1975 Avrupa Süper Kupası’nın ilk maçında Olimpiyat Stadı’na gelen futbolseverler, bir dripling resitaline tanık olacaklarının farkındalar mıydı acaba?
Maçın başından beri kafasındaki düşünce sabitti. Almanların savunmasındaki koca burunlu sarışın adamın üstüne oynayacaktı. Taktik, kondisyon, kısacası futbol dehası antrenörü Lobanovsky, maç öncesinde bolca tembihlemişti bunu. Modern futbolun muhteşem lideri Franz Beckenbauer’in bulunduğu savunmayı delmek için başka şans da yok gibiydi. Sarışın çocuk, öldürücü driplinglerini bu kez Alman futbolseverlere sunmaya hazırdı.
Takımın başına yeni geçen ve gerek liderliği gerekse ebatlarıyla ‘Napolyon’ sıfatına layık görülen Dettmar Cramer’in henüz rüştünü ispatlamadığı günlerdi. Kimilerine göre ‘Beckenbauersilin’ ile sahaya çıkmıştı Bayern Münih; zaten Udo Lattek’i de koltuğundan eden ve Cramer’e geçmişten bir borcu olan da İmparator’dan başkası değildi. Dakikalar 66’yı gösteriyordu… Geride kalan dakikalarda olduğu gibi Bayern Münih, Kiev kalesine doğru gelmeye başlamıştı. Sovyet müdafileri kendi yarı alanlarında faulle durdurdu Alman hücumcuları. Faul atışını hızla kullanan Weiss, topu sağ kanattaki Zobel’e gönderdi. Zobel, topu bir an önce gol makinesinin 1970’lerdeki eş anlamı Gerd Müller ile buluşturmalıydı. Etrafı mavi beyaz formalı adamlarla çevriliydi, taç çizgisi paralelindeki arkadaşına doğru tembelce bir pas uzattı fakat bu pas Valeriy Zuyev tarafından kesildi. Kiev defansının solunu savunan Zuyev, maç boyunca Kiev’in en büyük hücum planın harekete geçirmek için çok beklemedi; Blokhin topla buluşturuldu…
1975 yılında Avrupa’da yılın oyuncusu seçilen ve dünya futbol tarihinin durdurulması en zor driplingcilerinden birisi olan Blokhin, topla buluştuğu anda rakip yarı alana geçmişti neredeyse. Şimdi yapacağı şey belliydi; maç başından beri onunla adam adama oynayan Schwarzenbeck’in, kendi deyimiyle Bayern’in zayıf halkasının üstüne yüklenecekti. Topu, sol taç çizgisine doğru sürdü… Schwarzenbeck, adam adama markajının hakkını verip onunla taç çizgisine kadar gelmişti. Zaten Oleg Blokhin Olimpiyat Stadı’ndan çıkıp bir bira içmek için en yakın bara gitse yine yanında olmalıydı. Blokhin, nam-ı diğer ‘Sovyet Ok’unun istediği de buydu, o meşhur hareketlerine başlayıp rakip savunmayı luna parklardaki hız trenlerinde tur atmışçasına alt üst etmenin zamanıydı. Topu sağına çekti, karşısında beliren yine aynı adamdı; topu hafifçe sağa doğru dürttü ve beklemeye koyuldu. Saliselerle ölçülebilecek bir zamanda birkaç bilek hareketiyle Bayern savunmasının hipnoza başladı… Amacı Schwarzenbeck’i alt etmek değildi sanki. Esas isteği, Alman savunmasını rencide etmekti. Kaybettiği topu kazanmak için gelen Zobel hamle yapmak için hazırlanmıştı ki Sovyet Ok’u yayından fırladı…
Sol ayağıyla maç başından beri boğuştuğu Schwarzenbeck’i rahatça ekarte etti, salisenin binde birlik bir zamanıyla da son sürat gelen Zobel’i etkisiz bıraktı. Henüz 20’li yaşlarının başında olan ve Paul Breitner’in yerini doldurmak için yeterince uğraş veren Udo Horsmann, ters kademe aldığı pozisyonda Blokhin’in üstüne doğru can havliyle koşsa da artık çok geçti, Blokhin en üst hızına ulaşmıştı. Topu sola doğru çekti ve dönemin belki de en büyük refleks gösterilerini sahneleyen kalecisi Sepp Maier ile karşı karşıya kaldı. Kalesini geç terk etmesi nedeniyle sıkça eleştirilen Sepp Maier, Blokhin’in bu hız resitalinin yarattığı şaşkınlıkla etkisiz hale gelmişti zaten. Sol ayağının iç üst kısmıyla Maier’in soluna doğru bir vuruş yaptı…
Durum 1-0 olmuştu. Ferencvaros’u yenerek Kupa Galipleri Kupası’nı kazanan ve Avrupa Kupası kazanan ilk Sovyet futbol takımı olan Dinamo Kiev, aynı yıl Avrupa Süper Kupası’nda da büyük bir avantajı eline geçirmişti. Nitekim bu maçtan bu golle galip ayrılacak ve daha sonra da Kiev’de rakibini 2-0 mağlup ederek kupayı kazanacaklardı. Rövanş maçındaki iki golü de atacak olan Blokhin’in Olimpiyat Stadı’nda attığı bu gol ise futbol tarihinin unutulmazları arasına girmek bir yana, Oleg Blokhin’in ne kadar büyüleyici bir oyuncu olduğunu ve en durdurulmaz dönemi olan 70’lerde, spor ve devlet işlerini ayıramayan devletler yüzünden Dünya Kupası görememesinin dramını da içermekteydi. Verdiği taktikleri oyuncularının kafasına lades oynatırmışçasına işleyen ve maçın her anında ‘Aklımda!’ demelerini sağlayan deha Lobanovsky’i de es geçmeyelim bu saygı duruşunda. Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanamayan en büyük takıma, Dinamo Kiev’e saygılarla…