Büyük bir mahalle gibiydi Balkanlar. Ve bir gün savaşlarla dağıldı. Gelin, eski dostları tekrar biraraya getirme projesi olan Balkan Kupası’na, Balkan Savaşları’nın 100. yılında, kısa bir bakış atalım.
Hakemin bitiş düğünün yerini “Ahmeeet, hadi eve!” nidalarının aldığı maçlardı, mahalle maçları. Genelde taşlardan kurulurdu kaleler. Mahallenin küçük sakinleri için, boş alanlar birer Wembley’di. Eğer evlerin hemen dibinde oynanıyorsa maçlar, mutlaka gürültüye çıkan bir teyze olurdu. Yeri gelir teyzemiz sahaya inerdi, oynayanları kovalardı. Hele maç sırasında biri “arabaaa” diye bağırırsa herkes bir anlığına donar, araç geçince maç kaldığı yerden devam ederdi. Atan alır, üç korner bir penaltı, yaptıran atar, topukla penaltı kullanmaca… Her şey o kadar doğaldı ki. Oyun da, hissiyatı da.
Sonra mahalleler arası maçlar vardı. İşte o zaman iş biraz daha ciddiyete biner, her semtin “yıldızları”, futboldan anlamasalar dahi, bu maçlarda yer alırdı. Bir derbi havasında, milli maç kenetlenmesinde geçerdi maçlar. Bazen iki mahalleyi birbirine düşürdü ama çoğu zaman aynı semtin çocuklarını bir araya getirirdi.
1900 yılların başında koca bir mahalleydi Balkanlar. Herkesin birlikte yaşadığı, oynadığı bir mahalle. Sonra araya husumetler girdi, düne kadar komşu olanlar bir daha birbirlerinin yüzüne bakmadı. Bu yıl 100. yılı olan Balkan Savaşları’yla birlikte herkes içine kapandı. Aslında savaşın galipleri mağluptu bu yolda.
Sonra içine kapanan insanlar eski günlere özlem duydu. Niko, Mehmet’i; Boris, Miranda’yı; Andrea, Misad’ı özledi. Küçük Stefan, Suzan Teyze’nin -kokusu daha mideyi dolduran- o böreklerini özledi. Aslında herkes eski mahallesini özledi. Ve eski günleri canlandırma projeleri hayata geçmeye başladı. Projelerden biri de Balkan Kupası’ydı (Evet evet Fenerbahçe, Sarıyer ve Samsunspor’un kazandığı o kupa dediğinizi duyar gibiyim ama ona daha çok var çünkü bu kupa o kupa değil). İlk Balkan Kupası, 1929 yılında milli takımlar düzeyinde başladı. Kupanın ilk şampiyonu finalde Yugoslavya’yı yenen Romanya oldu. Organizasyon 1980 yılına kadar Balkan devletlerinin katılımıyla devam etti ama turnuva hiçbir zaman popüler olmadı. 1934 yılında ise imzalanan Balkan Antantı ile mahalleli iyice dost olmuştu bile. İlk kıvılcım işe yaramıştı.
1961 yılına gelindiğinde ise herkesin bildiği esas kupa düzenlenmeye başladı: Kulüp takımlarının katıldığı Balkan Kupası. Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya ve Türkiye’den takımların katıldığı ilk organizasyonun şampiyonu Romanya’dan Steagul Braşov oldu. Lig usulünde oynanan ilk turnuvaya Romanya’dan Steagul Braşov, Bulgaristan’dan Levski Sofya, Arnavutluk’tan Partizan Tirana, Yunanistan’dan AEK Atina ve Türkiye’den Fenerbahçe yer almıştı. Böylece ‘Balkan Mahallesi’ şenlenmeye başladı.
Balkan Kupası’nın 6. sezonunda (1966/1967) Türkiye’nin ilk zaferi geliyordu. Igor Molnar yönetiminde Fenerbahçe, Yunanistan’ın AEK Atina takımını finalde 1-2, 1-0 ve 3-1’lik skorlarla geçiyordu.
1971 yılından sonra düzenlenmeye başlanan UEFA Kupası’ndan sonra tıpkı Fuar Şehirleri Kupası gibi Balkan Kupası da önemini yitiriyordu. Statüsü değiştirilen kupaya artık ikinci lig şampiyonları katılmaya başlıyordu.
Tarih 1989’u gösterdiğinde Romanya, Devrim’le tanışıyor, yıllarca ülkeyi demir yumrukla yönetmiş ‘devletin babası’ Çavuşesku halkı yani çocukları tarafından kurşuna diziliyordu. Bu karışıklıklar içinde Balkan Kupası o sezon düzenlenemiyordu.
1991/1992 sezonunda kupada Türkiye’yi temsil eden Ahmet Suat Özyacı yönetimindeki Sarıyer, finalde Romenlerin önemli takımı Otelul Galati ile karşılaşıyordu. Deplasmanda 0-0 biten ilk maçın ardından iki takım İnönü Stadı’nda karşı karşıya geldi. Dakikalar 73’ü gösterdiğinde Sarıyerli Mecnun fileleri havalandırıyor, bitiş düdüğüyle birlikte Balkan Kupası tam 25 yıl sonra yine Türkiye’ye geliyordu.
Düzenlenen son Balkan Kupası’nı ise 1993/1994 sezonunda Samsunspor kazanıyordu. İlk defa 1987-88 sezonunda Balkan Kupası ile yurt dışı macerasına başlayan Karadeniz temsilcisi son kupayı kazanırken Yunanistan’ın PAS Giannina takımını 3-0 (Bünyamin, Gregy, İsa) ve 2-0 (Serkan Aykut, Ertuğrul Sağlam) mağlup etmeyi başarıyordu.
Toplam 28 kez düzenlenen turnuvaya her sene katılımcı yollayan tek ülke Türkiye oldu. Turnuva tarihinin en başarılı takımı ise oynadığı 5 finalde 4 zafer elde eden Bulgaristan temsilcisi PFC Beroe Stara Zagora’ydı. Türkiye’yi ise toplamda 17 takım temsil etti. 7 kez Galatasaray’ın, 5 kez Fenerbahçe’nin ve 3 kez de Beşiktaş’ın yer aldığı turnuvanın diğer Türk katılımcıları ise; PTT, Altay, Eskişehirspor, Zonguldakspor, Trabzonspor, Ankaragücü, Hacettepe, Göztepe, Boluspor, Adanaspor, Malatyaspor, Sarıyer, Karşıyaka ve Samsunspor oldu.
Mahalle canlanmıştı canlanmasına ama 80’li ve 90’lı yıllarla birlikte ‘süpermarketlere yenilen bakkal’ misali endüstriyel futbola karşı teslim bayrağını da çekmişti. Geçtiğimiz yıllarda Bulgaristan’ın köklü takımlarından CSKA Sofya öncülüğünde tekrar canlandırılmaya çalışılan kupa, şimdi sadece fikir aşamasında düzenleneceği zamanı bekliyor. Önündeki en büyük engel ise eski Yugoslavya ülkelerindeki 90’ların savaş döneminden kalma yaralar.
Kupanın tekrar ne zaman düzenleneceği bilinmez ama keşke bu yıl, ayrılığın başladığı Balkan Savaşları’nın 100. yılında, en azından Dostluk Kupası adı altında bir araya gelinse. Hatta siyahını bu savaşlardan alan Beşiktaş bu birlikteliğe öncülük etse. Mahallemizin tekrar şenlenmemesi için hiçbir neden yok!