-Bir Sezgin RIZAOĞLU yazısı-
Bir maç… En büyük kupanın final maçı… Golü Saddam Hüseyin atıyor, sonunda kupayı Kafa Canavarı havaya kaldırıyordu…
“Dayı bana yine o maçı anlatır mısın?”
Thomas, dayısının da bir parçası olduğu o maçı dinlemeyi çok severdi.
“Bıkmadın mı o maçı dinlemekten ufaklık?”
Dayı sormuştu sormasına ama o da o maçı anlatmayı çok seviyordu. O karşılaşma onun için unutulmazdı. Thomas nasıl her seferinde heyecanla dinliyorsa o da heyecanla anlatırdı o maçı.
“Hadi anlat yine” dedi Thomas.
Dayısı biraz düşündü… Ardından gülümseyerek…
“O zaman sana başka bir maç anlatayım, hatta bak bu maç daha heyecanlı!”
“Harika!!” diye sevinç çığlığı attı Thomas.
Biraz durakladı dayı… Ardından başladı anlatmaya…
“Yıl 1983… Sahilleriyle meşhur Yunanistan’ın Atina kentinde “Spyridon Louis” olarak da bilinen stadyumunda tam 73 bin 500 kişi heyecanla maçın başlamasını bekliyordu. Herkes o gün iki takımdan hangisinin ilk şampiyonluğunu kazanacağını görmeye gelmişti. Tribündekilerin yerinde heyecanla beklediği stadyumun isminin hikayesi de ilk modern Olimpiyat’a dayanır bu arada. 1896 yılında Atina’daki ilk olimpiyatın ilk maratonunu kazanmış olan ve ülkede kahraman ilan edilen Yunan sucunun adıdır Spyridon Louis. Neyse biz maça dönelim Thomas. Tribünler tıklım tıklım dolu demiştim değil mi?
Thomas pür dikkat dayısını dinlerken, onu onaylarcasına başını salladı. Dayı anlatmaya devam etti….
“İki takım alkışlarla sahaya çıkıyordu. Tabi önlerinde de ünlü hakem “Karpatların Lokomotifi”… 1974, 1978 ve 1982’de Dünya Kupası finalleri ile 1980 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda görev almış, işinin ehli bir hakemdi. Doğu Avrupa’nın gururuydu… Arkasında da tahmin et sahaya kimler çıkıyor? Batı Almanya’yı temsil eden Dinozor ile İtalya’yı temsil eden Yaşlı Hanımefendi…
Thomas takımların ismini duyunca gülümsedi.
“Dinozor mu? Yaşlı Hanımefendi mi? Dayı ne biçim maç bu?”
“Şampiyon Kulüpler Kupası Finali” diye cevapladı adam.“Alman takımının Dinozor adını alması, Bundesliga var olduğundan beri bu ligde mücadele eden tek takım olmasından geliyor.”
“Peki Ya Yaşlı Hanımefendi?” diye heyecanla sordu Thomas.
“Yaşlı Hanımefendi’ninki daha ilginç! Onlara ‘Vecchia Signora’ yani ‘Yaşlı Hanımefendi’ deniliyor çünkü İtalyan futbolunun en eskilerinden biri oldukları için. Neden hanımefendi de beyefendi değil dersen, takımın gençlik anlamına gelen kelime kökeninin latincesi dişi cinsinden…
Nerede kalmıştım? Takımlar sahaya çıkıyordu? Önlerinde de kaptanlar tabi ki… Dinozor’un kaptanı “Kafa Canavarı”. Bu ismi ona ünlü kafa vuruşlarından dolayı vermişler. Yaşlı Hanımefendi’nin kaptanı ise Örümcek. Her maçta kalede sanki iki kolu değil, birçok kolu varmışcasına devleşiyordu. Büyük ihtimalle bu ad oradan geliyordu… Dur sana takım kadrolarını da vereyim!
Dinozor’un kadrosu şöyle; kalesinde daha yüz yıl futbol oynayacakmış gibi duran ‘Uli’, sağdan yaptığı muz ortaları efsane olan ‘Sessiz’, Fummel, Jako, Cam Bardak, Joschi, dev Kafa Canavarı, Saddam Hüseyin, bir Danimarkalı ve üç Alman oyuncu… Takımın başında ise Hollanda, Belçika, Batı Almanya ve Avusturya liglerinde kazandığı kupalar, yaşadığı iki Avrupa Kupası ve 1978 Dünya Kupası’nda elde ettiği ikincilikle gelmiş geçmiş en iyi teknik direktörler arasında gösterilen ‘Aschly’. Anlayacağın tam bir filozof…. Almanlar’ın başında bu kadar ünlü biri varken İtalyan’ları da hafife almak olmaz. Yaşlı Hanımefendi’nin başında Il Tedesco yani ‘Alman’ var. Hayır hayır kendisi Alman dedil, bildiğin İtalyan ama herkes ona ‘Alman’ diye sesleniyor. Ünü karşı takımın teknik direktöründen aşağı değil, hatta kimilerine göre hocaların hocası… Başında olduğu takım da bir harika… Kalede 41 yaşındaki Örümcek, defansta Libya doğumlu Kaddafi, yakışıklılığıyla ünlü Güzel Antonio, Acciaio (Çelik) ve Gai… Orta sahada San Marino gibi küçük bir ülkeden gelen Platini’nin Ciğerleri, müthiş sol ayağı ile Schizzo (Atılgan), Le Roi (Kral), Gece Güzelliği… İleri ikilide ise Beyaz Tüy ile son dünya kupasının gol kralı Pablito…”
Thomas bir masal dinlercesine dayısını dinliyordu. Şu ana kadar dinlemediği, hiçbir yerde okumadığı bir maçtı bu maç…. Nasıl dinlesin ki? Hangi maçta Saddam Hüseyin ile Cam Bardak aynı takımda oynardı ki? Ya da Beyaz Tüy ile Kaddafi…
“Dayı hadi maça geç? Kimin kazanacağını çok merak ediyorum? Dinozor mu, Yaşlı Hanımefendi mi?”
“Dur biraz sabret Thomas. Tıpkı baban gibi sabırsızsın. Maça Dinozor’un futbolcuları başlıyordu. Daha ilk anlardan iki takım da kupayı istediklerini belli ediyordu. Önce yaşlı Hanımefendi pozisyona giriyor, sonra Dinozor oyunu rakip kaleye yıkıyordu. Ama tribündeki dev saat 9. dakikayı gösterdiğinde Dinozor’un sağ beki ‘Sessiz’ kanattan öyle bir atağa kalkıyordu ki görsen… Ama karşısında Kaddafi’yi görünce topu Joschi’ye veriyor, o da Saddam Hüseyin’e… Yıllar sonra Alman yazar Ulrich Hesse, ‘o Dinozor’un futbolcuya benzeyen tek ismi” diyecekti Saddam Hüseyin için. Avrupa’nın son diktatörü topu birkaç metre sürdükten sonra Allah ne verdiyse vuruyordu. Rakip kaleci Örümcek, ancak kalede görüyordu topu.
Unutulmaz futbolcular arasında sayamayız Saddam Hüseyin’i… Dedenle olan sohbetlerimizde, kendisi kontenjandan konuşulanlar listesine girse de, onca ünlü isim arasından sıyrılamazdı. Orta sahada ne futbolcular vardı o devirde, talihsizliği de oydu… Deden de Dinozor’un büyük hayranıydı. Nasıl olmasın, bir fırtına gibi esmişti yetmişlerin sonunda, seksenlerin ilk yarısında…. Üç şampiyonluk, üç ikincilik, bir lig kupası.., Şüphesiz Saddam Hüseyin de bu ekibin en önemli topçularından biriydi. O yıl, kurt hoca Aschly’nin talebesi takımla birlikte altın sezonunu yaşıyordu. 1983 yılında kazanılan lig şampiyonluğunu şimdi bu golle taçlandırma zamanıydı. Daha maçın başıydı ama olsun, 1979’da finalde yaşanılmış hüsran bu sefer yerini zafere terk edecekti, tüm takım gibi o da biliyordu.
İlerleyen anlarda maç sertleşmeye başlıyordu. Sarı kartlar ardı ardına geliyordu 30’lu dakikalarda. Önce Dinozor’dan Alman oyuncu sarı kart görüyordu, onu Yaşlı Hanımefendi’den Platini’nin Ciğerleri ve Güzel Antonio izliyordu. Joshi de sarı kart girenler kervanına katılıyordu o dakikalarda. İlk yarının sonlarına doğru Kral’ın kullandığı frikik heyecan yaratacaktı tribünlerde ama o kendinden beklenmeyecek şekilde cılız bir vuruş yapacak, top tıngır mıngır Kaleci Uli’nin kucağına gidecekti. Böylece maçın ilk yarısı da 1-0’lık skorla bitiyordu.
İkinci yarı tek kale oynuyordu Yaşlı Hanımefendi… Zaten ligte de Il Tedesco (Alman) yönetiminde harika bir dönem yaşıyordu. Ellerinde Kral gibi bir maestro, Güzel Gece gibi bir fırtına forvet, Pablito gibi bir gol makinesi ve Dünya Kupası’nı kazanan takımın nüvesini oluşturan bir savunma vardı. Il Tedesco, o çok sevdiği Katenaçyo’yu en iyi şekilde uygulayan bir takıma sahipti. İleride de becerikli Kral bir yolunu bulup topu forvete aktarıyor, yolu bulamazsa da golü kendisi atıyordu. Diyeceğim o ki onlar da ilk Avrupa Şampiyonluğu’nu kazanmayı istiyorlardı. Golü yedikten sonra tek kale oynasalar da kalecinin ve defansın becerisiyle her seferinde püskürtüldü atakları. Ne kadar yüklenseler de olmadı, bulamadılar golü. Maç Saddam Hüseyin’in golüyle başladığı gibi bitiyordu. Karpatların Lokomotifi son düdüğünü çaldığında Atina’da kupayı kaldıran Dinozor’un kaptanı Kafa Canavarı oluyordu. İtalya’nın Torino şehrinde hüzün, Almanya’nın Hamburg şehrinde ise sevinç vardı.”
Küçük Thomas, şehir isimlerini duyunca önce şaşırdı sonra…
“Aaaa dayı… Bu o maç değil mi, hep anlattığın Juventus-Hamburg maçı?”
Thomas’a küçük bir tebessüm attı dayısı. Üstünü örttü… Artık Thomas için masal saati bitmiş, uyku vakti gelmişti.
YAZIYI DESTEKLEME REHBERİ: