Beşiktaş’ın efsane kalecilerinden Necmi Mutlu, futbolu bıraktıktan sonra dönemin haftalık spor mecmuası Fotospor’da yazmaya başladı. 1969-1970 sezonunun sonunda ligin kalecilerini değerlendiren bir yazı dizisi hazırlayan Mutlu’nun köşesine, Beşiktaş’ın o dönemki kalecileri Sabri Dino ve Şükrü Ulaş da misafir olmuştu.
-Bir Necmi MUTLU yazısı-
Şöyle-böyle bir ay kadar önceydi. Ortaokulda okuduğunu mektubundan anladığım Beşiktaş taraftarı bir genç, ”Ağabey, seni rahatsız ettiğim için özür dilerim. Ben kaleci olmak istiyorum. Acaba neler yapmalıyım. Bana öğüt verir misin?” diye yazmıştı. Kendisini, anlayabileceği kadarıyla cevaplamıştım.
Sonra geçenlerde, dergiye uğradığımda, arkadaşlar Sorun Söyleyelim servisine gelen mektuplardan 10 tanesini uzatmışlar, “Bunlara en iyi cevabı sen veriyorsun” demişlerdi. Bu mektuplarda, okurlar iyi bir kalecide hangi özelliklerin bulunması gerektiğini soruyorlardı. Bir-iki tanesi de ülkemizdeki ünlü kalecilerin iyi ve kötü yanlarını öğrenmek istiyordu. Düşündüm. Gözlerimin önüne bizim Sabri’yle Şükrü geldiler ilkten. Sonra Ali’yi, Yavuz’u, Yasin’i, Aydın, Altay, Varol, Tekin, Selçuk, Tanzer’i anımsadım. Hepsi de Türkiyemizin gözde kalecileriydiler. O halde ben de, hepsini seven bir ağabeyleri olarak bu meslekdaşlarla şöyle içten konuşmalıydım. Böylece, okurlarımız da istediklerinden daha iyi bilgiler alırlardı.
Evet, şimdi başlıyorum ve önce kendi takımım Beşiktaş’ın file bekçiliğini yapan Sabri ve Şükrü’den söz açıyorum.
Şaşırtan Adam Sabri
Sabri için kısaca şöyle bir giriş yapabilirim: “Beni çok şaşırtan bir kalecidir.” Nedeni şudur bu yargımın. Bir bakarım Sabri çok enfes maçlar çıkarır. Bir de bakarım olmayacak hatalar yapıp goller yer. Hani bu işin yenisi olsa, insan “Olur o kadar” deyip geçecek. Ama bu hatalar Sabri klasında bir kaleciye asla yakışmıyor ki.
Bu ön yargımın hemen ardında düşüncelerim şöyle sıralanır: Sabri’de bir kalecide aranacak tüm nitelikler vardır. Fiziği iyidir, refleksleri eksiksizdir. Cesareti ve oyun içinde topu izleyişi, önündeki arkadaşlarını uyarışı son derece yararlıdır. En iyi tarafı da, antrenmanlarda çok çalışması, özel yaşantısının çok düzenli olmasıdır. Sabri içki içmez, sigara kullanmaz, arkadaşlarını kırmaz, geceleri erken yatar. Formasını çok sever.
Fakaattt… Dediğim gibi, şaşırtan adamdır bizim Sabri. Çünkü uzaktan ve yakından şutlanan topu iyi tutar da, yan toplara çıkışta kararsız kalır. Çıkınca da, tutmakla-yumruklamak arasında çabuk karar veremez. Yumruklarını da sanki topu okşuyormuş gibi vurur. Bu yüzden de ikinci hamleyi yapan karşı takımın forvetleri golü atarlar. Oysa Sabri’nin bilek ve kolları son derece güçlüdür. Ama niçin topu yavaş yumruklar ve niçin bu huyunu bırakmaz şaşarım. Bir küçük hatası da, ikinci hareketi yapmakta bazı bazı gecikmesidir. Örneğin, karambollarda pozisyonu kaybedince toparlanıncaya kadar olanlar olur.
Evet, bizim Sabri kısaca böyledir işte. Ama diyeceksiniz ki “Kusursuz kul olmaz”. Doğrudur. Zaten Sabri’nin kusurları da düzeltilmeyecek gibi değildir. Eğer morali de yerinde ise kolay gol yemez. Üstelik topu hemen oyuna sokup onbirinci adam olarak takımına yararlı olur. Son olarak şunu diyeceğim: Sabri, daha uzun yıllar Beşiktaş ve Türk futbolu için yararlı olacaktır.
Genç Şükrü’ye Gelince
Beşiktaş için büyük bir kazanç olan Şükrü’nün şimdilik en büyük eksiği tecrübesizliğidir. Şuna inanıyorum ki Beşiktaş kötü durumda olmasa, Şükrü’nün bu yıl oynadığı maçlardaki başarı grafiği daha yüksek olurdu. Bu nedenle, Şükrü’nün yediği şanssız golleri çabuk unutmasını, moralini bozmamasını öğütleyeceğim. Bir de, önündeki arkadaşlarıyla anlaşamamasının kötü sonuçlar verdiğini belirteceğim. Kısacası, Şükrü, önündeki arkadaşlarıyla konuşmalı, gerekince uyarmalı, hatta şaşırtmamaya dikkat ederek bağırmalıdır da.. Böylece, çevikliğinin, iyi yer tutuşunun, köşe toplarına uzanışının semeresini daha iyi toplar. Cesareti iyi olduğundan tehlikeli pozisyonları da önlediği için Şükrü’nün geleceğine çok umutlu bakıyorum..
Haaa… Bir de artık anılarımızda kalmış bekçileri var bizim kalemizin. Yazımı bitirirken onların da hiç olmaza adlarını yazmak istiyorum. Çünkü hepsi de çok usta çok ünlüydüler. Örneğin rahmetli Osman Kaptan… Bir de Sabri Usuuğlu Ağabey… Bence “En büyük”tüler. Sonra Mehmet Ali Tanman korumuş bizim kaleyi uzun süre… Saha sonra da Faruk, Ethem, Fevzi Büyükyıldırım, Ergun ve Bülent ağabeyler… Varol, Cavit ve ben ise henüz unutulmayacak kadar yeniyiz zaten.
*Haziran 1970’te yayımlanan yazıdan birebir alınmıştır. İmla, dönemin yazım kurallarına göredir.