Dino Zoff’un arası teknik direktörleriyle her zaman iyiydi. Ancak Enzo Bearzot, onun için teknik direktörden çok daha fazlasıydı. Kariyerinin zirvesine onunla birlikte aldıkları bir kararla çıkacaktı.
Brezilya’ya karşı oynadıkları maç biter bitmez 40 yaşındaki Dino Zoff’un aklına ilk gelen, teknik direktör Enzo Bearzot’u öpmekti. Tam da öyle yaptı. Barcelona’da sıcak bir akşamüstü, sıkış tıkış şekilde Sarria Stadyumu’nu dolduran 44 bin taraftarın ve hatta kale arkası tribünün hemen ardında yükselen yüksek apartmanın stadyuma bakan balkonlarında maçı izleyen seyircilerin karşısında, minik bir öpücük kondurdu Bearzot’un yanağına. O öpücükten sonra, iki adam da utanmış suratlarıyla ekrana geldi. Ama ikisi de umursamadı. Kimse tarafından beklenmeyen sürpriz galibiyeti kutlamaya devam ettiler.
Gerçekten de İtalya 1982 Dünya Kupası’nda ikinci gruplarda oynanan Brezilya karşısındaki o maça pek de favori olarak çıkmamıştı. Brezilya’ya yarı final için beraberlik dahi yetiyordu. Üstelik o Brezilya, “eski okul” futbolu oynayan ve izleyen herkesi büyüleyen Socrates-Zico-Falcoa’lu takımdı. İlk grupta oynadıkları üç maçı da kazanmış, 10 gol atıp sadece 2 tane yemişlerdi. İkinci grupta Arjantin ve İtalya’ya rakip olmuşlar, ilk maçta komşularını rahat bir maçla mağlup etmişlerdi. O yıl kupanın formatı gerçekten çok garipti. 24 katılımcı ülke önce 4’er takımdan oluşan 6 gruba bölünmüştü. Grubu ilk iki sırada tamamlayanlar bu kez 3 takımdan oluşan 4 farklı gruba girmişlerdi. Bu ikinci grubu ilk sırada tamamlayanlar da doğrudan yarı finale yükseleceklerdi. Brezilya, oynadığı her maçı kazanırken, İtalya 1 galibiyet almış, üç kez de berabere kalmıştı. Ama o akşam kazanan ve yarı finale yükselen Akdenizliler oldu.
Aslında her şey 1974 Dünya Kupası’nda başladı. Bearzot o tarihte yine yedek kulübesindeydi ancak görevi Ferrucio Valcareggi’nin yardımcılığını yapmaktı. O turnuvada finalde Almanlara kaybeden Hollanda, yeşil sahada öyle bir etki yaratmıştı ki Bearzot, İtalyan futbol stilini kökten değiştirmeye karar verdi. “Total futbol” akımı, onu da etkisi altına aldı ve bir yıl sonra teknik direktör olarak göreve geldiğinde, İtalya’yla özdeşleşen catenaccio’yu ardında bırakarak Hollandavari bir oyun anlayışını takıma kazandırmaya çalıştı. Bu anlayışın meyvelerini de çabuk aldı. 1978’de düzenlenen Dünya Kupası’nda dünya dördüncüsü oldular. Kendi evlerinde düzenlenen 1980 Avrupa Şampiyonası’nda da yine dördüncü sırayı aldılar. Takım iki sene sonra daha iyisi için hazırdı ama turnuva hiç de beklendiği gibi başlamadı.
Zafer İçin Sessizlik
İtalyanlar ilk grupta Polonya, Peru ve Kamerun’la eşleşti. Kendinden çok daha zayıf rakiplerle oynamalarına karşın üç maçın üçünde de berabere kaldılar. Her ne kadar grubu ikinci sırada tamamlayıp bir üst gruba çıksalar da İtalyan medyası çok ağır eleştirilere başlamıştı. Eleştiri konularından biri, şike yaptığı için iki yıl futboldan men edilen ve henüz cezadan yeni dönen Paolo Rossi’nin milli takıma çağrılmasıydı. Bearzot, iki yıldır oynamayan Rossi’yi, Seri A’nın gol kralı Roma forveti Roberto Pruzzo’ya tercih etmişti. İlk üç maçta bu tercih hiçbir sonuç getirmemiş, Rossi’nin formsuzluğu eleştiri konusu olmuştu. Ancak medya için en büyük spekülasyon konusu saha dışındaki bir olaydı. Kamp yaptıkları otelde Rossi ve kadroda bulunan bir diğer futbolcu Antonio Cabrini beraberken bedenlerinin üstü çıplak bir şekilde görülmüşlerdi. Medya ikilinin sabahlara kadar içtiğini, hatta bununla da yetinmeyip sevgili olduklarını, “gerçek adam” gibi davranmakdıklarını yazdı. Aynı dönemde İtalya’da düzenlenen antrenörler toplantısında genç teknik direktör Eugenio Fascetti, “Bearzot’nun takımı utanç verici.” Demişti. Bearzot bunu duyar duymaz “Arkamda bir Brütüs varken nasıl çalışabilirim?” diye yakınmıştı, Fascetti’nin cevabı ise daha sertti: “Eğer ben Brütüs’sem, kendisinin Julius Ceasar olduğunu düşünüyor olmalı.”
Bu yaşananların ardından Bearzot ve takım bir araya gelerek, turnuvanın seyrini tamamen değiştirecek bir karar aldılar. Kaptan Zoff dışında kimse basına demeç vermeyecekti. Zoff, daha sonra verdiği bir röportajda bu kararı şöyle yorumlayacaktı: “Bu karar bizi birleştirdi ve içimizdeki en iyiyi ortaya çıkardı. O an bir mucizeye ihtiyacımız vardı ve bu karar o mucizeyi gerçekleştirdi.
Futbol tarihine Silenzio Stampa olarak geçen bu kararı almak, birbirlerinden sadece 15 dakika uzaklıkta İtalya’nın kuzey doğusunda yer alan iki farklı kasabada doğan Bearzot ve Zoff için aslında kolaydı. İkisi de doğdukları yerin etkisiyle de konuşmayı çok seven insanlar değildi. Bearzot zaten kariyeri boyunca basınla pek konuşmamasıyla biliniyordu. Buna karşın oyuncularıyla arası hep iyi olmuştu. O takım içinde konuşan, oyuncularını birbirine bağlayan biriydi. Bir söyleşide bu düşüncesini şöyle ifade etmişti: “İnsan ilişkilerinin yanlış idaresi çok ciddi hatta affedilemez hatalar doğurur. Eğer takım birleşmezse, ortaya iyi bir oyun çıkması mümkün değildir.” Zoff da “sessiz kaptan” olarak bilinirdi. Takım arkadaşlarına davranışlarıyla, karakteriyle ve disipliniyle liderlik etmişti. Şimdi aynı coğrafyanın kültürüyle yoğrulan bu iki adam, kariyerlerinin zirvesine ulaşmak için tarihi bir karar almışlardı. Bearzot’un lakabı ihtiyardı, Zoff ise 40 yaşındaydı ve kadronun en yaşlısıydı. İki ihtiyar zafere ulaşmak için takımı sessizliğe gömdü.
Gerçek Komutan
İtalya, ikinci grupta önce son dünya şampiyonu Arjantin’i 2-1, ardından da 1974 Hollanda’yla birlikte belki de dünyayı en çok büyüleyen takım olan Brezilya’yı 3-2 mağlup etti. Hâlâ dünya kupası tarihinin en iyi maçlarından biri olarak gösterilen müsabakada İtalya’nın tüm golleri Paolo Rossi’den geldi. Maçın ilk golü ise gazetecilere tam anlamıyla bir cevap olmuştu. Sevgili oldukları iddia edilen Cabrini ortalamış, ceza sahasına müthiş bir hızla giren Rossi golü atmıştı. Galibiyetin ardından eleştirileri yerle bir eden İtalya, son dakikalarda Oscar’ın kafa vuruşunu inanılmaz bir şekilde kurtaran kaptan Zoff’un mahcup öpücüğüyle yarı finale uzandı. Zico geriye baktığında bu maç için her ne kadar “futbolun öldüğü gün” olarak bahsetse de İtalya, Bearzot’un 1975’te başlattığı devrimine cevap vermiş, “total futbolu”, catenaccio’ya ikame etmişti. Bu da tarihin en iyi oynayan Gökmavi takımlarından birini ortaya çıkarmıştı.
İtalya ve Rossi hiç hız kesmedi, yarı finalde Polonya’yı 2-0’la geçtiler. İki gol de yine Rossi’den geldi. 11 Temmuz’da ise Santiago Bernabeu’da, finalde Almanya’yla karşı karşıya geldiler. Rossi yine attı. Ama bu kez tek değildi, Tardelli ve Artobelli de ona eşlik edince İtalyanlar, Batı Almanya’yı 3-1 yenerek 1938’den sonra ilk kez dünya şampiyonu oldu. Bearzot ve Zoff’un önderlik ettiği, sessizliğe gömülü İtalyanlar, oynadıları futbolla tüm dünyada ses getirdiler. Bir kez daha ama bu kez çok daha eğlenceli bir tarzda futbol tarihinde olağanüstü bir iz bıraktılar. Zoff’a yıllar sonra nasıl bir anda ağır eleştiriler alan bir takımdan, kupayı kazanan bir takıma dönüştüklerini sorduklarında Baerzot’u işaret etmişti: “Bearzot bize inanılmaz şekilde önderlik etti. Eğer etrafta bir mermi varsa, herkesten önce o bedenini ortaya koyardı, o gerçek bir komutandı.”
1982 Dünya Kupası’nı kazanan Dino Zoff, 2000 Avrupa Şampiyonası’nda milli takımın başındaydı. Finalde Fransa’yla karşı karşıya gelmişler ve kupaya son derece yaklaşmışlardı ancak önce son dakikada Sylvain Wiltord’un golü maçı uzatmaya götürdü ardından David Trezeguet’in altın golü, İtalyanların umutlarına dramatik bir şekilde son vermişti. Dino Zoff o günleri, Corriere Dello Sport’a şöyle anlatacaktı: “Finale ulaştık ve neredeyse kupayı da alacaktık. O turnuva boyunca bu başarıyı elde etmek için ben pek konuşmadım. Çünkü ben Bearzot’nun oğluyum.”