Penaltı, futbolun en heyecanlı anların başında gelir. Peki, nedir bu penaltı? Nasıl ortaya çıkmıştır? Kimi zaman bayılmaya varan heyecanı nedir?
Arjantin’in kırsal bölgelerinden birinde oynanan bir maç, bitime saniyeler kala penaltı düdüğü çalan bir hakem ve onu yumruklayan öfkeli bir kaleci… Futbolla hiçbir alakası olmayan yedek kaleci oyuna girer girmesine ama heyecanının verdiği tepkiyle önce kusar sonra bayılır ve maç ertelenir. Federasyon maçın son 20 saniyesinin bir sonraki Pazar günü oynanmasına yani penaltı atışının bir sonraki Pazar günü kullanılmasına karar verir. Bu da herkese en başta da yedek kaleciye penaltıya hazırlanması için bir haftalık zaman dilimi verir.
Yukarıdaki hikaye, Arjantinli yazar Osvaldo Soriano tarafından kaleme alınmış olan ‘En Uzun Penaltı’ adlı kısa öyküdür aslında. Peki penaltı nedir? Bir nebze olsun kendimizi o yedek kalecinin yerine koyalım ve bir hafta sonraki penaltı atışına hazırlanalım. Tabi ki en baştan başlayarak.
Futbolun ilk basit kuralları 1863 yılında kurulan İngiltere Futbol Federasyonu tarafından oluşturulur. Eklenecek yeni kurallarla birlikte futbol da yavaş yavaş şekillenir. 1870’de hava toplarının elle tutulması kuralı kaldırılır. 1871 yılında ilk kez kalecilerden bahsedilir ve topu elle tutma hakkı sadece kalecilere verilir. 1878’de maçlarda düdük kullanılmaya başlanır. Maç sırasında o düdüğü kimin çalacağı 1881 yılındaki kurallarda yazılı olarak yer alır ve oyuna resmen üçüncü bir taraf eklenir: Hakem. 1884 yılında ise karşılaşmalarda hakemin kayıtsız şartsız tek yetkili olduğu açıklanır.
Ve hakemin bir takımı cezalandırmak için o düdüğü çalması içinse 7 yıl daha beklemeleri gerekecektir. Penaltı kuralının yürürlüğe girişi 1891’dir.
Bugün kalecilerin bir nevi kabusu olan penaltı atışlarının mucidi ilginç bir şekilde bir kalecidir. 1890-91 sezonunda, İrlanda ligi takımlarından Milford Everton FC’nin kalesini koruyan ve aynı zamanda bir işadamı olan William McCrum, ceza sahasının içinde yapılan faullerin serbest vuruş yerine kaleye atılacak direkt bir atışla cezalandırılması gerektiğini dillendirir. İlk etap bu teklife uzak duran İngilizler, nihayetinde 2 Haziran 1891’de uygulamayı kabul eder ve bu kural “Ölüm/Ceza Vuruşu” adıyla Oyun Kuralları kitapçığında yerini alır.
İngilizlerin başta bu kuralı kabul etmeme nedeni ise, bir centilmenin asla bilerek faul yapmayacağı ya da topu elle kesmeyeceği yönündedir. Teklifi ‘tipik bir İrlandalı davranışı’ olarak değerlendirirler. Peki ne olur da bu görüşlerinden vazgeçip, penaltı kuralını getirirler?
Burada devreye İngiltere’nin en eski kulüpleri arasında yer alan Stoke City ve Notts County takımları devreye girer. Bu iki kulübün 1891 yılında Federasyon Kupası çeyrek finalindeki mücadelesinde, Notts County’nin o zamanki sol beki, Stoke City’nin ağlara giden topunu eliyle tam çizgide çeler. Hakem, çizgi üzerinde bir serbest vuruş verir. Ama vuruşu kaleci kurtarır ve Notts County maçı 1-0 kazanıp, finale kadar gider. Bu olay, tartışmaları da iyice alevlendirir ve sonunda İskoçya’nın Glasgow kentinde toplanan ve Ada’daki federasyonlardan kurulu olan Uluslararası Futbol Birliği, penaltı kuralını getirir:
“Eğer herhangi bir oyuncu kendi ceza sahası içinde rakip oyuncuya faul yapar veya topa eliyle dokunursa hakem karşı takım için 12 yard uzaklıktan bir atış hakkı verir. Atış sırasında, vuruşu yapacak oyuncu da dahil kaleci dışında tüm futbolcuların 6 yard mesafede topun gerisinde olması gerekir.”
Ada’da 1891-92 sezonu penaltı kuralı uygulanmaya başlar. İlk penaltı atışı kararı verilme hikayesinin içinde yine Stoke City takımı vardır. Stoke City ile Aston Villa arasında oynanan mücadeleyi 1-0 önde götüren Aston Villa’nın aleyhine penaltı kadarı verilir. Bu duruma sinirlenen Villa kalecisi, topu uzun bir degajla ağaçlıkların arasına gönderir. Maçın bitmesine iki dakika vardır. Bu sürede top bir türlü bulunamaz ve mücadeleyi Stoke City 1-0 kaybeder. Böylece ilk penaltı, atılmasıyla değil de atılamamasıyla tarihe geçer. Bu olay büyük tartışmaları da beraberinde getirir ve ‘temdit penaltısı’ denen, maç bitmiş olsa da penaltının atılacağı kuralı getirilir.
Bilinen ilk penaltı golü ise 14 Eylül 1891’de Wolverhampton ağlarına gönderilir. Accrington Stanley takımının John Heath adlı oyuncusu, 5-0 kazandıkları mücadelede kullandığı penaltı vuruşuyla gol kaydeden ilk oyuncu olarak tarihe geçmeyi başarır.
1905 yılında bir başka kaleci sayesinde penaltı kuralında değişikliğe gidilir. Vuruş esnasında kalecilerin kalelerini terk etmeleri yasaklanır. Bu değişim, dönemin en önemli kalecisi sayesinde olur. 1.93 cm boyunda, 140 kg ağırlığında ve Chelsea’nin ilk kalecisi, aynı zamanda da kaptanı olan ‘Fatty Foulkes’ sayesinde…
Dev cüssesiyle penaltı atışları sırasında rakip oyuncuları korkutan Foulkes, bir de atışlar sırasında öne doğru çıkarak rakip takımın kaleyi görmesini neredeyse engeller. Bu özelliğiyle birlikte ünlü kaleci 11 penaltı kurtarmayı başarır. Hatta bir Burton maçında kalesine atılan iki penaltı vuruşunu da kurtardığında rakip oyuncu kendisini eleştiren menajerine çıkışarak şöyle der: “Tamam da, topu nereye atacaktım? Adam tüm kaleyi kaplıyor!”
İlerleyen yıllarda Foulkes bir başka yeniliğin de istemeden öncüsü olacaktır. Cüssesinden dolayı, maç sırasında kalenin arkasına giden topları getirmekte zorlanan Foulkes’a yardım olsun diye 2 küçük çocuk yerleştirilmesi modern top toplayıcıların ilk ortaya çıkışına vesile olacaktır.
Uzun yıllar, eleme usulüyle oynanan önemli turnuvalarda berabere biten maçların kazananı ya tekrar maçı ya da para atışıyla belirlenirdi. Tıpkı 1968 Avrupa Şampiyonası’nda İtalya’nın kazandığı zaferde olduğu gibi. O yılki elemelerde İtalya- SSCB ile karşılaşmış ve maç golsüz berabere bitmişti. Kazananı para atışı belirlemiş, turu geçen gök mavililer olmuştu. Finalde ise Yugoslavya ile yine berabere kalan İtalya, tekrar maçının ardından kupayı evine götürecekti. Tartışmaları alevlendiren bu durum dört ay sonra başlayan 1968 Olimpiyat Oyunları’nda İsrail’in de kura yoluyla elenmesiyle iyice konuşulur olur. İsrail temsilcilerinin yoğun lobi faaliyetleriyle birlikte nihayet Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB) 27 Haziran 1970’te kurayla kazananın belirlenmesi tartışmasına noktayı koyar ve seri penaltı atışları resmen doğar.
Türkiye Profesyonel Ligi’nin ilk penaltısı da gol getirmemiştir. 25 Şubat 1959’da Karagümrük-Vefa maçında, kırmızı siyahlı Kadri Aytaç’ın kullandığı penaltı Vefa’nın genç kalecisi Baskın Sosyal tarafından kurtarılır. Böylece biri Türkiye Profesyonel Ligi’nde penaltıyı ilk kullanan ve kaçıran ilk futbolcu diğeri ise kurtaran ilk kaleci olarak tarihe geçer.
15 Mart’ta ise Fenerbahçe’nin ve Milli Takım’ın unutulmaz golcüsü Lefter Küçükandonyadis, Kadri Aytaç’ın yapamadığını yapmış, Beykoz ağlarına gönderdiği penaltıyla bu anlamda Türk futbol tarihine adını yazdırmıştır. Fenerbahçeli Zafer Tüzün ise kullandığı 4 penaltıyı da gole çevirerek bir maçta en fazla penaltı golü kaydeden oyuncu olarak tarihe geçmiştir. Tüzün, bu golleri memleketinin takımı Eskişehirspor’a karşı kaydetmiştir.
Penaltı atmak zamanla yeni vuruş tarzlarını da beraberinde getirmiştir. Hatta bir dönem Amerika Birleşik Devletleri’nde penaltı atışları orta sahadan topu sürerek kullanılır. Hatta bu atış şekli Avrupa’daki bazı özel turnuvalarda da kullanılır ama pek tutulmaz.
Konu, var olan penaltı atışında vuruş tarzıysa; en bilinenleri Panenka Penaltısı ve Cruyff Penaltısı’dır. Cruyff’un kullandığı penaltının doğuşuna bu sayının diğer yazısında bulacaksınız. O sebeple biz direkt Panenka penaltısına geçelim.
Yıl 1976’dır. Yugoslavya’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nın final maçı 2-2 tamamlanır. Oysa 2-1 önde olan Çekoslovakya, Batı Almanya’nın son dakika golüne engel olamamış ve kulpundan yakaladığı kupayı iki elle yukarıya kaldıramamıştır. Finalde beraberlik bozulamadığı seri penaltı atışına geçilir. Çekoslovakya 4’te 4 yaparken, Batı Almanya 4’üncü penaltıyı Hoenes’in ayağından kaçırır. Kader anını belirlemek için topun başına Antonin Panenka geçer. Çekoslovak futbolcu topa yan olarak gelir ve dokunur. Sepp Maier topu soluna beklediği için sola adım atıp uçar ve yere düşer. Top tam ortadan ve havadan yavaş bir şekilde kaleye yönelir ve yerdeki Sepp Meier’in bakışları arasında ağlarla buluşur. Daha sonra bir çok sefer denenecek olan bu atış böylece futbol dünyasında yerini alır. Tabi ki Avrupa Şampiyonası kupası da Çekoslovakya’nın müzesinde…
Penaltı atışı bilim adamlarının da ilgisini çeker. Futbolun heyecan dozu en yüksek anı olarak tanımlayan bilim adamları atışla kalp krizi arasında doğrudan bir bağlantı bulunduğunu savunur. Örneğin; 1998 Dünya Kupası`nda İngiltere`nin Arjantin ile yaptığı ve penaltılar sonucunda 4–3 yenildiği maçı örnek gösteren bilim adamları, o maçın ardından hastanelere kalp krizi belirtileriyle yapılan başvuruların ortalamanın yüzde 25 üzerine çıktığını bildirir.
Arjantinli yazar Osvaldo Soriano’nun “En Uzun Penaltı” adlı kısa öyküsündeki yedek kalecinin kusma ve bayılmaya varan heyecanı sizce de çok normal değil mi?