-Bir Batu ANADOLU yazısı-
Van Basten’in kariyerinin baharında futbola veda etmesi, bu oyuna gönül verenler için aslında kışı getirdi. Fakat küçük bir hayranı için geç gelecek baharın habercisiydi.
Günlerden yine bir akraba günü. Ailenin onca zamandır görmediğim bireyleri toplanmışlar, yemekler yenmiş sohbetler edilmiş. Ne zaman bir vakit, erkeklerden biri milli maç olduğunu hatırlatıyor. O dönemler altı yaşını yeni doldurmuşum. Bir yıl önceki Euro 92 ile ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum. Asıl aydınlanma bir yıl sonra, 94 Dünya Kupası ile başlayacak ya o da başka bir hikaye…
İçeri geçip maçı açıyoruz. Türkiye deplasmanda Norveç’le oynuyor. Bizimkilerde çok bir heyecan yok. Yüzlerde “yenileceğiz ama nasıl” endişesi. Bir yandan da oynanan futbola eleştiriler gırla gidiyor. Jakobsen’in havada attığı taklalarıyla kutladığı golü sonucu bizim takım beyaz bayrak çekerken maç sonunda ortamdaki çocuklardan biri bağırıyor: “Koşun Gullit’in maçı var!” Bense sadece bizim takım milli maç oynuyor sanıyorum. Hani bütün takımlar sıraya geçmişler sadece bizimle oynuyorlar gibi! O zaman belki de ilk kez bizim takımın oynamadığı bir maç seyrediyorum. Bizimkinden daha gollü, daha çekişmeli. O sırada büyüklerden biri konuşuyor: “Van Basten ne oynardı şimdi!” İlk kez duyduğum bu isim bende merak uyandırıyor. Gözümün önüne Gullit gibi bir adam geliyor, siyahi bir futbolcu. Öyle ya Gullit’in maçını izliyoruz o halde Van Basten de Gullit kadar iyi olmalı, ona benzemeli! Sonra laf lafı açıyor Van Basten’in şeceresi çıkarılıyor. Öyle bir adam ki kariyeri şahane anlarla dolu. Wim Kieft’in bıraktığı yerden Ajax’ı uçuşa geçirmiş. Lig zaten cepteyken bir de Kupa Galipleri Kupası kazanmış; hem de finalde gol atarak. Oradan Milan’a geçmiş, Gullit ve Rijkaard ile birlikte. 94 Dünya Kupası’nda nedense sevmediğim Arrigo Sacchi’nin Milan’ı çalıştırdığı dönemde ve sonrasında Capello diye bir adamla alınmadık kupa bırakmamış. Ama asıl hikaye, 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda: Yedek gittiği turnuvadan gol kralı olarak dönmekle kalmamış, dünyanın en güzel gollerinden birini Sovyetler’e voleyle atmış. 1989 Şampiyonlar Ligi Finali’nde Steaua Bükreş’e de iki tane daha atıyor ama o gol yine de başkaymış!
Peki bu adam şimdi nerede diye soruyorum, Gullit’i seven o çocuk konuşuyor: “Sakat!”. “O nereden bilecek?” diye düşünüyorum, kesin birileri ona söylemiştir. Gullit’e sorasım geliyor ama o da yetkili bir abiye benzese de televizyonun içinde. O nedenle inanıyorum. Bir yandan da Van Basten’i acaba bir daha nerede izlerim diye düşünüyorum.
Maç 2-2 bitiyor biz de misafirlikten kalkıp eve dönüyoruz artık. Ne zaman izlerim acaba diye düşünüyorum. Seneye Dünya Kupası varmış. Van Basten’i işte orada izleriz. Gerçi Şampiyonlar Ligi finali oynanıyor bir ay sonra ama benim yine aklım bir karış havada, kaçırıyorum. Van Basten 86. Dakikada oyundan çıkmak zorunda kalmış. Bir sene ameliyatlar, tedaviler. Yok olmuyor, bir türlü dönemiyor. Gullit bile Güner Ümit’in sunduğu “Turnike” programında bir hostese lakap oluyor ama Van Basten ortalarda yok. O gece ilk kez adını duyduğum oyuncu benim için bir efsaneye dönüşüyor. Beklentileri o kadar yükseğe çekmişim ki izleme fırsatı bulsam “o kadar övdükleri adam bu muymuş?” diyecekmişim, on tane gol atsa burun kıvıracakmışım gibi hissediyorum. Belki de farkında olmadan totem yapıyorum. Olmuyor işte. Van Basten’in oynamadığı gece gol atan Van Vossen, İstanbulspor’a transfer oluyor, Bergkamp yıldızlaşıyor hatta Overmars en sevdiğim adamlardan biri oluyor ama yok. Van Basten gelmiyor.
Sonra haber geliyor ki Van Basten futbolu bırakıyor. Yani bir daha izleme şansımız yok. Belki de ilk kez o nostalji duygusunu hissediyorum. Hani kitaplarda, gazetelerde resimlerini gördüğümüz; büyüklerimizden dinlediğimiz o eski futbolcular kervanına giriyor Van Basten. Aslında dünyaya yeni yeni ayıktığım bir dönemde tam da ucundan bir nostaljiye dönüşüyor, kılpayı farkla onu canlı izleme imkanını kaybediyorum. Artık fotoğraflarına da baksam, başkalarından da dinlesem nafile.
Yıllar geçiyor, önce TRT’nin eski maç yayınlarından sonra aç-kapa Youtube’dan izliyorum onu. Dedikleri kadar varmış diye düşünüyorum. Hayıflanma yerini mutluluğa bırakıyor. Belki de taşlar yerine oturuyor. Ucundan kaçırdığım efsaneye kavuşmuşum, geçen yılların bir önemi yokmuş gibi. Onun her hareketi şahane, benim yaşadığım o mutluluk, an-ı şahaneye dönüşüyor.
Evet, son resmi golünü Ancona ağlarına göndermiş Van Basten. Milan maçı 3-1 kazanmış. İzlerseniz, öylesine bir gol işte. Yüzlerce golü olan bir efsanenin işini yaptığı bir an’a denk gelmiş. Sevinirken elbet son golü olduğunu düşünmüyor. Zaten ne bir final, ne bir ölüm kalım maçı. Hem son golünü bana atacak ya işte…