-Bir Batu ANADOLU yazısı-
Her türlü engellemelere karşın bir topun peşinden koşan kadınların öyküsü…
Futbol, kendisine yapılan türlü cinsiyetçi yakıştırmalara karşın özünde sadece bir oyun. Bugün ülkemizin güzide spor basını emekçileri, futbol topuna mikrofon uzatsalar o da bu düşünceyi haklı çıkaracaktır. Kadınlar her ne kadar konu futbol olduğunda görmezden gelinseler de bu oyunun içinde hep var oldular. Gelin, tarih içerisinde topun peşinde koşan kadınların tarihine bir göz atalım.
Kadınların futbolla olan ilişkileri, en az erkeklerin bu oyunla olan ilgileri kadar eskiye dayanır. Futbolun antik bir versiyonu olan ‘Tsu-chu’nun Çin’de kadınlar tarafından da oynandığını gösteren fresklerin bulunması, futbolun sanata dönüşmesinin en güzel örneklerindendir.
12. yüzyılda başlayan, İngiltere’de ve Fransa’da halk arasında kuralsız biçimde oynanan top oyunlarına katılan kadınlar arasında organize maçların düzenlenmesi ise 18. yüzyılın sonunda gerçekleşir. Bu dönemde kadınların takımlara ayrılmasında ilginç faktörler sahneye çıkar. Örneğin evli ve bekar kadınlar aralarında maç yaparlar. Bu maçları kim kazandı bilmesek de kendi adıma “bekarlık sultanlıktır” diyerek renk verebilirim. Zamanla binlerce izleyicinin ilgisini çekmeye başlayan bu maçlar, 1863’te İngiltere Futbol Federasyonu’nun futbolun kurallarını belirlemesiyle resmiyete dökülür. Öncülüğü 1892’de İskoçya yapar. 23 Mart 1895’te İngiltere’de ilk resmi kadın futbol maçı oynanır: Kuzey, Güney’i 7-1 mağlup eder. Gazetelerde “Kadınların futbola uygun olmadıkları ve acınacak durumda oldukları” yazılsa da aslında mağlup olan cinsiyetçiliktir. Bu maçla birlikte özellikle adada kadın futbol takımları ardı ardına kurulurken kadınlar sadece futbolcu değil yönetici olarak da rol üstlenirler.
Anna Connell, 1880’de kurulan Manchester City’nin kurucuları arasında yer alır. İngiliz seyyah ve savaş muhabiri Leydi Florence Dixie, 1895’te Kadın Futbol Federasyonu’nun kurulmasına öncülük ederken Britanya Kadınlar Futbol Kulübü’nün başkanlığını yapar. Kulübe girişin tek bir şartı vardır: “Kadınlar, oyunun ruhuna kalpleri ve ruhlarıyla giriş yapmalıdırlar.” 20. yüzyılın başında arka arkaya kurulan kulüplerle kadın futbolu altın çağını yaşamaya başlar. 1920’lerin başında İngiliz ve Fransız kadınlar yeşil sahalarda kozlarını paylaşırken gazetelerde Meg Foster isimli hayali bir kadın futbolcunun öyküsü, özellikle genç kızların futbolla ilgili hayaller kurmalarını teşvik eder. Dönemin en önemli takımı Dick Kerr’s Ladies’in 26 Aralık 1920’de St. Helen ile Goodison Park’ta yaptığı maçı 50 binin üstünde kişi izler. Lily Parr ve Alice Woods gibi öncü yıldız oyuncular, gazetelerde kadınların futbol oynamasıyla ilgili önemli mesajlar verirler.
Kadın futbolu o kadar yüksek bir konuma ulaşır ki erkeklerin oyununu gölgede bırakır. Muktedir olan erkekler de buna bir son vermek isterler. Futbol Federasyonu 5 Aralık 1921’de İngiltere’de futbolu yasaklar. Nedeni ise “Kadınların fiziksel olarak futbola uygun olmamalarıdır.” Bu kararı diğer ülkelerdeki yasaklamalar izler. Özellikle diktatörlükle yönetilen Almanya ve İtalya gibi ülkelerde kadınların futbolla ilgilenmesi, ailede kendileri için biçilen role tehdit olarak görünmektedir. Hesaba katılmayan ise kadınların bu oyuna olan bağlılıklarıdır. Resmi olsun ya da olmasın, kadınlar futbol oynamaya devam ederler. Dick Kerr Ladies takımı Amerika turnesinde erkek takımlarıyla maçlar yapar. Hem de oynadıkları dokuz maçta sadece üç mağlubiyet alırlar.
Kadın futbolu İngiltere’de yasaklar nedeniyle resmi olmayan maçlarla devam ederken Amerika kıtasında ise futbolun popülerliğini artırır. Amerika Birleşik Devletleri’nin yanında Meksika, Kosta Rika Küba, Kolombiya gibi ülkelerde takımlar kurulurken, ilginin farkında olan iş çevreleri ‘futbol ve güzelliğin birleşimi’ olarak gördükleri kadın futboluna yatırım yapmaya başlarlar. Cinsiyetçi yaklaşımların ve artan ilginin kol kola gittiği 60’lar ve 70’lerin başında resmi olmayan Dünya kupaları düzenlenir. 1971’de Meksika’da oynanan Dünya Kupası finalinde Danimarka, Meksika’yı 3-0 mağlup ederken o gün Azteca tribünlerinde 110 bin taraftar yerlerini alır.
1966 Dünya Kupası’nın getirdiği havayla İngiltere, 1971’de kadın futboluna koyduğu yasağı kaldırırken aynı dönemde Almanya’da 75 bin kadın, futbol takımlarına katılır. Zamanla birçok ülkede kadın futbolunun yeniden oynanmasıyla resmi turnuvaların da önü açılmış olur.
1991’de ilk Kadınlar Dünya Kupası… 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda kadınlar futboluna ilk kez yer verilmesi… Topun peşinde koşan kadınların uzun yıllar boyu oyunun dışında tutulmalarına karşın pes etmemeleri sonucu elde ettikleri kazanımlardan sadece birkaçı. Belki cinsiyetçi bakış hiç değişmedi ve bizzat FIFA Başkanı Sepp Blatter’in cümlelerinde[1] kendisini hissettiriyor. Yine de Lily Parr ve Alice Woods’un yerini alan Mia Hamm, Michelle Akers, Sun Wen gibi isimler olduğu sürece kadınların hem saha içi hem de saha dışı mücadeleleri, nihayete erene kadar devam edecek.