Galatasaray, ay sonunda Chelsea ile çeyrek final için mücadeleye çıkacak. Bize de sarı-kırmızılıların İngiliz takımları ile Avrupa Kupalarında sahne aldığı ilk maçı yazmak düşer.
Kaçmak lazımdı! Zamlar, hükümet krizleri, ölüm haberleri… Kaçmak lazımdı! Plakta Ferdi Özbeğen vardı.”Efkarım birikti, sığmaz içime” diyordu Özbeğen. Bir sigara yaktı. Kala kala Galatasaray kalmıştı tek zevki olarak. Onun da tadı pek yoktu. Birch’ten sonra şampiyonluk gelmez olmuş, meydan Trabzonspor ve Fenerbahçe’ye kalmıştı. Önceki sezonu üçüncü bitiren takımının UEFA Kupası’ndaki rakibi, İngiliz ekibi West Bromwich’ti. Fenerbahçe, Ankaragücü ve Trabzonspor’dan sonra Galatasaray da Ada konulu bir destan yazabilirdi ona göre. Nitekim taraftarlık buydu: ‘Bütün maçlardan önceki mağlup olma’ paranoyası ve ‘Her maçı alırız evelallah’ özgüveninin tek bünyede toplanması…
Bu güvenin arkası da boş değildi hani. Önceki yıllarda Fenerbahçe, İngiliz şampiyonu Manchester City’i elemiş, Ankaragücü de Don Revie’nin Leeds’ine kök söktürmüştü. Ligin yeni büyüğü Trabzonspor ise bir hanedanlığın tohumlarını Avrupa sahalarına serpmeye başlayan Liverpool’u Trabzon’da dize getirmeyi başarmıştı. “Sahi adamlar koca Liverpool’u madara ederken biz de Anderlecht’ten beş yemiştik’ dedi. Tekrar içinde aynı sıkıntı belirdi. Saat 8’e 6 vardı. “Ne geldiyse başımıza o Anderlecht maçında geldi zaten” diye devam etti kendisiyle sohbete. Kasım 76’da oynanan maç, Ali Sami Yen’deydi ve 1-5’lik mağlubiyete sinirlenen seyirciler, ellerine geçeni sahaya fırlatarak acısını çıkarmaya çalışmıştı hezimetin. Anderlecht’in süper Hollandalısı Haan’ın belinde patlayan şişelerden birisi de Galatasaray’a bir maçlık ceza olarak geri dönmüştü. O sezonu beşinci bitiren Cim Bom, 77-78 sezonunda Avrupa’da boy gösteremezken; fatura, 78-79 sezonunda posta kutusunda hazır bekliyordu. Galatasaray, bir Avrupa oyununu İzmir’de oynayacaktı. Ama bu ceza ona yaramıştı. 13 Eylül 1978 tarihli karşılaşmada Galatasaray’ını stadyumdan izleyebilecekti. Saat 8’deki maç için yola koyuldu. İzmir Atatürk Stadı’na erkenden vardı ve turnikelerden kıvrılarak içeri süzüldü…
Maç saati yaklaşıyordu. Kafasında sürekli Coşkun Özarı’nın demeci dolanmaktaydı. “Türk futbolcusu her zaman zoru başarmasını bilmiştir” diyordu Özarı. “Hangi zamandı? Ne zamandı bu muvaffakiyet?” sorusunu sordu ister istemez. Tabii kendi kendine… Gerek milli takım, gerekse kulüp takımları, beynelmilel maçlarda hiç de iç açıcı sonuçlar almıyorlardı halbuki. Neyse ki ‘Şerefli Mağlubiyet’ diye bir şey çıkmıştı da bütün hezimetlerin üstü örtülüyordu. Fakat içindeki inanç kaybolmamıştı. Fenerbahçe, Ankaragücü ve Trabzonspor’un İngiliz ekiplerine karşı kendi sahalarında aldıkları şık sonuçlar bir kez daha umut ışığını yaktı ama bu ışık çok aydınlatmadı onu. Birden aklına bir sezon önceki Aston Villa-Fenerbahçe maçı geldi. Ezeli rakip, her iki maçta da Ada temsilcisine boyun eğmiş; üstüne üstlük defansının pek mühim ismi Alpaslan Eratlı’yı da uzun süreli bir sakatlığa kurban vermişti. “Fatih ya da Mehmet sakatlanmasa bari” dedi. İçini yine bir sıkıntı kapladı. Kafasındaki uzunçalarda yine Ferdi Özbeğen vardı: ‘Mutluluktan bir haber ver dilek taşı’. Saatine baktı. Akrep ile yelkovanın dar açısı manidardı; 8’e 6 var.
Nihayet maç saati gelmişti ama ortada takımlar yoktu henüz. West Bromwich, belki de İzmir’in bütün bakış açılarından görünen fakat bir türlü ulaşılmayan Atatürk Stadı’nın yerini bulamamıştı. Neyse, yaklaşık 15 dakikalık bir gecikmeyle maç başlamıştı. Ama ne başlamak! Dakikalar henüz 6’yı gösterirken Eser’in hatalı çıkışını değerlendiren Bryan Robson, skoru 0-1’e getiren golü attı.”Bu adam fena topçu değil” dedi içinden. Bir de teselli patlattı cümlesi bitmeden: “Bizim çocuklar İngilizleri beklerken soğudular.” Maç devam ediyordu. West Bromwich, korkulacak bir rakip değildi ama Coşkun Özarı’nın Galatasaray’ının kazanmaya hali yoktu. Nitekim ikinci yarıda arka arkaya gelen gollerle durum 0-3 oldu. Fatih’in penaltıdan attığı gol, West Bromwich’in avantajını pek de tersine çevirmedi ve maç 1-3 sonuçlandı. İngilizlerle ilk randevu hiç de umduğu gibi geçmemişti.
Kan ter içinde uyandı. 1-3’ün bir kâbus olmasını diledi. “Hadi bizim maçı geçtim; Fener, son UEFA şampiyonu PSV’yi yendi rüyamda” diye mırıldandı. Saat 8’e 6 vardı. Babasının elindeki gazetenin arkasına gözü ilişti. Gördükleri rüya değildi. Galatasaray, West Bromwich’e 1-3 mağlup olurken; Fenerbahçe, PSV’yi 2-1’le geçmeyi başarmıştı. “Artık lige bakacağız” dedi babası, tıpkı Coşkun Özarı gibi. Bol ‘hık-mık’lı bir itiraz cümlesi kurdu babasına karşı ama arkasını getiremedi. “Ah Eser ah!’ isyanı çıktı ağzından. Günah keçisi, çoğu zaman olduğu gibi kaleciydi. Fakat bütün bu olumsuzluklar, rövanştan ümidini kesmesi için bir neden değildi. Neyse ki birkaç gün sonra gündem de, Trabzonspor-Fenerbahçe maçının hakemi Yavuz Tunç’un kararlarıyla değişmişti. Üstündeki yük de hafiflemişti böylece.
Rövanş gelip çatmıştı ama umduğu olmadı. Galatasaray, ikinci maçtan da aynı skorla mağlup ayrılmıştı. Bu sefer de günah keçisi, kaleci Bahattin’di. Neyse ki Fenerbahçe de PSV’den altı tane yemiş ve gündemi meşgul etme görevini tekrar üstlenmişti. Kaçmak lazımdı işte. Kâbuslarla dolu bu ülkeden kaçmak lazımdı! Saat 8’e 6 vardı.
Galatasaray, 90’ların başına bir Manchester United zaferi sıkıştıracak; bu zaferden birkaç yıl sonra da bir Chelsea çelmesi yiyerek başladığı yolda, Leeds ve Arsenal gibi iki güçlü İngiliz takımını dize getirerek UEFA Kupası’na ulaşacaktı. Takımın başında ise West Bromwich’e penaltıdan golü atan Fatih Terim olacaktı. Fakat 1978 sonbaharında bu afili hikayenin konu olduğu rüyayı görmek çok zordu. İngiliz takımları henüz Kaf Dağı’ndan da öte bir aşılmazlık mertebesindeydi ve Türk futbolunun tırmanmaya takati yoktu. West Bromwich kabusundan daha da kötüsünü görecekti üstelik. 14 Kasım 1984’e, daha anlaşılır bir şekilde söylersek; 8-0’lık İngiltere mağlubiyetine tam altı yıl vardı. Cem Karaca’nın 1978’de çıkardığı senfonik rock başyapıtı ‘Safinaz’ teklisinin kapağında Türkiye için yazdığı gibi ‘yarınsız’dı Türk futbolu da. Ve aynı başyapıtın kötü adamı Jön Niyazi gibi ilaçsız bir kele benzemekteydi. 8’e 6 vardı…