Bulutsuzluk Özlemi’nin şarkısı “Dede, Baba, Oğul”u futbol jargonuna, “Yıldız, Baba, Oğul” olarak kazandırabiliriz. İşte bu kutsal üçgenin benim için tamamlandığı gündü 5 Mayıs 1993…
Çok sıkıcı geçen ilkokul birinci sınıfın sonlarıydı. Ödev tutsaklığından kaçış planları yapan çocuk, garip bir dizaynı olan ‘T’ tipi evin salonuna doğru yöneldi. ‘Ali ata bak’, ‘Işık ılık süt iç’ cümleleri, evi T tipi cezaevine çevirmişti onun için. Salonun kapısını açtığında babasını, hep oturduğu koltukta gördü. Baba, her zamanki yerindeydi ama bir farklılık vardı; televizyondaki futbol maçı.
Babasında son safhasında olan ve kendisine de yavaş yavaş bulaşan futbol hastalığının farkındaydı ama günlerden çarşambaydı. Genelde Fenerbahçe maçları için hafta sonları televizyon ya da radyonun başında olan babasının hangi maçı izlediğini merak etmeye başlamıştı. Ödevlerden kaçış planı hazırdı!
Ekrana baktığında, serbest vuruş için topun başına geçmiş olan siyah-beyaz formalı 10 numarayı gördü. Onu tanımıştı. Bu, birkaç sene evvel okumayı öğrendiği 1990 Dünya Kupası kitabında sıkça bahsi geçen “Fiorentina’nın Harika Çocuğu” Roberto Baggio’ydu. Kitaptaki fotoğraflar dışında onu ilk kez görüyordu. Bir anda dikkatini Robert Baggio’nun at kuyruğu saçları çekti. Fotoğraflarda saçlarının uzun olduğu hiç belli olmuyordu hâlbuki. Bir anda sesli düşündü ve ‘Adamın saçlar ne garip’ dedi. Kendisini tamamen ekrana vermiş olan ve çocuğun salona girdiğini fark etmeyen baba, bara giren düşmanını herkesten önce gören Clint Eastwood soğukkanlılığıyla cevap verdi: “O garip saçlı adam öyle bir futbol oynuyor ki görmen lazım.” En büyük hayali ‘çocuğuyla Dünya Kupası izlemek’ olan baba, sanki geride kalan dakikalar boyunca bu anı beklermişçesine bilgiler sıralamaya başladı. Çocuğun, “Fiorentina’nın Harika Çocuğu” olarak tanıdığı Roberto Baggio, transfer rekorları kırarak “Juventus’un Yıldızı” olmuştu. Üstelik maçın ilk yarısında attığı golle de takımını öne geçirmişti. Bu bilgiler bile küçük çocuğu etkilemeye yetmişti. Bir an ‘garip saçlı’ adamın kolundaki pazuband ilişti çocuğun gözüne. Transfer rekoru kırmakla kalmamış, Juventus’un kaptanı da olmuştu Roberto Baggio. Bütün bunlar, Baggio’nun vuruşunun ağlarla buluşacağı hissini verdi ödev kaçağına. Ama olmadı. Vuruş az farkla dışarı çıkarken, hayal kırıklığına uğrayan sadece o değildi. Babası: “Hadi be!” diyerek duygularını dışa vururken; saha kenarındaki beyaz saçlı adam da (kendisi Giovanni Trapattoni olur) kafasını geriye doğru atarak umduğunu bulamadığını belli etmişti.
Bu, ödev firarisine büyük bir keyif vermişti. Babası, Fenerbahçe maçlarındaki gibi gergin değildi. “Bunun nedeni Roberto Baggio olmalı” dedi kendi kendine ve babasının yanındaki koltuğa oturarak maçı izlemeye başladı. Sanki evin içindeki herkes Roberto Baggio büyüsüne kapılmıştı. Kimse, ‘ödevin bitti mi?’ sorusunu yöneltmemişti henüz. Juventus ve Borussia Dortmund arasında UEFA Kupası finali ilk maçı oynanıyordu ve sahada oynanan futbol, ’22 kişi bir topun ardından…’ saçmalığını savunanları bile ekrana bağlayacak nitelikteydi. Sahada birkaç tanıdık isim daha gözüne çarpmıştı. Juventus’un 11 numarası Andreas Möller de bunlardan birisiydi. Fakat o da tıpkı Baggio gibi kulüp değiştirmiş ve Juventus’a geçmişti. İşte o Möller’in ayağındaydı top. Kafasını kaldırdı ve at kuyruklu Baggio’ya gönderdi topu. Uzağına düşen topa hamle yapan Roberto Baggio, kalecinin uzanamayacağı köşeye doğru yuvarladı topu tıngır mıngır… Çocuk, bu şutun zayıf bir şut olduğunu düşünürken bir anda Dortmund kalecisinin eli ayağı bağlanmışçasına çaresiz bir şekilde kaleye giden topu izlediğini gördü. Direğe vuran top daha da yavaşlamış üstelik çizgiyi de henüz geçmemişti. Fakat birkaç dakikadır şahit olduğu ‘Baggio Büyüsü’ sahadakileri de etkilemişti, hiçbir Dortmundlu topa müdahale edemedi ve Juventus durumu 3-1 yapan golü buldu.
Maç 3-1 Juventus galibiyetiyle sonuçlanırken; çocuk, kahramanını bulmuştu. ‘Garip saçlı adam’ ona göre dünya üzerindeki en iyi futbolcuydu artık. Zaten birkaç hafta sonra oynanan rövanş maçında da kazanan Juventus olmuş ve Roberto Baggio da kupayı arkadaşlarının omuzlarında kaldırmıştı. Babasının en büyük hayali olan ‘birlikte Dünya Kupası izleme’ faslında destekleyeceği takım belliydi: Roberto Baggio’nun İtalyası. 1994 yazını beklemeye koyuldu Roberto Baggio’nun başına geleceklerden habersiz…