– Bir Batu ANADOLU yazısı –
Futbol bir “sürprizler oyunu” mudur yoksa komplike istatistik hesaplarına dayanan bir fenomen mi?
Geçtiğimiz günlerde oynanan Libertadores Kupası maçında Bolivya temsilcisi The Strongest, zorlu rakibi Sao Paulo’yu deplasmanda 1-0 mağlup etti. Sonucu önemli kılan unsur ise Bolivyalıların bu kupada 34 yıl sonra deplasman galibiyeti almayı başarmalarıydı. Yani sarı-siyahlılar isimlerine yakışmayan bu kötü rekoru tarihe gömerken büyük bir sürprize imza attılar. Peki ya sürprizi, özellikle de futbolda sürprizi nasıl tanımlamak lazım?
Futbol ile sürpriz sıklıkla yan yana anılırlar çünkü ne kadar güçlü bir takımınız varsa da saha içinde ve saha dışında sizi etkileyecek onlarca etmen vardır. Mesela top yuvarlaktır; nereye gideceği belli olmadığı gibi sizi sevmeyebilir de. Topu göndereceğiniz koskoca kale bile size geçit vermeyecek direklerle ayakta kalır; ağlara doğru giden top sanki bir büyüye uğramış gibi şutu çeken futbolcuya da dönebilir. Maç öncesi hava bozup saha şartları değişebilir ya da maçta gerçekleşen tesadüfi bir olay tüm ibreyi güçlünün karşısındaki mazluma doğru döndürebilir. Gerçi mazlum demek de yakışmaz, sonuçta futbol 11’e 11 oynanan bir oyundur. Nicelikteki eşitlik, nitelikteki eşitsizlik ile mücadele eder durur…
Futbol tarihi de böyle hikayelerle doludur. ABD Milli Takımı, ihtimal dahilinde görülmese de 1950’de İngiltere’yi devirir, Türk Milli Takımı İspanya’yı aşıp Dünya Kupası’na gider. Yıldız bir futbolcu bir anda şansını Papua Yeni Gine’de denemeye karar verir. Futbolseverler, biraz da sürpriz severlerdir. Şansı yokken bile umut etmeyi, bir sürpriz için dualarını esirgememeyi bilirler. Gerçi bu sürpriz kavramının kendisi bile istatistik gibi verilere dayalı ve kesin sonuçlar içeren bilim dalı ile yakın ilişki içerisindedir. Bu istatistik işini özellikle Amerikalılar iyi kotarırlar, NBA takip eden okuyucularımız bir basketbolcunun 3. periyotun son 2 dakikasında attığı serbest atış oranına kadar hesap kitaba dayalı bu tutkuyu yakından tanıyacaklardır. İşte futboldaki sürpriz kavramı da biraz bu istatistiklere dayanır. Kesin, değişmez bir verinin ortadan yok olması ile yerine yeni ve genel geçer bir verinin gelmesi işidir sürpriz. İşte bu nedenle kırk yıldır evinde yenilmeyen bir takımın yenilmesi, bir oyuncunun transferi ile A ülkesinde oynayan ilk B ülkeli futbolcu olması, maçların son 10 dakikasında 5 şut çeken takımın bu sefer 10 şut çekmesi hem istatistiki bir veri hem de sürprizin ta kendisidir aslında.
Peki futbolun geçmişi ile günümüzü göz önüne aldığımızda sürprizler ne kadar sık karşımıza çıkıyor? Bununla ilgili bir veri bulmak güç ama –sürpriz kavramının nesnelliği de tartışmalı- sanki yeni sürprizler, eskileri kadar etkileyici değil. Sosyal medyanın olmadığı, bilgiye ulaşmanın ise güç olduğu dönemlerde futboldaki sürprizlerin gerçeküstü bir havası olduğu düşünülebilir. Uzaklarda bir yerlerden bize getirilen haberlerle öğrendiğimiz ya da bizzat tanık olup kuşaktan kuşağa aktardığımız sürprizler sanki günümüzde bir bahis teriminden farksız. Sürprize tanık olmak kadar onun keyfini sürmek bile sizce de zorlaşmadı mı? Gittikçe futbolda daha çok söz sahibi olan büyük kulüplerin hakimiyet alanını genişlettiği günümüzde sürprizleri sürprizi yapandan çok sürprize uğrayanın gözünden takip etmiyor muyuz? Mesela Pendikspor, Fenerbahçe’yi yendiğinde Rüştü’nün dövülmesiyle büyüyen ve Fenerbahçe’yi saran travmayı tartışmadık mı? Sürprizi yapan taraf ise yine “bir seferlik bir iş” bakışıyla bir kenara atılmıştı. Bugün İkinci Lig takımlarına yenilen Üç Büyükler istatistiğinin mezesi olan bu maçı gerçekten ne kadar kavrayabildik?
Futbolda sürprizler hep olmaya devam edecek; top yuvarlak, maç 90 dakika ve atan kazanır. Bize düşen belki de biraz bakış açımızı değiştirmemiz ve yeni bir ihtimalin doğuşunu beklememiz.