– Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-
Kim demiş şehirler konuşmaz diye… Trabzon’un futbolda bize anlatacak çok hikâyesi var. O hikâyelerden biri de Türkiye Kupası’nın 3. sezonunda unutulmaz bir başarıya imza atan İdmanocağı takımı.
Trabzon, Anadolu’nun en renkli, hareketli ve zengin liman kentlerinden biri. Özellikle 20. yüzyılda tüccar ve seyyahların uğrak yeri, doğu ticaretinin düğüm noktası, önce Osmanlı İmparatorluğu’nun sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin belli başlı kültür ve ekonomi merkezi. 1900’lü yılların başında futbolla tanışan, 1921’de ilk kulübü kurulan, 1922’de ‘Asoseyşın Futbol’ adında futbol kitabı basılan, 1923’e gelindiğinde önemli kulüplerinden biri Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nca tescillenen, önce İdmanocağı sonra Trabzonspor ile büyüklere başkaldıran Karadeniz şehri.
Biz de Türkiye Kupası vesilesiyle Trabzon’a misafir olduk. Trabzon ile yaptığımız futbol, geçmiş ve İdmanocağı dolu bu hoş sohbete kulak kabartmaya ne dersiniz?
Futbolla nasıl tanıştınız?
Düşünüyorum da 100 yıldan fazla olmuş… Aslında dün gibi… Birinci Dünya Savaşı öncesiydi. İlk Rum talebeler oynadı. Hatta dur bakayım… Evet, ilk defa Kemerkaya’daki Rum Lisesi’nin talebeleriydi oynayanlar. O zaman tanıştım futbolla. Zamanla ilgim arttı. Türk talebeler arasında da yayıldı. Hatta 1921 senesinde bir fikstür dahilinde lig maçları oynanmaya başlandı, 1922’de de futbol kurallarının anlatıldığı bir kitap bastı bizim çocuklar.
O kitap bu topraklarda bir ilkti, değil mi? Hatta futbolun beşiği İngiltere’de 19. yüzyılın ortalarında yazıldığını düşünürsek, futbol kuralları matbaanın gelişinden bile kat kat daha hızlı gelmiş buralara.
Evet… ‘Asoseyşın Futbol’ bu topraklarda bir ilkti! Öyle bir kitabın İstanbul’da bile sadece bir iki örneği vardı. Kitabı, İdmanocağı Kulübü’nün sembol isimlerinden Süleyman Rıza Bey kaleme aldı. Bir kısmı Fransızca kaynaklardan çeviri, bir kısmını da kendi bilgisiydi. Hiç unutmam, o yıl Şark Ordusu komutanı Kazım Paşa, İdmanocağı’nı ziyaret etti. Ziyaretinde de o kitaptan 100 nüsha satın aldı ve onları askerlere, doğu vilayetlerindeki halka dağıttı. Böylece doğuda bir çok kulübün kurulmasına ve yaşamasına önderlik etti o kitap.
Günümüzde o kitap, ismine sadık kalınarak ama Türkçe olarak tekrar basıldı. Trabzon Araştırmaları Vakfı desteğiyle… Buradan tüm futbolseverlere tavsiye ederim. Peki, ilk kulübünüz İdmanocağı mıydı?
O zaman izninle ben de bir kitap tavsiye edeyim. Sevgili Sevecen Tunç’un yazdığı ‘Trabzon’da Futbolun Toplumsal Tarihi: Mektepliler, Münevverliler, Meraklılar.’ Futbol geçmişimle ilgili harika bir çalışmadır. İlgilenenlere tavsiye ederim. Soruna geri dönecek olursak. Yok, hayır. İlk kulübüm İdmanocağı değil. 1913 yılında Halil Nihat ve Mahmut Muammer Bey’ler İstanbul’da eğitimlerini tamamlayıp bana geldiler. Burada diğer muallim ve talebelere futbol öğrettiler. Birlikte oynamaya başladılar ve ‘İdmanyurdu’ adında bir kulüp kurdular. Renkleri de Osmanlı’ya gönderme yapmak için ‘kırmızı-beyaz’dı. Ama sonra Balkan Savaşı çıktı işte, birçok evladım gitti cepheye. Öyle olunca dağıldı ilk kulübüm, ilk göz ağrım.
Sonra futbolla aranıza bir hasretlik girdi sanırım, malum her gün cepheden de kötü haberler geliyordu. Sadece size mi, Anadolu’nun dört bir yanına…
Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı derken daldık gittik zamana. Dediğin gibi sürekli kara haber getirdi postacılar cepheden. Nice yuvam, nice sakinim hüzünle imtihan oldu. İşte o hüzünlü günlerde, yani 20’li yılların başında bir grup İttihatçı subay ve mektepli, Kavak Meydanı’mda top peşinde koşmaya başladı. Onların o mutluluğunu, o heyecanını, o rekabetini izlemek beni çok memnun ederdi. Tüm dertlerimi unuttururdu. Onlar sayesinde futbol tekrar yaşamımın bir parçası oldu. 20 Ocak 1921’de de Münir Pertev Bey’in konağında bir araya gelen muallim ve tüccarlar, Trabzon İdmanocağı Kulübü’nü kurdu. Kurucuları arasında ileri gelenlerimden kimler yoktu ki; Trabzon Lisesi’nde İngilizce muallimliği yapan Münir Bey, aynı mektebin Fransızca muallimi Burhanettin Bey, Vilayet Encümen azası Ziya Bey, Muallim Okulu’nun pedagoji muallimi Hıfzırrahman Raşit Bey, aynı mektebin beden terbiyesi muallimi Mustafa Sami Bey, genç tüccarlarımdan Hacı Yusufzade Mehmet Ali Bey, Subaşızade Kemal Bey, Tevfik Bey. Kuruluştan on gün sonra kulübü Kuğuzade Mehmet Rıza ve Süleyman Rıza Bey’ler de katıldı. Kulüpte yer alan muallim ve tüccarların büyük bir kısmı İstanbul Mekteb-i Sultani’de eğitim almıştı. Galatasaray geleneğinden geliyorlardı. Bu nedenle kulübün renklerini ‘sarı-kırmızı’ seçtiler. Hatta Mehmet Rıza Bey, Galatasaraylı Ali Sami Bey’in mektep arkadaşıydı.
Ben de tekrar sözü İdmanocağı’na getirecektim aslında. Malum Topraksaha’da bu ay konumuz Türkiye Kupası. Ve kupa deyince Trabzon’a yani size deyinmeden geçseydik büyük hata yapmış olurduk. Özellikle kupada 70’li yıllarda takımınız fırtına gibi…
Sahi uşağım, neydi o yıllar be! 1974’te gelen ilk şampiyonluk ve üç kupa. Sonraki yıllarda Türkiye Kupası’na koyduğumuz ambargo…
O yıllar başlı başına başka bir sohbet konusu. Biz aslında Trabzon’un kupadaki ilk başarısına, amatör bir takımken İstanbul devlerini korkutan İdmanocağı’na ağırlık vermek istiyoruz.
Şu meşhur Beşiktaş maçı (gülümseyerek)…
Evet, ama ona gelmeden önce biz kaldığımız yerden devam edelim. 1921’de İdmanocağı kuruldu…
Evet, 20 Ocak 1921’de İdmanocağı Kulübü kuruldu, birkaç hafta sonra da İdmangrubu takımı kuruldu. Aralarında tatlı bir rekabet doğdu. İlk karşılaşmaları da aynı yılın Mart ayındaydı. İdmanocağı 3-0 kazanmıştı. Aralarındaki rekabet öyle büyümüştü ki 1922’de İdmanocağı yöneticileri, kulübü ziyaret eden Kazım Karabekir Paşa’dan fahri reis olmasını istediler. Kazım Paşa da kabul etti. Bunun üzerinde İdmangrubu yöneticileri de Mustafa Kemal Paşa’dan fahri reis olmasını istediler. Rekabet yerel lige de yansıdı. İlk lig maçları 1921-22 sezonunda oynanmaya başlanmıştı. Maçlar Kavak Meydanı’mda yapılırdı. Tıklım tıklım olurdu o meydan. Sonra çeşitli sebeplerle lig yarım kaldı işte ama İdmanocağı o ana kadar aldığı neticeler sonucunda ilk şampiyonum oldu.
İdmanocağı’nın ezeli rakibi olarak başka bir takım biliyordum. İdmangücü değil miydi o?
Biz de İdman’lar çok evlat (gülerek). Aslında doğru biliyorsun. 1924 yılında eşraf ve muallimler tarafından İdman İrfan Yurdu Kulübü kuruldu. Kulüp bir yıl sonra adını İdmangücü olarak değiştirdi, renklerini yeşil-beyaz seçti. O yıllarda başladı İdmanocağı-İdmangücü rekabeti. Asıl rekabet oydu. 40′lı, 50′li, 60′lı yıllarda olanca şiddetiyle devam etti. Öyle ki rekabetten öte boyutlara varmaktaydı. Şehir öylesine ikiye ayrılmıştı ki Ocaklılar sarı-kırmızı diye İstanbul’daki Galatasaray’ı, Güçlüler’se Fenerbahçe’yi destekliyordu. Rekabet bir de bu şekliyle alevlenmişti. Bu arada renkleri sarı-lacivert olan Necmiati bile bu rekabetin dışında kalmıştı. Aslında bu büyük rekabetten en karlı ben çıkıyordum. Öncelikle şehirde futbol tutkusu gitgide artıyordu.
Bir de o yıllarda İdmanocağı’nın meşhur bir İstanbul gezisi var.
Zaten İdmanocağı çevre vilayetlerde gezilere çıkardı o yıllarda. Oralarda maçlar yapar, futbolun gelişimine katkı sağlardı. Sonra 1923 yılında İstanbul’a gitme fikri ortaya atıldı. İdmanocağı yöneticileri hemen Galatasaray kulübüyle iletişime geçtiler. Sağ olsun, onlar da çok yardımcı oldular. Özellikle de başkan Yusuf Ziya Öniş… 4 Temmuz 1923’te bizim İdmanocaklı’lar gemiye atladılar, İstanbul’a gittiler. 23 Temmuz’da Galatasaray’la bir maç yapmışlar. Trabzonlu futbolcular ilk defa İstanbul seyircisinin önüne çıkmış. Taksim Stadı’nda oynanan maçı 4-2 kaybetmişiz. O zamanlar bir diğer İstanbul takımı Beşiktaş’ta Şeref Bey varmış, ünlü biriymiş maçı da o yönetmiş. 26 Temmuz’da ise Papazın Çayırı’nda bu sefer İstanbul Karması’na karşı oynamışız, onu da 2-0 kaybetmişiz. Biz tabii ki bunları çok sonraları futbolcularımızın anlattıklarından, gazetelerden duyuyoruz. O zaman TV’den, radyodan maç yayını ne arasın. İşte İstanbul’la muhabbetimiz böyle başladı evlat. Yine İdmanocağı vesilesiyle.
Tabii bu gezi başka bir olaya da neden oluyor. İdmanocağı, tescil edilen ilk Anadolu takımı oluyor.
Ali Sami Bey o zaman futbol üzerinde söz sahibi biri. Daha o zamanlar Türkiye Futbol Federasyonu yok, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı var. Bu gezi sırasında İdmanocağı’nı ittifaka kaydediyorlar ve ‘tescil edilmiş ilk Anadolu kulübü’ unvanını alıyor bizim takım.
30’lu yıllara gelirsek. Bu sefer karşımıza bir rekabet çıkıyor. İdmanocağı-İdmangücü. Sizin için o günler nasıldı?
İki oğul arasındaki rekabeti izleyen bir baba nasılsa öyleydi işte. Kimi zaman tatsız olaylara vesile olsa da ikisi, aralarındaki rekabet futbolumun gelişimindeki en büyük dinamik oldu. O zamanlar yerel lig vardı. 1930’dan 34’e kadar şampiyonluk ipini göğüsleyen hep İdmanocağı oldu. Sonraki sene İdmangücü, hemen ardından yine İdmanocağı… 1937’den 41’e kadar ise İdmangücü fırtınası esti ligde. İdmanocağı’nın o yıllarda Karadeniz bölge şampiyonlukları da var. Hatta İdmangücü’yle birlikte, Türkiye çapındaki turnuvalarda beni temsil ediyorlardı. Bir taraftan da Ankara’dan baskı geliyordu tabii, iki takımı birleştirin diye. O zamanlar milli bir ‘tek takım politikası’ inşa edilmeye çalışılıyordu. Neyse uzun uğraşlar sonucunda engelledik o isteği zaten.
1933’te İstanbulspor geliyor size? Yine merkezde İdmanocağı var.
İdmanocağı davet etti zaten İstanbulspor’u. O zamanın önemli takımlarından sarı-siyahlılar. Hatta o yıl İstanbul şampiyonu olmuşlar. İlk maçta İstanbul takımı İdmangücü’nü yendi. İkinci maçta ise rakipleri bizim İdmanocağı idi. Biz yendik bu sefer. Zaten o dönemde kolay değildi bizim uşakları yenmek. Hatta o maçta bizim kaleci Gada Mahmut, onların meşhur futbolcusu Bombacı Selahattin’in bir penaltısını kurtardı. Görmeliydin, ne muhteşem bir kurtarıştı o…
Cihan muharebesiyle birlikte 40’lı yıllarda tüm Türkiye’de mali sıkıntılar baş gösteriyor. Tabi sizde de ama o yıllarda lise takımınız büyük bir başarıya imza atıyor, Türkiye dördüncüsü oluyor. Gözler yine üzerinizde. Bu başarılar sizin için bir stadyum ihtiyacını beraberinde getirdi değil mi?
Aslında stadyum problemim yıllarca vardı. Kavak Meydanı’m çok yetersizdi. İdmanocağı sürekli bastırıyordu bir stadyum projesi için. Nihayetinde 40’lı yıllarda inşasına başladık. Senin de dediğin gibi mali sıkıntılar ve diğer sebeplerden dolayı Şehir Stadyumu ancak 1951’de İdmanocağı-İdmangücü maçıyla hizmete açıldı. Zaten 1971 yılında da o stadyumun ismini Hüseyin Avni Aker Stadyumu olarak değiştirdik. Avni Bey, benim ilk beden terbiyesi muallimlerimdendi. Buraların spor geçmişinde önemli çalışmaları olmuştu rahmetlinin.
50’li yıllarda İdmanocağı fırtına gibiydi.
O yıllarda hem Karadeniz’de hem de Türkiye’de sayısız başarıları vardı takımın. Özellikle 1957-58 sezonunda İdmanocağı, Amatör Futbol Şampiyonası’nda birinciliği aynı puan ve averaja sahip olduğu Ankara Karagücü ile paylaşmak zorunda kaldı. Hatta bu nedenle kupa ortadan ikiye bölünerek her iki takıma eşit olarak verildi. 1958-59 sezonunda da resmi ve özel 62 maçta hiç yenilgi yüzü görmedi. Türkiye Amatör Şampiyonası’nda katıldı. Son maça kadar da iyi gittiler ama finalde Bursa temsilcisine 2-0 yenildiler ve kupayı kıl payı kaçırdılar.
Gelelim o meşhur Türkiye Kupası sezonuna. O sezon amatör İdmanocağı Beşiktaş’ı eleyip bir üst tura çıkıyor.
Çok büyük başarıydı! 1964-1965 sezonunda, Trabzon İdmanocağı bir önceki yılın Türkiye Amatör Şampiyonası şampiyonu olarak Türkiye Kupası’na katıldı. Kupada ilk maçta Sarıyer’i 1-0 yenerek tur atladık. Daha sonraki rakip o dönem iyi işler yapan Beşiktaş’tı. İlk maç için Beşiktaş kafilesi büyük bir sükse içinde buraya geldi. Halk Beşiktaş’ı ilk kez görüyordu. Futbolcuları göreceksin, otel lobisinde sonuçtan emin şekilde gazetecilere poz veriyorlardı. Neyse maç başladı, bizimkiler çok iyi oynadı. Kora kor bir mücadeleyle ilk devre 0–0 bitti. Bizimkiler kapalı oyununu ikinci devrede de devam ettirerek rakibine gol fırsatı vermedi… Maçın normal süresi 0-0 bittiğinde, İstanbul’dan gelen gazetecilerin yüzünü görecektin, şaşırıp kalmışlardı. Zaten bu sonuç İstanbul’da tesadüf olarak yorumlanmış.
Tesadüf olmadığını zaten ikinci maçta gösterdiniz…
Aynen… İş ikinci maça yani Mithatpaşa Stadında oynanacak mücadeleye kaldı. Mücadele de 20 Şubat’ta oynanacaktı. Bizimkiler 16’sında otobüsle çıktılar yola. İstanbul medyasının büyük ilgisiyle karşılaşmışlar. Gazeteler maçtan farklı galibiyet beklediklerini belirten başlıklar atmış (gülümsüyor). Neyse 20 Şubat günü geldi, Mithatpaşa Stadyumu tribünleri neredeyse tamamen doluydu, sadece kale arkasında boşluklar göze çarpıyordu. Radyodaki spiker öyle diyor, onun yalancısıyız. Aslında bu maçı… Merkezde bir Tad Pizza var, onun sahibi Selahattin Bey var, ondan dinleyeceksin. O gün İstanbul’da maçtaymış. Bir anlatır, bir anlatır… Neyse biz maça geri dönelim. Bizimkiler her zamanki gibi Aydın, Haydar, Kenan, Necati, İbrahim, Faruk, Turan, Ahmet Suat, Nevzat, Osman, Yaşar on biriyle sahada. Ahmet Suat da şu meşhur Ahmet Suat Özyazıcı. Hakem düdüğü çaldı ve Beşiktaş, kalemizi adeta ablukaya aldı ama kalecimiz Aydın, o gün adeta tarih yazıyor. İlk devre 0-0 bitti. Trabzon İdmanocağı kapalı oyununu ikinci yarıda da devam ettirdi. Hiç unutmam maçın bitimine 8-9 dakika vardı. Birden defansta topu kaptık, ileride Yaşar ile buluşturduk. O da ne… Kalecileri Sabri Dino ile karşı karşıya kalan Yaşar, topu Beşiktaş filelerine gönderdi. Orada burada tüm Trabzonlular ayakta. Resmen uçuyoruz. Neyse kalan dakikaları da gol yemeden tamamladık ve maçı 1-0 kazandık. Daha ilginçi de Beşiktaş’ı Türkiye Kupası’nın dışına ittik. Bu bir ilkti, ilk kez amatör bir takım İstanbul büyüklerinden birini kupada eliyordu. Anlayacağın yine tarihe geçmiştik. O zaman buradaki havayı görecektin. Herkes sokaklardaydı, takım geri döndüğünde de her yer bayram yeriydi.
Ve büyük gün gelir. Kulüpler Trabzonspor adı altında birleşir. Zorlu bir süreç oldu herhalde. Hele de o dönemin güçlü takımı İdmanocağı için.
1962-63 sezonunda tüm yurtta, her ilde bir il takımı kurulması öngörülmüştü. Zamanın Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak, Türkiye liglerini güçlendirmek ve tüm yurda yaymak amacıyla bir seferberlik başlatmıştı. Ben elbette ki bunun dışında kalamazdım. Ancak İdmanocağı – İdmangücü rekabeti o kadar fazlaydı ki bu iki kulübün bir çatı altında toplanması zor gözüküyordu. Nihayet 20 Temmuz 1966’da İdmangücü, Karadenizgücü, Martıspor ve Yolspor’un katılmasıyla Trabzonspor kırmızı-beyaz renklerle kuruldu. Ne var ki İdmanocağı buna karşı çıktı. Danıştay’da açtığı davayla yürütmeyi durdurma kararı alınınca ortalık karıştı. O kadar gergin bir atmosfer oldu ki üzerimde… Neyse, araya zamanın Beden Terbiyesi Genel Müdürü Ulvi Yenal girdi. Ulvi Yenal Bey, İdmanocağı ve İdmangücü’nün birleşmemeleri halinde iki kulübün de Türkiye 2. Ligi’ne alınmayacağını bildirdi. Bu durum bende ve her iki kulüp çevresinde ‘şok’ etkisi yaratmıştı. Geceli gündüzlü yapılan ve büyük tartışmalara neden olan toplantılar sonunda 2 Ağustos 1967 günü İdmanocağı ile İdmangücü birleşmesi gerçekleşti ve Trabzonspor; İdmanocağı, İdmangücü, Karadenizgücü ile Martıspor’un katılımıyla ortaya çıktı.
Bu sefer de renk kavgası çıkmış…
Zaten zor bir aya gelmişlerdi. Renkte de anlaşamadılar. Uzun yıllar süren İdmanocağı-İdmangücü rekabetinde sarı-kırmızı ve yeşil-beyaz renkler hâkimdi. Trabzonspor’un renkleri bu renklerin dışında olmalıydı. Beni ve Karadeniz’i simgeleyen renkler aranıyordu. Renk için geceli gündüzlü toplantılar düzenleniyordu. Dört toplantıdan sonuç alınamamıştı. Artık benim de sabrım kalmamıştı. Sonunda sembolüm olan hamsi üzerinde duruldu. Hamsinin gümüş mavisi rengi ve gözlerinin bordosu dikkate alındı. Kimileri buna karşı çıktı. Neymiş efendim bordo renk kırmızıya kaçıyormuş. İdmanocağı’nın renkleri de sarı-kırmızı ya. Bak sen bak!… İşte bu nedenle bordonun rengi biraz koyu tutularak İdmanocağı’nın kırmızısından kaçınıldı. Böylece Trabzonspor bordo-mavi renklere kavuşmuş oldu.
Peki birleşme öncesine gidersek, İdmanocağı zamanının unutulmaz isimleri kimdi? Bir ilk 11 yapsanız…
İşte o efsane kadro, 60’ın üstünde maç kazanan İdmanocağı’nın kadrosu! Kaptan Sebahattin Canoğlu, İbrahim Küçüktepe, Haydar Tuncer, Faruk Poyraz, Özkan Sümer, Kenan Aksu, Abdurrahman Çiftçi, Necati Fundaoğlu, İhsan Öztürkmen, Osman Burma, Ahmet Suat Özyazıcı ve Akrep Celal yani Celal Öztürkmen. Yıllar ilerlediğinde bu kadroya İbrahim Ayvaz, Turan, genç kaleci Aydın Bayraktar, Yaşar Kömürcü, Nevzat Özgür ve Atay Aktuğ katıldı. O kadro efsaneydi.
Bu hoş sohbet için çok teşekkürler…
Rica ederim, ben teşekkür ederim. Tüm futbolseverleri de buraya beklerim. Hele de bir futbol maçı izlemeye…