– Bir Batu Anadolu yazısı –
1908’de “Barış” şehri La Paz’ın topraklarına o güne kadar görülmemiş bir fidan dikilir. O fidan, tüm fırtınalara rağmen kök salıp kanatlarını gökyüzüne açmaktan geri kalmaz. Sonunda dünyanın “en güçlü” ağacı olmuştur.
Charles Darwin, doğal seçilim mekanizması ile doğada belirli bir ortama ve yaşam koşullarına uyum sağlayabilen organizmaların hayatta kalabildiğini; uyum sağlayamayanların ise yok olduklarını ifade eder. Yüz yıldır en zorlu futbol coğrafyalarından birine ev sahipliği yapan Bolivya’nın başkenti La Paz şehri ise; “en güçlü” olduğunu haykıran bir futbol takımına ev sahipliği yapmanın gururunu taşır: Yerel dilde El Mas Fuerte ama tüm dünyanın bildiği şekliyle “The Strongest”.
Latin Amerika’daki futbol tarihi en eskilere uzanan ülkelerinden olan Bolivya’da 20. yüzyılın başlarında futbol kulüpleri ortaya çıkmışsa da bunların yaşam süreleri uzun olmaz. 8 Nisan 1908 günü Plaza Murillo’da toplanan bir grup genç asker, ülkenin gerçek futbol tarihini başlatacak olan kararı alarak Strong Futbol Kulübü’nü kurarlar. O dönem Latin Amerika’da yaygın olduğu şekilde İngilizce konulan isim, takımın sadece Bolivya’ya ekiplerine değil tüm dünyaya meydan okumasını temsil eder. Hatta kısa bir zaman sonra takımın adı “güçlü” anlamına gelen “strong” kelimesinden “en güçlü” anlamına gelen “The Strongest”a evrilir. Belki de The Strongest ismi, sarı siyahlı ekibin yüz yıllık yaşam mücadelesini tek kelimeyle özetleyecen bir simge haline gelir.
Ertesi yıl kurulan Nimbes Futbol Kulübü ise The Strongest’ın doğal rakibi olmakla kalmaz; iki takım 1911’de ilk şampiyonluk için karşı karşıya gelirler. Maçı 3-1 kazanan taraf sarı siyahlılar olurken The Strongest, Bolivya futbol tarihinin ilk şampiyonu ünvanını elde eder.
1920’li yıllar, kulübün başkanı José León López Villamil öncülüğünde başarılarla devam eder. Üst üste kazanılan kupalar, takımı rakipsiz bir hale getirir. Fakat 1925 yılında Club Bolivar kulübünün kurulmasıyla ilk kırılma gerçekleşir. Bugün hala devam eden La Paz derbisinin taraflarından biri olan Bolivar, ilerleyen yıllarda The Strongest için filmimizin kötü adamı haline gelecektir.
1930’da gol yemeden ligi şampiyon tamamlayan The Strongest için mücadele yılları kapıdadır. Ertesi yıl Nimbres’e sonraysa Bolivar’a kaybedilen şampiyonlukların üstüne bir de savaşın gölgesi La Paz semalarına kaplar. Paraguay ile yaşanan bir sınır sorunu, ülkeyi topyekün savaşa sokarken futbolcular da bu makinenin bir parçası olmak zorunda kalırlar. Gerek ordu temellerine sahip olmaları gerekse kulüp isminin getirdiği ağırlık, onları ön saflara iter. Üç yıl süren savaşı Bolivya zaferle tamamlarken tarih kitapları, kulübün oluşturduğu “stronguistas” kolunun savaştaki kahramanlıklarını yazar. Öyle ki muharebelerden biri “Strongest Vadi Savaşı” olarak anılır. Zaferin getirdiği olumlu dalga, takımın yaralarını sarmasını da hızlandırır. Savaş çığlıkları olan “Hurra, hurra!” tezahüratlarının yeri artık savaş meydanı değil stadyum olur.
1940’lı yıllar, savaşın öldüremediği The Strongest’ı daha da güçlü kılar. Bir dizi şampiyonluğun yanı sıra Latin Amerika turnesi ile diğer ülkelerin takımlarına da üstünlük sağlanır. Arjantin’den Jujuy, Nacional Asuncion, University of Lima gibi takımlar dize getirilirken 1950’lerin getireceği bunalım, And Dağları’nın ötesinden görülemez.
Yarı profesyonel sisteme geçilen bu yıllar içinde The Strongest amatör bir takım görüntüsü verir. Geçmişin getirdiği ağır sorumluluğun, kulüp içinde huzursuzluklara neden olduğu bu günlerde imdada yeni başkan Rafael Mendoza yetişir. “Don Rafo”nun tesisleşme hareketini başlatmasıyla birlikte yapılan Achumani Spor Kompleksi ile kulübün modern yapıya ayak uydurmasını sağlanır. 1963’te yıllar sonra kazanılan şampiyonluğun üstüne Libertadores Kupası’nda Ekvador ekibi Deportivo Quito mağlup edilerek Bolivya futbolunun ülke dışındaki ilk zaferi elde edilir. Bolivya’nın politik ve ekonomik açıdan zor zamanlar geçirdiği bu yıllarda futbol, insanlar için tutunacakları bir dal haline gelir. The Strongest’ın lig maçları dışında Pele’nin Santos’una ve Boca Juniors’a karşı verdiği mücadeleler, takımı tekrardan bulutların üzerine çıkarsa da tarih bir kez daha onlar sınayacaktır. Özel bir maç için Santa Cruz’a giden takımın uçağı, dönüş yolunda kaybolur. Bolivya’da askeri darbenin olduğu 24 Eylül 1969 günü yaşanan bu olay sonucunda uçağın Viloco bölgesinde çarpma sonucu düştüğü ortaya çıkar. Takımın on altı oyuncusu ve teknik ekipten üç kişi kazada can verir. Bulutların üzerinden serbest düşüşe geçen takıma her yerden yardım eli uzanır. Ezeli rakip Club Bolivar’ın ve diğer takımların oyuncuları bir araya gelerek yardım maçları düzenlerler. Brezilya’dan Flamengo ve Fluminense ile Arjantin’den Boca Juniors da bu etkinliklere dahil olurlar. Hatta Boca’nın futbolcuları Luis Fernando Bastida ve Victor Hugo Romero, kısa bir süre sonra sarı siyahlılar için mücadele etmeye başlarlar. Ve zorlu coğrafyanın zorluklara alışkın olan ekibi, hemen ertesi yıl tekrar şampiyonluk kupasını havaya kaldırır.
Club Bolivar’a sağlanan üstünlükle geçen 70’li yıllar, ülke futbolunda da gelişmelere sahne olur. Yerel liglerin yerine tamamen profesyonel bir ulusal lig kurulurken şirket destekli ekipler de arka arkaya yeşil sahaya çıkmaya başlarlar. Doğu Petroleum ve Wilstermann takımlarıyla yaşanan çekişmeli lig maratonları The Strongest’ı zorlasa da kendi kaynaklarını ve oyuncu havuzunu koruyan takım, hep şampiyonluk yarışının içindedir. 90’lı yıllar bu havuz sayesinde parlak başlar. 1990 yılında Libertadores Kupası’nda ilk kez ikinci tur oynanır ve bu başarı 1994’te tekrar edilir. Bu başarıda pay sahibi olan oyuncuların büyük kısmı, tarihinde ilk kez Dünya Kupası’na katılmaya hak kazanan Bolivya Milli Takımı’nın da parçası olurlar. Ama özellikle Ramiro Castillo ile Oscar Carmelo Sanchez, taraftarın sevgilisi haline gelirler. Bu iki başarılı oyuncunun taşıdığı takım, yine bu iki ismin yaşadıkları trajedilerin acısını da bağrına basmak durumunda kalır. The Strongest’ın ezeli rakibi Club Bolivar’a transfer olması nedeniyle taraftarların tepkisine maruz kalan Castillo, Bolivya Milli Takımı’nı Sanchez ile birlikte Copa Amerika finaline taşır. Fakat final maçının oynanacağı gün oğlunun ölüm haberini alır. Sonrasındaysa Castillo kendi hayatına son verir. Oyuncu sadece Bolivya’da değil Latin Amerika’nın her köşesinde anılır. Castillo’yu kaybeden Kaplanlar ise, Sanchez’de teselli bulurlar. Fanatik bir The Strongest taraftarı olan Sanchez, yeşil sahada verdiği mücadeleye saha kenarında devam eder. Onun döneminde takım galibiyet serileri ile ün salar. Fakat bu mutluluk da uzun sürmez. Böbrek kanseri teşhisi konulan Sanchez takımından uzak kalır ve 2007’de hayata gözlerini yumar. Belki de tarihinin en iyi oyuncusunu kaybeden The Strongest kulübü ise ona en iyi bildiği şekilde veda eder: Üst üste kazanılan üç şampiyonluk.
The Strongest’ın tarihi, mücadelenin tarihidir. Yüz yılı deviren kulübün yaşadığı trajediler göz önüne alındığında Tarkovski’nin muhteşem filmi “Stalker”dan şu alıntıyı yapmak gerekiyor: “Bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür”. Bu zorlu coğrafyada The Strongest’ın büyüme hikayesi bir asırdır sürüyor ve ağacın kurumaya hiç niyeti yok.