– Bir Batu ANADOLU yazısı –
Belçika futbolu denildiğinde aklımıza ilk gelen takımdır Anderlecht. Gelin, mor beyazlıların dört mevsimi bir arada barındıran tarihinde bir yolculuğa çıkalım…
Anderlecht, bir grup futbolsever tarafından 1908’de Brüksel’de kurulur. Başkent temsilcisinin ilk yılları, bugünkü şanından pek uzakta geçer. Bataklıklar üzerinde kurulan Brüksel şehrinde kendine pek fazla bir yer edinemez. Belçika Ligi’nin ilk yıllarındaki performansı da yıllar sonra finallerin gediklisi olacak takımın çok uzağında kalır. Ama bazen bir adamın dokunuşu her şeyi değiştirmeye yeter. Anderlecht ise şanslıdır ve iki adamın sihirli dokunuşuna sahiptir. 1942’de 125 bin frank karşılığında kulübe transfer olan forvet oyuncusu Jef Mermans, mor beyazlıların ilk büyük yıldızı olacaktır. 1946’da 34 maçta 38 gol atan Mermans, takımını ilk şampiyonluğuna taşır. İkinci dokunuş ise 1950’lerin başından itibaren takımı çalıştırmaya başlayan Bill Gormlie’den gelir. Yerel başarıları Avrupa arenasına taşımanın zamanı gelmiştir ve ilkbaharda uyanan doğa misali Anderlecht de Avrupa arenasında filizlenen bir çiçek haline gelmek üzeredir.
İkinci sihirli dokunuş dalgası 1960’ların başında gelir. Bu sefer dokunuşu yapan iki adam değil, koca bir takım olacaktır. Pierre Sinibaldi’nin koçluğunda yapılan kaleci Jean Trappeniers, savunma oyuncuları Laurent Verbiest, Jean Plaskie ve Georges Heylens; orta saha Paul Van Himst ve forvet Wilfried Puis transferleri yaz mevsiminin habercileri olur. İlk Avrupa maceraları ilk turun ötesine gidemese de bu tecrübe, takımı 1970 baharında Fuar Şehirleri Kupası’na taşır. Arsenal’i ilk maçta 3-1 mağlup etmelerine karşın rövanşı 3-0 kaybederek kupayı kaçırırlar ama bu henüz başlangıçtır. Milli takımın ilk 11’inin neredeyse tamamını oluşturan ve beş kez üst üste ligi kazanan takım, Avrupa kupalarının da doğal bir üyesi halline gelir.
1971 yazı, Anderlecht için gelecek başarıların habercisi gibidir. Kulübün başkanlığına gelen Constant Vanden Stock, gerek idari gerekse sportif açıdan büyük hamlelere girişir. İlk forma sponsorluğu için Belle Vue ile anlaşılırken Van Himst merkezli kadroya Hollandalı yıldızlar kaleci Jan Ruiter ile Rob Rensenbrink eklenir. Club Brugge ile başlayan ezeli rekabet ise yavaş yavaş Avrupa Kupası arenasına taşınmaya başlar. Ülkelerinde mavi siyahlı ezeli rakibinin gerisine düşen mor beyazlılar mutluluğu yine bu topraklarda bulacaklardır.
1975-76 yılında katıldıkları Kupa Galipleri Kupası, mor beyazlılar için bir milat olur. Finale kadar yükselen Belçika ekibi West Ham United ile Brüksel’deki Heysel Stadyumu’nda karşı karşıya gelir. Maça hızlı başlayan ve öne geçen taraf İngiliz ekibi olsa da ilk yarının bitimine az bir süre kala Rensenbrink durumu eşitler. İkinci yarının başında Rensenbrink – Van der Elst işbirliğiyle öne geçseler de Robson beraberlik golünü atar. 73. dakikada golün sahibi Keith Robson bu sefer penaltıya sebep olur. “Penaltı yapılan oyuncu penaltıyı gole çeviremez” kuralını alt üst eden isim yine Rensenbrink’tir. Süre azalırken tribünler West Ham’dan bir geri dönüş beklerler ama Van der Elst müthiş vücut çalımlarıyla Anderlecht’e ilk Avrupa kupasını armağan eder. Rensenbrink’in kupayı gol kralı olarak bitirmesi pastanın üstündeki çilek olurken, Süper Kupa finalinde Bayern Münih’i geçerek iki kupayı müzeye koyarlar.
Bir sonraki sezon, teknik direktör Hans Croon’un yerini Raymond Goethals’a devretmesiyle başlar. Bu hareket, Jupp Heynckes’in Bayern Münih’i bırakmasının yarattığı etkiyi yaratsa da Goethals devraldığı mirasa ihanet etmez.1976-77 Kupa Galipleri Kupası’nda bıraktıkları yerden devam eden takım finale doğru yürürken ikinci turda temsilcimiz Galatasaray’ı eler. Amsterdam’daki finalde rakip Alman temsilcisi Hamburg’dur. Mor beyazlılar bir eksik dışında bir önceki finalde yer alan kadroyla çıksa da gol ayakları bu defa susar. 78. dakikada Volkert’in penaltı golüyle perdeyi açan Almanlar bitime iki dakika kala Magath’la kupaya uzanırlar. Belçika’da hem ligi hem de kupayı Club Brugge’a kaptıran Anderlecht, Brugge’un Avrupa Kupası’na gidişiyle kendisini tekrar Kupa Galipleri Kupası’nda bulur. Benny Nielsen, Nico de Bree gibi transferlerle güçlenen ve “Küçük Prens” Franky Vercauteren’in ilk 11’de oynamaya başladığı mor beyazlı ekip, ikinci turda Hamburg’u eleyerek önceki yılın intikamını alır. Finalde rakip Austria Wien’dir. Parc des Princes’ta oynanan maç, Anderlecht’in futbol resitaline sahne olur. Jan Mulder’ın “Cruyff kadar iyi bir oyuncu ama o bunu bilmiyor” dediği Rensenbrink rahatça iki gol bulurken ilk yarının bitimine az bir süre kala sürpriz golcü Van Binst farkı üçe çıkarır. Bireysel yeteneklerin ve milimetrik ara pasların damga vurduğu maçın perdesini tekrar Van Binst kapatır. Maçı 4-0 kazanan Anderlecht; aynı yıl Avrupa Kupası finalinde Club Brugge’u deviren Liverpool’u Süper Kupa finalinde mağlup ederek, ezeli rakibine de mesaj gönderir.
Bir sonraki yıl yaz mevsimi yerini, sonbahara bırakmaya başlar. Dördüncü Kupa Galipleri Kupası finali hedefiyle çıkılan yola Barcelona set çeker. Mor beyazlılar ilk maçı 3-0 kazanmalarına rağmen rövanşta elenmekten kurtulamazlar. Sezon sonunda Goethals’ın yerine gelen Urbain Braems ise erkenden kışı getirir. Ligde alınan beşincilik, UEFA Kupası ilk turunda Dundee United’a elenmek kadar dondurucu olmaz. Sene sonunda Tomislav Ivic ile yeni bir yapılanmaya gidilir. Morten Olsen ve Luka Peruzović transferleri yeni bir UEFA Kupası faciasını engelleyemez. İlk turdaki bu kayıp sonrası kazanılan lig şampiyonluğu ve ertesi yıl Avrupa Kupası’nda oynanan yarı final tekrardan ilkbaharı getirir.
Eski oyuncusu Paul Van Himst’in teknik direktörlüğe gelmesi, Anderlecht için ikinci Avrupa rönesansını başlatır. Ligde Standard Liege’e diş geçiremeyen takım Avrupa devlerini tekrar devirmeye başlar. 1982-83 UEFA Kupası finalindeki rakip Sven Göran Eriksson’un çalıştırdığı Benfica olur. İki maç üzerinden oynanan finalin ilk ayağını gol makinesi Kenneth Brylle’nin golüyle kazanan mor beyazlılar rövanşta Sheu’nun golüyle kısa süreli şok yaşasa da Lozano’nun golüyle hayata döner. Futbolcuyken Avrupa Kupası kazanamayan Paul Van Himst, böylece takımıyla kupa kazanmayı başarır. Ertesi yıl bu sefer Beveren’in gerisinde kalınması, tekrar UEFA Kupası yolunu açar. Vercauteren, Olsen gibi oyuncuların yanında Erwin Vanderbergh’in performansıyla yarı finale çıkarlar ve Nottingham Forest’ın rakibi olurlar. İlk maçı 2-0 kaybetmelerine karşın ikinci maçı 3-0 kazanırlar. Yıllar sonra hakeme rüşvet verildiği ve ikinci maçta bir takım yanlış düdükler çalındığı ortaya çıksa da bunun bedeli finalde ödenir. Bir başka İngiliz takımı Tottenham Hotspur ile oynanan iki maçın da beraberlikle sonuçlanması, kazananı penaltı atışlarının belirlemesine neden olur. Beşinci penaltılar ile skoru eşitleme şansını yakalayan mor beyazlılar bu fırsatı Arnor Gudjohnsen ile değerlendiremez.
Rüşvet skandalı ve Scifo, Vercauteren ve Lozano gibi oyuncuların takımdan uzak kalmaları tekrardan sonbaharı getirirken takım da uzun süre üst turları göremez. 1990 Kupa Galipleri Kupası finalinde Sampdoria’ya elenmeleri bile kışın gelmesine engel olamaz. Anderlecht, on yıllık altın kuşağının yerine yenisi bir türlü koyamaz.
Bugün Avrupa kupalarından uzak kalmasa bile yeni bir başarı yakalamaktan uzak görünen Anderlecht, Belçika’nın futbolda yükselen yeni nesline güveniyor. Dennis Praet, Jordan Lukaku, Massimo Bruno gibi oyuncular mor beyazlıların yeni rönesansına imza atıp ilkbaharı tekrardan getirip getiremeyeceklerini ilerleyen yıllarda göreceğiz.