Toprak Saha – Aylık retro futbol e-mecmuası
  • Zat-ı Muhteremler
  • An-ı Şahaneler
  • Yad-ı Hafta
  • Fi Maçı
  • Kadim Takımlar
  • Cemiyet Haberleri
  • Malumat Saha
ZAT-I MUHTEREMLER

Neden Çarli?

İlhan Özgen · Nisan 2015

çarli yılmaz

Kendi taraftarlarınca ‘değişilmez’, rakipleri için ise ‘çekilmez’ futbolcular vardır. ‘Çarli’ Yılmaz da bu türün en nadide örneklerindendir bu ülke topraklarında…

Ayaktopunun savunma cenahında yer alanların kaderidir tek bir pozisyonla yargılanmak. Kariyerlerinde nice golcülere gol sevinci tattırmayan savunmacılar ve gol izni vermeyen kaleciler, an gelir öyle bir şey yapar ki futbolseverlerin yeşil saha hafızalarına o pozisyonla kazınır kalırlar. Yılmaz Şen de bu savunma erbaplarının yalnızca birisidir. Yıllarca futbolun mühim işlerinden olan ‘rakibin tehlikeli silahlarını susturma’ vazifesini başarıyla yerine getiren ‘Jilet’ lakaplı Yılmaz Şen, futbolseverlerin aklında bir anla bağdaşıp kalmıştır: ‘Metin Oktay’ın oyundan atılması’. Benim çerçevemde ise yeri apayrıdır. 70’li yıllardaki o uzun saç-bıyık ikilisini yeşil sahalara sürdüğü imajı ve çocukluğumdan beri işin içinden çıkamadığım “Bu adama niye ‘Çarli’ demişler?” sorusudur Yılmaz Şen denince aklıma gelenler.

Yetiştiği Şehremini semtinin meşhur futbol alanı Çapa Sahası’nda mı keşfedilmiştir yoksa Topkapı’da surların olduğu bölgedeki Güzelhisar Sahası’nda arz-ı endam ederken mi bilmiyorum ama Ali Mortaş, bu uzun ince delikanlıyı, yine yetenek radarlarını açarak bulmuş ve İstanbulspor forması giydirmiştir. Futbola başladığı semtin takımlarından Yaylaspor’da kısa bir süre oynayan ‘Çarli’, az zamanda İstanbulspor forması ile büyük sahnedeki yerini almayı başarmıştır. Şehrin ‘okullu’ kulüplerinden olan İstanbulspor’da henüz ilk sezonunda hatırı sayılır miktarda maça çıkar ve milli takım namzetlerinin arasına adını yazdırır. Fiziksel özelliklerin bugünkü kadar önemli olmadığı o yıllarda dahi görüntüsü ile “Bu çocuktan topçu olmaz” bilmişliklerine maruz kalsa da o meşhur inatçılığı ile kendisini kanıtlar. Hem de zayıf fiziğine isyan edercesine sertliğiyle nam salar dönemin top âlemine. Savunma meziyetleriyle 1965 yılında Fenerbahçe’nin merceği altına giren Yılmaz Şen, 66 Temmuz’unda dönemin Fenerbahçe yöneticilerinden Kadir Has ile objektiflere poz vermektedir; artık ‘Fenerbahçeli Yılmaz’dır.

Günümüze kadar uzanan ‘Çarli’ efsanesi de bu transferle başlar; en azından benim için. Babamdan dinlediğim ‘Yılmaz Anıları’ hep sarı-lacivert olmuştur. Bunların en meşhuru da ‘Taçsız Kral’ Metin Oktay ile yaşadığı mezkûr hadisedir. Aslında Fenerbahçe formasını sırtına geçirdiği 1966 yazından, olayın cereyan ettiği 1968 baharına kadar da pek rahat durmamıştır zat-ı muhteremimiz. Henüz sözleşmesinin imzası kurumadan gece kulübünde çalışan bir kadının şikayeti üzerine polisle başı belaya girmiş, Çapa yıllarından beri devam eden gece hayatı ile ilgili söylentiler dolaşmaya başlamıştır. Genelde bu eğilimdeki futbolcuların büyük takım kariyeri pek parlak geçmese de Fenerbahçe ve milli takımın vazgeçilmezi olmayı başaran ‘Jilet’ apayrıdır. 15 Kasım 1967’de 0-0 biten Türkiye – Çekoslovakya maçının yıldızı olarak gösterilir, Çekoslovak antrenör Jozef Marko’nun “Avrupa’nın her takımında rahatlıkla oynayabilir” yorumuyla… Tabii bu başarı, hırçınlığıyla gölgelenecektir. Altınordu maçında çıkan olaylar sonrasında takım arkadaşı Levent Engineri nam-ı diğer ‘Hans’ Levent ile Mehmet Ali Varış isimli foto muhabirini darp etmek ve makinesini kırmakla suçlanırlar. Her ne kadar kendini savunmaya çalışsa da yeşil sahadaki müdafaa yeteneği saha dışında sökmez. ‘Sorunlu’ damgasını yemeye başlamıştır bizim Çarli.

“Sorunlu falan ama usta topçu” yorumları ağır basmaktadır. Öyle ki kısa sürede Fenerbahçe’nin savunma planlarının en önemli parçası olur. Fakat zamanın antrenörü Molnar, ondan santrfor yaratma kararı alır ve 7 Şubat 1968’de Sakaryaspor ile oynanan antrenman maçında bu fikri hayata geçirir. Aslında sonuç Yılmaz için müspettir. 2-0’lık galibiyete bir golle katkı sağlar 9 numaralı pozisyonda ama onu izleyen futbolseverler “Kırk yıllık Kâni olur mu Yani!” der hep bir ağızdan. Büyük futbol adamı, Türk futbolunun ‘Baba’larından Gündüz Kılıç da Yılmaz Şen’in esas yerinin savunma olduğunu düşünenlerdendir. ‘Jilet’i efsane İngiliz savunmacı Bobby Moore’a benzeten Baba Gündüz, bu kıyasa şu notu ekler: “Hatta Moore’da olmayan bir şey var Yılmaz’da. O da büyük hava üstünlüğüne sahip oluşu.” Nitekim Molnar da bu kararında inat etmez ve Yılmaz Şen, jiletliğe devam eder ligler başlar başlamaz.

Mevkisine kısa sürede kavuşan Çarli Yılmaz’ı bekleyen olay büyüktür. 3 Mart 1968’de oynanan ve 3-0’lık Fenerbahçe galibiyeti ile neticelenen Galatasaray karşılaşmasında, Metin Oktay ile yaşadığı sorun, yıllarca sürecek bir tevatürü başlatacaktır. Metin Oktay’ın Avusturyalı hakem Wöhrer tarafından oyundan atılmasıyla sonuçlanan hadise, Taçsız Kral’ın beyefendiliğine alışık futbolseverlerinin işkillenmesine neden olur. Kanaat nettir: “Yılmaz muhakkak bir hareket yaptı. Yoksa Metin niçin tekme atsın?” Kimileri “Yılmaz küfür etti” der, kimileri de “El hareketi yaptı” yorumuyla katılır tartışmaya… Bir kuşağın neredeyse hepsi o maçta olduğunu iddia eder ama ortak bir karar çıkmaz münakaşalardan. Oyundan çıkarken gözyaşlarını tutamayan Metin Oktay ise Milliyet Gazetesi’ne yaptığı açıklamada şunları söylemiştir: “Fenerbahçe 3-0 galip duruma geçmişti. Sert oynayan Yılmaz’a bir ara; “3-0 galipsiniz, tekme atmayın da, şu iş tatlı tatlı bitsin” dediğimi hatırlıyorum. Ve Yılmaz kale önünde yine tekme attı. Ben de kendimi kaybettim ve mukabele ettim.”

Yıllar boyu “Çarli Yılmaz” dendi mi akla gelecek olan bu vakıayı geride bırakan Şen, aynı yılın Haziran ayında Mithatpaşa’da oynanan Ahmet Berman’ın jübile maçında bu kez sahaya Galatasaray forması ile çıkar. Üstelik sarı-kırmızı giymiş tek Fenerbahçeli de o değildir. Selim Soydan ve Ercan Aktuna gibi ezeli rakip sembolleri de Galatasaray için top koşturur o gün. Metin Oktay ise Şöhretler Karması formasıyla yine Yılmaz’ın rakibi olmuştur. Bu klas hareketinin devamını klas futbolu ile getiren bıçkın delikanlı Yılmaz Şen, kendine has hırçınlıkları da aralara sıkıştırmayı unutmaz. Önce bir Beşiktaş maçında Sabri Dino’ya korner esnasında attığı dirsek, foto muhabirlerince yakalanır ve gazeteleri ‘süsler’. 26 Ekim 1969’da oynanan Eskişehirspor maçında ise Fethi Heper ile karşılıklı sertlik nedeniyle oyundan atılır. Ama giderken Es Es’in gol makinesini de yanında götürür. Oyundan atılan ikiliden Fethi Heper iki maç ceza alırken, Çarli’nin cezası ağırdır: Altı maç!

1970 senesi, kariyerinin belki de en bahtsız dönemi olur. Göztepe ile oynanan hazırlık maçında Hüseyin Yazıcı ile girdiği mücadele sonunda ayağı kırılır. Bu sakatlık, sezonu kapatması anlamına gelmektedir. Savunmasının belkemiğini kaybeden Fenerbahçe, sezon sonu şampiyonluğa ulaşmasını bilir ve sözleşmesi biten Yılmaz Şen ile ufak tartışmalar yaşansa da mukavele yenilenir. Kendine has inadı yine iş başındadır ve o dönemde önemli addedilebilecek bu sakatlıktan kurtulan unutulmaz müdafaa oyuncusu, gazetelerin ‘Haftanın Kare As’ı’ ve ‘Haftanın Onbiri’ köşelerinde boy göstermeye başlar şık performanlarıyla.

1972, Çarli Yılmaz’ın şanının daha da bir yürüdüğü dönemin başlangıcıdır. Fenerbahçe Didi dönemine girmiştir ve büyüklerimizden dinlediğimiz Didi hikayelerinde Yılmaz Şen de sıkça rol oynamaktadır. Didi’nin “Gördüğüm en büyük savunmacılardan” dediği rivayet edilir onun için… Jilet’in gece hayatı nedeniyle ona özel antrenman uyguladığı da… Brezilya tarihinin en zarif bileklerinden olan Didi’nin gözdesi olmuştur olmasına ama saha içinde yine bildiğini okur. Ankaragücü’nün Fenerbahçe’ye karşı kazandığı meşhur sekiz kişilik Türkiye Kupası zaferinde yine başrollerdedir. Ankaralı renktaşların üç oyuncusu atılmıştır ama Fenerbahçe de 11 kişi değildir 90 dakikalık seans sonunda. Tahmin ettiğiniz üzere atılan isim Yılmaz Şen’dir. Önce klas bir röveşata golü atar, daha sonra da Erman Toroğlu’nun tekmesine aynı şekilde karşılık verir ve artık gözü kapalı yolunu bulabileceği soyunma odasına gönderilir Muzaffer Sarvan tarafından. 1974’ün yazına 5-4’lük skoruyla damga vuran TSYD Kupası müsabakasında da yine İnönü’nün soyunma odasında alır soluğu. Bu sefer onu oyundan atan hakem, ‘Kartların Babası’ Doğan Babacan’dır. Bu karttan en çok hoşnut olan da Beşiktaş forveti Sinan Alayoğlu olmuştur. Çarli’siz Fenerbahçe savunmasını hallaç pamuğu gibi atan Alayoğlu, Beşiktaş kariyerinin en gollü performansına imzasını kondurur.

Didi’nin Fenerbahçe’sinin şampiyonluğunda her ne kadar önemli bir rol oynasa da disiplinsiz tavırları artık bardağı taşırmıştır. Aralık 74’te Ziya Şengül ile birlikte kadro dışı bırakılır. Jilet’in cezası altı aydır, Şengül ise müebbet yemiştir yönetimden. Bir diğer sorunlu yıldız Cemil Turan ise para cezasıyla yırtar belki de futbolun ağa babası ‘forvet’ mevkiinde oynamanın avantajıyla. Lakin buzlar çabuk erir. Eskişehir ve Ankaragücü maçlarında puan kaybeden şampiyonluk adayı Fenerbahçe’de ligin devre arasında affedilen iki isim vardır: Yılmaz Şen ve Ziya Şengül. İkili, sezon sonunda gelen şampiyonluğun önemli isimlerinden olmayı başarır.

Bu şampiyonluk sezonundan itibaren futbolu bırakmayı düşünmeye başlar Yılmaz Şen. Dönemin 30’una gelmiş topçularına yapıştırılan ‘yaşlı’ damgasından nasibini almıştır 29 Ekim 1943 doğumlu futbolcu. Hem zaten iyi döneminde topu bırakarak sevenlerinde kötü hatıralar kalsın istemez. Kaç seveni vardır ki zaten Fenerbahçe taraftarı dışında! Nitekim 31 Ağustos 1976’da oynanan Fenerbahçe–Bursaspor maçı ile ‘Jiletliği’ bırakır.

Naçizane futbol kariyerini aktarmaya çalıştım savunma efsanesi Yılmaz Şen’in. Oynadığı sert futbol, kaptanlığa kadar yükseldiği Fenerbahçe kariyeri ve rakipleriyle takışmaları sonucunda soyunma odalarını boyladığı anlarla ‘Jilet’ lakabının hakkını verdi ama ‘Çarli’ mevzusuna bir anlam veremediniz değil mi? İnanın ben de işin içinden çıkmakta epey zorlandım. Uğraşmadım da değil hani! Küçük yaştan beri kafayı taktığım bu ‘Çarli’ lakabını kimlere sormadım ki; İstanbulspor’da beraber top koşturduğu Bilge Tarhan, Beşiktaş’ın unutulmaz kaptanı Sanlı Sarıalioğlu, Eskişehirspor’da rakibi Fenerbahçe’de ise mesai hatta oda arkadaşı olan Ender Konca, beraber kadro dışı kaldığı ve kupalar için emek verdiği kader arkadaşı Ziya Şengül, UEFA Kupası’nın ilk golünü atan Fenerbahçeli Yaşar Mumcu ve Türk futbolunun sanatkâr topçularından Şükrü Birand… Fena liste değil, değil mi? İşte ‘Çarli’ye cevap çıkmadı bu yıldızlar topluluğundan. Ağız birliği ettikleri bir konu vardı sadece: “Pırıl pırıl, dünya iyisi bir insandı.” Ender Konca’yla birlikte konuyla en çok ilgilenen isim Ziya Şengül ise kendine has gülüşüyle ekledi:

-Yahu adama yıllarca ‘Çarli’ dedik ama nedenini bilmiyorum görüyor musun? Ama bizdeyken değil, daha Yaylaspor’da oynarken öyle derlermiş ona.

Bu arada sevgili Fethi Aytuna da desteğini esirgemedi bu konuda. Bir dönem Fenerbahçe forması da giyen İstanbulspor efsanesi ‘Arap’ Yılmaz’dan (Urul) şu cevabı getirdi: “Herkese yapışıp bırakmadığı için Çarli derdik” Ama bu cevap, tabiri caizse beni kesmedi. Hedef Yaylaspor!

Kulübün mühim isimlerinden Metin Sönmez, Yılmaz Şen’le takım arkadaşlığı da yapan İlker Akbaş’a yönlendiriyor “Neden Çarli?” suali için. İlker Ağabey de lakaplı topçulardanmış üstelik; ‘Deve’ İlker diye nam salmış İstanbul sahalarında. Yılmaz Şen’in muhitin külhanbeyi ağabeylerinden ‘Ayı’ Akif’in korumasında olduğu belirtiyor ve başlıyor anlatmaya:

–‘Ayı’ Akif, Yılmaz’a hem maddi hem de manevi olarak çok destek oldu. Hatta onunla çok yakın olduğu için bizimle pek takılmazdı. O dönemde ‘Çarli’ denilen bir adamın Belgrad Ormanı’nda kadınlarla yaptığı asker uğurlaması gazetelere konu olmuştu. Biz de Yılmaz Şen’in gece hayatına olan merakı nedeniyle ona da ‘Çarli’ adını takmıştık,”

İyi de diğer adama niye Çarli deniyordu? Bu cevap da beni pek tatmin etmemişti ki İlker Ağabey, hafızasından müthiş bir parçayı fırlatıverdi masaya:

–“Bir de Yılmaz ideal kilonun altında, çok zayıf bir çocuktu. Bu görüntüsü nedeniyle ‘Kürdan Çarli’ denirdi ama Kürdan Çarli neydi tam hatırlayamıyorum.”

Evreka! Marilyn Monroe ile özdeşleşen ‘Bazıları Sıcak Sever’ filminin George E. Stone tarafından canlandırılan cılız mı cılız görüntüye sahip karakteri ‘Toothpick’ (Kürdan) Charlie, ‘Çarli’ Yılmaz’a isim babalığı yapmıştı anlaşılan. Futbol namına kafamda bir türlü noktaya çeviremediğim soru işaretlerinden birisi de nihayet giderilmişti. İlker Akbaş’ın anlattıkları ve yıllardır hakkında okuduklarımdan geride kalan ise harika bir savunma yeteneğinin, gece hayatı ve yanlış seçimler nedeniyle ayaktopunun tozlu tarih yapraklarında pek de hak ettiği yerlerde olmamasıydı. Tıpkı 14 Temmuz 1992’de henüz 49 yaşında aramızdan ayrıldığının ertesi gününde İslam Çupi’nin yazdığı gibi:

“Özel hayatı için çevrilen ters suretlere bakmayın Yılmaz’ın… Futbolda yenilgiyi hiçbir zaman hazmetmemiş, kabul etmemiş Yılmaz’ın, oyunculukta sonra toplum içindeki önlenemez kayıp maçlar için saha aramasını da yadırgamayın.

Alkışlardan sessizliğe düşmek, insan takdirlerinden boş bir asfaltın soğuk bir mazgalına inmek, bir cümbüşlü ve her şeyi olmuş hayatın içinden çıkıp, hiçbir canlısı kıpırdamayan bir kuru maket yaşamın hiçliğine toslamak, dışlanmak hatırlanmamak, bir insanı ne denli ayakta tutabiliyorsa o kadar ayakta kaldı Yılmaz…

Özel hayatı ile birlikte gömülecek Yılmaz… Ama büyük futbolculuğu, bu oyun gündemde kaldığı sürece hep konuşulacak, hep anılacak

Ruhun şad olsun…”

PaylaşShare on Facebook0Share on Google+0Share on LinkedIn0Email this to someonePin on Pinterest0Share on Tumblr0Print this page
33. SayıÇarli YılmazLakaplar Özel SayısıYılmaz Şen
Share Tweet
ilhan@topraksaha.net'

İlhan Özgen

Eski Sayılardan

  • ZAT-I MUHTEREMLER

    Yeniden Doğmak

    Mayıs 2020
  • ZAT-I MUHTEREMLER

    Evden Uzakta Olmak ve Topçuların George

    Mayıs 2020
  • ZAT-I MUHTEREMLER

    İkinci En İyi

    Haziran 2019

REKLAM

REKLAM

ESKİ SAYILAR

TAKVİM-İ MAZİ

TAKVİM-İ MAZİ

@topraksaha_net

  • Şuan için bu twitter hesabının RSS beslemesi yüklenemez durumda.

Twitter'da @topraksaha_net Takip Et.

  • Anasayfa
  • İletişim

Toprak Saha © 2017. Tüm Hakları Saklıdır.