Toprak Saha – Aylık retro futbol e-mecmuası
  • Zat-ı Muhteremler
  • An-ı Şahaneler
  • Yad-ı Hafta
  • Fi Maçı
  • Kadim Takımlar
  • Cemiyet Haberleri
  • Malumat Saha
CEMİYET HABERLERİ

İlk Islığın Çalındığı Yer

Toprak Saha · Mart 2015

İlk Islığın Çalındığı Yer LOGOLU

– Bir Batu ANADOLU yazısı-

Son yıllarda Türkiye’deki stadyumlarda, siyaset üzerine tezahüratlarda gözle görülür bir artış oldu. Bu yönelimin genellikle “güce tapanlar”ı hedef aldığını düşünürsek Barcelona’dan ve onun eski mabedi Les Corts’dan bahsetmemek eksiklik olacaktır.

Dünya’da sadece dört ülkenin milli marşlarında resmi olarak sözlerin yer almadığını biliyor muydunuz? Bunlardan ikisi, bağımsızlıklarını 90’lı yıllarda elde etmiş olan Bosna-Hersek ve Kosova. Bir diğeri ise gönüllerin şampiyonu, kötü gün dostu San Marino. Dördüncüsü ise belki sizi şaşırtacak ama, İspanya. İber yarım adasının yağız ev sahibinin milli marşında söz bulunmaması ile ilgili çok sayıda söylence var ama genellikle dile getirilen şehir efsanesini ön plana çıkaralım. Ülkedeki ulusal birlik konusu o kadar dillere destandır ki Türkiye bile, kendi Katalan milliyetçilerini ya da kraldan çok kralcılarını yaratmıştır. Bu konu; yeri gelir siyasetçilerimizin diline pelesenk olur, yeri gelir iki biradan sonra Katalanlara özgürlük naraları bile atılabilir! Velhasıl kelam, “tek millet tek marş” popülizminin taşı, oralarda gediğine pek oturmamıştır.

Barselona kulübü de yıllar içerisinde Katalan milliyetçiliğinin en önemli bayraktarlarından biri haline gelir. Biz futbol romantikleri de pek severiz bu hikayeleri. Hele Franco döneminde kulüp binasının bombalanması, Real Madrid’in faşizmin bir aracı; Santiago Bernabeu Stadyumu’nun ise -artık gazı kaçmış- “uyku tulumu” söyleminden ibaret bir yer haline getirilmesi pek çok defa anlatılan öykülerdir. Fakat bu hikayelerin hepsinin başında bambaşka bir öykü saklıdır. Belki de Katalanlar ile Merkezi hükümet arasında, yeşil sahalarda yaşanan ilk büyük kutuplaşmadır bu. Yine şaşırabilirsiniz ama olayın merkezinde, İsviçreli bir adam ve artık var olmayan bir stadyum bulunur.

Barselona’nın kuruluşu, 1899’da yılında gazeteye verilen bir reklam ile gerçekleşir. Reklamı veren kişi ise İsviçreli Hans Gamper’dir. Ticaretle uğraşmasına karşın bir futbol tutkunu olan Gamper, amcasını ziyarete geldiği Barselona’ya aşık olur –hatta ileride adını Hans’tan Joan’a çevirecektir- ve iki aşkını bir araya getirecek bu projeye imza atar. Kısa sürede, özellikle İngilizler’in de katkısıyla Barselona Kulübü kurulur. Renklerini ise İsviçre ekibi Basel’den ödünç aldığı söylenir.

Barselona’nın ilk yıllarında Gamper, takımın bombacı forvetidir. Maçlarını Carrer Industria sahasında oynayan takıma burası artık dar gelmeye başlamıştır. Takımın kötü gittiği bir dönemde ipleri eline alan Gamper, henüz 31 yaşında kulüp başkanı olur ve ardından beş kez daha ara dönemlerde bu görevi üstlenir. En önemli girişimlerinden biri de yeni bir stadyum projesidir. 1920’lerin başında Paulino Alcántara, Ricardo Zamora, Josep Samitier gibi yıldızlara dar gelen Carrer Industria yerine yeni bir stadyum tasarlanır. 25 bin kapasiteli, 101×62 m boyutlarındaki bu stadyumu, mimarlar Santiago Mestres ve Josep Alemany tasarlarlar. Camp de Les Corts, 20 Mayıs 1922’de St. Mirren ile oynanan ve ev sahibinin 2-1 kazanacağı maçla açılır.

Devir, Barselona’nın sahalarda fırtına gibi estiği bir devirdir ve kısaca “Les Corts”, şehrin tam kalbinde yer almasıyla birlikte tam kapasite hizmet vermeye devam eder. Gamper, Les Corts ile birlikte artık bambaşka biri haline gelmiş; takımın babası pozisyonuna yükselmiştir. Taraftarlar da her hafta baba evine dönen çocuklar gibi şendirler. Devir aynı zamanda diktatörlüğün de kol gezdiği bir devirdir. 1923’te başlayan Primo de Rivera diktatörlüğü, Kral 13. Alfonso’nun onayıyla halka kan kusturmaktadır. Bugün baktığımızda Franco’nun gölgesinde kalsa da Primo de Rivera’nın da Katalanlar’a bakışı pek farklı değildir. Katalan kültürünün baskı altına alındığı, dilinin ve hatta yerel dansları sardana’nın yasaklandığı bir dönemde futbol da elbette baskı altına alınması gereken bir unsur haline gelecektir. Les Corts’un bir ifade alanı değil; bir beşik olması, herkes için en iyisidir!

Tarihler 24 Haziran 1925’i gösterdiğinde Les Corts’u dolduran binlerce taraftarı çileden çıkaran bir olay yaşanır. Barselona; Orfeo Catalan isimli yerel bir oluşuma destek amacıyla, aynı şehrin diğer takımı olan EC Jupiter ile bir maç düzenlemeye karar verir. Hükümet bu maçın oynanmasına izin vermez ve maç saati de yaklaşmaktadır. En sonunda geri adım atan taraf, faşist hükümet olur. Fakat iş işten iyi geçmiş ve taraflar kılıçlarını kuşanmışlardır. O günlerde limana yanaşmış olan ve şehirde bulunan İngiliz Kraliyet Denizcileri’nin bandosu, maç öncesi iki ülkenin milli marşlarını çalar. Açılış, İspanya Milli Marşı yani “Marcha Real” ile yapılır ama yeri göğü inleten bir ıslık senfonisi, marşı alıp götürür. Sözleri olmayan bu marşa, Katalanlar tarafından adeta yeni sözler yazılır. Ardından çalan “God Save The King” ise binlerce taraftarın alkışıyla karşılanır. Barselona, İngiliz kökenlere sahip bir kulüp olsa da şüphesiz ki alkışın nedeni bu değildir. O esnada başka ne çalarsa çalsın alkışlanacaktır ve “Marcha Real”in hiçbir şansı yoktur.

Elbette ki bu hareket cezasız kalmaz. Hükumet ilk iş olarak Les Corts’un kapısına kilit vurur. Katalanların başarılarıyla anılmaya başlanan Gamper’in kalesi, şimdi politik sahalarda top koşturulan bir alan haline gelmiştir. İlk başta altı ay kapatma cezası verilir, sonrasında üç aya düşürülür. Fakat asıl ceza Gamper’e verilecektir. Başkan, göç etmeye zorlanır. Bu olay yaşanmasa bile Ulusalcıların, ondan nefret etmeleri için yeterli sebep vardır aslında: Katoliklerin çoğunlukta olduğu bir ülkede protestan, merkeziyetçiliğin ağır topuzunu salladığı bu ortamda Katalan bağımsızlığını savunan bir özgürlükçü ve hatta adını değiştirip Katalan ismi almış bir yabancı olması.

Yıllar içerisinde Gamper’in kulüple olan ilişkisi de sekteye uğrar. Kulüp, yeni başkanı Arcadi Balaguer –ki Kral’ın yakın çevresinden biridir- öncülüğünde bu şoku kısa sürede atlatır. Les Corts tribünleri yine dolacak, kupalar yine gelecektir. Fakat sevdiğinden ayrılan Gamper, zamanla kendisini büyük bir depresyon içerisinde bulacaktır. 1929’da yaşanan Büyük Buhran da her şeyin sonu olur. Les Corts’u yaratan adam, 1930 Dünya Kupası finalinin oynandığı gün kendi hayatına son verir.

Les Corts ise yıllar içerisinde nice başarılara ev sahipliği yapacak, nice yıldızların sahne aldığı bir arenaya dönüşecektir. O yıllarda hem Kral Alfonso hem de Franco, “Marcha Real”e söz eklemeye çalışsalar da “Anavatan İspanya” söylemi, kapasitesi 60 bine ulaşan stadyuma hiç uğramayacaktır. 1957’de Laszlo Kubala’nın sessiz sedasız attığı son gol ile yerini Camp Nou’ya bıraksa da Les Corts’ta doğan ruhun izlerini hala sürmek mümkün. Bugün bir park halini alan stadyumun yakınlarında yükselen Camp Nou’da bu ruhun ekmeği mi yeniyor yoksa “bu daha başlangıç, mücadeleye devam” mı olduğunu zaman gösterecek.

PaylaşShare on Facebook0Share on Google+0Share on LinkedIn0Email this to someonePin on Pinterest0Share on Tumblr0Print this page
32. SayıBarcelonaEski Stadyumlar Özel SayısıLes Corts
Share Tweet

Toprak Saha

Eski Sayılardan

  • CEMİYET HABERLERİ

    Hörburger İkizleri

    Mayıs 2020
  • CEMİYET HABERLERİ

    Roma’dan Sevgilerle…

    Haziran 2019
  • CEMİYET HABERLERİ

    Kupa’nın Hikayeleri

    Haziran 2019

REKLAM

REKLAM

ESKİ SAYILAR

TAKVİM-İ MAZİ

TAKVİM-İ MAZİ

@topraksaha_net

  • Şuan için bu twitter hesabının RSS beslemesi yüklenemez durumda.

Twitter'da @topraksaha_net Takip Et.

  • Anasayfa
  • İletişim

Toprak Saha © 2017. Tüm Hakları Saklıdır.