80’li yıllarda İtalyan futbolseverler, bol yıldızlı takımlar ve skandallarla heyecan yaşıyordu. Antrenör Osvaldo Bagnoli ve Hellas Verona ise beklenmedik bir anda dikkatleri üzerine çekti. Hem de şampiyonlukla…
Kendi attığı topa hareketlenme yeteneğine sahip son model Alman kondisyon makinesi Hans Peter Briegel, Napoli’nin yıldızı Maradona’ya cehennem azabını yaşatıyordu. Briegel, savunmayla da yetinmemiş, takımını öne geçiren golü de atmıştı. Verona’nın 3-1’lik üstünlüğü vardı 90 dakika sonunda. Bentegodi Stadı’na gelenler, Serie A’daki ilk maçına çıkan ligin yeni yıldızı Maradona’nın gösterisi yerine, Osvaldo Bagnoli’nin Verona’sının futbol dersine tanıklık etmişti. Bu, birçokları için sıradan bir sezon başı sürpriziydi…
1980’ler İtalya futbolu için diriliş manasına geliyordu. Yabancı yasağının kalkması sonrasında kulüpler, kesenin ağzını açmak deyimini solda sıfır bırakacak cinsten transferlerle stadyumları doldurma telaşındaydı. Bu, bir nevi şartlı refleksti. Totonero skandalıyla okkalı bir tokat yiyen ülke futbolu, küskün taraftarlar yaratmış, İtalya’da düzenlenen 1980 Avrupa Şampiyonası’nda boş tribünler hayal kırıklığına sebep olmuştu. Önce Totonero’da cezalar kesildi, sonra hiçbir şey olmamış gibi ülkeye yıldızlar yağmaya başladı. İki sene sonra İspanya’da gelen dünya şampiyonluğu da beklenmedik bir hayat öpücüğüydü. Serie A, yere serilen Rocky Balboa gibi ayağa kalkmış ve zirveye doğru yürüyüşe geçmişti.
1984-1985 sezonu başlarken de rüzgâr tüm şiddetiyle devam ediyordu. Yaz mevsiminin transfer gürültüsü bu sefer güneyden gelmişti. Napoli, rekor ücretle Maradona’yı San Paolo’ya getirmiş, takımın diğer Arjantinlisi Bertoni’nin sıla hasretine son vermişti. Fakat futbolseverlerin gözleri sadece Maradona’da olmayacaktı. Son Dünya Kupası’nı göz önünde bulundurarak kabaca sayacak olursak; şampiyon İtalya’nın, futbolu bırakan Zoff dışındaki bütün futbolcuları zaten ligdeydi. İkinci F.Almanya’nın gol silahı Rummenigge, üçüncü Polonya’dan Zmuda ve Boniek, dördüncü Fransa’nın her şeyi Platini, ‘gönüllerin şampiyonu’ Brezilya’nın orta saha dörtlüsü Cerezo, Falcao, Zico ve Socrates, onların yedekleri Dirceu ve Batista ile sol bek Junior ve stoper Edinho Serie A sahalarında top koşturmaya hazır diğer isimlerdi. Passarella, Schachner, M. Laudrup, Souness ve Trevor Francis de cabası… ‘Küçük Dünya Kupası’ Serie A izleyenlere çok şey vadediyordu…
Bütün bu yıldız göçüne rağmen Totonero’nun izleri hala futbolseverlerin yollarına çıkmaya devam ediyordu. Tartışmaların geçtiği hususlardan biri de pek tabii hakemlerdi. 1984-1985 sezonuna kadar Serie A maçlarına atanacak hakemleri komisyon seçiyordu ve bu da kafaları karıştırmak için yeterliydi. Nitekim son 15 yılda, üç büyük şehir; Roma, Torino ve Milano’dan başka şampiyon çıkaran olmamıştı. Ortaya çıkan sonuç, diğer takımların ses yükseltmeleri için uygun bir ortam oluşturmaktaydı ki beklenen hamle yapıldı. Artık, maçları yönetecek hakemler kura ile açılanacaktı. Birçokları için Serie A tarihinin en ‘temiz’ sezonu böyle başladı…
Osvaldo Bagnoli, 1981-1982 sezonunda Verona’nın başına geçtiğinde kulüp, ikinci ligdeydi. Milanolu, Verona’daki mesaisine transferlerle başladı. Kaleci Garella, savunmacı Tricella ve oyun kurucu Di Gennaro, sarı-mavi formayı sırtına geçiren isimler oldu. İlerleyen yıllarda da iskeleti oluşturacak bu üç isimle Serie B’de şampiyonluğa ulaşmışlardı. 1982-1983 sezonu, Verona taraftarı için ligde kalmalarının yeterli olabileceği bir yıldı fakat antrenör Bagnoli ve genel menajer Emiliano Mascetti, sürpriz sinyallerini yakıp söndürmeye başlamışlardı. Önce gelenek haline getirdikleri beklenmedik transfer hamlelerinden yaptılar. Bagnoli’nin Solbiatese ve Como’dan öğrencisi Volpati’yi, Juventus’lu kanat oyuncusu Fanna’yı, Brezilya Milli Takımı’nın elemanlarında Dirceu ile Polonya kaptanı Zmuda’yı Verona’ya getirildi ve ligi dördüncü bitirdiler. İtalya Kupası’nda da finale çıktılar ama 2-0 kazandıkları ilk maçın rövanşında Juventus’a 3-0 yenilerek ikincilikle yetindiler. İtalya Kupası başarısını ertesi sezon tekrarladılar. Hellas Verona’nın sesi, hiç çıkmadığı kadar yüksekti artık… 1984-1985 sezonu da Bagnoli’nin istikrarı koruma uğraşı vardı. Bir sezon önce Juventus’tan alınan golcü Galderisi’nin yanına, Euro’84’ün yıldızlarından Danimarkalı Preben Elkajer monte edildi. Süregelen iki yabancılı sistemde kontenjanı dolduran isim, Hans Peter Briegel oldu. Alman Milli Takımı’nın sol beki için Bagnoli’nin düşündüğü mevki, orta saha olacaktı. Verona, sezonun ilk maçında Napoli karşısına çıktığında, Briegel’in orta sahadaki etkisi net bir şekilde görülüyordu. Maradona sahadan silmiş ve 3-1’lik galibiyetin başrollerinden biri olmuştu. Verona, Napoli maçıyla birlikte ligde oynadığı ilk üç maçı da kazandı. Üç maçlık galibiyet serisini, sezon boyunca sadece bir kez daha tekrarlasalar da ligin tepesinde kalmayı başardılar. Nasıl mı?
Verona, o sezonun ilk yarısında oynadığı 16 maçta sadece bir kez -15. haftada Avellino’ya- kaybetmişti. Sekiz galibiyet ve altı beraberlik, puan tablosuna yansıyan sonuçlardı. Roma, Milan ve Inter’le berabere kalıp; Juventus ve Torino’yı mağlup ederek büyük şehir takımları ile oynanan maçları atlattılar ve sezonun ortasında ligin üstlerine kuruldular. Milano aksanıyla futbolcularıyla devamlı iletişim halinde olan ve psikolojilerini şampiyonluk seviyesine çeken Bagnoli, ligin gözde antrenörlerindendi artık. Mental başarısı, İtalyan matbuatının 10 numarası, lakap takma ustası Gianni Brera’nın kaleminden kaçmamıştı. Alman filozof Schopenhauer ile özdeşleştirmişti Bagnoli’yi. Bagnoli, Brera’nın yüzünü kara çıkarmayacaktı.
Verona’nın yürüyüşü ikinci yarıda da sürdü. Mart ayında ligin zirvesindeydiler hala. Aynı dönemde ‘Dünya Futbolunun Taktik Evrimi’ başlığında toplanan antrenörler arasında Bagnoli de vardı. Lider takımın antrenörü, kürsüye çıktı ve her zamanki gibi burnuna dokunarak meşhur Milano aksanıyla konuşmaya başladı: “Evet, kendimi aptal durumuna düşüreceğim çünkü açıklayacak bir şeyim yok. Bir tek şey söyleyebilirim; Verona, yerel futbol oynuyor. Gazetelerde pres yaptığımız okuyorum bunu, saha içinde fark etmedim. Beni affedin, bir reçetem yok. Sizden bekliyorum”
Bagnoli’nin komplike taktik silsileleri ile çalışan klasik bir İtalyan antrenörü olmadığını, kanat oyuncusu Fanna’nın şu sözleri doğruluyor aslında: “Bagnoli ile kafesinden çıkmış kuşlar gibiydik!” ‘Özgür’ Verona, ‘sistemsizliğe’ rağmen ligin ikinci yarısına da doludizgin devam etti. Tek yenilgileri, 25. haftada Torino karşısındaydı. Bütün bunlar yaşanırken başkan Celestino Guidotti dahil birçok kişinin hayallerinde hala UEFA Kupası’na katılma ihtimali vardı…
Bergamo’ya kalkan otobüsler, 12 Mayıs 1985 öğleninde Verona caddelerini doldurmuştu. Atalanta deplasmanından alınacak bir puan, sarı-mavilileri şampiyon yapmak için yeterliydi. 1-0 yenik duruma düşseler de, Danimarkalı Elkjaer, eşitliği sağladı ve kulüp tarihinin ilk şampiyonluğunu getirdi. 1969-1970 sezonundaki Cagliari’nin şampiyonluğundan sonra, üç büyük şehrin dışından bir takım ilk kez Scudetto’yu kazanmıştı. Cagliari’nin milli takımlar seviyesinden dört-beş oyuncusu, daha önemlisi Riva gibi büyük bir yıldızı vardı. Bu kıyaslama bile kariyeri pek de parlak olmayan oyunculardan kurulu Verona’nın başarısının zorluğunun kanıtıydı. Kimileri, bu şampiyonlukta hakem atama sisteminin değişikliğinin de rolü olduğunu düşünüyordu. Kura ile atamanın, büyük takımların psikolojik gücünün azalttığını ve hakemlerin de büyük takımlar aleyhine düdük çalmalarını kolaylaştırdığı konuşmaların ana maddeleriydi. Futbolseverler, Hellas Verona’yı, Serie A tarihinin en ‘temiz’ sezonunun şampiyonu olarak hatırlayacaktı.
1985-1986 sezonunda hakem atama sistemi eski haline döndürüldü. Verona ise sezona iyi başlamadı. İlk beş maçta sadece bir galibiyet aldılar. Buna rağmen Şampiyon Kulüpler Kupası’nda PAOK’u eleyerek ikinci tura yükselmeyi başardılar. İkinci turda rakip Juventus’tu. İlk maç 0-0 bitti. Rövanşta ise sahne Fransız halem Robert Wurtz’a aitti. Juventus taraftarının bile eleştirilerini sebep olan bir yönetim sergiledi ve Juventus, 2-0’la turu geçen taraf oldu. Maç sonunda Verona soyunma odası karıştı. Polisler odaya girdiğinde takımın lideri Bagnoli, cevabını esirgemeyecekti: “Hırsız arıyorsanız diğer odadalar!” Verona, sezonu 10. sırada bitirdi. Şampiyonluk sezonunda sadece 19 gol yiyerek, ligin en az gol yiyen takımı olan Verona, ertesi yıl 40 gol gördü kalesinde. Buna rağmen Verona’lı futbolcular ligin kalburüstü topçuları olmuştu. Tricella, Di Gennaro ve Galderisi, 1986 Dünya Kupası’nda milli takım kadrosuna girmeyi başardılar. Briegel ve Elkjaer de Meksika’da boy gösteren Verona’lılardandı. Fakat bir daha zirveyi görmek pek de kolay olmayacaktı…
Osvaldo Bagnoli, Serie B’ye düştükleri 1989-1990 sezonu sonunda görevden ayrıldı. Şampiyon kadrodan bir tek Fanna kalmıştı zaten. Lig düşmesine rağmen Bagnoli, mücadelesini sürdürdü. Genoa’nın başına geçti ve ilk sezonunda ligi dördüncü bitirdi. Ertesi sezon 14. olsalar da Bagnoli’nin prestiji devam ediyordu. 1992-1993 sezonunda memleketi Milano’ya döndü ve Inter’in başına geçti. İlk sezonunda ikinci oldu ama sonraki sezonu 13. bitirdi ve kovuldu. Bagnoli’nin kariyerinin son sezonuydu bu. Kimilerine göre küreselleşen futbola isyan edip kariyerini noktalamıştı, kimilerine göre gözden düşmüştü. Milanolu bu konuda çok rahat: “Inter’den kovulduktan sonra kendimi evimde, eşim ve kızımla buldum. Sonradan fark ettim ki böyle iyiyim”
Hellas Verona, halen Veneto Bölgesi’nden çıkan tek Serie A şampiyonu. 1980’lerde ‘güçlülerin’ ligi Serie A’da Napoli ile birlikte büyüklere meydan okuyan Verona’yı, Napoli’den ayıran bir husus var: Napoli, her zaman süper yıldızı Maradona ile yâd edilirken, Hellas Verona, antrenörü Osvaldo Bagnoli’nin eseri olarak hatırlanıyor…