe teknik direktörü Werner Lorant’a hitaben böyle dediği rivayet edilir. Türk futbolunun en nevi şahsına münhasır isimlerinden birinden beklenecek sözlerdir. Denizli, o sözlerden bir yıl önce, Fenerbahçe teknik direktörü olarak sıfır çekmiştir evet ama takımı şampiyon yapan ilk Türk teknik direktör unvanı da ona aittir. Aslında tarih her dönem onun için tekerrür etmiştir. Büyük başarılar ile başarısızlıklar hep bir arada gelmesine rağmen kazanılan başarılar, terazinin kefesine ağırlığını koydukça Denizli’nin sözleri de ağır gelmiştir bazı kesimlere.
Pek hatırlanmaz; Çeşmeli futbol adamının tarzı, daha ilk gençlik dönemlerinde şekillenir. Özellikle 1968 yılında Türkiye Kupası’nda Altay ile Galatasaray karşı karşıya geldiğinde Türk futbol camiasının, yeni bir yıldızın doğacağından haberi yokken bunu sadece tek bir kişi bilmektedir: Denizli’nin kendisi!
Çeşme’den çıkan bu genç, ilk kupasını 1967 yılında Altay’la kazanır. Gerçi kendisi o dönem forma giymese de İzmir ekibinin, üç büyüklere ve ezeli rakibi Göztepe’ye sağladığı üstünlüğe tanıklık eder. Ertesi yıl ise forma savaşına girmiştir. Hocası Halil Bıçakçı’nın gözüne girmek pek kolay olmaz. Denizli forma giydiği zamanlarda oynadığı futbolla, giymediği zamanlarda da çıkışlarıyla göze batar. 1967-68 sezonu Türkiye Kupası yarı finalinde Galatasaray’la eşleşirler. İlk maçta Mustafa perdeyi açsa da Uğur’un golleri sarı kırmızılılara galibiyeti getirir. İkinci maçta ise Feridun’un golü, deplasmanda atılan golün dikkate alınmadığı o yıllarda maçı uzatmaya götürür. Maç İzmir’de oynanmasına karşın Galatasaray taraftarlarının takımlarına yoğun desteği vardır ama oluşan suni deplasman ortamını değiştirecek olan kişi yine Çeşmeli gençtir. 115. dakikada Behzat Çınar’dan aldığı topu önce rakip savunma oyuncusu Doğan Sel’in üzerinden aşırtır sonra ileride çok meşhur olacak o sol ayağıyla kaleci Faruk’un solundan ağlara gönderir.
Maçtan sonra herkes Mustafa’ya uzaylı gibi bakar. Hatta Galatasaray yöneticisi Turgan Ece, İstanbul’dan getirdikleri maç topunu işaret ederek “Topumuzu verin de gidelim” diyerek bir an önce bu garip ortamdan uzaklaşmak ister. Bilmez ki o sihirli top ile Mustafa’nın yolu Galatasaray’da tekrar kesişecektir. Ama Mustafa’nın yolu uzundur. Avrupa’ya taşıdığı Altay’ı, 1980’de neredeyse tek başına Türkiye Kupası şampiyonu yapar. Gençliğinde omuzlarda taşınan genel kaptan Rıdvan Burteçin’in yerini artık “Büyük Mustafa” almıştır. 1983’te Galatasaray’a giderken Türk futbol tarihini değiştirecek adam olmaya hazırdır.
Kimileri için “sıfır çeken ve kendine beğenmiş hoca” kimileri için ise “efsane futbolcu ve taktik ustası”. O gün 115. dakikada Alsancak’ta yaşanan “baht dönüşü” olmasaydı da Mustafa belki Türk futbolunda yine iz bırakırdı. Fakat o dönüş sadece bir futbolcuyu değil kendine has bir adamı yarattı.













