– Bir Tanıl BORA yazısı –
Baştan söyleyeyim, bu bir nostalji yazısıdır. Başı hoş olmayan hiç girişmesin.
Aklım ererek izlediğim ilk Dünya Kupası olarak, Almanya ’74’ün hatırı çoktur. O kupanın yarı finalindeki Almanya-Polonya müsabakasının nostalji değeri büyüktür. 1974’ün, Hollanda, Almanya, Polonya arasında üçlü play-off’la hükme bağlanmasının en adil çözüm olacağını düşünmüşümdür. Üçü de ayrı güzeldi. Polonya, biraz da sürpriz olduğu için, hayranlığımı kazanmıştı. İngiltere’yi eleyip gelmişlerdi. 1938’den beri ilk finalleriydi. Hollanda’ya akraba azgın bir hücum oyunu oynuyorlardı. Nitekim grup maçlarının en golcü takımıydılar: Arjantin’i 3-2, Haiti’yi 7-0, İtalya’yı 2-1.
Turgut Uyar’ı yâd edelim: ‘Dünyanın en güzel Lehistan’ı’, 2. Turda İsveç’i 1-0, Yugoslavya’yı 2-1 yenip, ‘Batı’ Almanya’yla yani finalistlik için tartıya çıkmıştı.
Almanya-Polonya geriliminin manevi yükünü unutmayalım, bu eşleşmeye bakarken. Modern tarih boyunca Alman işgali tehdidi altına yaşayan Polonya, belki en ağır Nazi zulmünü gören ülke olmuştu. 1970’te sosyal demokrat şansölye Willy Brandt’ın, Yahudi soykırımı anısına yapılan anıtın önünde diz çökerek, içe işleyen bir ihtiramla saygı durması, bir yumuşama etkisi yaratmıştı gerçi. Yine de Polonyalılar, Almanya’yı yenmeyi öççü bir tutkuyla istiyorlardı.
O tarihi kapışma Frankfurt’taydı. ‘Ambiyans’, sabahtan beri yağan yaz sağanağıyla zenginleşmişti. Sahanın kaba ıslağı, itfaiye hortumlarıyla, silindirlerle alındı; maç yarım saat geç başladı. Seremoniyle beraber tekrar başlayan yağış, ilk yarı boyunca sürüp durdu; son 10 dakikada kreşendo şiddetiyle yine bastırdı. ’74 hatırasına hazırlanan bir kitapta, ‘Dünya Kupaları tarihinin en kötü drenajı’nda bahsedilir! Sahiden, tarihin en müthiş yağmur maçlarından biriydi. Günün kahramanları, iki kaleciydi. Tomaszewski, 54. dakikada penaltı önlerken; Bavyera köylüsü Sepp Maier, altı bariz pozisyonu kurtardı, Deyna’nın iki şutunu doksandan çeldi. Asıl kahraman Maier, dolayısıyla üstün taraf Polonya’ydı. Ama olmadı. 76. dakikada bir Gerd Müller golü, işi bitirdi. Polonya, turnuvanın gol kralı olan Lato’nun golüyle Brezilya’yı yenerek, üçüncülükle yetindi.
O jenerasyon, ‘Bialo-czerwoni’yi (beyaz-kırmızılılar) iki kupa boyunca taşıdı. 1978’de sekiz kişi vardı ’74 kadrosundan. 1982’de, Zmuda ile yine üçüncülük getiren golü atan Lato kalmıştı. ’78 ve ’82’de, yeni bir büyük yıldız sahne aldı: Boniek. 1986’da 2. turda elendikten sonra, ortalıktan kayboldu Polonya. Bir daha ancak 2002’de finallere kalabildiler. Geçen sene Ukrayna’yla beraber ev sahipliği yaptıkları Avrupa Şampiyonası’nda da pek bir numara gösteremediler.
Bundan birkaç sene önce bir konferans vesilesiyle tanıştığımız bir Polonyalı yazara, ’74 kadrosunun 7-8 elemanını bir solukta saymış ve o dakika dostluğunu kazanmıştım. Hiç unutmadığım adamlar onlar… Buz yüzlü Tomaszewski, atletik bir kaleciydi. Gorgon, kabarık sarı saçlı kocaman kafası ve cüssesi kadar, öcüye benzer adıyla da, ürkü salan bir stoperdi. Diğer stoper Zmuda, sonra iyi bir teknik direktör oldu. Robert Gadocha ve Grzegorz Lato, enlice gövdeleri, erken dökülmesine inat uzatılmış saçları, ‘it’ bakışlarıyla, 70’lerin topçu tipinin timsalleriydi. Tasvir yanıltmasın, gayet zeki ve çeviktiler. Mükemmel forvet hattını, yağmurda akmış gibi duran uzun sarı saçlarıyla, gülümser Andrzej Szarmach tamamlıyordu. Yıldız forvetleri ‘74’te Lubanski sakattı, gelememişti.
Asıl büyük adam, bir Roman havası taşıyan kaptan Kazimierz Deyna’ydı. Polonya’nın her manada 10 numarasıydı o. Cruyff sarı fareyse, o esmer kunduzdu. Dudağında tatlı-ekşi bir tebessüm… Tempoyu ayarlayan, oyunu rakip yarı alana yıkan rejisör. Gereğinde gaddar bir şutör, işi kısa kesen bir golcü. Gereğinde günah çıkarma hücresinin içinde çalım atabilen mahalle topçusu. En azından bana öyle görünüyordu; çocuktum, ilk dünya kupamdı. Ama en sahih göz de o çocuk gözü değil midir?
Kariyerinde şu ‘veriler’ var: 1966’dan 1978’e kadar Varşova’nın Legia takımında 304 maç oynadı, 93 gol attı, iki şampiyonluk kupası kaldırdı. Polonya milli takımında 97 maç, 41 gol. 1972 Olimpiyatlarında Polonya şampiyonluğu kazanırken o da gol kralı oldu. 1974 Dünya Kupasında 3., 1976 Olimpiyatlarında 2. olan Polonya’nın da kaptanıydı.
Gdansk yakınlarında küçük bir beldede on iki çocuklu yoksul bir ailede büyümüş. Futbola orada başlamış. 18 yaşında askere alınmış; ordu takımı Legia’ya devşirilmek anlamına geliyor bu! İki yıl askerlikten sonra, 12 yıl sürecek Legia kariyeri başlamış. Başta forvetken orta sahanın göbeğine çekmişler ama golcülükten hiç kesilmemiş. Lâkabı ‘Kaka’, ‘Kaz’, ‘Kazi’, bir de ‘General’. (Her Legia oyuncusu gibi, kağıt üzerinde subay zaten bir yandan da.) Biyografisini kaleme alan Stefan Szczeplek, ‘Sahada bir dahiydi ama oturup konuşsanız basit bir pozisyonu izah etmekten bile acizdi’ mealinde yazmış. Sezgisel futbol zekâsı…
1970’lerin ortalarında, en mahir zamanında, Inter, Bayern ve Real Madrid’den teklifler aldı Deyna. Ama malum, o dönemde Doğu Avrupa ülkelerinde dışarıya transfer yasağı vardı. ‘Kaderime yön vermiş olan Polonya halk ordusuna sadakatim sonsuzdur, hayatta dolardan daha mühim şeyler vardır’ diye bir demeci yayımlandı o dönemde. Bilmem, kendi mi ‘yazmıştır’ bu demeci?
1978 Dünya Kupası’ndan sonra milli takımdan emekliye ayrıldığında, 31 yaşında, transfer izni çıktı. 100 bin pound ve Legia kulübüne verilecek bir takım forma ve malzeme karşılığında Manchester City’e transfer oldu. 1981’e dek oynadı orada (38 maç, 12 gol) ama artık en parlak günleri geride kalmıştı.
Artık ‘bir avuç dolar için’ oynamaya verdi kendini. 1981’de ABD’ye uçtu, 1987’ye kadar San Diego Sockers’ta oynadı. Bu arada 1981’de, Pele, Bobby Moore, Ardiles gibi yıldızlarla beraber, geçen hafta bahsettiğim ‘Zafere Kaçış’ filminde yer almıştı.
ABD futbol ligi o zamanlar bir sirk, Deyna da o sirkte bir emekli yıldızdı. Bu hali yeterince hazin değilmiş gibi, menajeri tarafından kazıklandı. Kalan parasını, dadandığı kumarhanelerde kaybetti. Alkolik oldu. Bir ara alkollü araba kullanmaktan ehliyetine el koydular. Futbolu tamamen bıraktıktan 2 sene sonra, arabasıyla 150 kilometre hızla giderken durmakta olan bir kamyona bindirip öldüğünde 41 yaşındaydı. Yine aşırı içkili miydi, yoksa intihar mı etmişti, bir muamma.
Manchester’e transfer olduktan sonra Polonya’ya pek uğramamıştı – belki de hiç. Ama hatırası Polonya’da kök salmıştı. Polonya’da 20. Yüzyılın en büyük futbolcusu seçildi. 1990’daki 1. ölüm yıldönümünden beri, Legia taraftarları her 1 Eylül’de anma töreni düzenliyorlar. Onu oynarken hiç izlememiş, sadece ‘nasıl oynardı biliyor musun?’ları dinlemiş kuşaklar, Deyna efsanesini büyüttüler. Legia Kulübü 2006’da, Deyna’nın 10 numaralı formasını artık kimseye vermeme kararı aldı. Nihayet, Legia’nın yenilenen stadının önüne heykeli dikildi Kazimierz Deyna’nın. 2012 Avrupa Şampiyonasının başlamasından bir hafta önce, hazırlık törenleri çerçevesinde…
‘74’te herkes ya Almanyacı ya Hollandacı’ydı, ben Polonyacı’ydım. Hayırla anıyorum.