– Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-
1908 yılının Şubat ayında kurulan ve 1971 Şampiyon Kulüpler Kupası’nda final oynayıp Yunanistan futbol tarihinin en büyük başarılarından birine imza atan Panathinakos, bu ay kadim takımlarımız arasında yerini alıyor.
Syntagma Meydanı’nı arkanıza aldığınızda köşede kütüphane binası ben burdayım der. Hemen yanında Sina Caddesi, tüm kalabalığıyla karşılar sizi. Haydi, yavaş tempo bir kaç adım atalım. Çok değil dört sokak sonra sağda unutulmaya yüz tutmuş bir taverna sizi bekliyor. İçinde sohbet edebileceğiniz, size anlatacak hikayesi olan bir Atinalı mutlaka bulabilirsiniz? Tıpkı genç Kevin’ın bulduğu gibi…
“Niye buradasın?”
“Gezmek için” diye cevapladı genç, yaşlı adamın sorusunu. Oysa yaşlı adam pek inanmadı cevaba.
“Çok gezgin birine benzemiyorsun ama!”
İhtiyarın bu beklenmedik cevabına Kevin şaşırmıştı. “Sence kime benziyorum ihtiyar?”
“Cevap arayan bir adama…”
İhtiyar doğru bilmişti. Kevin, her seferinde kafasındaki soruların cevabı için yollara düşerdi. Çevresindekiler bu duruma yolculuk derdi. O ise ‘kaçış’… Zaten kim neden kaçmıyordu ki bu hayatta. Sevdiklerinden, sevilmediklerinden, duygularından, başarısızlıklarından, başarılarından, hayallerinden, sıradanlıktan…
“Peki aradığın ne genç adam?”
İhtiyar adamın son sorusu onu tekrar ortama döndürmüştü. “Panathinaikos’u atalarım mı kurdu?”
Bu beklenmedik soru karşısında küçük bir kahkaha attı yaşlı adam.
“Anlaşılan sen de İrlandalısın. Diğerleri gibi…”
“Diğerleri derken ihtiyar?“
“Buraya her sene senin gibi bir çok İrlandalı gelir evlat. Panathinaikos’un amblemindeki ‘triffylli’den yani yoncadan dolayı. PAO yoncasının bir şekilde sizden geldiğine inanır ve onu kanıtlamaya çalışırsınız. Siz de İngilizler gibisiniz sanırım. Onlar da her yere futbolu kendilerinin götürdüğünü düşünür! Milan’ı onlar kurmuştur, Brezilya’ya futbolu onlar götürmüştür, Çarlık Rusyası futbolla İngiliz kardeşler sayesinde tanışmıştır… Ama üzgünüm evlat bizim hikayemiz tam olarak öyle değil. Gel sana bizim hikayemizi anlatayım ama asıl benim de izlediğim, o unutulmaz Panathinakos takımını anlatayım. Sen Panathinaikos’un Şampiyonlar Kulüpler Kupası’nda final oynadığını biliyor muydun? Nereden bileceksin ki. Aradan 43 yıl geçmiş. Neyse… Her şey 2 Haziran 1970 günü başladı. Bir ‘Binbaşı’ Atina’ya ayak bastı ve Panathinakos takımının başına geçti. O Binbaşı’nın adı Ferenc Puşkaş’tı. Dünya tarihinin gördüğü en büyük futbolculardan biriydi Macar oyuncu. Artık yaşlanmış, oynamayı bırakıp antrenörlük yapmaya başlamıştı. İspanya’da Herkules ve Alaves maceraları istediği gibi gitmemişti. Öyle ya her büyük topçu iyi bir antrenör olacak diye bir kural yoktu. Neyse ardından yolu buralara düştü. Dönemin başkanı -o zaman iddialı bir başkanımız vardı-, onu yeşil beyazlıların başına geçmeye ikna etmişti. O ilk gün büyük kalabalık vardı şehirde. Çevre illerden bile onu görmek için gelen vardı.”
İhtiyar uzosundan bir yudum aldı ve anlatmaya devam etti. “O seneki kadro da güzeldi: Kalede Ekonomopoulos vardı. Yedeği de iyidi: Vasilis Konstantinou isminde genç bir çocuktu. Defansta… Seçenek çoktu: Mitropoulos, Tomaras, Athanasopoulos, Gonios, Kapsis, Kamaras, Vlachos, Sourpis… Orta sahada ise takır takırdı; Hatziandreou, Deligiannis, Grammos, Domazos, Eleftherakis… Forvet mi? Hepsi o dönem için iyi topçulardı; Filakouris, Kalligeris, Antoniadis vardı. Bu kadronun üstüne antrenör Ferenc Puşkaş da kaymak gibi oldu. Takım o sene lige iyi başladı. AEK ve Panionios takımlarıyla ciddi bir rekabete girdiler. Ama sonunda maalesef ipi göğüsleyemediler. Liderin 6 puan gerisinde ligi 3. sırada tamamladılar. Aslında takım ligin en az mağlubiyet alan takımlarından biriydi ama beraberlikleri çoktu işte. İnanılmaz maçlar da çıkardılar: Larnakas’ı 5-1 yendiler. Şampiyon AEK’yı 2-1 yendiler. O yıl, orta sahanın yıldızı Domazos 20 gol atmıştı… Aslında onları unutulmaz kılan o yılki Avrupa serüvenleriydi. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda güzel sonuçlar birbirini kovalıyordu. Önce Lüksemburg’un Jeunesse Esch takımını elediler. Bakma Lüksemburg takımı olduğuna, sarı siyahlılar o dönemde sürpriz sonuçlara imza atardı aaa. Ardından Çekoslovakya’nın Slovan Bratislava takımını saf dışı ettiler. İngiliz Everton, Yugoslav Kızılyıldız derken finale çıktılar. Esas o büyük gün geldi. Binbaşı’nın gelişinden tam tamına 1 yıl sonraydı. İngiltere’nin o meşhur Wembley Stadı’nda, 83 bin taraftarın arasında yerlerimizi aldık. Ben de oradaydım! Rakip Total Futbol’un mucidi Hollanda takımı Ajax’tı. Onlarda Cruyff vardı biz de ise umut. Ama maçı Ajax, Van Dijk ve Haan’ın golleriyle 2-0 kazandı. Zaten tüm maç boyunca üstündüler. Bu, Ajax’ın ilk Avrupa şampiyonluğuydu. Onlar için büyük günlerin habercisiydi. Bizde ise kaçan kupadan dolayı bir burukluk vardı ama bir taraftan da coşku. Çünkü o güne kadar futbolumuzda en büyük başarıydı oynanılan final. 2004’te Avrupa Şampiyonu olmamızı saymazsan hala en büyük başarımız. Bir de tabii Kıtalararası Kupa maceramız vardı. Onu da sayabiliriz. Her yıl Avrupa ve Güney Amerika şampiyonları dünyanın en iyisi olmak için karşılaşır. O sene Avrupa şampiyonu Ajax olsa da, onlar kupaya katılmak istemediler ve onların yerine Panathinaikos gitti. Rakip Uruguay’ın Nacional takımıydı. İki maç üzerinden oynanan maçların ilki buradaydı ve 1-1 berabere bitti. Oradaki maçta ise 2-1 yenildik. İkinci kupa da ellerimizden gitti. Binbaşı Puşkaş 3 yıl daha takımın başında kaldı hatta sonraki sezon takımını ligde şampiyonluğa taşıdı. Ama yine de Avrupa’da final oynayan 1971 takımının yerini kimse alamadı.”
Uzun süre soluksuz dinleyen genç en nihayetinde konuştu: “Peki amblemdeki yoncanın hikayesi ne?”
İhtiyar önündeki uzodan bir yudum aldı. Anlatmaktan ağzı kurumuştu çünkü. Ardından küçük bir kahkaha attı:
“Hala umudun var değil mi? Yoncanın sizden geldiğine… Dinle bak, o yoncanın hikayesi de şöyle aslında: Panathinaikos 1908 yılının şubat ayında kurulur. Dilimizde takımın anlamı ‘Atina Birliği’ bir nevi. Kuruluşundan on yıl sonra da, kulübün önemli kişilerinden Mihalis Papazoglu yoncayı sembol olarak önerir. Orada da iki hikaye vardır. Bir rivayete göre İstanbul’da oynadığı Kalkedon kulübünün armasından esinlenmiştir. Bir diğer rivayete göre ise… 1906 Atina Olimpiyatları sırasında gördüğü İrlanda asıllı Kanadalı atletten ilham olmuştur. Çünkü yarışlar sırasında atletin üzerindeki beyaz kıyafette bir yonca deseni varmış.”
Genç heyecanla hemen atıldı.“Gördün mü bak!”
“Seni sevdim evlat!” dedi ihtiyar. “Angelos! Misafirimize bir uzo lütfen.”