-Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-
İnsanoğlu, ayrılığa isyanını en güzel şarkılarla haykırır dedik ve farklı bir müzik listesi yaptık. İşte, Şeytan Rıdvan’dan Hollandalı yıldız Van Basten’e, futbolu baharında bırakanların 10 ayrılık şarkısı…
Diyelim ki büyük bir aşkla başlayan ilişkiniz, gün geldi ve istemediğiniz halde (şartlar öyle gerektirdiği için) bitiverdi. Sizi ne teselli eder? Elbette şarkılar… Hangimiz sevdiğimizden ayrıldığımızda kendimizi şarkılara vermedik ki? Başlayan her güzel şeyin bir gün bitme ihtimali gibi futbolda da bazı futbolcuların kariyerleri beklenenden erken bitti. Gelin, Futbolu Baharında Bırakanlar Özel sayımızda o futbolculara yakından bakalım. Onların ayrılık şarkılarını birlikte dinleyelim.
Muhammet Altıntaş’dan “Bu Kalp Seni Unutur mu?”
Muhammet Altıntaş oynadığı dönemde Galatasaray’ın 14 yıl aradan sonra şampiyon olmasında büyük katkıda bulunmuş, sarı-kırmızılı ekibin Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı finale ve Kupa Galipleri Kupası’nda çeyrek finale çıkmasında çok önemli pay sahibi olmuştur. Almanya’da aldığı futbol altyapısı sonrasında Edirne’de yıldızı parlayan Muhammet’in, Galatasaray’a gelişi hızlı olur. Derwall’in Galatasaray’ında sırtına geçirdiği formayı; Mustafa Denizli, Sigfried Held ve Karl Heinz Feldkamp dönemlerinde de başarıyla taşır. Bir çok zaferlere imza atan sarı-kırmızılı oyuncunun dönüm noktası 12 Aralık 1993 gecesidir. O akşam arkadaşlarıyla Kumburgaz’da balık yiyen Muhammet, İstanbul’a dönerken Gürpınar çıkışındaki Ambarlı Köprüsü’nün altında kendisine ait spor arabayla kaza yapar ama bu daha önce yaptığı kazalar gibi olmaz. Tavuk yüklü kamyona çarpan Muhammet için hayatının dönüm noktası olur bu kaza. Kafatasında ezilme, kaburgalarında ve kolunda kırıklar oluşur. O kadar büyük bir kazadır ki bu; Muhammet’i öldü zannedip, araçtan bir an önce çıkarmayı düşünmezler yardıma gelenler. O akşam arkadan çarptığı kamyonu devirecek kadar büyük bir kaza yaşar Muhammet, daha 28 yaşındadır. Uzun süre yoğun bakımda kalan başarılı isim, Amerika’da defalarca ameliyat olur. Aklında hep futbol vardır ve bir yıl sonra yeşil sahalara dönmeyi dener. Doktorların verdiği oynayabilir raporuna rağmen Türkiye’de gördüğü muamele nedeniyle Muhammet’in şevki kırılır. Artık eski günleri unutulmuş, gözden çıkarılmıştır. Muhammet unutulmanın verdiği hüzünle 1995-96 sezonunda futbola veda eder.
Fuat Saner’den ‘İsyan’
İstemediği bir ayrılığa kim isyan etmez ki? İşte Halil Sezai’nin İsyan şarkısı tam eski Fenerbahçeli Fuat Saner içindir. Futbol topuyla çocukluk yaşlarında muhiti Çapa’da tanışır Saner. Buradaki başarısıyla kısa sürede üç büyüklerin dikkatini çeker. Gerçek bir Fenerbahçeli’dir genç yıldız ve tercihini sarı-lacivertli formadan yana kullanır. Burada da oynadığı futbolun yanı sıra kendi doğrularından asla taviz vermeyen, inandığını açıkça söylemekten de geri kalmayan bir tutum sergiler. Öyle ki kan uyuşmazlığı yaşadığı ve kendisini satışa çıkartmak isteyen dönemin yönetimine rest çeker. Yönetimden gelen “O halde sana jübile yapalım?” önerisine de “Ben dilenci değilim!..” diyerek isyan eder ve asbaşkan Emin Cankurtaran’a kızıp, daha 27 yaşının baharında ani bir kararla futbolu bırakır.
Rıdvan Dilmen’den ‘Acıyor’
Ayrılık bazen kalbi fazlasıyla acıtır bazen ise tersi vücut bulur ve acılar ayrılığa vesile olur. İşte, Göksel’in ‘Acıyor’ şarkısı sanki Rıdvan Dilmen’in acılarını, ayrılığını anlatır… Rıdvan 1962 yılında Nazilli’de doğar. Büyüdüğü yerde yani Nazilli Sümerspor’da futbola başlar. Daha sonra Muğlaspor’a transfer olur. Önce Boluspor’da ve sonra Sarıyer’de oynar. 1987-88 sezonu sonunda Fenerbahçe’ye sansasyonel bir şekilde transfer olan futbolcu, kendi deyimiyle hayallerini gerçekleştirir. Bir sezon sonra kariyerinin zirvesine çıkan Dilmen ile Fenerbahçe, 103 gol atarak şampiyon olur. Aykut, Oğuz, Hakan, Schumacher gibi oyuncuların bulunduğu takımda, Şeytan lakaplı oyuncu 19 gol atar ve 41 gol attırarak şampiyonlukta büyük rol oynar. 1989-90 sezonunda ise Rıdvan’ı şanssız bir yıl bekler. Trabzonspor’un Yugoslav oyuncusu Yesiç’in tekmesiyle sağ ayağından sakatlanan Rıdvan’ın futbol hayatı dalgalanmaya başlar. Dört kez dizinden ameliyat olan Dilmen’e doktorlar altı ay maç yasağı koymasına karşın yıldız oyuncu üç ay sonra sahalara döner. Ancak bu erken dönüş, sakatlığının bir türlü iyileşmemesine yol açar. 1991’de bu sefer Galatasaray maçında Rıdvan’ın sol omzu kırılır. Acılarına bir başka acı eklenir. Yine uyarılara kulak asmayan oyuncu, bu sefer İzlanda – Türkiye maçında sahadaki yerini alır. Ama maçta omzu aynı yerden bir kez daha sakatlanır. Eskiye dönmek için çaba harcayan Rıdvan’ın şevki, tekrarlayan sakatlıklar ve nükseden ağrılar yüzünden kırılır. Sonraki sezon ise sınırlı sayıda maça çıkabilir. 1994 yılında Fenerbahçe ile yollarını ayırır. Yıldız oyuncunun -maç takviminin uyuşmaması yüzünden- jübilesi üç kez ertelenir. Ancak 31 Ocak 1996’da, 7 derecelik bir havada jübilesi yapılır. Soğuk yüzünden, sadece 1982 seyircinin bulunduğu maçta Şeytan, sevenlerini golsüz bırakmaz. Jübilesinde gol atan ender futbolculardan biri olarak sahadan ayrılır. Belki futbolu resmi olarak erken yaşta bırakmamıştır ama genç yaşta geçirdiği sakatlıklar yüzünden bizi gerçek Rıdvan’ı izlemekten mahrum bırakmıştır. Şarkıda da söylendiği gibi bir tarafımız hep acımıştır.
Yusuf Tunaoğlu’dan ‘Her Şey Bitmiştir Artık’
Bir dönemin ünlü şarkıcısı Rana Alagöz’ün “Her şey bitmiştir artık” parçası yine bir dönemin yıldız futbolcusu Yusuf Tunaoğlu’nun duygularına ne de güzel tercüman oluyor… “Bu çocuk, bizim atmosferimiz içerisinde yetiştirilmeyip de, bir Güney Amerika doğumu ve ekolü içerisinde olsaydı, bugün ismi bir Pele’den, bir Didi’den daha önce gelirdi.” Milliyet’teki köşesinde Şükrü Gülesin, Yusuf Tunaoğlu için böyle yazar. Anlatılan odur ki; sahada meşin yuvarlak hiç kimsenin ayağına onun kadar yakışmaz. Topa öyle şiirsel hükmeder ki; sadece meslektaşları değil, şairler bile kıskanır. Genç yaşta, Beşiktaş’ın yıldız oyuncuları Şenol ve Birol’un Fenerbahçe’ye satılmasıyla birden kendini Beşiktaş A takımında bulur. 1963 baharında ilk kez siyah-beyazlı formayı giyer. Giyiş, o giyiştir. 1965-66 ve 1966-67 sezonlarında peş peşe şampiyonluk sevinci yaşar. Yıllarca kara kartallara hizmet eder ama 1947 yılında kulübün yeni başkanı Mehmet Üstünkaya ve yeni teknik direktörü Metin Türel artık onu takımda düşünmez. Böylece istemeye istemeye Beşiktaş macerası biter ve Altay macerası başlar. Bir sonraki sezon, transferin son gününde Altay’dan geri alınır Yusuf. O sezon sadece 8 kez giyer siyah-beyazlı formayı çünkü kilo almıştır. Hiç de iyi bakmadığı bedeninin, kıvrak zekasının emrettiklerini eskisi gibi başarıyla yerine getiremediğinin o da farkındadır. Artık her şeyin bittiğini kabullenir Yusuf ve 21 Ağustos 1976 günü, son kez sahneye çıkar. 12 bin seyircinin önünde ve 30 yaşında futbol yaşamını sonlandırır.
Tugay Özçeri’den ‘Seyirlik Değil Ömürlük Olsun’
Hiç ummazdım oldu sonbaharda / Hediye gibi geldin hoşgeldin / Seyirlik değil ömürlük olsun / Dilerim bu defa bu son olsun... Her ayrılık aslında yeni bir başlangıçtır. Tıpkı Tugay Özçeri’nin futbola vedası gibi… Onun aradığı Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi seyirlik değil bir ömürlüktür. Ve o futbolu değil bir ömür birlikte olacağı diğer aşkını seçer. Hikayenin ilk yılları… Genç Tugay bir taraftan Mülkiye’de öğrencidir, diğer taraftan ise Gençlerbirliği’nde 6 numaralı formasıyla sol açıkta görev alır. Hafta içinde Ankara’da derslere girer, hafta sonlarını çoğunluk deplasman maçları için Ankara dışında geçirir. Üstelik Ümit Milli Takımı’nın da değişmez sol açığıdır. Ve o dönemde Birinci Lig’in en çok gelecek vaat eden futbolcularından biridir. O yıllardan arkadaşı olan eski büyükelçi İnal Batu’ya göre o, modern futbolun Türkiye’deki ilk temsilcilerindendir. Okulu bitirdiğinde Fenerbahçe’nin transfer teklifiyle karşılaşır Tugay. Hatta sarı-lacivertliler kendisine açık çek verir. Oysa onun hayali başkadır. Tugay Özçeri, çocukluğundan beri Dışişleri’ne girmeyi kafasına koymuştur. Hemen İstanbul takımının teklifini geri çevirir. O yıl sınavı kazanıp Dışişleri’ne girince, 24 yaşında yeşil sahalara da veda eder. Onun vedası, yeni bir hayat için merhabadır. Öyle ki, yeni hayatında başarı merdivenlerini de hızlıca çıkar. 1974 tarihinde NATO Daimi Temsilciliği’nde müsteşarlık ardından NATO Uluslararası Sekreteryası’nda NATO İcra Konseyi Sekreterliği ve 1989-91 tarihleri arasında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevlerinde bulunur. Böylece aşkı seyirlik değil ömürlük olur.
Van Basten’den ‘Ayrılık’
Bazı hasretler ayrılıkla başlar. Onu görünce bütün anılar canlanır. Sanki hiç gitmemiş gibidir. Hep yolu gözlenir çünkü o her zaman yolu gözlenen sevgilidir. Hep geri dönecek gibidir. İşte, futbol sahnesindeki yokluğuna bir türlü alışamadığımız Van Basten’in hikayesi, Haluk Levent’in Ayrılık şarkısı eşliğinde… Bir röportajında “Bir maçta beşten fazla faul yapan otomatik olarak oyundan alınsın. Bunun için ayrı kontejan ayrılsın. Fazla realistik değil, ama doğrusu böyle olur” der ünlü eski futbolcu Marco van Basten. Çünkü futbolculuğunda faullerden çok çekmiştir. Van Basten 80’li yılların en büyük golcüsüdür. Utrecht’te başladığı futbol yaşantısında üne kavuşmasını Ajax sağlar. Milan’da ise kariyerinin doruğuna ulaşır. Hollanda Milli Takımı’ndaki başarıları, pastanın kaymağı olur. Rakip oyuncular onu her zaman sertlikle durdurmaya çalıştığından da sıkça sakatlanır. Kariyeri boyunca kulüpler bazında çıktığı 280 lig maçında 218 gol atan Hollandalı futbolcu, Portakallar adına da 24 gol kaydeder. Üç kez Avrupa’da, bir kez Dünyada Yılın Futbolcusu seçilen yıldız oyuncu ülkesinin sembol futbolcuları arasına girer. 1992-93 sezonuna geldiğimizde Van Basten yine lige iyi bir giriş yapar ve o sıralarda Avrupa’da Yılın Oyuncusu ünvanına sahiptir. Ama ligde oynanan Ancona maçında bileğinden sakatlanınca sezonu 15 maçta 13 golle kapatır. Kimse onun yokluğunu kabullenmez. O hep yolu gözlenen sevgilidir. Nitekim ciddi sakatlık yüzünden birçok kez bıçak altına yatmak zorunda kalan van Basten sezonun sonuna üç-dört maç kala takıma katılır ama sakatlığı atlamadığından iyi bir performans sergileyemez. Yine de takımının Marsilya ile oynadığı Şampiyonlar Ligi finalinde ilk 11’de oynar. Bu maç Milan formasıyla çıktığı son maçı olur. Bu karşılaşmada sakatlanır ve iki sene boyunca futbola dönmeye çalışır. Marco, sonunda mücadeleden yenik ayrılır ve 1995 yılında futbolculuğa veda ettiğini ilan eder. Sakatlıklardan o kadar çekmiştir ki 2007’de İngiliz Sky Sports kanalının “Kariyerini sakatlıkta kesen en iyi oyuncular” listesinde ilk sırada yer almaktadır.
Fethi Heper’den ‘Seveceğim Gezeceğim’
Futbola memleketi Eskişehir’de başlar Fethi Heper. Eskişehir Gençlik Kulübü’nde genç yaşına rağmen iki kez gol kralı olmayı başarır. Performansından dolayı o yıllarda yeni kurulan Eskişehirspor’un kurucu kadrosuna dahil edilir. Kırmızı-siyahlıların 70’li yıllarda başarıdan başarıya koşan kadrosunun en önemli futbolcularından biridir artık. 1969-70 (13 gol) ve 1971-72 (20 gol) sezonlarında gol kralı olmayı başarır. İlk kez 16 yaşında milli formayı giyer. Efsane Eskişehirspor o yıllarda sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da başarılı sonuçlar alıyordur. 1970 yılında Fuar Şehirleri Kupası’nda rakip Sevilla’dır. İspanya’daki ilk maç 1-0 kaybedilmiş, rövanşta Sevilla takımı bir gol daha bulmuş ve taraftar yavaş yavaş tribünü terk etmeye başlamıştır ki Fethi’nin herkesi tekrar yerine oturtan kafa golü gelir. Oysa maçın bitimine sekiz dakika vardır ve 1-1 Eskişehirspor’a yetmiyordur. Fethi, bu sekiz dakikada iki kafa golü daha atarak İspanyollara şok yaşatır. Galatasaray efsanesi Metin Oktay, onun sarı-kırmızılara transfer olmasını çok istese de o kulübünde mutludur. Ona göre antremandan sonra rahat rahat hamama gidilemeyecekse İstanbul’da oynamanın ne anlamı vardır. 30 yaşında -biraz da istemeyerek- 1974’te futbolu bırakan yıldız oyuncu, akademik kariyerine başlar. Doktorasını 1978’de tamamlar ve maliye alanında 1981’de doçent, 1988’de profesör unvanlarını alır. Daha sonra Türkiye Futbol Federasyonu 2012 seçimlerinde Yıldırım Demirören’in başkanlığa seçilmesi ve listesinden seçimlere girmesiyle Milli Takımlar Komitesi’nden sorumlu olarak yönetim kurulunda yerini alır. Ajda Pekkan’ın şarkısında da söylediği gibi, bakalım Fethi Heper o çok sevdiği futbola neler edecek.
Jim Beglin’den “Ayrılık Yaman Kelime”
Bir düşünün, takımınız kornerden bir gol atıyor. Siz tam seviniyorsunuz. O da ne, hakem ofsayt gerekçesiyle golü iptal ediyor. Ofsayt olmamasına rağmen maçı anlatan spikerin ‘kesinlikle ofsayt’ demesi sizin sinirlerinizi daha da bozuyor. O kelimelerin sahibi 2011 yılında piyasaya çıkan ünlü futbol oyunu PES’teki Jim Beglin’dir. Jon Champion ile birlikte PES’e hayat verir, maçlara bazen coşku, bazen sinir katar. Şimdilerin meşhur kelime ustasının, bir zamanlar Liverpool’da çok iyi bir sol bek olduğunu ve sakatlanıp yaman bir ayrılık yaşadığını biliyor muydunuz? Zeki Müren’in de şarkıda söylediği gibi “Ayrılık yaman kelime”… Futbola okul yıllarında başlayan İrlandalı oyuncu, 1980 yılında katıldığı Shamrock Rovers takımında üç sezon oynar ve Mayıs 1983’te 20 bin pound karşılığında Liverpool’a transfer olur. Kadronun vazgeçilmezlerinden biridir. 1985 yılındaki 39 taraftarının ölümüyle sonuçlanan Heysel’deki talihsiz Şampiyon Kulüpler Kupası Finali’ndeki Juventus maçında da sahadadır. 1985-86 sezonunda Liverpool ile hem lig hem kupa sevinci yaşayan Beglin, Şubat 1987’de Everton ile oynanan Merseyside derbisinde ayağının kırılması sonucu uzun süre futboldan uzak kalır. Bir yıl sonra tekrar sahalara dönen yıldız oyuncu, Ekim 1988’de Liverpool rezerve takımıyla çıktığı maçta bir diz sakatlığı daha yaşar. Beglin’in Liverpool kariyeri bu sakatlıkla sona erer. Tekrar iyileştikten sonra bu sefer şansını Leeds United’ta dener. Burada kulübün İkinci Lig şampiyonu olmasında pay sahibi olan Beglin, daha sonra Plymouth Argyle ve Blackburn Rovers takımlarında kiralık olarak oynar. Her şey yolunda giderken ‘kader’ denen yan hakem, 1991 yılında tekrar ofsayt bayrağını kaldırır ve diz sakatlığı yeniden nükseder. Beglin 27 yaşında futbolu bırakmak zorunda kalır. Şansını televizyonda futbol yorumculuğuyla dener. Bir dönem ayrılık onun için yaman bir kelimeyken bugün kelimeleriyle Premier Lig ve UEFA Şampiyonlar Ligi maçlarını yorumluyor. Zeki Müren’in dediği gibi; Tatmadan aşkın tadını / Duydum acı feryadını / Dilimin zevki adını / Amaaan aman amaan / Sayıklarım hece hece
Michael Skibbe’den ‘Hoşçakal’
Bu garip bir veda olacak / Çünkü aslında hep içimdesin / Ne kadar uzağa gitsem de / Gittiğim her yerde benimlesin… Şebnem Ferah’ın Hoşçakal şarkısı bir dönem yolu ülkemize de düşen teknik director Michael Skibbe için radyomuzda çalıyor… Neden mi? Çünkü Skibbe 21 yaşında futbolculuk kariyerine ‘hoşçakal’ deyip, teknik direktörlüğe adım atacaktır. Genç Skibbe futbola -Almanya B Genç Şampiyonu olacakları- Wattenschei 09 altyapısında başlar. Final maçında iki gol atarak takımın tarihindeki ilk ve tek kupayı havaya kaldırmasına katkı sağlar. 1982’de Schalke 04 takımına transfer olur. İki sezon bu takımın altyapısında forma giydikten sonra profesyonel futbola geçiş yapar. İlk başlarda oyuna sonradan girse de zamanla ilk 11’de kendine yer bulur. Takımındaki üçüncü sezonunda ise onu talihsiz bir sakatlık beklemektedir. 30 Ağustos 1986’da Mainz ile oynanan Almanya Kupası maçına ilk 11’de başlayan futbolcu, 27. dakikada sakatlanıp oyunu terk eder. Çapraz bağ yırtılması yaşayan Skibbe, aynı sakatlığı üç kez geçirir ve 22 yaşında futbolu bırakmak zorunda kalır. Bu garip bir vedadır. Çünkü futbol hep içindedir ve çok uzağa gidemez. Gitse de futbol hep içindedir ve böylece genç yaşta Schalke 04’te genç takımın hocalığını yapmaya başlar. Bir sezon sonra yani 1989’da Borussia Dortmund’un genç takımının başına geçen Skibbe, altı yılını Dortmund’un gençleriyle geçirir. Ardından teknik direktör Ottman Hitzfeld’in yardımcısı olarak A takıma geçiş yapar. 1997’de Ottmar Hitzfeld gider, yerine gelen Nevio Scala’ya takımı anlatma görevi Michael Skibbe’ye düşer. Sonraki sezon Scala’nın da ayrılmasının ardından bu kez Michael Skibbe ‘birinci adam’ konumuna yükselir ve başarılarla dolu teknik direktörlük kariyerine “merhaba” der.
Ludo Coeck’ten ‘Kar Beyazdır Ölüm’
Tamam, ölüm kimseye yakışmaz ama Kerim Tekin’in ‘Karbeyazdır Ölüm’ şarkısı bir nevi Belçikalı yıldız oyuncu Ludo Coeck’in ayrılığı için yazılmıştır. 1980′ler ve 90′lar boyunca Enzo Scifo, Franky Vercauteren, Eric Gerets, Jean-Marie Pfaff, Jan Ceulemans ve Erwin Vandenbergh gibi müthiş isimlerle Belçika, uluslararası turnuvalarda söz sahibi olurken Kırmızı Şeytanlar’ın orta sahasındaki bir diğer önemli isim de Ludovic Coeck idir. 1955 yılında doğan Belçikalı oyuncu, Berchem Sport takımında futbola atılır. Özellikle Belçika Milli Takımı’nda ve Anderlect’te sergilediği performansla yıldızlaşır. 1982 Dünya Kupası’nda El-Salvador’a attığı frikik golü hala hafızalardır. Ardından İtalya’nın Inter Milan takımına transfer olur. Burada bir türlü eski formunu yakalamayan oyun kurucu, bir diğer İtalyan takımı Ascoli’ye şansını dener. İtalya’da umduğunu bulamayıp ülkesine dönmeyi düşünen Coeck, 7 Ekim 1985’te yani Belçika takımı Lierse’le sözleşme imzaladığı gün Brüksel yolunda arabasıyla bariyerlere çarpar. Hemen hastaneye kaldırılır. İki gün sonra hastaneden gelen sadece bir futbolcunun kariyerinin bittiği haberi değil bir hayatın da sonlandırıldığı haberidir. “Kar beyazdır ölüm, ellerinden gülüm! / Yine yoksun diye, düşmanım her güne! / Dursun dünya!! Dönmesin sensiz! / Hasret vuruyor, gecenin koynunda. / Anılar vuruyor, gözyaşlarıma.”
Bu kalp seni unutur mu… Acıyor… Her şey bitmiştir artık… Seyirlik değil ömürlük olsun… Ayrılık… Seveceğim gezeceğim… Ayrılık yaman kelime… Hoşçakal… Karbeyazdır ölüm… Listemizdeki şarkıların sıralaması mı? Varın sıralamayı siz yapın. Ayrılıkların sırası olmaz bence. Çünkü her ayrılık yaşandığı anda ilk sıradadır.