Penaltıyı kazananın, kullananın, kurtarmaya çalışanın hatta hakemin imtihanı bu. Kimi zaman ceza kimi zaman ödül…
Penaltı kelimesi futbol dilimize yaratıldığı dildeki telaffuz edilme şekliyle değil de çevirisiyle girseydi, yani ceza vuruşu deseydik mesela ikna olur muyduk? Bu vuruş penaltıya sebebiyet veren oyuncunun takımı için ceza olduğu kadar penaltıyı kazanan takım için ödül değil mi? Peki yenişemeyen takımların oynadığı maçlarda galibi belirlemek için yazı-tura atmanın yerine seri penaltı atışlarına gidilmeye başlanmasıyla ne oldu? Bu takımlara ceza mı verildi ödül mü?
2005’teki Şampiyonlar Ligi finalinin ilk yarısında 3-0 öne geçtikten sonra ikinci yarıda aynı kaleye topun üç kere daha girmesine engel olamayan Milan’a verilebilecek en güzel ceza elbette maçın penaltılara gitmesiydi. Üç farkla geride olmasına rağmen pes etmeyen Liverpool ise bu çabasının karşılığında ödül olarak aldığı seri penaltı atışlarını kupaya dönüştürerek müzesine götürdü.
Kırmızıların, İtalyanların adeta ellerinden çekip alarak kazandığı bu kupadan önce Şampiyonlar Ligi’ndeki son final mücadelelerinin üzerinden on dokuz, kupayı son kaldırışlarının üzerinden ise yirmi yıl geçmişti. 1984-85 sezonu Şampiyonlar Ligi Finali’nde yine bir İtalyan’a, Juventus’a boyun eğmelerinden bir yıl önce; yani 1983-84 sezonunda yine ve yine bir İtalyan’la, Roma’yla oynadılar finali. O sezon kupanın adı henüz Şampiyon Kulüpler Kupası iken formatta da günümüzden farklılıklar vardı. Kupaya katılma hakkı kazanan otuz iki takım grup maçları oynamıyor, kupa 1. turdan başlıyordu. Liverpool finale giden bu rövanşlı turlar boyunca biri çeyrek, diğeri yarı finalde olmak üzere sadece iki gol yemişti. Roma ise çok atıp çok yiyor, ama illa ki karşısına çıkan rakiplerden daha fazlasını bir şekilde atarak finale doğru tırmanıyordu. Böylelikle Şampiyonlar Ligi tarihinin penaltılara giden ilk finalinin oynanması için gerekli olan her şey yan yana gelmiş oldu.
Roma’nın kadro kalitesinin ötesinde bir performans göstererek finale kadar gelebilmesinin en tetikleyici etkeni bu finalin İtalya’da, hatta Roma’da ve hatta Roma’nın ezeli dostu falan olmayan Lazio’yla paylaştığı Roma Olimpiyat Stadyumu’nda oynanacak olması olsa gerek. Maç başladığında Olimpiyat Stadyumu’nun skorboardında her ne kadar Liverpool – Roma yazsa da bunun Roma – Liverpool maçı olduğu 13. dakikada Liverpoollu Neal’in attığı gol sonrası kendilerine sadece bir kale arkasında yer ayrılan “You’ll Never Walk Alone”cular dışında kimsenin sesinin çıkmamasından anlaşılıyordu. Ancak bu sessizlik 42. dakikada Roma’nın İtalyan forveti Pruzzo’nun golüne kadar çoktan bozulmuş olsa da o gol sonrası çıkan gürültü şehrin mavi takımını tutanlarını oldukça kıskandırmıştı.
İtalyan Pruzzo’dan bahsetmişken Roma’nın tıpkı maçın hakemi gibi İsveçli olan teknik direktörü Nils Liedholm’un kadrosunda orta sahanın merkezinde oynayan iki Brezilyalısı (Falcao ve Cerezo) dışında İtalyan olmayan futbolcusunun olmadığını da belirtmek gerekir. Liverpool ise bunun aksine İngiltere, İrlanda, İskoçya ve Galler’den yani Ada’dan toplanan bir seçkiydi. Kadroda Adalı olmayan tek oyuncu kaleci Bruce Grobbelaar’di. O bırakın bir adayı, denize kıyısı olmayan Zimbabve’nin vatandaşıydı.
Zimbabveli Grobbelaar ve İtalyan Tancredi maçın normal süresinde ve uzatmalarda başka gol yemeyince İsveçli hakem Erik Fredriksson Şampiyonlar Ligi tarihindeki ilk seri penaltı atışları için çaldı düdüğünü.
Liverpool’un ilk penaltısını kullanan Nicol, topu kalenin üstünden oldukça uzaklara gönderdiğinde Olimpiyat Stadyumu’ndaki Romalılar ceza atışının ödüle dönüşmesinin sevincini yaşıyorlardı. Ardından Roma’nın 10 numarası Di Bartolomei dümdüz bir vuruşla topu kalenin tam ortasına gönderdiğinde kaleci Grobbelaar çoktan sağ tarafa uzanmıştı. Penaltı vuruşlarında 1-0 öne geçen Roma taraftarı henüz çok erken olmasına rağmen kazandıklarına olan aceleci inancı tezahüratlarına yansıtmaya başlamışlardı. Ancak önce Phil Neal gelip penaltıdan yana ödülünü aldı. Ardından Romalı Bruno Conti’nin vuruşu tıpkı ilk penaltıyı kullanan Liverpoollu Nicol’un şutu gibi kalenin üstünden geçip tartan pisti de aşarak tribünlere kadar gidince maçtaki 1-1 eşitlik penaltılara da taşınmış oldu. Takip eden atışlarda önce Liverpool adına Graeme Souness ardından Roma için Righetti başarılı oldular. Penaltı noktasına gelen sıradaki isimse takımının efsanesi Ian Rush’tan başkası değildi. Tertemiz bir vuruşla kaleci Tancredi’yi ayrı, topu ayrı köşeye göndermeyi başardı.
Skoru 3-3 yapmak umuduyla topu öperek penaltı noktasına gelen Francesco Graziani, Liverpool kalecisi Grobbelaar’dan gözlerini alamıyordu. Çünkü Grobbelaar biraz sarhoş gibi, biraz yeni doğmuş bir at yavrusu gibi yürüyor; etrafına ilginç bakışlar atıyordu. Graziani’nin dikkatini dağıtmak için yaptığı bu hareketlere kale çizgisinin üzerinde dizlerini bir sağa bir sola kırarak, birbirlerine çarparak devam ediyordu. Graziani’nin istavroz çıkardıktan sonra vurduğu top, üst direğe çarptıktan sonra sahanın dışına gitti. Onun kültüründeki istavroz bir işe yaramamıştı. Ama belki de Grobbelaar’ın topun direğe gitmesini sağlayan ilginç hareketlerinin Zimbabve’de bir anlamı vardı.
Roma kalecisi Tancredi sıradaki penaltı için oldukça mutsuz ve umutsuz bir görüntüyle, yakınındaki kale direğini yumruklayarak aldı yerini. Bu hâldeki bir kaleciye Alan Kennedy’nin golü atması işten bile değildi. Nitekim Kırmızıların sol beki, sol ayağıyla, kaleci Tancredi tarafından kalenin boş bırakılmış sol köşesine gönderdi topu. Penaltı atışlarının kullanıldığı kalenin ters tarafındaki kale arkasındaki Liverpoollular üç yıllık aranın ardından kazanılan Şampiyon Kulüpler Kupası’nı havai fişeklerle kutluyorlardı.
Bu zaferin ardından takip eden sezonda da Kupa 1’de finali görmeyi başardı Liverpool. Juventus’a kaybettikleri bu finale spordan, skordan, kupadan çok yaşanan Heysel Faciası damga vurdu. Faciaya sebep olan İngiliz taraftarlar Liverpool’a sekiz, kalan bütün İngiliz kulüplerine ise beşer yıl uluslararası müsabakalardan men cezası getirdiler. Liverpool bu sekiz yıl uzak kalmanın etkisiyle on bir yıl daha Şampiyonlar Ligi’nde final göremedi. On dokuz yıl sonra oynadıkları ilk finalde de yine seri penaltı atışlarını Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda ödüle dönüştüren taraf oldular. Böylece kimi zaman cezaya kimi zaman ödüle dönüşen penaltı atışlarında ödülden yana payın en büyüğünü iki kere aldı Liverpool. Fakat on yıl sonra aynı stadyumda UEFA Avrupa Ligi 2. turunda Beşiktaş’a seri penaltılarda kaybettiklerinde, yani cezayı çeken taraf olduklarında Beşiktaşlılarla beraber en çok sevinenler Milan ve Romalı taraftarlar oldu.