Kuzey İrlandalı Norman Whiteside, Manchester United’ın unutulmaz ismi Duncan Edwards’dan sonra ilk onbirin en genç futbolcusuydu. Dünya Kupaları tarihinde en genç forma giyen isimdi aynı zamanda. Üstelik İngiltere Federasyon Kupası tarihinde finallerde gol atan en genç futbolcuydu da… Kariyeri muhteşem başlamış ama sonrasında yaşadığı düşüş onun 27 yaşında futbolu bırakmasına neden olmuştu. Alkol bağımlılığı birçoklarına göre sakatlıkları kadar bu dibe vuruşun sebebiydi. Norman Whiteside’ın futbol kariyerinin altın dönemini ve sonrasını anlattığı 2006 tarihli bu söyleşi, Manchester United taraftar sitesinden alınmıştır.
Çeviri: Gizem Denizcioğlu
Red News: Podiatrist misiniz?
Norman Whiteside: Evet, podiatristim. Aslında, devlet onaylı bir el ve ayak hastalıkları uzmanıyım ama bu insanlarda kafa karışıklığına neden oluyor çünkü yıllar önce chiropody (ayak bakımı) diploma gerektiren bir şeydi. Olay şu; dersleri onur derecesinde veriyorlardı ve buna pediatri dersi diyorlardı yani ben chiropodist ve podiatristim, nasıl istersen öyle söyle. Ama genellikle podiatris olarak anılmayı tercih ederiz, yani ben de öyleyim. Kalçadan ayak baş parmağına kadar uzmanız, yaptığımız şey bu.
Sizi bu tarz işlerle (ayak) ilgilenmeye iten asıl neden neydi?
Aslında, futbolculuk kariyerim boyunca, sakatlanmalardan bitap düşmüştüm ve bilirsin, biraz geri çekilip ayaklarımı tamir etmek istedim (gülüşmeler)! Bildiğin gibi, kariyerim boyunca sürekli sakatlandım ve revirde anatomi gibi şeyler hakkında çok fazla bilgi sahibi oldum. Ve sahip olduğum bu bilgileri çok sevdim. Her revire gittiğimde, sıkıntımı geçirmek için fizyoterapist bana her gün ayrı bir kas öğretirdi. Bu işe kendimi çok kaptırdım ve bittiğinde bu yoldan devam ettim. Fizyoterapiye girmeye çalıştım ama yeterli seviyede değildim bu yüzden okula geri döndüm ve GCSE (İngiltere’deki eğitim sisteminde lise diploması karşılığı taşıyan belge) sınavını vererek liseyi bitirdim. Sonra da podiatri derslerine gitmeye başladım -ki şu zamana kadar yaptığım en iyi şey gibi görünüyor.- Çünkü o sıralarda 60 yaş üstündekilerin futbol ligi ve kulüpleriyle ilgilenmem gereken bir pozisyondaydım ve 92 yılında bu işi en iyi yapan tek kişi bendim. Öte yandan, eğer fizyoterapist olsaydım -ki her klübün bir tane vardı – eşsiz bir pozisyondaydım ve sonunda benim için çok iyi oldu.
Ayrıca maç günleri United’la birlikte de çalıştın?
Evet, Stuart Pearson, Wilf McGuinness ve diğer birkaç komedyenin misafirperverliği eşliğinde çalıştım. Etrafta dolanır ve misafir suitlerini hazırlardık. İnsanlarla iletişim içinde olmak, bilirsin, bir masada oturup birkaç bira içmek ve tabii ki maçı izlemek yani kulübün bir parçası olmak harikaydı. Özellikle de maç günleri. Aynı zamanda birçok ilginç insanla da tanışıyorsun… Sonuç olarak bunun bir parçası olmak harikaydı.
Seninle Paul McGrath’ın jübilesi sırasında Dublin’de buluştuk… Birkaç bir şey içtik ve şimdi o gün akşam üzeri konuşmanın gittiği yerden hareketle birkaç soru soracağım. Kariyerin sonlandığında, eğitimine çok az bir parayla başladın. En baştan yeni bir iş kolunu öğrenmek nasıl hissettirdi?
Muhtemelen hayatım boyunca yaptığım en zor şeylerden biriydi. Ondan sonra profesyonel futbolculuk kariyerimi -iyi para kazanmayı- bıraktım, tabii futbolcuların bugünlerde kazandığı kadar fazla değildi ama yine de sokaktaki bir adama göre oldukça iyi paraydı. Yani, iyi para kazanan insandan hiç para kazanmayan bir insana dönüştüm ve bir gün uyandığımda gidecek hiçbir yerim yoktu, “Hayatımla ilgili ne yapacağım” tarzı düşüncelere daldım. Dolayısıyla, okula geri dönmek gerçekten çok zordu.
Gerçekten, GSCE sınıfında 15 yaşındaki çocuklarla fizik falan öğreniyor olmak oldukça çaba gerektiriyordu. Ama her zaman, tekrar ilerleyebilmek için biraz geri çekilmişim gibi baktım; olay bundan ibaretti. Dolayısıyla, okula ve üniversiteye tekrar geri dönebilmek için birkaç yılı gözden çıkardım. Zaten daha sonra kariyer basamaklarını çıkmaya başlıyorsun ve ben de tekrar biraz para kazanmaya başladım. Nihayetinde, yemek sonrası konuşmaları yaptım, Old Trafford’da çalışmaya başladım… Böyle olunca da podiatri kariyerim oldukça iyi bir konuma geldi ve şu an her şey iyi görünüyor.
Peki, futbolcuların şu anki kazandıkları paradan daha az kazanmış olman nasıl hissettirmişti?
Aslına bakarsan ben futbolcuların büyük paralar kazanmasını destekliyorum. İnsanlar “Kıskanıyorsun” diyorlar ama aslında bazı göreceli sebeplerden ötürü hiç de kıskanmıyorum… Mesela benim babam boya ve dekorasyon işleriyle uğraşıyordu… Ne kadar olduğunu hatırlayamıyorum ama belki de babamın on hatta yirmi katı kadar kazanıyordum futbolcu iken. Yani sevdiğim şeyi yaparken ve ilgi odağıyken gerçekten iyi para kazandım.
1985’teki FA Cup Finali’ne çıktığımda haftada sadece 300 sterlin alıyordum. O günlerde bu resmen kulağa komik gelirdi, düşünsene kupa finalinde haftada 300 sterlin. İnsanlar sana gülerdi resmen. Ve United’la ilk maçlara çıkmaya başladığımda haftada 16 sterlin alıyordum. Primim 800 sterlin idi. 1982’de Brighton’da sadece 12 dakika oynadım… 1982, Brighton, 12 dakika ve primim 800 sterlin idi… Ama ben haftada sadece 16 sterlin kazanıyordum. Dolayısıyla o zamanlar nasıl hissettiğimi tahmin edebilirsin!
Evet, o zamanları hatırlıyorum! United kariyerin, o zamanın yaygın deyimiyle ‘esas oğlanın’ hikayesiydi. Old Trafford’a geldiğin zaman gerçekleşebileceğini düşündüğün hayallerin nelerdi?
Aslında oldukça dar görüşlüydüm. Dar görüşlü de değil de… Nasıl söylesem, ne yapmak istediğimi bilemiyordum. Hayatımda birçok şeyin istediğim gibi olmasını sağlayamamıştım. Futbolcu olmak istiyordum… Bu kadar basit! Ve Old Trafford’a gittiğim zaman da olabilecek en genç yaşta A takımına girmek istiyordum çünkü yaşıtlarımdan daha büyük görünüyordum ve antrenörlerden sürekli “Böyle devam edersen, bir şansın olabilir” gibi övgüler alıyordum. Hatta bir keresinde antrenmandan dönerken antrenörlerden birinin – sanırım Eric Harrison idi- bana dönüp, “Norman eğer böyle devam edersen, Dünya Kupası için bir şansın olabilir” dediğini hatırlıyorum. Düşünsene, oradaki tek 16 yaşında olan bendim. Hatta “Benimle alay mı ediyor” diye düşünmüştüm. Cliff’ten Old Trafford’a gelmiştim ve biliyorsun iki ay sonra İspanya’da Kuzey İrlanda ile Dünya Kupası’ndaydım! Ama olaylar tabii ki benim için çok hızlı gelişti.
En gençlerden biriydin…
Aslında evet, en genç bendim. Başardım… Ada ülkelerinde milli takımlar seviyesine çıkmış en genç isim hâlâ benim, Dünya Kupası’nda en genç yer alan isim olarak Pele’yi geçen de benim. Pele’nin rekorunu kırdım, 17 yaş 41 günlüktüm… Ve hâlâ Dünya Kupası finallerinde oynamış en genç futbolcuyum.
22 yaşına gelmeden 2 Dünya Kupası oynadın, değil mi?
Evet. 1982’de İspanya’da, 1986’da ve 21 yaşındayken de Meksika’da. 17 ve 21…
Oğlumla Dünya Kupası’ndaki kafa vuruşun hakkında tartışmıştım.
Hayır, Cezayir’e karşı frikikten gelen falsolu bir golüm var (gülüyor)
Eski defterler açıldı! Favori anımız, senin Liverpool’la 3-3’lük maçta oyuna girip Liverpool’u bitirmen diyebilir miyiz?
Kesinlikle.
Söylemem gerekir ki mükemmeldin ve gerçek bir kahramandı. Şu an bile seninle konuşurken heyecanlanıyorum.
Saçmalama
Gerçekten buna engel olamıyorum. Çünkü senin sadece bir futbolcu olarak ne kadar mükemmel olduğunu ve insanların Watford’da gençler Federasyon Kupası maçları sırasında seni görmeye geldiğini hatırlıyorum, 80’lerin başıydı…
Harika bir genç takımımız vardı.
Senin adını söyleyerek gelip, United’ı temsil eden bu ızbandut kim diyorlardı…
O muhtemelen Mark Hughes’dur!
Hayır, onun sen olduğuna ikna olmuş görünüyorlardı.
Harika bir genç takımımız vardı ama di mi? Mark Hughes, Billy Barton, ben, Graeme Hogg ve daha bir çok insan… İyi bir genç takım politikamız vardı ama kendim hakkımda söylemek istediğim bir şey var; taraftarlarla çok iyi geçinirdim çünkü ben de sadece Belfast’ın arka sokaklarından gelen, işçi sınıfına mensup yetenekli bir adamım. Ve maça çıktığım zaman, birçok taraftarın oynamak isteyeceği şekilde oynardım; mücadeleci ve tabii ki gol arayarak. Bilirsin, paslarım da kötü değildi. Yani, sahaya çıkardım ve taraftarların nasıl oynamamı istediklerini düşünüyorsam öyle oynardım… Bunun sonucunda da bana hayran olurlardı, ve tezahüratlarda adımı söyledikleri zaman da buna bayılırdım. Onlar bana bağırırdı, ben onlara bağırırdım ve bugün bile devam eden harika bir uyumumuz vardı. Old Trafford’a gittim ve milyonlarca kişide iz bıraktım.
O günlerde Steve McMahon’a bir şey söyledin mi hiç?
Sadece kramponlarımla! Hayır tabii ki. John Barnes’ın adem elmasına bir dirsek geldiğini hatırlıyorum… Onu boğazından yakaladım… Steve McMahon yanıma gelmeye çalıştı ve sanırım serçe parmağının üstüne bastım ya da onun gibi bir şey. Ama serçe parmağının kaval kemiğinin oralarda bir yerde olduğunu düşünmüştüm di mi! O zamanlar anatomiye pek hakim değildim! Sonra da 3-3’lük bir geri dönüş yaptık değil mi? Wee Gordon sigaraları üst üste yakmıştı. Doğru. Harika bir şey! Sizin maçları hatırlamanız gibi biz de her topu hatırlıyoruz. Bilirsin, futbolcular her şutu, her topu hatırlarlar. Harika bir şey.
Maçtayken siz genellikle ayık oluyorsunuz ve biz olmuyoruz ondandır belki de…
Kesinlikle! Genelde bundan pek hoşlanmam!
Hayır hayır, demek istediğim gerçekten öyle. Neden bahsettiğimi biliyorsun.
Evet, evet!
Jimmy Hill de o gece, Match of the Day’de seni eleştirmişti!
Evet, 1985’ti değil mi?
İyi bir adam.
Evet bana bir şey söyledi ve Match of the Day’de sanırım Guinness ya da başka bir şey içiyorduk… Her zamanki sarkastik Jimmy Hill bana bir şey söyledi, ben de “Ah Jimmy, her şeyi en iyi sen bilirsin zaten değil mi?” demiştim. O da “Vay vay vay!” dedi. Biraz asabileşmişti aslında ve Big Ron (Atkinson) bana bir tane vurup “Kendine hakim ol” dedi.
Bir şeyler içtiğimizde United hatıralarının, değiştirdiğin formaların ve benzeri şeylerin çatı katında siyah çöp poşetlerinin içinde olduğunu söylemiştin.
Hâlâ oradalar.
Henüz güvelenmediler mi?
Aslına bakarsan, o günden beri onlara hiç bakmadım. United ve milli takım formalarımı, kramponlarımı ve hatta kupa finallerinde giydiğim eşofmanlarımı bile siyah çöp poşetlerine koyup, çatı katına kaldırdım. Sadece ‘forma’ ya başka bir şey olarak adlandırılıyorlar ama onları elden de çıkarmadım. Demek istediğim, burada onları sergileyebileceğim güzel bir odam var ama o tarz şeylerden pek hoşlanmam. Muhtemelen, ileride çocuklarıma bırakacağım… Ayrıca onlara bırakabileceğim milli takım şapkaları ve başka şeyler de var. Aslında bunlar çoğunlukla onlar için. Benim zaten güzel anılarım var, bu bana yeter. Videolarım var. Çocuklarımla oturup videoları bile izlemiyorum. Bu zamanlarda da oynuyor olmamı çok istiyorlar böylelikle lanet David Beckham ve onun gibi insanlarla tanışabilirlerdi! İlgilendikleri tek şey bu! (Gülüyor)
Kariyerinin bu kadar erken noktalanmasıyla ilgili pişmanlıkların var mı?
Yok, hiçbir şeyi değiştirmek istemezdim. Demek istediğim, eğer oyun stilimi ya da başka bir şeyi değiştirmeye çalışmış olsaydım ‘Norman Whiteside’ olamazdım. Çıktım ve nasıl oynanması gerektiğini düşünüyorsam öyle oynadım. Doğru ya da yanlış… Eğer insanlar benim stilimi sevmediyse bu onlara kalmış. Hepimiz farklıyız. Kesinlikle bunu değiştirmezdim.
İnsanlar “Çok fazla sakatlanıyordun, bunu yapmamalısın, bunu yapmamalısın!” diyorlardı. Futbol oynamak istiyordum ve bunun tek yolu buysa, geriye dönüp baktığımda bu oyunda 10 mutlu yıl geçirdiğimi söyleyebilirim. “Şu şanslı heriflere ve kazandıkları paralara bak” demektense, geçmişe bakıp 16’dan 26 yaşına kadar 10 mutlu yıl geçirdiğimi söylemeyi tercih ederim.
Bu işe o açıdan bakmıyorum. “Haftada 20, 30, 40 ya da 50 bin kazanabilirdim, bunu çok kıskanıyorum” demektense olaylara pozitif taraftan bakmayı tercih ediyorum. Yani, kendi pozitif tarafımdan bakıp, “Birçok insanın yapamadığı bir şeyi yaptım. Birçok insanın, milyonların yapamadığı şeyi…” diyorum. İşe durumu böyle bakıyorum.
Eğer 34 yaşında oynuyor olsaydın, şu an hâlâ Old Trafford’da mı olurdun yoksa başka bir yerde mi?
Şu an 35 yaşındayım, emekliyim ve böyle iyiyim! Ama öyle düşünmek isterim. Old Trafford’dan berbat dizimle ayrılmamın sebeplerinden biri buydu. Ben ve Fergie bunun çok uzun sürmeyeceğini biliyorduk…
Futbolda uzun bir zamanım kalmamıştı, bu yüzden iyi bir anlaşma yaptık ve beni biraz düzlüğe çıkaran, iyi bir finansal destekle Everton’a gittim. Yoksa büyük ihtimalle kalırdım. Eğer dizimde sorun olmasaydı, kesinlikle şu an hâlâ bir Manchester United futbolcusuydum. Ama dizim ilk günden beri sorunluydu. Doğru olanı yaptık. Herkes başka şeylerin etkili olduğunu düşündü ama Alex ve ben gerçeğin ne olduğunu bildiğimiz sürece sorun yok.
İkiniz de birbirinizi hiç eleştirmediğiniz için mi?
Hayır. İnanıyorum ki kitabında beni çok fazla övdü. İnsanlar bizim geçinemediğimizden bahsediyorlar. GMEX’de 2200 kişinin davetli olduğu jübile yemeği düzenlemişti. 200 VIP konuktu ve biliyorsun ben de onlardan biriydim.
Şampiyonluğu kazandıktan sonra – biliyorsun ben o sırada konuk ağırlama işini yapıyordum- koridorda yürüyordum… O da arkadaşları ve ailesiyle dolu bir odadaydı, beni de içeri davet etti ve şuları dedi: “Oğlum burada bir şişe şampanya var, hepsini iç gitsin. Biliyorsun biz arkadaşız, buna hiç şüphe yok. Bilirsin insanlar… Bırak ne düşünürlerse düşünsünler. Önemli olan tek şey bizim gerçeği bilmemiz.”
Senin jübile yemeğine katılım baya azdı.
Çok azdı.
Ama bu senin suçun değildi, ligi Leeds’e kaptırmamızın üzerinden çok geçmemişti.
Bunun nedeni organizasyon komitesiydi. Zamanlamayla alakalı bir problem olmuştu, kötü bir zamanlamaydı… United önde olduğu ve 20 yılda ilk defa ligi kazanacağı için o tarihi seçmiştik. Ama görüldüğü üzere işler plana uygun gitmedi ve kazanamadı. Bilirsin, ya çok şanslı olduğun ya da olamadığın o günlerden biriydi ve maalesef ben şanslı günümde değildim.
Taraftarlar olarak bu bizi üzdü çünkü sen bizim için tarihin en iyilerindendin.
Aslında ben de orada biraz daha fazla insan görmek isterdim. Hemen hemen 8000 kişi vardı, hayalkırıklığına uğramıştım. Ama…
Bence bu senin kariyerinin değil o zamanki hislerin bir yansımasıydı.
Ben de böyle düşünmeyi tercih ederim! (Gülüyor)
Birçok insan bıkkın bir haldeydi.
Evet kesinlikle. Bunun ilk olacağını düşünüyorlardı. Kupa töreni gibi daha önce yapamadıkları şeyler yapıyor olabilirlerdi.
Eski ekiple hala görüşüyor musun? Robbo, McGrath…
İnanmayacaksın ama geçen pazartesi Dublin’de Paul’u gördüm. Ona tesadüfen rastladım. Sporcuların akşam yemeğini bitirmiştim, Paul de başka bir şey yapmayı bitirmişti… Saat 12 civarında bizim otele geldi, barda eski güzel günlerden konuştuk.
Robbo? 2-3 hafta önce Middlesbrough civarlarındaydım. Boro-Macclesfield maçını izlemeye gitmiştim. Birkaç Kuzeybatı kulübünün ayak işleri için oralardaydım ve Robbo’nun ofisine uğradım. Viv Anderson, Robbo ve Big Gordon McQueen’le birlikte birkaç bira içtik. Eski günlerden konuştuk. Yani seyahatlerimde bizimkileri görüyorum.
Robbo’nun yardımcın olacağı İngiltere Milli Takımı işini almaya pek gönüllü değilsin sanırım?
Bilirsin, her an her şey olabilir değil mi? Bu konuda neler olacağını bilmiyorum. Bu aralar bütün medya Terry Venables’i destekliyor di mi?
Sen sürekli hazırda Liverpool’lulara karşı bir şeyler bulunduruyormuşsun gibi görünürdün?
Eskiden, Liverpool’a karşı oynamayı severdim. Her zaman iyi sonuçlar da aldım. Liverpool’a gol atma konusunda şansım iyiydi. Sanırım onlara karşı 15 defa oynadım ve sadece kaybeden taraftaydım. Bizi 1983’te Wembley’de Süt Kupası’nda 2-1 yenmişlerdi değil mi? Sonra yine Anfield’da, yine Süt Kupası’nda, Jan Molby’nin ceza sahasının dışından golle yendiler.
Hakemin verdiği iki kötü karar: Biri Anfield’daki hatalı penaltı, diğeri de Gordon McQueen’e yapılan müdahale…
Kötü kararın dışında bunlar Liverpool’a yenildiğim tek zamanlardı. Sadece bu ikisi. Bunların dışında hiçbir zaman Liverpool’a yenilmedim. Hatta belki de, Anfield’da daha çok kazanmışızdır. Old Trafford’da da yendik, onlarla Old Trafford’da berabere de kaldık. Evet, onları yendik. 15 maç içinde sadece iki defa yenildik. Ve bunlar lig maçı bile değildi, ikisi de kupa maçıydı.
Bir diğer inanılmaz istatistiği de biliyorsun… Leeds’dekilerin ayaklarıyla ilgilenmeye gittiğimde çocuklar bana “ Bize karşı oynamak nasıldı?” diye sorarlardı. Bütün futbolculuk kariyerim boyunca Leeds’e karşı hiç oynamadım.
Oynamadın mı? Gerçi onlar hep ikinci ligdeydi.
Bunu hep söylüyorum! İnsanlar otomatik olarak büyük stadyumlarda oynadığını düşünüyorlar ama 80’lerde Leeds orada değildi.
Sence bu sene United’da işler nasıl gider?
Yani, tabii ki ben biraz taraflı bakıyorum ama şanslarının yüksek olduğunu düşünüyorum. Kendimi riske atıp kesinlikle kazanacaklar diyemem ama kesinlikle kazanma ihtimalleri yüksek. Zaten Fergie’nin bile her şey kesinleşene kadar bunu söylediğini duyamazsınız. Ama biraz daha istikrarlı olamamız gerekiyor. Daha çok kazanmalı, evimizdeki maçları kaybetmemeliyiz ya da evimizdeki maçları kazanmaya başlamalıyız. Ve yine söylüyorum biraz daha istikrarlı olmalıyız.
Norman Whiteside olsa bunu yapabilirdik! (Gülüşmeler). Muhtemelen kendi ayağıma sıkacağım ama favori gollerimden biri de senin Arsenal’e attığın idi…
Kalede John Lukic vardı. Orta sahada oynamaya başladığım ilk gündü. Big Ron beni yedek oturtmuş, sonra oyuna sokmuştu. Ceza sahasına doğru kıvrılıyordum resmen değil mi? Evet öyleydi, hatırlıyorum. Sana ne anlatacağım… BBC bana bütün gollerimin bir derlemesini göndermişti; bütün belgeseller ve goller. Birinci günden Old Trafford’a uzanan 15 yılı kapsayan 2 saatlik bir derlemeydi… Harikaydı. Biraz kendini tekrar ediyor gibiydi ama bunu çocuklarıma izlettim. Dostlarıma izlemeleri için gönderdim, bütün uluslararası maçlar ve United maçları vardı Küçük belgesellerin hepsi… 18. doğum günü ve buna benzer şeyler…
Onları bunu paylaşmaya ikna edemez misin? Eminim ki taraftarlar buna bayılır… (Gülüşmeler). Vakit ayırdığın için tekrar teşekkürler Norman.
Her zaman kahraman…