Paolo Maldini, tarihin en iyi savunma oyuncularından biri olarak görülüyor. Fakat onu unutulmaz kılan sadece bu değil. Kariyeri boyunca Milan formasını çıkarmayan efsane, manevi yuvasında yaşadıklarını, kariyerini ve tabii ki ‘o finali’ Liverpool’un unutulmaz savunmacısı Jamie Carragher’a anlatmıştı.
Çeviri: Gizem Denizcioğlu
Carragher: Birbirimize karşı oynadığımız Şampiyonlar Ligi finalinden 10 yıl sonra, işte buradayız. Şu an işler 2005 yılında olduğundan oldukça farklı ve ikimizin de takımları bu sezon çeşitli sorunlarla karşılaştı. Liverpool kaybettiğinde kendimi kötü hissediyorum, Milan için sen de aynısını söyleyebilir misin?
Maldini: Tabii ki! Milan’da futbol oynamaya başladığımda 10, orada futbolu bıraktığımda ise 41 yaşındaydım. Babam Cesare, kaptandı. Şimdiyse çocuklarım akademide (altyapı). Milan benim için sadece bir futbol takımı değil, hayatımın bir parçası. Ailem bu renklere gönül verdi. Ama biliyor musun, şu an olanları gördüğümde üzülüyorum. Diğer bütün harika futbolcularla birlikte, eşsiz bir şey inşa ettik ama şimdi kimse bunun öneminin farkında değil. Şu an sadece Franco Baresi Milan’da çalışıyor, ondan başka eski futbolcu yok. Üzücü olan da bu. Milan harika bir geleneğe sahip ama bunu tamamen kaybediyorlar.
Carragher: Maçları izlerken yardım edebileceğini düşündüğün oluyor mu?
Maldini: O kadar isterdim ki! Kulübüm bana çok fazla şey kattı. Ben de onlara tutkumu ve bedenimi verdim, hatta o yüzden şu an yürüyemiyorum bile (gülüşmeler)! Ama onlara tecrübelerimi de verebilmeyi çok isterdim. Çocuklar o kadar da kötü değil ama yine de onlara doğru yolu gösterecek birine ihtiyaçları var… Ama böyle bir şeyin olabileceğini zannetmiyorum.
Carragher: Benim gençliğimde, Milan “takım”dı. Televizyonda sürekli Arrigo Sacchi ve Fabio Capello’nun takımlarını izlerdim. Geçen hafta Madrid’de Sacchi ile karşılaştım. Onunla o takım ve senin hakkında konuştuk. Onun sende bıraktığı etkiler nelerdi?
Maldini: Çok sert bir adamdı. Antrenmanları biraz çılgıncaydı. Hem bedenini hem de zihnini çalıştırırdı. Aynı şeyi sürekli tekrar ettirirdi; özellikle de savunma oyuncularına. Her gün aynı şeyleri yapardık. Eğer şimdi ben, Baresi, (Alessandro) Costacurta ve (Mauro) Tassotti bir araya gelsek hâlâ 1990’larda oynadığımız gibi oynarız. Oyunumuz aklımıza kazınmıştı. Başarımızın sırlarından biri de buydu. Bu yöntem Milan efsanesinin devam etmesini sağladı. O takım, çok uzun süre en üst seviyede oynadı. Şampiyonlar Ligi’ni ilk kez 1989’da, sonuncusunu ise ondan 18 yıl sonra kazandım. Ya şimdi? Gerçekten acınacak durumda.
Carragher: Peki Paolo, İstanbul hakkında konuşalım mı?
Maldini: Evet, tabii ki! O maçtan sonra 3 ay uyumadım ama hadi konuşalım bakalım.
Carragher: Maç Milan’da hâlâ konuşuluyor mu?
Maldini: Evet, bazen. Eğer ilk yarıyı izlersen, asla bizim kaybedeceğimizi düşünmezsin. Bazen insanlar hatırlamıyor ama, sen hatırlarsın, çünkü oradaydın- biz sadece ilk yarıda iyi oynamadık. Sadece çılgın bir 6 dakikaydı. Sonrasında yeniden oynamaya başladık, hatta gol pozisyonlarımız da oldu. Steven Gerrard’ın savunmaya geçtiğini hatırlıyorum. Sizin takımındaki oyuncular, fiziksel açıdan mahvolmuş haldeydi.
Carragher: Sizin, 1989 yılında Barselona’da Steaua Bükreş’i yendiğiniz Şampiyon Kulüpler Kupası finalini izlemiştim. Büyük ihtimalle İstanbul’daki performansınız, o maçtan daha iyiydi.
Maldini: Bundan daha iyisini yapamazdık. İlginç olan şu ki, Milan’a döndüğümüzde taraftarlar bizi bekliyordu. “Ne yaptınız siz?!” diye bağırıyorlardı. Her şeyimizi ortaya koymuştuk. 1994 yılında Barcelona’yı 4-0 yendiğimiz final hariç, belki de en iyi finalimizi oynamıştık. Kazanmak için son şansım olduğunu düşünüyordum ve elimden kayıp gitmişti. Ve oyun gerçekten çılgıncaydı. Ben gol atmıştım! Ben…! Finallerin en erken golüydü.
Carragher: İlk yarı sona erdiğinde 3-0 öndeydiniz. Bu kadar kolay olduğuna inanabiliyor muydun?
Maldini: Bizim ilk yarının sonunda kutlama yaptığımıza dair hikayelerin olduğunu biliyorum. Ama sen de bilirsin ki böyle bir şeyin imkânı yok. Soyunma odasına girdiğimizde her şey o kadar çılgıncaydı ki… Herkes sanki kavga ediyormuş gibi birbirine bağırıyordu. Ancelotti dönüp herkese, “Çenenizi kapatın! 5 dakika boyunca hiçbirinizin sesini duymak istemiyorum. Tek kelime bile duymak istemiyorum!” dedi. Sonrasında tamamen sustuk, sakinleştik ve ikinci yarıya hazırlanmak için neleri iyi yaptığımızı, neleri iyi yapmadığımızı düşünmeye başladık. Bütün olan biten buydu. İçimden “Çok büyük bir şansımız var” diye düşündüm ama kimseye tek bir şey söylemedim. Kimse de söylemedi.
Carragher: Çok daha iyi olduğun bir takıma karşı 3-0 yenik durumda olsan, bir şansın olduğunu düşünürsün. Ama karşıdaki takım AC Milan! Ve ben “4-0 Barcelona; 4-0 S.Bükreş; bu maç 5 ya da 6 olabilir” diye düşünüyordum. İkinci yarıda neyin değiştiğini düşünüyorsun?
Maldini: İkinci yarıda olan şey neydi biliyor musun? Sizin taraftarlarınız. Tezahürata başladılar ve susmadılar. Unutma, stad normalde iki takım için de yarı yarıya ayrılmıştı ama o gün %75’i Liverpool, %25’i Milan taraftarıydı. Bizim taraftarlarımız biletlerini Liverpool taraftarlarına satmıştı. İlk golü hatırlıyorum. Gerrard ve (Jaap) Stam’i görebiliyordum. Stam’a “Dikkat et, geliyor!” diye bağırmak üzereydim ama sonra hiçbir şey söylemedim. Top geldi ve Gerrard golü attı. Kendi kendime “Lanet olsun! Neden bir şey söylemedim ki!” dedim.
Carragher: İkinci gol (Vladimir Smicer’in attığı) sence maçın dönüm noktası mıydı?
Maldini: Kesinlikle, o gol çok şeyi değiştirdi. Bir anda, beraberliği yakalamak için bir golünüz kalmıştı. Ama skor 3-3 olduğunda biz tekrar bastırdık ve bazı gol şanslarımız da oldu. Maçın psikolojisi 3-3 olduğunda değişebilir, belki siz de artık kaybedecek bir şeyiniz olduğunu düşünmeye başlamıştınız.
Carrageher: Peki ya Gerrard’ın o maçtaki performansı neydi? Maç boyunca 3 farklı pozisyonda oynamıştı. İtalya’da insanlar hâlâ onun hakkında konuşuyor mu?
Maldini: Hala yüzünü ve kramptan kaynaklanan acı ifadesini hatırlıyorum. Ama o halde bile herkese çalım atmaya devam ediyordu. Gerçekten her şeyini ortaya koymuştu. Gerçekten hepiniz için örnek olacak nitelikteydi.
Carragher: Bizim kutlama yapışımızı izlemek çok zor olmalı. Senin benim elimi sıkarken bir fotoğrafın var. Sizin kazandığınız maçta bile hâlâ yüzündeki acıyı görebiliyordum ama yine de tepkinle klasını gösterdin.
Maldini: Senin için çok üzücü olsa bile sonucu kabul etmeyi bilmelisin. Ama biz ayrıca şanslıydık da çünkü iki yıl sonra rövanş için küçük bir şansımız olmuştu. Atina’da o kadar iyi oynamadık ama kazandık.
Carragher: Olanlardan sonra 2007’de tekrar Liverpool ile karşı karşıya gelmek istedin mi?
Maldini: Hayır, hayır! Kesinlikle hayır! O finalde iyi oynamadık. Hatta bütün sezon boyunca iyi oynamadık ama çeyrek finale kaldığımızda işler daha iyi olmaya başladı. Yine de, o finalde her şeyi kaybedebilirdik. Liverpool’a karşı bir yenilgi daha gerçek bir trajedi olabilirdi. Ama rakibini seçemiyorsun. O maçın öncesinde 3 ay boyunca maça çıkmamıştım ve final maçında dizim olduğu gibi gitmişti. O maça çıkabilecek gibi değildim. Ancelotti de bunu biliyordu. Yine de dendim. O 3 ay boyunca bir sürü ağrı kesici aldım. Ve komik olan şu ki, o maç hakkında pek bir şey hatırlamıyorum.
Carragher: Ben de. Maçı hiç izlemedim. Bir kez bile. Öyle büyük bir şeyi kaybettiğinde…
Maldini: Tek hatırladığım, kupayı kaldırdığımızdı. 36 saat boyunca kutlama yaptık. Parti biter bitmez Belçika’da bir cerraha göründüm. Dizim tamamen mahvolmuştu. Hatırladığım tek şey, narkozdan bir 24 saat sonra uyandığımdı. Kendi kendime sayıklamaya başladım “Kazandım mı? Kazandım mı?” 10 saniye sonra “Evet, kazandık!” dedim. İnanılmazdı.
Carragher: O senin oynadığın sekizinci final ve kazandığın beşinci şampiyonluktu. En iyi zaferin hangisiydi?
Maldini: (Francisco) Gento da Real Madrid’de sekiz final oynadı ama o altısını kazandı. Benim istatistiğim de hiç fena değil. Her zafer birbirinden farklıydı. İlk olanın yeri her zaman ayrıdır, çünkü o ilktir. Barselona’da 90 bin Milan taraftarının önünde oynamıştık. Stadyuma çıkış anım hayatımın en harika deneyimlerden biriydi. Sizin İstanbul’da yaşadığınız gibi bir şeydi, mükemmel. Atina’daki Barcelona galibiyeti de çok iyiydi.
Carragher: Oynadığın en iyi AC Milan kadrosu hangisiydi? 1989’da, Marco van Basten ve Ruud Gullit ile birlikte olduğun mu yoksa ondan 5 yıl sonraki mi?
Maldini: Her şey Sacchi ile başladı. Hollanda’dan 3 oyuncu aramıza katılmıştı. Ama Capello geldiğinde, gerçekten harika oyuncularımız vardı. 1991’den 1994’de kadar olan takım muhtemelen en iyisiydi. Her yıl büyük transferler yaptık. Sağ tarafta Gullit, arkasında da Tassotti vardı. Van Basten, (Daniele) Massaro, (Jean-Pierre) Papin, (Zvonimir) Boban, (Dejan) Savicevic… Vay be! Gerçekten mükemmeldi.
Carragher: Beraber ya da karşılıklı oynadığın futbolcular arasında en iyisi Van Basten miydi?
Maldini: Kesinlikle evet. Sağ ayak, sol ayak. Kafa vuruşları çok hızlı ve güçlüydü. Gol de atardı, pas da verirdi. En iyisiydi. Oynadığı oyun zamansızdı. 28’inde futbolu bırakmak zorunda kaldı. Aptalca bir bilek ameliyatı yüzünden! Gerçekten çok yazık.
Carragher: Peki ya en iyi savunmacı? Baresi’nin senin üzerindeki etkisi ne derece büyüktü? Savunmanın patronu Baresi miydi? Herkesten farklı yaptığı şey neydi?
Maldini: Aynen öyleydi. Gerçekten özel bir futbolcuydu. Kısa ve sıska bir adamdı ama çok güçlüydü. Çok yükseğe zıplayabilirdi. Sahada ortaya koyduğu oyun herkese örnek olacak nitelikteydi. Hiç iyi bir konuşmacı değildi. Hem de hiç! Oyunu ve antrenman tarzı örnek olacak nitelikteydi. Stam gibi cüsseli, güçlü ve hızlı değildi. Sadece 70 kiloydu ve hızlıydı. Ama şunu söylemeliyim ki, rakibe müdahaleleri gerçekten çok güçlüydü. Benim için bir rol modeliydi. Bir referans noktasıydı. Ayrıca topla arası çok iyiydi. Çok çok iyiydi. Topla arası iyi olan, güçlü bir stoper bulmak gerçekten çok zordur. Gerçekten çok zordur!
Carragher: Benim gençliğimde, İngiltere’de savunma oyuncusu olmak isteyen çocuklar seni ya da Baresi’yi örnek alırlardı. Lilian Thuram, Marcel Desailly ve Fabio Cannavaro gibi oyuncular da vardı tabii. Şu anki standartlar hakkında ne düşünüyorsun?
Maldini: Şu an iyi bir stoper yok. Çok iyi bir stoper, bir forvetten daha değerlidir. Bir de ne var biliyor musun? Eskiden sol bekte oynardım. Sol bekler bu günlerde sadece topla yaptıklarıyla değerlendiriliyor. Savunmadayken ne yaptıklarını umursamıyorlar. Pozisyona girdiğinizde, sizi sadece izliyorlar. Ama biliyorum ki zor kısım savunmadır. Biliyorum çünkü, Sacchi varken kaleciden forvete herkes defans oyuncusuydu. İtalya’da eskiden iyi bir savunma geleneğimiz vardı ama artık yok. Nedenini bilmiyorum. Şu anda da dünyanın en iyisinin Thiago Silva olduğuna inanıyorum.
Carragher: Hiç İngiltere’de oynama şansın oldu mu ve içinde bir yerde oynamamaktan dolayı bir pişmanlığın var mı? Herkes seni Premier Lig’de görmekten büyük keyif alırdı.
Maldini: Manchester United’dan bir teklif aldım ama direkt olarak onlarla iletişime geçmedim. 1996’da ise Chelsea’nin menajeriyken Luca Vialli beni aradı. Çok kötü bir sezon geçirmiştik. Arsenal’dan da bir şeyler vardı ama onlarla da direkt olarak iletişime geçmedim. Hiçbir şekilde “hayır” demezdim. Vialli benim arkadaşımdı ve bana bu olayı düşündürtebilecek tek kişiydi. O sıralarda taraftarla da takımımla da bazı sorunlarım vardı. Bir günlüğüne “Acaba?” diye düşündüm ama sonrasında; hayır.
Carragher: Ayrıca Chelsea’da teknik direktörlük yapma şansın da olmuştu.
Maldini: Teklif, Milan’da oynadığım son maçtan bir hafta sonra gelmişti. Hazır değildim. Ailemi Londra’ya taşımak istemiyordum. Ben gidip Abramovich’le ve Milan’da beraber oynadığım Ray Wilkins’le konuşmuştum. Bilmiyorum. En sonunda yapmamaya karar verdim.
Carragher: Peki, İngiltere futbolu hakkında ne düşünüyorsun? Ve İtalyan takımlarının yine 1990’lardaki gibi futbolu domine edebileceğini düşünüyor musun?
Maldini: Evet, izliyorum. Yani sonuçta İngiltere. Hâlâ fiziksel olarak güçlüsünüz. Manchester City ve Liverpool gibi takımlarınız var. Ve top oynuyorlar! Ama Premier Lig diğer liglerden oldukça farklı. Lig fiziksel olarak çok güçlü olduğu için, Premier Lig dışında oynayamayacak harika oyuncularınız var. İtalyan kulüpleri için biraz zamana ihtiyaç var. Para az, stadyumlar korkunç. Şiddet yanlısı taraftarlarla ilgili çözülmesi gereken sorunlar var. Artık aileler çocuklarıyla birlikte maçlara gitmiyorlar. Milan’ın yeni bir stadyum inşa edeceğini söylüyorlar ama olur mu bilmiyorum. Ayrıca Milan’ın 45 bin kişiden daha geniş bir stada ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. O seviyeye geri dönmek istiyorsa en az 60 bin kişilik stadyuma ihtiyacı var. San Siro hâlâ çok güzel ama çok eski.
Carragher: Ben Milan’ın geri döndüğünü görmek istiyorum. Adının, formasının, tarihinin… Liverpool için de aynı şekilde hissediyorum.
Maldini: Ben de bunu görmek istiyorum, biliyorsun. Bütün tarihi rakiplerimiz, Real, Barcelona, Liverpool… Milan’ı da onların yanında görmek isterim. Böyle muhteşem tarihleri olan takımlarla oynamak gerçek bir zevk. Onların düşüşünü görmek üzücü.
Carragher: Milan için hayatın neler getireceğini bilmiyorsan, senin için neler getireceğini düşünüyorsun? Miami’de yeni bir projeye başladın ama kendini menajer olarak görüyor musun?
Maldini: Hayır. O işi gerçekten sevmiyorum. Hâlâ arkadaşlarımla Milan’ın çoğu maçına gidiyorum. Futbolu seviyorum. Ama büyük ihtimalle Milan ile çalışmayacağım. Şu an için tam zamanlı bir babayım. Ama Milan’da tekrar çalışmak mı? Böylece bana kattıklarını geri verebilirdim.