-Emre ATASOY yazısı-
1990’lara 2.Lig’de giren Deportivo La Coruna, birkaç sene içerisinde yükselişiyle dikkat çekecekti. Öyle ki 1994’te Barcelona ile kıyasıya bir şampiyonluk yarışına girdiler. Ama son maç ve ‘o penaltı’ sürpriz sezonun, yüksek dozda dramla hatırlanmasına neden oldu.
“Rüyalarımda sonu pek çok defa değişti, ama gerçekte? Bu maalesef benim geçmişim..”
Kariyerleri boyu önemli penaltıları atmaya cesaret eden oyuncular sadece futbolculuk hayatları süresince değil, bir ömür boyu o penaltılar ile yaşamayı öğrenmek zorunda kalır. Miroslav Djukic de bunlardan sadece biri. O, İspanya futbol tarihinin en unutulmaz penaltı vuruşlarından birini yaptı. Hayatının geri kalanında pek çok gece uykuya dalarken o vuruşu yine yapacaktı.
9 Haziran 1991 tarihi sıcak bir gündü ispanya’da. Deportivo La Coruna, İspanya ikinci liginde bir final maçına çıkıyordu. Karşısında Lider Murcia vardı. Son hafta yarışta olan üç takımdan bir tanesi birinci lig hayallerine veda edecekti ve ligin üçüncü sırasında Deportivo vardı. Deportivo ikinci lige düştüğü 1973 yılından beri hiç bir zaman ikinci ligin iddialı takımlarından biri değildi. Bu sefer farklıydı, bir hayalleri vardı. 9 Haziran 1991 günü bu hayallerine çok yakınlardı. Albacete kendi evinde galip gelince Deportivo’nun kazanmaktan başka bir şansı kalmamıştı. Başabaş giden maçın yıldızı Yugoslav forvet Stojadinovic’ti. Önce dakika 54’de takımını 1-0 öne geçiren Stoja, 76. dakikada kalecinin kalesini boşaltmasıyla ceza sahası dışından topu boş kaleye yolladığında Deportivo 20 yıl sonra birinci lige çıkma hakkını elde ediyordu.
Stojadinovic günün yıldızıydı ama yalnız değildi. Deportivo teknik direktörü Arsenio iki yabancı futbolcu daha getirmişti Deportivo’ya. Birisi daha sonra Türkiye birinci liginde Karşıyaka forması da giyecek olan Kanatlarovski ve bir defans oyuncusu olan Miroslav Djukic..
Djukic çok yetenekli bir futbolcuydu. Topla ilişkisi bir defans oyuncusundan beklenmeyecek kadar iyiydi. Kızılyıldız ve Partizan kendisini istemesine rağmen o İspanya ikinci ligini seçmişti. Deportivo’lular lige çıktıkları ilk sene tekrar ikinci lige düşmekten Real Betis ile oynadıkları play-off maçları sayesinde kurtuldular. Bir şansları daha vardı. Ve o şans sayesinde İspanya futbol tarihinde altın bir dönem başlayacaktı..
Deportivo başkanı Augusto Cesar Bu sefer işini şansa bırakmak istemiyordu. Takımın bir kez daha ikinci lige düşmesinin bir yirmi yıla daha mâl olacağının farkındaydı. Bu yüzden Kanatlarovski ve Stojadinovic yerine Brezilya’dan Mauro Silva ve Bebeto isimli iki yetenekli oyuncuyla anlaşmıştı. Takım sezona inanılmaz bir başlangıç yapıyordu. İlk beş haftada biri Real Madrid olmak üzere karşılarına kim çıktıysa yenmişlerdi. İkinci ligden gelen kaleci Liano, önünde oynayan Rekarte ve Djukic ile mükemmel bir uyum yakalamıştı ve Deportivo çok zor gol yiyiyordu. Ön tarafta Mauro Silva, Fran ve Bebeto uyumu İspanya’da Barcelona – Real Madrid hegemonyasına “ Acaba?” dedirtiyordu. Onlara artık Super-Depor denmeye başlanmıştı. Deportivo 24. haftada Santiago Bernabeu ve 26. haftada Nou Camp deplasmanlarına çıktı. Aldığı iki mağlubiyetle ligin üçüncü sırasına indiler. Sezon sonuna kadar da bir daha Barcelona – Real Madrid ikilisine yetişemediler. Sezon bittiğinde ikinci ligden gelen Francisco Liano ligin en iyi kalecisine verilen Zamora ödülünü Canizares’le paylaşıyordu. Gol kralı Brezilyalı Bebeto, ligin en iyi yabancısı ikinci ligdeyken Deportivo’yu seçen Miroslav Djukic oluyordu. Kısacası artık İspanya futbolunda bir “Super-Depor” markası vardı.
Ve o Sezon… Dünya üzerinde hemen her futbolsever 14 mayıs 1994 Cumartesi akşamını hatırlıyordur. Sezon boyu Barcelona ile liderlik için çekişen Deportivo son haftaya La Liga şampiyonluğunu kazanmak için çıkıyordu ve bir puan farkla liderdi. Kendi sahalarında Valencia ile oynayacaklardı. Üç yıl önce La Liga’ya çıkmak için kendi sahalarında Murcia ile bir kader maçı oynamışlardı ve kağıt üzerinde Valencia maçı, o maçın yanında daha kolay duruyordu. Maçın hemen başında Nou Camp’tan gelen Sevilla golünün haberi yağmurdan ıslanan Deportivo taraftarını çılgınlar gibi sevindirmişti. Barcelona Bulgar golcüsü Stoichkov ile maça tutunuyordu.
70. dakikada Barcelona Romario ile maçta ilk kez öne geçtiğinde ülkenin öbür ucundaki La Coruna’da hava buz kesmişti. Belki de kader ağlarını o dakikalarda örmeye başlamıştı. Teknik direktör Arsenio, Donato’yu oyundan alıp yerine Alfredo’yu oyuna sürmüştü. O sezon Alfredo Deportivo’nun itici gücüydü. Maç zora girince başvurulan ilk çareydi. Daha bir hafta önce Legrones deplasmanında Alfredo oyuna girdikten üç dakika sonra Deportivo golü bulup son haftaya lider girmeyi başarmıştı.
Maçın son dakikasına girilirken La Coruna’da durum 0-0’dı.. Barcelona 5. golü atmış, Deportivo – Valencia maçının başladığı gibi bitmesini bekliyordu.
O sezon Valencia’dan transfer edilen Fernando Nando, Serer’in müdahalesi ile yerde kaldığında herkes çıldırmıştı. Deportivo şampiyonluk için bir penaltı kullanacaktı. Ama bir sorun vardı: Deportivo’nun bir numaralı penaltıcısı Donato 15 dakika önce yerini Alfredo’ya bırakmıştı. Herkesin gözü gol kralı Bebeto’ya yönelmişti. Ama topu eline alıp beyaz noktaya yürüyen başka bir isimdi. Miroslav Djukic bu yükü omuzlayacaktı. Valencia kalesinde son iki yılda sadece 12 maça çıkmış olan Jose Luis Gonzales vardı. Nefesler tutulmuş, herkes şampiyonluğu getirecek olan golü bekliyordu. Djukic topu Gonzales’in sağ tarafına sert bir plase ile göndermeyi düşündü. Muhtemelen hayatının geri kalanında gördüğü rüyalarda topu hep sol tarafa vuracaktı, çünkü öylesine kötü bir vuruş yapmıştı ki Gonzales hiç zorlamadan topu kontrol etmişti. Maç zaten çok kısa bir süre sonra sona eriyordu ve Deportivo’nun hayalleri yıkılırken Barcelona üst üste dördüncü kez La Liga şampiyonu oluyordu.
Deportivo şampiyonluğu kaybettikten sonra tüm taraftarlar aynı ikinci ligde oynadıkları Murcia maçındaki gibi sahaya girip yere çökmüş olan futbolcularını ayağa kaldıracaktı. Herkes penaltıyı kaçıran Djukic’e koşuyor, onu omuzlarında taşımak için ayağa kaldırıyordu.
Maçtan sonra iki dedikodu yıllar boyu anlatıldı. İlki Barcelona’nın Valencia oyuncularına teşvik primi yollamış olması, diğeri de Bebeto’nun penaltı sırasında saklandığı ve penaltıyı atmaktan korkmuş olduğu.
İkincisi Donato ve Djukic tarafından defalarca reddedildi, Djukic ısrarla takımın ikinci penaltıcısının kendisi olduğunu söylerken, Donato “Bebeto daha önce iki kez penaltı kaçırmıştı, bu yüzden stresliydi. Ona hak veriyorum!” diyordu.
Bu maçtan sonra iki takım arasında günümüze dek sürecek bir düşmanlık başlayacaktı. 14 Mayıs 1994 gecesinin izleri daha çok tazeyken kader Deportivo ve Valencia’yı 24 Haziran 1995 de Copa Del Rey finalinde karşı karşıya getirdi. 24 Haziran akşamı başlayan maç yoğun yağmur ve dolu yüzünden 27 Haziran akşamı bitti. 14 Mayıs gecesi Donato’nun yerine oyuna giren Alfredo 27 Haziran gecesi attığı golle Deportivo’nun kulüp tarihinin ilk büyük kupasını eve getirmesini sağladı.
Şampiyonluk ise çok daha uzun bir yoldu Deportivo için. Hayallerini kurdukları şampiyonluk için 2000 yılını bekleyeceklerdi. Kaderin cilvesi bu ya, o unutulmaz gecede Valencia’ya karşı penaltıyı kaçıran Miroslav Djukic, Deportivo’nun tüm tarihi boyunca beklediği o an, Valencia forması ile Zaragoza’ya karşı oynuyordu..