-Bir Batu ANADOLU yazısı-
Kazım Kanat öncesi Türk futbol tarihinde, soyadların kullanılmadığı kadim bir dönem vardı. İşte o dönemin yıldızları…
Bugün yurt dışında top koşturan Türk futbolcular, genellikle formalarının arkasına isimlerini yazdırırlar. Dünyanın birçok yerinde forma arkasında soyadlarını görmeye alışık olan bizler için isimlerimizin neden bu kadar ön planda olduğu biraz muammadır. Bu seçimin daha çok tarihimizle ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Soyadı kanunundan önce de uzun yıllar boyunca isimleri ve hatta lakaplarıyla bilinen insanlarımızın olduğu düşünülürse bu geleneğin, futbola yansıdığını görmek mümkün. Özellikle 80’li ve 90’lı yıllarda, biraz da şifreli kanallar öncesinde spikerlerden duyduğumuz Küçük Hakan, Sedat 3 gibi isimler hayatımızın doğal bir parçası olmuşlardır. Aynı isme sahip oyuncuların soyadlarına göre değil de yaşlarına veya takıma katılma sıralarına göre numaralandırılmaları, biraz da takım içi hiyerarşiyi ortaya koyar. Bu isim rekabetinde Küçük’ler Büyük’leri aşabileceği gibi 3 numaralar, 1 numaraları futbollarıyla geride bırakabilmişlerdir. Ülkemizdeki lakap geleneğinin izini sürmek çok kolay olmasa da sizler için unutulmaz adaşları sıralayalım dedik.
Marştaki Fikretler
Fenerbahçe marşının meşhur dizesindeki “Cihatlar, Lefterler, Canlar, Fikretler”i tüm futbolseverler tanırlar. Buradaki Fikretler ise gerçekten de iki Fikret’i niteler: Fikret Arıcan ve Fikret Kırcan. 20 yıl Fenerbahçe forması giyen Fikret Arıcan, 406 maçta attığı 231 golle sarı lacivertli takımın tarihinde önemli bir yer edinir. Kendisinden 7 yaş küçük Fikret Kırcan’ın da A takıma çıkmasıyla ikiliyi ayırmak için “Büyük” ve “Küçük” lakapları takılır. Gerçi Küçük Fikret’e bir de “kefal” lakabı takıldığı söylenir ama bunun da yine Büyük Fikret’e takıldığını iddia eden görüşler de mevcuttur. Ne olursa olsun, iki Fikret gerek futbolculuklarında gerekse futbolculuk sonrası idari görevlerde, Fenerbahçe’ye hizmet ederek kulüpten kopmamışlardır. Fikret Kırcan, Fenerbahçe formasını en uzun süre giyen isim olarak tarihe geçer. Arıcan, 1994 yılında; Kırcan ise 2014’te aramızdan ayrılırlar. Fenerbahçe’nin sonraki en meşhur adaşları ise Şenollar olacaktır. Şenol Çorlu, Ustaömer ve Ulusavaş’ın olduğu takımda büyük ve küçüklerin yanına bir de Şenol 3 eklenmiştir!
Bursa’nın çekirgesi
Genelde adaş ve takımdaş futbolculardan büyük olanlarının, takımlarına ağırlık koyduklarını gözlemlesek de Bursaspor’lu Sedat Özden ayrı bir yerde durur. Nam-ı diğer Sedat 3, kendisinden önceki iki Sedat’ı da gölgede bırakır. Sedat Habeş ve Sedat Özbağ’ın bulunduğu yeşil beyazlı takıma, 1973’te Sölöz Gençlerbirliği’nden geçen Sedat Özden çok geçmeden Sedat 3 olarak anılmaya başlar. Üç Sedat’ın bulunduğu dönemde takım, Türkiye Kupası’nda finale; Kupa Galipleri Kupası’nda ise çeyrek finale yükselir. Sedat Özbağ, 1974-1983 yılları arasında Bursaspor forması giyerek sonrasında Bandırmaspor’a geçer. İstanbul takımlarından çokça teklif almasına ve sadece Sedat olarak anılma fırsatını yakalamasına karşın takımda kalarak Bursaspor efsanesi olmayı hedefleyen Özden, futbolu bırakana kadar 13 yıl boyunca yeşil-beyazlı renklerden kopmaz. Doğup büyüdüğü şehirde kariyerini sona erdirdikten sonra da teknik direktörlük yapar ve idari görevlerini sürdürür. Futbolculuğu döneminde Milli Takım’ın da vazgeçilmezleri arasında yer alır ve 1985’te, Wembley’de oynanan maça kaptan olarak çıkar. Bu durum, “Wembley’e ayak basan ilk Türk” olan Abdülkerim Durmaz ile aralarında ebedi bir şaka olarak kalacaktır.
İnönü’nün Metinler’i
Beşiktaş’ın 80’lerin sonu 90’ların başında fırtına gibi esmesinde “Sarı Fırtına” Metin Tekin’in payı büyüktür elbet. 1982’de oynamaya başladığı Beşiktaş’ta 16 yıl kalan; özellikle Feyyaz ve Ali ile oluşturduğu üçlüyle rakiplerin rüyalarına giren Metin, o dönem takımdaki tek Metin değildir. Diğer iki Metin’den ilki; Gordon Milne’in gelişine, diğeri ise gidişine damga vuracaktır. Takıma 1988’de katılan kaleci Metin Akçevre, kaldığı beş sezonda kaleyi sadece 13 kez koruyabilse de biz onu verdiği demeçlerden hatırlıyoruz. Özellikle Gordon Milne’in takımın başına geçeceği haberleri üzerine Şifo Mehmet ile verdikleri röportajda Metin’in hareket çekerek “Gordon’u nah alırlar” imasında bulunması unutulmazdır. Milne gelir, şampiyonluklar yaşanır. Metin’in bir sonraki gündeme gelişi ise pek hoş olmaz. 1992’de oynanan bir Galatasaray maçında 30 metreden yediği gol sonucu Vedat Okyar kendisine “oradan telgraf çeksen iki günde ulaşır” sözleriyle çıkışacaktır. Akçevre, 1993’te takımdan ayrılarak Gaziantep’in yolunu tutar. 1973 doğumlu Metin Uzun ise takımın Metin 3’üdür. 1993-94 sezonunda yine bir Galatasaray maçında attığı golle hatırlanan Metin 3, Milne’in veda dönemine ancak yetişir. Sonrasında takımın altyapısında görev alır ve teknik direktörlük kariyerini sürdürmektedir.
Ördek ve Çilli
Galatasaray, adaş futbolcular konusunda derya deniz bir kulüptür. 80’li ve 90’lı yıllarda Savaşlar (Demiral ve Koç), Yusuflar (Altıntaş ve Tepekule) ve Bülentler (Alkılıç ve Korkmaz) ile süregiden büyük-küçük ayrımı, Hakanlar (Şükür ve Ünsal) ile devam eder. Fakat öncesinde öyle iki adaş futbolcu vardır ki, bugün pek hatırlanmasalar da gerek futbollarıyla gerekse lakapları ile sarı kırmızılı takımın tarihine damga vururlar. 1967-1979 yılları arasında takımda forma giyen Mehmet Oğuz, bugün bile Büyük Mehmet olarak anılır. Kulübün efsane kaptanları arasına adını yazdıran Mehmet’in bir diğer lakabı ise, yürüyüşünden dolayı “Ördek”tir. Ördek ya da Büyük Mehmet, Galatasaray’ın üç kez üst üste şampiyon olduğu döneme imza atan ekibin lideri olur. Takıma 1972 yılında katılan Mehmet Özgül ise, bu hiyerarşide Küçük Mehmet olarak anılacaktır. 22 yaşında geldiği kulüpte Büyük Mehmet ile yan yana oynayan Küçük Mehmet’in lakabı ise “Çilli”ydi. Yüzündeki çillerden ve o dönemler Hurşid Yenigün’ün sesinden dinlenilen “Çilli Bom” şarkısının popülerliğinden dolayı Ördek’in yanına bir de Çilli gelmiştir! Çilli Mehmet, 1978’de takımdan ayrılırken (1981’de tekrar dönecektir), Ördek Mehmet ise kariyerinin son sezonunu Fenerbahçe’de geçirir.
Orhan Fırtınası
Karadeniz Fırtınası’ndaki abi-kardeş ilişkisi denildiğinde iki isim akla gelir: Hamdiler ve Orhanlar. İkisi de Trabzonspor altyapısından yetişen Hamdi Zıvalıoğlu ve Hamdi Aslan, aynı dönemde forma giymişlerdir. Büyük Hamdi olarak bilinen Zıvalıoğlu, Aslan’dan bir sezon sonra A takıma geçmiş ama iki yaş büyük olmasından dolayı bu unvanı kazanmıştır. Gerçi Trabzon kariyeri, Aslan’ınki kadar uzun sürmez. İçinde Ünal Karaman’ın da yer aldığı bir takas sonucu 1990’da Malatyaspor’un yolunu tutar. Küçük Hamdi ise savunmadan santrafora kadar birçok bölgede oynayarak 12 yıl Trabzonspor forması giyer. Özellikle Barcelona’ya attığı golle hafızalara kazınan Küçük Hamdi, futbolu Adanaspor’da bırakır.
Orhanlar’ın yolu ise 1993’te kesişir. Süratli futbolu ile “Rüzgarın Oğlu” lakabını edinen Orhan Çıkırıkçı, iki yıl Eskişehirspor’da forma giydikten sonra 1989’da Trabzonspor’a gelir. Sol açıkta harikalar yarattığı bir dönemde takıma Orhan Kaynak da katılır. Artık “Küçük Orhan” olarak anılan Kaynak, iki yıl forma giydiği Trabzonspor’da 41 gole imza atmayı başarır. Bu gollerden en önemlisi şüphesiz, Aston Villa ağlarına gönderdiği nefis goldür. 1995 sezonunun sonunda Trabzonspor ligi ikinci sırada bitirirken, Küçük Orhan da Beşiktaş’ın yolunu tutar. Takımdaki tek Orhan olarak kalan Çıkırıkçı ise 2002 yılına kadar bordo mavili takımda kalacaktır. Bu uzun süreli kalışın Çıkırıkçı’nın burnunda değişimler yarattığı konusunda şakalar yapıladursun belki de en keyifli an; futbolcunun, bir maça çıkarken ıstavroz çıkarması ve “herkes çıkarıyor bizde niye sorun oluyor” demesidir!
Bundan sonra senin adın Miço Mustafa olsun!
Mustafa Denizli’nin Türk futboluna vurduğu damgayı tartışmanın çok bir anlamı yok. Üç büyük takımla şampiyonluk yaşaması, Galatasaray’ı Avrupa’da yarı finale taşıması ve Türk Milli Takımı ile Euro 2000’de çeyrek final görmesini tarih her daim yazacak. Fakat Mustafa Denizli’yi “Büyük” yapan sadece bu başarılar değil, Altay’ın da “Büyük Mustafa”sı olmasıydı. 1967-1983 yılları arasında 386 kez giydiği formayla iki Türkiye Kupası kazanan Mustafa Denizli, köşe vuruşundan attığı gollerle de meşhurdur. Fakat Büyük Mustafa’nın 16 yıllık Altay döneminde kulübe gelen başka Mustafalar da olmuştur. Mustafa Kalpakaslan ve Mustafa Turgat; Mustafa 2 ve 3 olarak anılsalar da başka lakapları da vardır: Miço ve Tay Tay. Adanalı Kalpakaslan, 1969-74 yılları arasında Altay forması giymiş ve sonrasında Fenerbahçe’ye transfer olmuştur. Altay’ın eski futbolcularından Ahmet Turgat’ın kardeşi olan Mustafa Turgat ise, Büyük Mustafa’dan bir sezon önce Galatasaray’ın yolunu tutmuş ve oranın Büyük Mustafa’sı olmayı başarmıştır.