Gianluigi Lentini, Torino’daki performansıyla 1990’lara damga vuracak yıldızlar arasında gösteriliyordu. Fakat bir trafik kazası, her şeyi berbat etti.
Gigi Meroni, 1964’te Torino şehrine ayak bastığında, Torino taraftarının 1940’lardan beri özlem duyduğu sihri de yanında getirmişti. İtalya coğrafyasında ‘Fantasisti’ sıfatıyla tanımlanan oyuncu tipinin son büyük örneğiydi Meroni. Çalımları, oyun zekâsı ve attığı goller, 2.Dünya Savaşı sonrasında 1950’leri yerinde sayarak geçiren fakat 1960’larla birlikte yükselişe geçen ülke futbolunun yeni bir yetenek daha kazandığını gösteriyordu. Sadece topla yaptıkları ile de sınırlı kalmadı etkisi. İmajı da genç İtalyanların örnek aldığı Meroni özelliklerindendi… Uzun saçları nedeniyle milli takıma alınmaması bile tartışılıyordu. Birçoklarına göre İtalya, George Best’ini bulmuştu. İlk sezonunda, Torino’nun ligi üçüncü bitirmesinde başrol oyuncusuydu. Bu, 1949’daki şampiyonluktan sonra en büyük başarılarıydı. İlerleyen sezonlarda takım istenilen yere gelemese de Meroni çok şey vadetmeye devam etti. Ta ki 15 Ekim 1967’ye kadar… Genç bir Torino taraftarının kullandığı arabanın çarpmasıyla hayata veda eden Gigi, İtalyan futbol tarihinin en hüzünlü hikâyelerinden birini de arkasında bırakıyordu… Torino taraftarı, yeni bir futbol ilahı için yaklaşık 20 sene daha beklemek zorundaydı…
Sergio Vatta, Torino altyapısında göreve geldiğinde tarihler 1977’yi gösteriyordu. Vatta, 1991’e kadar sürdürdüğü görevinde; Diego Fuser, Cristina Vieri ve Dino Baggio gibi gençleri, ülke futboluna kazandırıp kendini ispatlayacaktı. Fakat 1979 yılında keşfettiği bir yetenek, diğerlerinden farklıydı. Gianluigi Lentini, ilk günden itibaren Vatta’nın en büyük keşfi olacağını gösteriyordu…
Luigi Radice, futbolculuğu döneminde Milan ile Avrupa şampiyonluğu yaşamış, daha sonra antrenörlük yoluna adımını atmıştı. Kariyerinin en büyük başarısını, 1975-1976 sezonunda yaşadı. Torino, 27 yıl sonra Serie A şampiyonluğunu yaşarken, Radice’nin elinde ‘I Gemelli del Goal’ (Golün İkizleri) olarak nam salan Paolo Pulici ve Francesco Graziani gibi iki milli yıldız vardı. 1980’e kadar görevde kalan Radice yönetimindeki Torino, şampiyonluk sonrasında bir sezon haricinde hep ilk üçün içerisinde kalmayı başardı. Radice’nin ayrılığından sonra ise işler iyi gitmedi ve İtalyan antrenöre 1984’te yardım çağrısı yapıldı. 1984-1985’te Radice etkisi sahada görüldü ve Serie A’yı ikinci bitirdiler. Radice, ertesi sezon takımın ilerleyen yıllarda gidişatını etkileyecek bir hamle yaptı ve Vatta’nın gözdesi Gianluigi Lentini’yi A takım kadrosuna dahil etti. Sezonu dördüncü bitirdiler. Genç yetenek henüz kadroda yer bulamamıştı.
Torino, geçiş dönemindeydi ve bir süre sonra bataklığa çekilmeye başladılar. Radice’nin görevden ayrıldığı 1988-1989 sezonu sonunda Serie B’ye düştüler. Ertesi sezon tekrar Serie A’daki yerlerini aldıklarında, takımın kahramanı belliydi: Gianluigi Lentini. 1989’da başkanlık koltuğuna oturan ve takımı tekrar Serie A sahnesine taşıyan Gian Mauro Borsano, 1990-1991 sezonundan önce önemli bir hamle daha yapıyordu. Antrenörlük görevi, Emiliano Mondonico, namıdiğer ‘Il Mondo’ya verildi. Torino, Mondonico ve Lentini ortaklığı ile tekrar zirveye oynamaya hazırdı…
“Çocukken ekmeğimizi annem ve babam yapardı. Ekmek fırından çıktığında alır ve arasına salam koyarak basit bir sandviç hazırlardım. Futbol da bu kadar basittir. Aksi halde insanlar bu kadar üzerine sohbet edemezdi.” Mondonico, futbola bakışı böyle özetlemiş ve ‘Pane e salame’ (Ekmek ve salam ya da bir çeşit İtalyan sandviçi) ismi verilen basit sistemini Torino’da uygulamaya koyulmuştu. Lige kötü başladılar ama üçüncü haftada Inter’i 2-0 yenerek büyük sükse yaptılar. Maçın kahramanı, Inter savunmasını delerek attığı golle Gianluigi Lentini’ydi. İtalyanların 1960’lardan beri alışık olduğu ‘nazik’ bir fantasisti değildi. Güçlüydü, süratliydi ve azımsanmayacak bitiricilik özelliği vardı. Torino, sezonu beşinci noktaladı. Ama son şampiyon Napoli ve ezeli rakip Juventus’un üstündeydiler. Mondonico, ilk senesinde UEFA Kupası biletini almayı başarmıştı… O sezonun şampiyonu ise ‘Il Mondo’ nun Cremonese’de yetiştirdiği Gianluca Vialli’nin yıldızlaştığı Samdoria olmuştu.
1991-1992 sezonu, kulübün tarihine geçecekti. Ligi üçüncü bitirdiler. Namağlup şampiyon olan Milan’dan daha az gol yemişlerdi. UEFA Kupası’nda ise finale kadar yükseldiler. Bu yürüyüşte Mondonico’nun ‘Pane e Salame’ sisteminin ve Lentini’nin payı büyüktü. Antrenörü, yıldızı için şunları söylüyordu: “Takımda nasıl hücum edileceğini en iyi bilen oyuncum o. Bir numara olabileceğinin farkında ve bu da onu heyecanlandırıyor.” Real Madrid tarihine geçen Akbaba Beşlisi’nin oyun kurucusu olarak kendini kanıtlamış Martin Vazquez ve Enzo Schifo gibi uluslararası yıldızların da takımda olduğunu var sayarsak, bu büyük bir övgüydü. Lentini, yavaş yavaş milli takımda da forma bulmaya başlamıştı. Genç Milli Takım sonrasında İtalya Milli Takımı’nın başına geçen ve 1990 Dünya Kupası’ndaki hayal kırklığının ardından tekrar bir takım yaratmaya çalışan Azzeglio Vicini, Torino’luya şans veriyordu. Fakat 1992 Avrupa Şampiyonası’na katılma şansını yitiren İtalya’da Vicini görevden ayrılırken, Lentini de en formda sezonunda kendini büyük sahnede göremeyecek olmanın üzüntüsünü yaşıyordu.
Torino, finalde Ajax’a diş geçiremese de Torino ve Lentini, kendini kanıtlamıştı. Artık İtalyanların futbola dair en büyük alışkanlıklarından birine gelmişti sıra: Büyük takımlar, küçüklerin yıldızlarını kapma yarışına gireceklerdi. Lentini de ilk hedefti…
“Onu kaybettiğim için üzgünüm. Ama Juventus ve Milan istediklerini, diğer küçük takımlar ise ellerinden geleni yapar.”
Mondonico’nun 1992 yazında kurduğu bu afili cümle, aslında o birkaç ayı özetliyordu. İtalyanların iki ağababası, 1992-1993 sezonu öncesinde transfer borsasının da efendisi konumundaydı. Önce Milan, sakatlıklardan bir türlü kurtulamayan Marco van Basten’in tahtına oturtmak için Fransız golcü Jean-Pierre Papin’e 14 milyar liret sayarak tarihin en pahalı transferini yaptı. Juventus, eli yükseltti ve Sampdoria’nın Barcelona ile Mayıs ayında oynadığı Şampiyon Kulüpler Kupası final maçından birkaç gün önce anlaşarak, etiklik tartışmalarına sebep verdiği Gianluca Vialli’yi 26 milyar karşılığında Torino’ya getirdi. Sırada, bir başka umut vadeden İtalyan, Lentini vardı. Agnelli ve Berlusconi, son düzlüğe kafa kafaya girseler de kazanan Silvio oldu. Toplamda 65 milyar liretlik alışveriş ile Lentini, Milan’a geçti.
Transferden yıllar sonra verdiği bir röportajda hiçbir zaman Torino’dan ayrılma istemediğini söyleyen Lentini, Berlusconi’nin onu istemeye helikopteriyle geldiği ilk günü hatırlatıyor ve “O zaman Torino’dan ayrılmayacağımı söylemiştim” diyordu. Ona göre kulüp, para için bu transferi zorlamıştı. Dönemin Torino Başkanı Gian Mauro Borgano ise o dönemde Lentini’nin Milan’ın verdiği parayı Tornio’dan istediğini belirtiyordu. Aslında o dönem İtalyan gazetelerine yaptığı bir açıklama, başkanı da doğruluyordu. Lentini, Juventus’u reddetmesini, Torino taraftarının olası tepkisi ile açıklıyor ve Milan seçiminin en büyük sebebini söylüyordu: “Elbette para, Torino’dan ayrılmam için aklımı çeldi.”
O döneme göre çok çok büyük bir meblağ olan transfer masrafları, sadece futbol âleminin gündeminde değildi. Vatikan gazetesi L’Osservatore Romano, bu transfer için, “İş ahlakına saldırı” tanımı yapıyordu. Bütün bu tartışmalar devam ederken, Lentini’nin yeni takımı Milan’ın patronu Silvio Berlusconi’ye ucu dokunan bir olay daha patlak verecekti. 19 Temmuz 1992’de savcı Paolo Borsellino’nun arabası patlatılmış ve Borsellino hayata veda etmişti. Savcı, 21 Mayıs 1992’de Silvio Berlusconi’nin İtalyan mafyası Cosa Nostra ile bağlantılarından bahsediyordu… Lentini, Milano’ya ayak basar basmaz yeni dünyasının farklılığını anlamıştı…
Durumun farkına varanlardan biri de Luca Valdisseri idi. Transferden 20 gün sonra, 22 Temmuz 1992’de Corriere della Sera’daki yazısında ‘dünyanın en pahalı futbolcusu’ için şu tanımı yapmıştı: “Onda, dünyanın en üzgün milyarderinin yüzü var. Golleri de ufak tebessümler.” Lentini de durumun farkındaydı: “Elmanın sadece güzel tarafını ısırmayı kabul edemezsiniz. Parayı ve Milan’ın gücünü seçtim. Bir şeyler ödemem gerek. Şehrimde, beraber büyüdüğüm ve şimdi bana sırtını dönen insanlardan özür diliyorum.”
Omuzlarına binen ‘dünyanın en pahalı oyuncusu’ sıfatını kaldırabilmek gibi önemli bir görevi vardı. Bir de giydiği formanın ağırlığı… Milan, son üç senedir Avrupa’nın en görkemli takımıydı. Mondonico’dan sonra gayet sert uygulamalara sahip Fabio Capello’ya ve ‘Il Mondo’nunki kadar basit olmayan sistemine alışması gerekiyordu. En önemlisi de artık takımının ‘altın çocuğu’ değildi. Milan’da gölgesinde kalacağı yıldızlar ve bizim topraklarda ‘papaz’ olarak bilinen Milano’da ise ‘Beyefendiler’ titriyle nam salan futbolcular vardı.
Lige beklendiği gibi başlamadı ama antrenör Capello, sözleriyle yıldız adayına güvenini gösteriyordu. ‘Geleceğin yıldızı’ olacak dediği Lentini’yi ilk 11’e yerleştirse de taraftarın beklentisi büyüktü. Öyle ki 28 Şubat’ta bir asist ve iki golle oynadığı 4-0’lık Sampdoria maçı bile Milan’lılar için yeterli değildi. 17 Mart’ta San Siro’da oynana Porto maçının 65. dakikasında oyundan çıkarken ıslıklandı. Maçta sonra şunları söyledi:
“Şuna açıklık getirmeliyim; ben de kendimi beğenmiyorum. Değerim bugünlerdeki performansıma biçilseydi, futbolu bırakmış olurdum. Fizik olarak iyiyim. Biraz inanmam gerek sadece. Zihnimi, zihnimi onarmam gerek. Yani ayağıma gelen ilk topu kötü kullandığımda çok da takılmamalıyım. Güveni hissetmelisiniz.”
Lentini’nin bu psikolojik savaşının en zorlu virajlarından biri de 11 gün sonra karşısına çıkacaktı. Doğum gününden bir gün sonra doğduğu ve yıldızlaştığı yerde; Torino’da sahaya çıktı. Torino ile Milan 1-1 berabere kalırken, Lentini’ye yapılan muamele tabii ki pek de hoş değildi. 4 Nisan’da San Siro’da oynadığı Napoli maçı ise güveninin yerine geldiğinin ilk sinyalleriydi. 2-0 mağlup duruma düşen Milan’ı, biri röveşata ile olmak üzere iki gol atarak ipten aldı. Milan, sezon sonunda Serie A’nın zirvesindeydi. Lentini, yedi golle pek de bekleneni verememişti. Özellikle büyük umutlarla alınan Papin’in de çıtayı çok yükseğe koyan van Basten’den sonra istenilen seviyede görülmemesi, Milan’lıların baskı şiddetini arttırıyordu. Yeni sezon, herkes için büyük umutlar barındırmaktaydı…
“Kendimi bir aslan gibi hissediyordum. Hızlıydım, güçlüydüm. Teknik ve denge çalışmalarından kimse benim seviyemde değildi.” Lentini, 2 Ağustos 1993 sabahında bunları hissediyordu. Ama birkaç saat sonra Torino-Piacenza Otobanı’nda olacaklardan haberdar değildi. Hakimiyetini kaybettiği Porsche 911’i savruldu ve takla atarak demir yığını haline geldi. Son raddede hızın 200 kilometre olduğu söyleniyordu. Oradan geçen bir kamyon şoförü tarafından bulunan Lentini, 1992 yazından beri en şanslı günündeydi belki de; henüz hayattaydı.
“Futbola dönmesi için bir engel yok. Ama ‘Ne zaman?’ diye sormayın.” Torino’da Lentini’yi ameliyat eden doktor Carmelo Del Giudice, basın mensuplarına bu açıklamayı yapmıştı. Futbol dünyası, dünyanın en pahalı ayaklarının futbol oynayabileceğinden emin değildi. Berlusconi, “Yüreğimiz ağzımıza geldi” diyordu. Basın ise Lentini ile 1990 Dünya Kupası’nın kahramanı Toto Schillacci’nin eşi Rita Bonaccorso arasındaki aşka vurgu yaparak, Bonaccorso’ya yetişmek için hızlandığını yazıyordu. Lentini, yıllar sonra kazanın nedenini şöyle anlatacaktı:
“Arabamla hiçbir zaman hızlı gitmedim. Yarışmayı sevmem. Kazadan bir gece önce lastikleri taktırmıştım. 110 km ile gidiyordum ki bu tür arabalar için bu hiçbir şey. Ama Porsche Carrera 3600 ile 100’ü aştığınız anda araba otomatik olarak hızlanmaya devam eder. Tekerlekleri değiştiren çocuk da “Fazla hızlı gitme” demişti. Tekerleklerin bir süre sonra fazla ısındığını ve patladığını bilmiyordum.”
Lentini, kazadan sağ kurtuldu ve yaklaşık altı ay sahalardan uzak kaldı. Milan, 1994 Mayıs’ında Barcelona’yı 4-0’la geçerek Avrupa’nın zirvesine bir kez daha kurulduğunda Lentini kulübede bile değildi. Tek isteği tekrar 11’in vazgeçilmezi olmaktı. Ama olmadı…
Ona göre bunun sebebi Capello idi. “İlk başlarda çocuk gibi konuşuyordum. Reflekslerim ağırdı ve tepki veremiyordum. Sahaya döndüğümde de ağırdım ama işler yolunda gitti. İkinci sezon sonunda tekrar güçlü bir adamdım. 1995’teki finalde Ajax karşısında oynayacağımı düşünüyordum. Ama Capello beni kadroya almadı. Hatta açıklama dahi yapmadı. Her şey darmadağın olmuştu. Tutkumu kaybetmiştim. Belki hatalıydım ama kariyerim o akşam bitti.”
Milan, Lentini’nin son beş dakikasında sahaya girdiği maçta Ajax’a 1-0 mağlup olmuş ve şatafatlı dönemin sonuna gelmişti. Lentini, takip eden sezonda sadece bir 90 dakika olmak üzere 9 lig maçına çıktı. 1996 yazında Torino’ya döneceği konuşuluyordu ama şehirde kimsenin ona inancının kalmadığını düşünüyor ve ‘oportünist’ olarak görüldüğünü düşünüyordu. Tam da bu dönemde çalan telefon, eski bir dosta aitti. Arayan, Mondonico idi: “Tatilin bitti mi?” Eski günlerini arayan yıldız, Milano’dan ayrılırken, bir sene sonra tekrar geleceğinden emindi.
Bir bakıma ondaki yeteneği zirveye çeken adam ile Atalanta’da buluşan Lentini, istediği forma şansını bulmuştu ama eski hızından ve dengesinden uzaktı. Atalanta’daki tek sezon, Milan’a dönmesi için yeterli olmadı. Torino, eski assolistine kucak açtı. Lentini, üst seviyede futbol oynadığı 2000 yılına kadar Boğalar’ın formasını giydi. Torino, 1999-2000 sezonunda Serie B’yi boylarken, Lentini de Serie A’ya veda ediyordu. 13 Haziran’da kulübün başkanlığına ise ilginç bir isim geliyordu. Genç bir Torino taraftarı iken takımın yıldızı Meroni’ye arabasıyla çarpan Attilio Romero…
Lentini, 2000’lerin başında Cosenza ve Canelli gibi alt lig takımlarında forma giyerek 2012 yılına kadar futbol oynadı. Belki Meroni gibi şanssız bir şekilde trafik kazası kurbanı olmadı ama o kazadan sonra bir daha eski gücüne kavuşamadı. Belki Milan’daki ilk sezonundaki hayal kırıklığını San Siro kariyerine yayıp, bir fiyasko olarak tarihe geçecek belki de 1980’lerin sonundaki muhteşem jenerasyonun bayrağını devralan bir yıldız olarak anılacaktı. Ama Lentini sohbetlerinin tek sorusu var artık: “O kaza olmasaydı, n’olurdu?”
Lentini, futbol hayatı sonrasında doğup büyüdüğü Carmangola muhitinde, bilardo salonu işleterek hayatını sürdürüyor. Arkadaşlarıyla futbol oynarken dahi ağrılarının nüksettiğinden bahsediyor ve ekliyor: “Buraya gelen herkes bana garip garip bakıyor. Sonra Lentini olmayı bırakıyorum ve her şey normale dönüyor.” Onunla yapılan birçok röportajda ya da kaleme alan yazılarda şu sözü manşete çekiliyor: “Balon er ya da geç sönüyor ve diğerleri gibi sıradan bir ölümlü oluyorsunuz.”
Galliani’nin “Milan’daki görevimiz boyunca hiçbir futbolcuyu onun kadar istemedik” dediği Lentini, Eylül 2016’da Gazza Mercato’ya verdiği röportajda ise belki de kariyerini bitiren otomobil merakından pek de vazgeçmemiş gibi görünüyor.
-Hangi marka otomobil kullandığınızı sorabilir miyim?
-Bir Porsche Macan.